4 Şubat 2018 Pazar

Özledin mi beni blog?

Allah biliyor ya ben seni özledim, daha doğrusu yazmayı. Her gün klavye döven parmaklarım, blogspot dashboardını görünce yeminle coştu. Ayrı kaldığımız günlerde takipçilerim artmış. Sahi o nasıl oluyor? Hala bloglar okunuyor mu? Allah seni inandırsın, sanıyorum ki, bir sen, bir ben, bir de bizim birkaç yorumcan okuyor. Ve inanmazsın, bu da insana başka bir özgürlük bahşediyor, şükür. Kendim için yazmanın özgürlüğü hiçbir şeyde yok. Varacağın noktanın stresini değil, sürdüğün yolculuğun tadını çıkarmak gibi ... Anladın sen onu:)

Efendim, sebeb-i yokluğum tamamen iş. Allah başka vesile ile ayrılık vermesin. Torino'da bir ürün lansmanı vardı ve benim de, ikincisi sürpriz yumurta gibi son anda çıkmak suretiyle, iki önemli görevim. Projenin ortasında işe başladığımdan anca ucundan kıyısından dahil olduğum klimanın eventi.


Bedava ürün dağıtılan blogır eventlerinden değil, lütfen yanlış olmasın. Avrupa'nın dört yanından bu klimayı pazara sunacak insanların davetli olduğu bir organizasyon.

Event bir otomobil müzesinde düzenlendi. Neden? Çünkü designer bir vakit araba da design etmiş bir endüstri ürünleri tasarımcısı. Ayrıca ambians şahane! Marketing ekibi, dedi ki, sizin departman müze rehberleriyle birlikte bir tur düzenleyecek, minimum yirmişer kişilik davetli ekibine bir, rehber otomobil müzesini, bir biz klimayı anlatacağız. Eyvallah. Yani beni ekibin UK bayilerinden olduğunu öğrendiğim son dakikaya kadar eyvallah-tı!

Benim aksanımla dalga geçecekler diye acayip stres oldum. Her millet bizim gibi değil ki, dilimizi konuşmaya çalışanı baştacı etsin. Fransızların ekibine düşen departman arkadaşımdan sonradan öğreneceğim üzere, asıl aksanla dalga geçenler Fransızlarmış. İngilizler bu bakımdan son derece hoşgörülülermiş. Ayrıca partnerim müze rehberi Luciano'nun aksanı benimkinden beterdi. Ama dünya tatlısı tonton bir amcaydı Luciano, emekli mühendis. Boş zamanlarını müze rehberi olarak değerlendiriyor. Hayattan kopmayan insanlara bayılıyorum. Birlikte birkaç prova yaptık, çok yardımcı oldu sağ olsun.

Böyle bir turda tanıtım yapacağımızı başından beri hepimiz biliyorduk. Elimizde metinler vardı. Belli başlı müze noktalarında (10 stop) rehberden sonra elimize mikrofonu alacak, ürünle ilgili bilgiler verecektik. Benim ikinci sunum görevi bu event'ten sadece bir hafta evvel ortaya çıktı. Daha doğrusu hiç hesapta yokken bir ürün sunumu yapılması gündeme geldiğinde, sunumu hazırlama ve sahnede sunma konusunda hiç tereddüt etmedim. (easy Yeliz take it easy... hay benim görev aşkıma)

Hafta sonu da dahil olmak üzere sürekli sunum üzerinde çalıştım. Gel gör ki, son dakikaya kadar, defalarca yaptığımız provalar da dahil olmak üzere hiçbirimiz sunumun ve sahnenin başarısından emin değildik. Yanlış telaffuz ettiğim ve kırk yaşındaki dilime söz geçirip bir türlü düzeltemediğim kelimeler vardı. Aksi gibi son dakika fark ettim ki, tüm o provalarda karşımda duran ve sunumu gösteren ekranda benim görüntüm var. Değiştirtmeye çalıştım, dedim ki, tamam her cümle ezberimde ama ben iki gündür böyle alıştım, o ekranı görmezsem ne yaparım? Yapamadılar. Telaşlandım ama sahnede birlikte sunum yapacağım arkadaşıma stres yapmasın diye, hiçbir şey söylemedim.

Ters giden tek şey bu da değildi. Son güne kadar siyah pantolon ve ceket giyecektim. Her şey tamamdı, fakat son dakikada tüm ekip arkadaşlarımla elbisede karar kılınca ben tutuştum. Neden? Çok basit, deli kilo aldım ve üzerime hiçbir şey olmuyor. Tek tesellim, Arca henüz dört aylıkken Zeyneplerin düğünü için aldığım, alırken bir ömür giyeceğimi planladığım küçük siyah elbisem. Hiçbir şey olmasa o olur üzerime diyorum, çünkü 38 beden. Yuh artık 38 bedenden de fazla olamam değil mi? O

labilirmişim, olmuşum! Allahtan yanımda her ihtimale karşı siyah bir ceket almıştım da elbisenin patlamak üzere olan dikişlerini kimse fark etmedi. En iyi fotoğrafımı instagrama koyduğumda da kimse fark etmedi, neyse ki...

Geceyi hasarsız, sorunsuz atlattıktan sonra dönüş günü geldi çattı. Gruplar başka müzelere götürülüyordu, biz hafta başından beri yeterince müzeye maruz kaldığımızdan kendimizi Torino sokaklarına attık. Kahve içerken İlker aradı, İzmir'den gelecek olan ablamları karşılamak için havaalanına giderken radyoda grev gibi bir şeyler duymuştu ama tabii anlamamıştı, yanımda Flamanca bilen var mıydı, neler oluyordu, sorabilir miydim. Marijke vardı allahtan. Hemen internet sitesine girdi. Bagaj görevlilerinin greviymiş, pek önemsemedi. Belçika'da hep grevler olurdu. Bizimkiler bavullarını alamazlarsa, fırsattan istifade gardıroplarını yenilesinler, faturayı havayoluna göndersinlerdi. Hadi ya? O kadar diyorsun. Omuz silkti. Normaldi.

Biz havaalanına gidesiye kadar çocuklarımıza hediye alışveriş yaparken, yemek yerken sık sık ablamlarla ve İlkerle konuştum. İşler sarpa sarpamaya başlamıştı. Her aşamada Marijke'ye soruyordum, bu kadar gecikmesi, bu kadar ortamın gerilmesi normal miydi? Normaldi. Ne zaman ki bavulların asla indirilmediğini ve gerisin geri İstanbul'a gönderildiğini öğrendik, o zaman Marijke "bu hiç normal değil" dedi. Bense tam tersi oldukça rahatlamıştım.

Medeniyet ve hak özgürlükleri konusunda Belçika'dan geri olabiliriz ama pratik zeka, hızlı çözüm konusunda daha ilerideyiz. Nitekim sivri akıllının biri, demiş ki, bu kağnı hızındaki Belçikalıların grevinin ne olacağı belli olmaz, biz en iyisi beklemeyelim, yarınki uçakla göndeririz hepsini. Bir de THY sonuçta, müşteri memnuniyetini riske atacak değil ya? Diyerekten hepimizi telkin ettim. Sabahına da iki tweet, bir mesaj üzerine bir telefon ile bavulların sabah uçağıyla gönderildiğini öğrendik. Neyse ki bu son terslikti, bavullar öğlene kadar evdeydi ve biz ablamlarla çok keyifli bir hafta geçirdik.

Nereleri gezdik? Ne yedik ne içtik? Hadi onları da başka zaman anlatayım:)






7 yorum:

CEREN dedi ki...

Blog özledi mi bilmem ama ben özlemiştim yazılarını :)

evde yazar dedi ki...

Ben blog okuyorum, sizin yazılarınızı özellikle okuyorum ve çok keyif alıyorum, sevgiler :)

Adsız dedi ki...

ben yazılarını çok özledim, instagram kesmiyor. ama oradaki resimlerden Ablanların geldiğini görünce hak verdim. Artık mazeretin kalmadı, detaylı ve fotolu yazılar bekliyoruz:))
Çenebaz

okuyanguzel dedi ki...

Ben çooookkkk özledim yazılarını :)))))

deeptone dedi ki...

:) eğlenceli haberler :) bloglar çok iyi yaaaa, oldukça aktif yani, hep burlardayız hepimiz :)

Gulcin dedi ki...

oh sabahim neselendi sagol yeliz :)

Adsız dedi ki...

Özlemez miyim hem de çok özledim. Daha çok yazmalısın; hem de uppuzuuun toz bulutundan başlayarak :) Biz gizli hayranlarını senden mahrum etme lütfen.
Sevgiler, Petek