Üreticideki
kontakt arkadaşım işten ayrılıyor. Birkaç haftadır pek sessizdi, her şey yolunda
mı diye sormuştum, tam isabet, değilmiş. Ailevi sebepler vs… En az üç dört
yıldır birlikte çalışıyorduk. Genç düzgün bir arkadaş, kendisini, çabasını,
elinden gelen desteği vermesini takdir ederdim.
Kitap kulübü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap kulübü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
9 Eylül 2016 Cuma
4 Aralık 2015 Cuma
Havada bir kadın kokusu
Haftanın
ortası bir gün, günün ortası bir saat. İlker’le arabadayız, galiba ev
taşıdığımız dönemdi, yani benim izinli ve İzmir’de olduğum bir gün. Kendimi hava
almaya çıkarılmış fino köpekleri gibi meraklı gözlerle etrafıma kolaçan ederken
yakaladım. Etrafta insanlar, kadınlar, adamlar… Aklıma geldi, muhtereme sordum:
“Ev hanımı diye meslek var mı? Yani çalışmayan kadınlar, ev hanımıyım diyor,
bunu TÜİK (Türkiye istatistik kurumu) istatistiklere “işsiz” diye mi giriyor,
yoksa “ev hanımı” diye bir meslek var mı?” Bir şey demedi, arkasından bir şey
yumurtlayacağımı bildiği girizgahlarda sessiz kalmayı tercih eden bir kocam
var. Ben tabii devam ettim. “Yani şimdi çalışmayan erkek olsa, TÜİK bu kimseyi “işsiz”
mi yazar yoksa benzer şekilde “ev erkeği” diye bir meslek de var mı? Yani kadın
çalışmıyorsa ev hanımı olabiliyor da erkek çalışmıyorsa ev erkeği olamaz mı? Ev
hanımı veya ev erkeği meslekten kabul edilmiyorsa (ev erkeği diye bir
tanımlamanın olduğunu bile sanmıyorum ya) yerine “işsiz” demeleri gerekir o
zaman da işsizlik oranı çok yüksek çıkmaz mı? Ya da ev hanımlığı yapanlar işsiz
kategorisine alınmıyorsa o zaman işsizlik istatistikleri yanlış olmaz mı? Sahi
neden ev erkekliği diye bir şey yok? Ev kızı diye bir şey bile var, hiç
evlenmemiş ve çalışmayan dişiler kendilerine ev kızı diyor, o nasıl oluyor?”
2 Temmuz 2015 Perşembe
Cesur Yeni Dünya
23 Şubat 2015 Pazartesi
Düş zamanı masalcısı
Blogları ilk yazmaya başladığımızda, çekingenlikten midir nedir, epey gizemli takılırdık. Eh sene 2005 civarı daha o velet facebook denen çılgınlığı icat etmemiş, öyle çarşaf çarşaf fotoğraflarımızı yayınlamazdık. Sanırım ilk fotoğraf paylaşımım da Hülya'nın slingleri için modellik yaptığım zamana rastlıyor, (biraz nostalji için tık:) ) bir celebrity halleri geldi üzerime, bir kamuya mal oluş... Gerisi geldi, bak şimdi profilde direkt fotoğrafım var, instagramda hemen her halimiz ortada...
16 Ocak 2015 Cuma
Senin evin neresi?
---- Kurtlarla Koşan Kadınlar, Fok Derisi-Ruh Derisi masalı ve daha fazlası ----
Kitap kulübünde ayda bir, bir kitap tartışmaya özen gösteriyoruz. Ama birbirimizi o kadar çok özlüyoruz ki iki kitap arası bir masal buluşması bize çok iyi geliyor, tam da en ihtiyacımız olan anda Sıla bize Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından bir masal anlatıyor, anlatmakla da kalmıyor, canlandırıyor. Daha önce anlatmıştım, Sıla bir tiyatro sanatçısı ve bir masal anlatıcısı. Aslında kendisini bu blog sayesinde tanıdım ve kulübe girmesine önayak oldum, yani böyle bir değerin (ki teker teker her kadın kulüp için bir değer) aramıza katılmasına vesile olduğum için dötüm kalkabilir :P
Her masal buluşması öncesi soruyoruz, “bak yoruluyorsan sadece masalı da tartışabiliriz”. “Yok” diyor Sıla, “müthiş zevk alıyorum, hatta bana faydası oluyor”. Ha bu arada, Sıla profesyonel yaşamına masal anlatıcılığı ile devam ediyor ve Yakın Kitabevinde, Kedi Kitabevinde ve daha birçok yerde yetişkinlere ve çocuklara masal anlatıyor. Benden duymuş olun, müthiş anlatıyor… Düşün ki o akşam geç gelmişim, karnım zil çalıyor, önüme bir lahmacun konmuş ama ben kokusunu bile duymuyorum, tek lokma almak aklımdan geçmiyor, hipnotize olmuş bir çocuk gibi Sıla’nın performansını izliyorum. (Lahmacun ne deme yav, ORA Lahmacunda toplanıyoruz, özel odamız var, Ora’ya gidip de lahmacun yemeyecek miyiz yav, yanına acılı şalgam, ayran, üstüne çay Leyla tatlısı, dondurmalı?)
17 Eylül 2014 Çarşamba
Şükür
O an orada bulunmak istemediğiniz bir yerde bulunduğunuz
oldu mu hiç? Benim çok oldu. Ofiste sıkıcı bir işi yapmakta iken aslında evde
çay içip kitap okumak istediğim çok oldu. Ya da… sohbetinden hoşlanmadığım biri
ile konuşurken kendimi bahçe sularken hayal ettiğim anların sayısı
azımsanmayacak kadar çok… “Ben burada ne yapıyorum, ben aslında…” şeklinde çok
cümlem var benim. Ama o gün o an olmak istediğim başka bir yer yoktu, olamazdı.
12 Mayıs 2014 Pazartesi
Tezer Özlü
Kitap kulübünde Türk yazarlara öncelik vermek istediğimiz
bir dönem geçiriyoruz. Leyla Erbil’den sonra bir süre ara verip Ayfer Tunç ile
kaldığımız yerden devam etmiştik. Mayıs ayı Tezer Özlü buluşmasıydı.
Bildiğimizden değil, hiçbirimizin evvelden okumadığı ilk kitaptı sanırım.
YKY’den çıkan kitapları arasında ikilemde kaldık, ilk romanı “Çocukluğun soğuk geceleri” mi olsun, ödüllü “Yaşamın
ucuna yolculuk” mu olsun derken bir de baktık, ikisini de (hatta “kalanlar”la
birlikte üçünü de) okumaya karar vermişiz. Daha doğrusu bizim derdimiz bir
kitabını okumaktan çok Tezer Özlü’nin kendisini, kişiliğini okumaya çalışmaktı.
Hangisini okursak okuyalım, tartışacağımız kitabın kendisinden ziyade Tezer
Özlü’yü tartışmak olacaktı. Bunun için seçtiklerimizden başka kitaplar da,
özellikle Leyla Erbil’e mektuplarını, Ferit Edgü ile mektuplarını da okumamız
gerektiğini ancak toplantıdan sonra fark ettik.
22 Mart 2014 Cumartesi
Albert Camus*, Yabancı : Gelmiş geçmiş en “mutlaka okunmalı”kategorisine layık kitap
Bu kitabın okunması gerektiğini biliyordum, hani şu
otoritelerin “Ölmeden önce” listelerinde vardı. Ama bu kadar vurucu bir kitap
olduğundan kimse bahsetmemişti bana.
Hmm tamam aslında kitap kulübünden
arkadaşım Deniz bahsetmişti. Yani ben ilk elli sayfalık bölümü “sade ve
yalın anlatım” gibi klişe birkaç sözcükle yorumladığımda Deniz"hey hop o son
derece kült bir kitaptır " diyerek beni şöyle bir silkelemişti. Çok geçmeden o
kült çizgiye vardım. Özellikle Arap’ı öldürdükten sonraki kısım.
2 Ocak 2014 Perşembe
Okumak güzeldir.
Hani hobilerini sorarlar ve başlarsın “sinemaya gitmek,
kitap okumak …” DITTTTTTTT
Hayır yavrum evladım okumak bir hobi değildir bir yaşam
biçimidir.
2 Mayıs 2013 Perşembe
Ömrümün kalan yarısının ilk günleri Vol.1
Zatülcenp (bu ismi de çok seviyorum yav, ince hastalık tınısı var, sanırsın ki ben bir küçük hanfendüyüm ay neyse…) geçirdiğim hafta mal mal televizyona bakarken bir filme denk geldim. “Jane Austen kitap kulübü”. Beş kişi her biri farklı sebeplerle Jane Austen kitaplarını tartıştıkları bir kitap kulübünde buluşuyorlar. Her ay Austen’in bir kitabını okuyorlar ve aralarından biri ev sahibi oluyor. O kişinin evinde ya da misafir edeceği bir yerde toplanıp, yiyip içip kitabı konuşuyorlar.
Merak edenler için film budur: http://www.imdb.com/title/tt0866437/
Bizim de Nurturia’da kitap ve film kulübümüz var, ama sanal ortamda tartışmak, o elle tutulur atmosferi vermiyor sana. Ben kitapların bende bıraktıkları izleri blogumda da yazıyorum, diğer kitap kurtlarının yazılarını da okuyorum, sanal ortamda kitap tartışmak buna benziyor biraz da.
Merak edenler için film budur: http://www.imdb.com/title/tt0866437/
Bizim de Nurturia’da kitap ve film kulübümüz var, ama sanal ortamda tartışmak, o elle tutulur atmosferi vermiyor sana. Ben kitapların bende bıraktıkları izleri blogumda da yazıyorum, diğer kitap kurtlarının yazılarını da okuyorum, sanal ortamda kitap tartışmak buna benziyor biraz da.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)