22 Nisan 2018 Pazar

Sakura

Haftada iki gün toplam altı saatini Fransızca kursunda harcamakla iyi yapıp yapmadığını sorgulayan arkadaşımın derdi, kendine hiç zaman kalmamasıydı, kendisi için bir şey yapamamaktan şikayetçiydi. Ona söylediğim şey şu oldu: "Kendi zamanından çalmıyorsun, kendin için bir şey yapıyorsun."

Kişisel gelişimde markayım şerefsizim! Ben buradan artık alır yürür, TED Talks'a geçerim, siz de dersiniz, bu kadın blog köşelerinde az yemedi bizi, neyse ki kurtulduk şimdi TED düşünsün! 

Fransızca kursu için verdiğim bu bakış açısını arkadaşım beğendi mi bilmiyorum, ben çok beğendim, tevazu gösteremeyeceğim. Nitekim, aynı kursun üç saatlik kuruna yazılırken aynı şeyi düşünüyordum: Tek beklentim yeni bir dil öğrenme deneyimi edinmek ve tabii kendim için iyi bir şey yapmak. 

Dün Arca'nın okulda gösterisi vardı. Ya kursa gidecek ve dersin yarısında çıkıp dönecektim ya da gösteriyi bahane edip hiç gitmeyecektim. Bir an gitmemeyi düşündüm ama sonra dedim ki, birkaç cümle daha öğrenirsin, hadi kalk git, hem bu kendin için bir şey yaptığın belki de tek zaman...


İki tramvay aktarması arasını yürüyünce on dakika kadar önce kampüse vardım. Acelem yok, sükunet içinde yürüyorum. Yürürken sadece yürüdüğün zamanlar vardır, an'da olduğun...

Birden karşıma çıkıverdi, SAKURA. Aynı yolu yürüdüğüm onca ay boyunca güzelliğini içinde saklamış ve baharı müjdelemek için bugünü seçmiş. Kursa ilk defa on dakika önce varabildiğim, acele etmeme gerek olmayan bugün. Yürürken yürüdüğüm gün. Bu muhteşemlik karşısında insanın kendisini hakim olabilmesine imkan yok. Yönümü sakuraya verdim. Altında dakikalarca durdum. Çiçeklerini okşadım. Etrafında sırnaşık kediler gibi tur attım. Bana ait o on dakika boyunca bakarken baktım, dokunurken dokundum, seyrederken seyrettim. Cennetin bana ait olması gibi bir his, hayatın coşkusuna kayıtsız kalamamak gibi... 

Fotoğrafını çektiğimde de, sosyal medyada paylaştığımda da çiçeğin adının Sakura olduğunu bilmiyordum. İlker'e gösterdim, meğer bizimkinin okul yolunda da varmış hatta babama sormuşlar. Ve nihayet ablam söyledi. Sakura... 

Sakura hakkında okuyunca tüylerim diken diken oldu.
Yazının tamamı için buraya bir tık, alıntı aşağıda:
Sakura çiçekleri Japonya’da baharın müjdecisi olmasına rağmen, daha en güzel halindeyken dallarından düşmeye başlar; bu yüzden edebiyatta ölüm ile yaşamın birlikteliğini ifade eder onlar için. Biraz da felsefe ile derinlere inecek olursak; Japon kültürünün önemli bir parçası olan Samuraylara değinmeden geçemeyiz.
Samuraylar için; korkusuz, güçlü, gözü pek, disiplinli bir yaşam süren savaşçılar diyebiliriz. Sakura ağacı ise onların bu sınırlı dünyasında adeta bir rehber gibidir. Çünkü onlar kiraz çiçeklerine her baktıklarında, olası bir savaş sırasında her an ölümü akıllarına getirerek bu ağaca olduğundan farklı bir anlam yüklerler. Bu ağaç, Japon kültüründe mükemmel güzelliği ve aynı zamanda hızlı ve acısız ölümü de ifade eder. Bir şeyin hem güzel hem de ölüme her an ne kadar yakın olabildiği sorusunun cevabı ise Japon kültürünün ölüme olan bakış açısında saklıdır

2 yorum:

GeCe dedi ki...

Mutlaka Belçika sınırları içinde de vardır. Amsterdam ormanında, hiroşima bombası şehitleri adına zannediyorum açılmış olan çoook kocaman bir Japon bahçesi var. Be şimdi sakura zamanı. Öyle muhteşem ki yüzlerce ağacın altında cennette gibi oluyor insan.

Adsız dedi ki...

Sakura zamanı burada (Ankara'da) bitti Yelizcim. Bu sene kışı hiç yaşamamış olmamızdan mütevellit bahar da çok çabuk geldi. O nedenle normalde Mayıs ayında gördüüğümüz çiçekleri Nisan ortasında hatta başında gördük diyebilirim. Havalar şimdiden çok sıcak. Sakuranın felsefesini bilmiyordum. Lakin, bilmeden bende bu duyguları çağrıştırıyordu. Bu arada Japon kirazının çiçeğini ilk görüşüm vaktiyle yaşadığım Baltimore ve Washington DC'dedir. Orada ağaçların ne zaman çiçiek ağacına ilişkin hava tahminleri yapılır günler öncesinden. Cherry blossom diyorlar. Burada da Ankara'nın kurak sayılabilecek bir semtindeki işyerimin ufak bahçesinde çölün ortasındaki vaha hissini vererek açıyorlar alabildiğine kiraz ağaçları. İşin ilginci burada yıllardır çalışmama rağmen ben bu ağaçların varlığını yakın zamanda keşfettim. Belki de önceden ben görmeden çiçeklerini döküyorlardı, kimbilir...Neyse, Fransızca konusunda sana hayranım. Benim öğrenme konusunda yarım bıraktığım dillerden maalesef Fransızca. Halbuki, fena mı olurdu konuşabilseydim, iki satır yazabilseydim.Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca'caya başlayıp, hepsini de yarım bıraktım. İçlerinde en favorim Fransızca'dır (aynı derecede İtalyanca'yı da severim ama Fransızcanın kabul görürlüğü çok daha fazla bana kalırsa). İspanyolca ise daha geniş bir coğrafyada konuşulan bir dil olmakla beraber diğerlerine göre kanımın daha az kaynadığı bir dil oldu.Neyse, uzun lafın kısası şu son bir yıldır aldığın kararlara çok saygı duyuyorum ve seni, belki sadece uzaktan ve kalben de olsa çok destekliyorum. Sevgiler,
Vuslat