22 Nisan 2018 Pazar

Meşguliyetler iyidir.

Geçtiğimiz hafta hava sıcaklığının 25 derece civarında seyretmesi, açılmayan pencereli ofisleri doğal yaşam alanına dönmüş biz masum beyaz yakalıları, terasa attı. En azından öğle yemeği için. Beyaz yakalarımızı açtık, beyaz bağrımızı güneşe verdik, D vitaminiyle vuslata erdik. İzmir'de gölge fesleğeni bendeniz bu memlekette ayçiçeği gibiyim, güneş nereye ben oraya...


Cuma günüydü, arkadaşımla ile birer sandviç kapıp ofise dönmeyi planlarken bir de baktık, terastayız ve tabii ki yalnız değiliz. Günlerimiz nasıl da yoğun geçiyor, nasıl da iş yükümüz fazla diye şikayet ederken, yanımıza başka bir arkadaş geldi. Yakında düğünü var, müthiş heyecanlı ve beyaz belçikalı teninin biraz renk alması için hiçbir güneş fırsatını kaçırmıyor. Evlilik hazırlıklarının detaylarından bahsettik. Çok yoğundu ama şikayetçi değildi. Ve o anda gülüp geçtiğim şimdi aklımın süzgecine takılan bir şey söyledi.

"Ne zaman rutine girsem, sorguluyorum, ne zaman sorgulasam, mutsuz oluyorum, iyi böyle, bu telaşlar iyi..."

Dönem dönem yorgunluktan bitkin düşmüş bir halde "rutinime dönmek istiyorum" feryatlarıyla blogu meşgul etsem de, şimdi hayatıma dönüp baktığımda (40. yaş günüme yaklaşırken bunu çok sık yapıyorum) asıl rutinin beni bezdirdiğini fark ediyorum. Ve ne vakit rutinde seyretsem, bir şeyleri kaşıma isteği hissediyorum. Rahat batıyor derler ya işte o hesap. Değişiklikleri sevmeyen birine göre mazoşistçe bir yaklaşım ama öyle. Belki de bilinçaltımda bir yerlerde, küçük meşguliyetler yaratarak kendimi mutlu etmeye çalışıyorumdur, kim bilir?


Hiç yorum yok: