Bir ara doktor olmak istiyordum, kan tutan, küçük bir kesikte bayılan biri için
ilginç bir seçim. Ama sanırım bizim yazlığın yakınındaki üniversite yaz kampına
gelenlere duyduğum derin hayranlıktı buna sebep. Annem boğulma tehlikesi
atlattığında tıp öğrencileri yardım etmişti. Allahım ne kadar önemliydiler
gözümde. Bir de sanırım ablamın arkadaşlarından tıp okuyanları gözüme
kestirmiştim. Hiç bilmiyorum. Tıp fakültesine girmek için fen lisesi okuyayım
bari dedim. Allahtan o dönem doktorluğun bana uzak olduğunu fark ettim.
içsel keşif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
içsel keşif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
23 Haziran 2016 Perşembe
21 Haziran 2016 Salı
Paça
Sabahları umumiyetle metronun ikinci vagonuna denk gelirim, getiririm. Denk gelirim çünkü çoğu zaman yürüyen merdivenlerden koşar adım inip yetiştiğimde, kapılar kapanmadan hemen önce o vagon denk geliyor. Ayrıca denk de getiririm çünkü indiğimde Bornova’dan aktarma otobüsleri tarafına çıkan merdivenlere en yakın vagondur, ikinci vagon.
O vagonun benim gibi müdavimleri var. Mesela esmer, tombul, ergen oğlan. Gece bebe beşiği mi sallıyor bilinmez, sürekli uyur, arada silkinir uyanır, gözler küçücük bakınır tekrar dalar uykuya, Bornova’ya kadar da kıpırdamaz. Yani ayaktaysan onun dibinde konuşlanman faydasız, o uyur sen ayaktayken tamamlarsınız yolculuğu.
27 Ocak 2016 Çarşamba
Dört yıl önceki şahsıma sevgiyle... Artık özgürsün.
Bir süredir
yazıştığım bir arkadaşım var. Hayır, birbirimizi hiç görmedik, hiç tanışmadık. Bloga
“adsız” yorum bırakan B. , bir gün bana bir e-mail yazdı. Zamanlama o kadar müthişti
ve o kadar ihtiyaç duyduğum şeydi ki, resmen sarıldım. Her canlıya “bütün
sevgimi sana vericem” diyerek cıcığını çıkarırcasına sarılan Elmayra adında bir
çizgi film karakteri vardır ya işte onu gözünüzde canlandırın. Elmayra benim!
13 Ocak 2016 Çarşamba
Neyi dilediğine dikkat etmek lazım
Metro ile EVKA-3
istikametine gelirken sağda, istikametten dönerken solda, Sanayi ile Bölge durakları arasında,
bir zeytinlik çıkıverir karşına. Uçsuz bucaksız. Bana bizimkilerin memleketini,
Akhisar’ı hatırlatır. Zeytincilik Araştırma Enstitüsü orası. Ben her gün
önünden geçerken – hava da güzelse – ah şu yoldan bir yürüyecek vaktim olsa, ne
keyifli yol derdim.
Al işte! Geçen cuma yürüdüm.
Hem de yetinmedim, Bölge’den de Bornova’ya kadar yürüdüm. Hay ben o yürüyeyim
diyen dillerimi!
30 Aralık 2015 Çarşamba
Dare to disappoint
Geçtiğimiz haftalarda bir gün Ankara'ya gittim. Soğuğu değişik bir
memleket orası. Havaalanı dolaylarında kar bile vardı. Bir de her yerde havuz
var. İmelih kanımca deniz getirememenin ezikliğini üzerinden atmaya çalışmış,
havaalanının içinde bile havuz var. Ben sürekli deniz gören bir memlekette
yaşamanın verdiği kibirle havuza burun kıvırırım, ne yüzmeyi severim ne de süs
havuzlarını... Manasız gelir bana. Ama işte Ankara'da belki seviliyordur, belki
insan denen canlı bir su sesi duymak istiyordur, "fışkiye"den bile
gelse...
Tek başıma değildim, dernekten firma
temsilcisi arkadaşlar da vardı. Bizi toplantının yapılacağı mekana götürecek
aracı beklerken aklıma geçen sene dernekten pilot olmak üzere ayrılan üye
geldi, arkadaşına sordum, "şimdi ne yapıyor?" Gerçekten de ABD'ye
gidip eğitim almış, şimdi ikinci pilot olarak çalışıyormuş. Yanımdaki hanım
meslektaşım "ay ne güzel, insanın hayalini gerçekleştirmesi ne güzel, bir
gün inşallah ben de sevdiğim işi yapacağım!"dedi. Merak etmeme rağmen
hayalini soracak kadar samimi olmadığım için sadece bizim jenerasyonun böyle
bir derdi olduğundan dem vurarak sohbete devam ettim. Heyecanla evet dedi, evet
çalışıyoruz, başarılı oluyoruz ama hangimiz seviyoruz? Evet, bizim zamanımızda
dersleri iyi olan hemen her genç gibi mühendislik seçtik, layıkıyla mühendislik
de yapmıyoruz, ya ne yapıyoruz?
29 Aralık 2015 Salı
2016
Rahmetli
anneannem, şahsen tanıdıklarım arasında kişisel gelişimin sırrını çözmüş yegane
insandı. Daha doğrusu insanmış. Bu yaşımda yeni idrak ediyorum, takdir
edememişim.
Her fırsatta kendisine
ana avrat küfreden dedeme (evet gün yüzü görmemiş küfür dağarcığımı rahmetli
dedeme borçluyum), çocuk yaşta annesini kaybedip, çok zorlu bir hayat
sürmesine, dedemin son yıllarına kadar bağda zeytinlikte ırgat gibi
çalışmasına, çok sayıda kavga ve
küskünlük görmesine rağmen vefatına kadar gül yüzlü, pembe yanaklı, tonton anneanneydi.
Hayatı geldiği gibi,
olduğu gibi kabul etmişti. Kabullenişinde kendiliğinden bir kayıtsızlık vardı, kimilerine
vurdumduymazlık kimilerine göre gamsızlık, bana göre eşsiz bir olumlama vardı
kabullenişinde, içtenlik vardı. Öyleydi o…
21 Şubat 2015 Cumartesi
Okumak kaçışsa, yazmak yüzleşme
İşler bazen istediğin
gibi gitmez. Bir güne umut dolu başlarsın. Metroda otobüste oturamadıysan da
elindeki kitabın su gibi akan sayfalarında, ardından bir tas su dökülmüş gibi
yolu anlamadan su gibi gidersin. Sonra iş başlar. Sonra biraz, yok biraz değil,
çok canın sıkıldığında hem kızar, hem içerler hem de çalışarak üstesinden gelmeye çalışırsın. Birkaç hayal
bile kurarsın yalan değil. Yine günü kurtarırsın, her gün gibi, günlerinin günü
kurtarmakla geçtiğini düşünmeye başlarsın, yalan değil.
Günü kurtardım, güzel de
bir akşam olacak diye içinden geçirirken beklenmedik kötü bir haberle yine
keyfin kaçar. Neden kaçar biliyor musun? Çünkü keyfin pamuk ipliğine bağlıdır,
sürekli insan üstü bir çabayla o keyfi yerine getirmeye kasan sensindir, kumdan
kaleler gibi bir gelgite kurban verirsin o günü. Kurtaramamışsındır, günü. Günü
kurtarmak, her geçen gün daha da zorlaşır. Gün gelir, bir alışveriş, bir
yenilenme, güzel bir yemek ya da hoş bir sohbet… yetmez olur. Günü kurtarmak
zor olur.
Olur öyle arada, olur.
Olsun…
31 Aralık 2014 Çarşamba
Kapanış
24 Eylül 2014 Çarşamba
Ne kadar adaletsiz değil mi? BİR BİRA DAHA LÜTFEN!
Bugün bir
takside kahverengi (burada siyah daha havalı dururdu ama gözlüklerim kahverengi) kalın camlı gözlüklerimin ardında ağladım. Öylesine boş boş
ağladım. O anda ne düşünmekte olduğumu gayet iyi hatırlıyorum. Hayatıma dokunan
kadınların lafları dönüp duruyordu kafamda.
24 Temmuz 2013 Çarşamba
Kulüpte kitap mı tartışıyoruz sanıyorsun? - Önceki yazının perde arkası
"Sen sadece “birinin karısı ve bir diğerinin annesi” olmakla mı yetineceksin yoksa “birinin karısı, birinin annesi ve sen” mi olacaksın? " dedim ve dün akşamki kitap kulübü toplantısından sonra fark ettim ki ben seçimimi çoktan yapmışım.
Abicim sen bizi kulüpte kitap mı tartışıyoruz sanıyorsun? 5-10 kadın toplanıp terapi yapıyoruz birbirimize.
Dün akşamki toplantının kitabı “Varoluş Yok oluş” idi. Kitabın içinden çekip çıkardığımız bir cümlenin üzerinde dakikalarca tartıştık.
“hayatım şöyle olacak” dediğin yaşlardan “böyle bir hayatım var”dediğin yaşlara...
Apartman girişindeki boy aynasından kendine yeni elbisenle manken pozu çakarken kapıcıya yakalanmaktan daha kötü bir şey varsa, o da iş çıkışı otobanda kazaya denk gelmektir, hatta daha kötüsü o günün “eve kadar tutarım” diyerek işemeden ofisten çıktığın gün olmasıdır.
“En kötüsü de ne biliyor musun?” listesine zirveden giriş yapmak istiyorsan, trafikte sana kaza yaptırmaya çalışan hanzoya yüksek desibelden küfret! Ama dikkat et cam açık olsun.
Sonra o listeyi al, kıvır kıvır münasip bir … çöp kovasına isabet ettir.
Çünkü o b.ktan muhabbetin tamamı hikaye.
“En kötüsü de ne biliyor musun?” listesine zirveden giriş yapmak istiyorsan, trafikte sana kaza yaptırmaya çalışan hanzoya yüksek desibelden küfret! Ama dikkat et cam açık olsun.
Sonra o listeyi al, kıvır kıvır münasip bir … çöp kovasına isabet ettir.
Çünkü o b.ktan muhabbetin tamamı hikaye.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)