Ben sabırsız kulum ya hep bana ek gıda konusunda çok yavaş ilerliyormuşuz gibi geliyor. Bari neler yiyoruz yazalım da gözümüzün önünde olsun.
Açıklama: Doktorumuzun daimi tavrı hala önce annesütü sonra ek gıda şeklinde. Dolayısı ile benim doyurucu sütün üstüne ne kadar yiyebilir ki?? Bir sonraki randevumuza kadar tekrar yemeklerden sonra anne sütü verelim diye sormayacağım ama önümüzdeki ay, artık 8. ay bitip 9. aya giriyor olacağız ve anne sütünün Arca için artık eskisi kadar besleyici olmayacağını düşünüyorum. Sabah ve akşam ara öğün olarak anne sütü ile devam edelim ama artık gün içinde normal yemek yesin önerisinde bulunacağım. Zaten Arca sütü çok azalttı, ben de işyerinde 2 defa sağabiliyorum ama çok çıkmıyor artı direkt emzirmediğim için aramızdaki iletişime de faydası yok, kısacası emzirmeye varım ama süt sağmak benim için artık zor!! Bu arada birkaç defa annesütü vermeden yoğurt-yemek verdiğimiz oldu, aç olunca gayet güzel yedi.
Buna göre aşağıda " " içine aldığım kelimelerin anlamları:
"götürüyor" - "hasta oluyor" : 1 kase yiyor
"beğendi ama" - "itirazı yok": birkaç kaşık alıyor, öğürmüyor, püskürtmüyor ama devam etmiyor, ağzını sımsıkı kapatıyor.
"denedik" : küçük bir parça verip tepkisine bakıyoruz, çok hoşlanmıyor, yemiyor.
"yedik" - "yiyor" : öyle bayılmıyor ama sütün üstüne 7-8 kaşık yiyor, sonra ağzımız mühürleniyor.
Şimdi özetler...
- Sabahları yumurta sarısı, bebe bisküvisi , anne sütü, labne karışımı devam, bazen bir kaseyi "götürüyor" bazen hiç yemiyor. Değişiklik olsun diye milupanın tahıllı kahvaltılıklarından aldık, denedik, bence "beğendi ama" az önce dana gibi emdiği için kaseyi bitirmedi.
- File içinde şeftali, üzüm götürüyorduk, yeni favorimiz armut. Bitince yeni dilimi koymamıza sabredemedi, bastı yaygarayı, ikinci dilimi de "götürdü", ağzını şaplata şaplata :)
- Balıkla aramız yok. Somondan sonra beyaz etli çipura "denedik", yok ya kokusu ya tadı.. canını sıkan birşeyler var, denemeye devam edeceğiz.
- yoğurt olarak sütaş babymix elmalı seviyoruz, çorbalara koymak veya başka meyvalarla yesin diye sade de alıyoruz. Ne kadar tok olsa da yoğurt "götürüyor".
- Kuzunun annesinden feyz alarak buzluğa et suyu stoğu yaptık. Bizim kasap ilikli kemik göndermiş, düdüklüde iyice haşlayıp süzgeçten geçirdim, soğuduktan sonra tek kullanımlık buzluk poşetlerine doldurdum. 1-2 küp çorbalarına, pürelerine ekliyorum. Hatta 2 poşet Nazlılara verdim, zira acayip çok etsuyu çıktı, taze taze tüketelim dedik. Arca et ve tavuksuyuna tarhanaya "hasta oluyor".
- Artık evde sebze yemeği varsa ezip direkt veriyoruz. Geçen hafta yoğurtlu ıspanak "yedik".
Aynı şekilde evde pişen etli bezelye yemeğini de "yedi". Bence sevdi, ne de olsa içinde et var, babası kılıklı:))
- Öğlenleri değişik çorbalar peşindeyiz. Ümit ablanın yaptığı yayla çorbasını da "yedi". bebeğimneyesin.com daki tariflerden faydalanıyorum, sebzeli bebek püresini ilk gün "yedi" ikinci gün istemedi. Böyle örnekler çok, sabırla deniyoruz.
- Elini tabağın içine soktuğu zaman daha fazla yiyormuş gibi geliyor. Bir de parmaklarımızda yemek ayrı bir zevk.
- Evde pişen taze fasulyeyi "götürmüştü" ama nedense milupanın kavanoz mamasından çok hazzetmedi. Brokoliliyi de yakında deneyeceğiz.
- Bamyaya "hasta oldu". ama tabii bizim yemekten yedi, beyefendiye ayrı yemek pişirince yemiyor, büyük insan tenceresinden yiyecek illa ki. acaba tuzu yağı kıvamı daha mı hoşuna gidiyor?
- Babanesinin yaptığı mercimekli, bulgurlu çorbayı "götürdü".
- Havucu arttırınca kabaklı sebze çorbasını "yiyor" ama kabaktan çok hoşlandığını sanmıyorum.
- Elmalı brokoli ezmesine "itirazı yok" bu da bebeğimneyesin.com dan bir tarif.
Kısacası lezzetli olmayan birşeyi yediremiyorsun, bu kadar basit. Önce yemekleri ben tadıyorum, güzelse yememesi imkansız, ama az ama çok. Ama kendi yemeklerimizin yağına ve tuzuna dikkat etmeliyiz bence, yanılıyor muyum? Az koymalı ki düdük özellikle tuza alışmasın.
Aslında ciddi anlamda pek çok yemek denemişiz, tatmışız, haksızlık etmemek lazım. Sadece miktar bana az geliyor, önceliğin hala anne sütünde olması ile açıklıyorum bu durumu. Belki de emmeden yese daha çok yiyecek, bilemiyorum.
Geçen gecenin yorgunluğu dün çıktı, akşama doğru uyku gözlerime çöktü, yolda gelirken uyumamak için camları açtım, bir de müziğin sesini, nerdeyse uyuyacaktım. Akşam da Arcadan hemen sonra yattım, allahtan gece çok kalkmadı.
Bugün benim için bir nevi cuma:) Yarından itibaren 1 hafta izinliyim. Bu yıl çok yıllık iznim var, genelde hepsini bitiremem yıllık izinlerimin, her sene birkaç gün yanar. Ama bu yıl kullanmak istiyorum, çünkü;
1. Hamileyken dünya kadar mesai yaptım, nerdeyse dünyayı dolaştım, bu mesailer bana izin olarak kaydedildi ama şirket krizin faturası olarak bu mesai izinlerinin silinmesine karar verince, en az 10 günlük iznim yendi bitti kül oldu, aynı akibetin yıllık izinlerimin başına gelmesini istemiyorum, yıl sonuna kadar harcayabildiğim kadar harcayacağım:)
2. Arca ile vakit geçirmeye çok ihtiyacım var
3. Evin düzenlenmesine ihtiyaç var!! Haftasonu olmuyor, Arca uyurken geçen hafta sadece banyo dolaplarını düzenledim, bu hafta da salonu. Şimdi Arca ile Ümit abla ilgilenirken beni evi şöyle bir kışa hazırlayayım istiyorum. Ayakkabı dolabı, gardrop, mutfak!! of çok fena işler...
4. ve biraz alışveriş!!
Blogger dostlarım kilo mevzusu yüzünden bana gıcık biliyorum. Normalde insanların kilolu olup olmadığıyla asla ilgilenmeyen ben, konu kendi kilolarım olunca şekilci ve itici bir tip oluyorum. Yükselen terazinin komik çelişkileri:) Hülyacıııım beni ne zaman görse sen daha yeni doğum yaptın kilon olması lazım der, güleriz:) ama işin aslı şu… ben evlendiğimde hala ilkokul son sınıfta aldığım şorta girebiliyordum, yani benim beden değişikliklerim çok uzun süreçlerden geçer. 7 yıl keyifle içtiğim sigarayı bıraktığımda bile sadece 2 kilo almıştım – yani 5 sene önceydi, demek ki hamilelik öncesi 5 yıldır aynı kilodaydım. Bu sebepten hamilelik benim için tam bir komediydi, bu kadar kısa sürede bu kadar kilo alınır mı yaaa oluyordum. Yani manken vücut olma derdi değil de değişikliklere kolay adapte olamama (boğa burcu sabit fikirliliği) , kendini bi türlü beğenememe halleri diyelim:) Arca sağolsun iliklerime kadar emmek ve ağır kaldırma egzersizlerine vesile olmak suretiyle kilo vermemde etkili oldu. Hamilelik öncesi kilomdan 4 kilo kadar ağır çekiyorum ve 1 beden de büyük bir kalıptayım.
Serde cimrilik de olunca ve de alışverişten hoşlanmayınca;
a. Eski kiloma dönmeden yeni bir şey almayacağım
b. İlla ki eski bedenime döneceğim için şimdilik 2-3 parça 5 aylık hamileykene kadar giyebildiklerimle idare edeceğim
Şeklinde kendime sınır çizmiştim. Ama kıyafetler eskiyor. 2 pantolondan biri artık yıkanmaktan eskidi ve yırtıldı. Yani artık kilo vermeyi beklemek komik oluyor. Diğer pantolona da bir şey olursa işe kotla gidip geleceğim ki o da üzerimde pek hoş durmuyor itiraf etmeliyim.
Kısacası ister "eski kiloma döneceğime olan inancımın sarsılması ve kabullenme" diyelim, ister "gerçek anlamda giyecek birşeyim yok" (bunu her kadın söyler ama benim gerçekten bişeyim yok) diyelim, artık havlu atma ve alışverişe çıkma zamanı geldi.
Hadi ben kaçtım:)
6 Ekim 2009 Salı
5 Ekim 2009 Pazartesi
arada bunları da yazmak lazım
O bızlattığımız günün ertesi ne güzeldi...
Arca ile parka gittik, nasıl rüzgar, fırtına! pusette uyumadı, etrafı seyretti, arada yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda elleriyle yanaklarımı kavrayıp beni kendine çekti, kendince öptü, emdi, yaladı yanaklarımı çenemi... Aşk tazeledik meleğimle... o küçük tombul bir eros aşk meleği, bizim salonda Rafaelin melek puzzle ları vardır, hamileyken çok bakmış olacağım, Arca onlara benziyor, özellikle çıplakken...
Parkta uyumadı dediydim ya eve gelince üzerimize rahat bişeyler giyince rüzgarın da sersemliğiyle 1,5 saatlik öğleden sonra uykusu çöktü ikimize de... Hatta uyanıp da keyif için bizim yatağa alınca bir yarım saat daha birlikte uyuduk. İlker geldi, o da katıldı bize, mutlu aile tablosu:)
Akşam yemekte o haberi alasıya kadar hayaller, planlar, programlar vardı kafamda... hayır sağlık sorunu değil, sorun para!! yani hiçbir zaman öyle çok olmadı ama yokluğu yara. hele de geleceğinden emin olup üstüne planlar yapınca hepten keyif kaçıyor. Oturup plan yapmamalı, yazıp çizmemeli, hayal etmemeli belki de. Ama insan o kadar uzun süre sabredince, ve bir an bir umut ışığı belirince hemen oh çekiveriyor, elinden alınınca da off!
Arca'yı uyuttuktan sonra Nazlı uğradı, sonra da telsizi alıp biz indik aşağıya, biraz kafam dağıldı. Sabah artık daha iyiydim. Birşey değişmedi ki, başladığımız yerdeyiz, sadece biraz hayalkırıklığı, napalım bi dahaki sefere.
Pazar bütün gün evdeydik, salonda bazı değişiklikler yapmıştım, ayakkabılık düzenlemek lazım, biraz ütüye el atmak lazım!! Sabah boğaz ağrısı ile uyanınca hiçbiri olmadı. Arcayla 1,5 saatlik bir öğle uykusundan sonra yemek yaptım, kafamı en çok dağıtan şey!! Hatta çoook uzun zaman sonra kek yaptım. Dr Quetker'in kek karışımlarını kullanıp da keki kötü olan bi ben varımdır herhalde, zaten yemek için değil keyif içindi:)
Arca tüm gün bizi güldürerek keyiflendirmeye çalıştı, sanki gerginliğimi anlamış gibi. Hatta bu misyonu kesintiye uğramasın diye azimle öğle 2 akşam 8 buçuk arası uyumadı, inanılmaz bir enerji!!! Gizli gizli redbull içtiğinden şüphelendik. Belki de sadece bizimle daha fazla vakit geçirmeye çalışıyordu. Tam dedik ki artık gece deliksiz uyur, nerdeeee!! Gece 2-3-5-6:30 nöbetlerine uyandım. Ağlayarak uyanıyor ve sakinleştirmek ne mümkün, belki kabus, yada tüm günün yorgunluğu... Fenaydı. 5 te uyutamayınca bizim yatağa alıp pışpışladım, uyuklayınca kendi yatağına yatırdım, 1,5 saat uyudu, uyanınca bu defa ben yanına yattım, yarım saat daha kestirdik. Bu birlikte kestirmelere dikkat etmek lazım, alışkanlık yapacak!! hem ona hem bana.
ve gözlerimin altında halkalar, yeni haftaya başladık:) ama bu hafta sadece 2 gün çalışıp 3 gün izin yapacağım, ofisi şu anda çekilir kılan tek şey bu!!!
iç karartan yazının ardından flaş flaş Arcanın çıplak fotografıyla biraz keyiflenelim!!!
Arca ile parka gittik, nasıl rüzgar, fırtına! pusette uyumadı, etrafı seyretti, arada yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda elleriyle yanaklarımı kavrayıp beni kendine çekti, kendince öptü, emdi, yaladı yanaklarımı çenemi... Aşk tazeledik meleğimle... o küçük tombul bir eros aşk meleği, bizim salonda Rafaelin melek puzzle ları vardır, hamileyken çok bakmış olacağım, Arca onlara benziyor, özellikle çıplakken...
Parkta uyumadı dediydim ya eve gelince üzerimize rahat bişeyler giyince rüzgarın da sersemliğiyle 1,5 saatlik öğleden sonra uykusu çöktü ikimize de... Hatta uyanıp da keyif için bizim yatağa alınca bir yarım saat daha birlikte uyuduk. İlker geldi, o da katıldı bize, mutlu aile tablosu:)
Akşam yemekte o haberi alasıya kadar hayaller, planlar, programlar vardı kafamda... hayır sağlık sorunu değil, sorun para!! yani hiçbir zaman öyle çok olmadı ama yokluğu yara. hele de geleceğinden emin olup üstüne planlar yapınca hepten keyif kaçıyor. Oturup plan yapmamalı, yazıp çizmemeli, hayal etmemeli belki de. Ama insan o kadar uzun süre sabredince, ve bir an bir umut ışığı belirince hemen oh çekiveriyor, elinden alınınca da off!
Arca'yı uyuttuktan sonra Nazlı uğradı, sonra da telsizi alıp biz indik aşağıya, biraz kafam dağıldı. Sabah artık daha iyiydim. Birşey değişmedi ki, başladığımız yerdeyiz, sadece biraz hayalkırıklığı, napalım bi dahaki sefere.
Pazar bütün gün evdeydik, salonda bazı değişiklikler yapmıştım, ayakkabılık düzenlemek lazım, biraz ütüye el atmak lazım!! Sabah boğaz ağrısı ile uyanınca hiçbiri olmadı. Arcayla 1,5 saatlik bir öğle uykusundan sonra yemek yaptım, kafamı en çok dağıtan şey!! Hatta çoook uzun zaman sonra kek yaptım. Dr Quetker'in kek karışımlarını kullanıp da keki kötü olan bi ben varımdır herhalde, zaten yemek için değil keyif içindi:)
Arca tüm gün bizi güldürerek keyiflendirmeye çalıştı, sanki gerginliğimi anlamış gibi. Hatta bu misyonu kesintiye uğramasın diye azimle öğle 2 akşam 8 buçuk arası uyumadı, inanılmaz bir enerji!!! Gizli gizli redbull içtiğinden şüphelendik. Belki de sadece bizimle daha fazla vakit geçirmeye çalışıyordu. Tam dedik ki artık gece deliksiz uyur, nerdeeee!! Gece 2-3-5-6:30 nöbetlerine uyandım. Ağlayarak uyanıyor ve sakinleştirmek ne mümkün, belki kabus, yada tüm günün yorgunluğu... Fenaydı. 5 te uyutamayınca bizim yatağa alıp pışpışladım, uyuklayınca kendi yatağına yatırdım, 1,5 saat uyudu, uyanınca bu defa ben yanına yattım, yarım saat daha kestirdik. Bu birlikte kestirmelere dikkat etmek lazım, alışkanlık yapacak!! hem ona hem bana.
ve gözlerimin altında halkalar, yeni haftaya başladık:) ama bu hafta sadece 2 gün çalışıp 3 gün izin yapacağım, ofisi şu anda çekilir kılan tek şey bu!!!
iç karartan yazının ardından flaş flaş Arcanın çıplak fotografıyla biraz keyiflenelim!!!
3 Ekim 2009 Cumartesi
bunu yazmam lazım
dün akşam balık yaptık, Arca tattı çipurayı sevdi gibi ama biraz sulandırıp parçalayayım istedim. Arca mama sandalyesinde, İlker balık ayıklıyor bizim için, ben kasenin içindeki balığı blender ile bızlatıyorum. Önce blender bıııız diyor, sonra durup kıvama bakarken bu defa Arca bıız diyor. Koptuk gülmekten:) en az 7-8 defa tekrarlandı, hani tesadüf mü diye, yok diil... yemekten sonra İlker yine blenderı bızlattı arkasından Arca... taklitlere başladık hadi bakalım:)))
30 Eylül 2009 Çarşamba
Ümit ablamız hasta:(
ve sanırım biz hasta ettik onu:(
doktor bakıcınız da dahil grip aşısı olacaksınız dedi. Ümit ablaya söyledik, kaç senedir grip olmuyorum ben ama doktor dediyse olurum dedi. Eczaneye gönderdik. Araya haftasonu girdi. Pazartesi bir geldi, gözleri bile akıyor. Aldı bizi bir telaş, hani maskeyle filan Arcaya bakarım diyor ama belli çok ağır grip. Dedik ki sen git dinlen, başka türlü geçmez bu meret!! Aksi gibi evde temizlik var, benim işe gitmem lazım. İlker Arcaya gönüllü oldu, gözüm arkada değil tabii ki. Bütün gün telefonlaştık, öğleden sonra büroya götürmüş, sonra babaneyle gezmeye gitmişler, müthiş bir gün geçirmişler, resmen kıskandım:)) Akşam babane yemek yapmış, getirmiş, hala da yoğurdu kapmış getirmiş, ben de pilav koydum ocağa, oooh misler gibi yemek yedik. Arca da ıspanağını götürdü. Banyo derdimize Hülya sünger önermişti ama Arca henüz oturamadığından ertelemiştik. İlker pazartesi almış, pek rahat, Arca kaymadan keyifle banyo yapıyor, nasıl eğlendik, biz babaneyle banyo yaptırırken İlknur fotoları çekti- fotolar daha sonra:) Ümit ablanın aklı bizde kalmış, akşam aradı. Doktora gitmiş, 20% ihtimalle böyle aşı sonrası grip görülür, hem sizin boğazınızda da mikrop varmış, tetiklemiş demiş doktor. Tabii ne bilelim, dedik ki yarın da gelme iyice dinlen, zaten kan tahlili istemiş doktor, yani o derece hasta ablamız:(
Dün nöbeti ben devraldım, işe gitmedim. Akşam nefis banyo ve deli gibi oynamanın üzerine Arca derin uykuya daldı, 3 gibi uyandı, tekrar uyuduk, sabah bi kalktık 8 olmuş!!! Kahvaltı, oyun, hoop sabah uykusu... Ben de açık çayımı koydum, Aşk'a daldım. 3 günde bitecek roman elimde sürünüyor, ama dün evdeydim ya bitireceğim azimliyim. Derken kapı çaldı, annemler... Yazlıktan kesin dönüş yaptılar, evde olduğumu biliyorlar ya eve gitmeden kahveye gelmişler, hoşgelmişler:) Arca da nerdeyse uyanacaktı, hemen yanına gittiler, Arca çıldırdı, nasıl özlemiş... Bol bol oyun, kudurmaca. 10 günde nasıl da büyümüş hayretleri...
Bu kadar hareketin ardından nefis bir öğle uykusu, nerdeyse 1,5 saat!!
Bu arada Arcanın küçülmüşlerini koliledim, biraz yer açıldı. Eksikler tespit edildi. Patikli alt şiddetle ihtiyaç!! Nedense üst çok alt yok! Göztepeye indik Arcayla, 3 tane ucuzundan bulduk, evde giysin rahat rahat, batırsın paralasın:) Babaneyle konuştuk, yakınlardaymış. Benim planım Arcayı Göztepe parkına götürüp o kuşları, çocukları seyrederken Aşk'ı bitirmekti, nasip değilmiş, babaneyle gittik parka. İkindi sütümüzü biberondan, meyve püremizi milupadan aldık. İlk defa Milupa deniyoruz. Çok sevmedi sanki, bizimki home made tercih ediyor galiba:)) Arca kuşlara hasta oldu, kedileri çağırdı, köpekten korktu, çocukları seyredaldı, sonra da uykuya teslim oldu.
Güzeldi, yani Arcayla birlikte olmak, haftasonuna sıkıştırılmamış bir birliktelik, bir küçük kaçamak...
Akşam Ümit ablayı aradım, daha iyi olduğunu söylüyor ama söyleyen ses aynı şeyi söylemiyor. içimize sinmedi, bu defa annemi ayarladık, zira benim işe gitmem lazımdı.
Bugün de böyle geçecek...
doktor bakıcınız da dahil grip aşısı olacaksınız dedi. Ümit ablaya söyledik, kaç senedir grip olmuyorum ben ama doktor dediyse olurum dedi. Eczaneye gönderdik. Araya haftasonu girdi. Pazartesi bir geldi, gözleri bile akıyor. Aldı bizi bir telaş, hani maskeyle filan Arcaya bakarım diyor ama belli çok ağır grip. Dedik ki sen git dinlen, başka türlü geçmez bu meret!! Aksi gibi evde temizlik var, benim işe gitmem lazım. İlker Arcaya gönüllü oldu, gözüm arkada değil tabii ki. Bütün gün telefonlaştık, öğleden sonra büroya götürmüş, sonra babaneyle gezmeye gitmişler, müthiş bir gün geçirmişler, resmen kıskandım:)) Akşam babane yemek yapmış, getirmiş, hala da yoğurdu kapmış getirmiş, ben de pilav koydum ocağa, oooh misler gibi yemek yedik. Arca da ıspanağını götürdü. Banyo derdimize Hülya sünger önermişti ama Arca henüz oturamadığından ertelemiştik. İlker pazartesi almış, pek rahat, Arca kaymadan keyifle banyo yapıyor, nasıl eğlendik, biz babaneyle banyo yaptırırken İlknur fotoları çekti- fotolar daha sonra:) Ümit ablanın aklı bizde kalmış, akşam aradı. Doktora gitmiş, 20% ihtimalle böyle aşı sonrası grip görülür, hem sizin boğazınızda da mikrop varmış, tetiklemiş demiş doktor. Tabii ne bilelim, dedik ki yarın da gelme iyice dinlen, zaten kan tahlili istemiş doktor, yani o derece hasta ablamız:(
Dün nöbeti ben devraldım, işe gitmedim. Akşam nefis banyo ve deli gibi oynamanın üzerine Arca derin uykuya daldı, 3 gibi uyandı, tekrar uyuduk, sabah bi kalktık 8 olmuş!!! Kahvaltı, oyun, hoop sabah uykusu... Ben de açık çayımı koydum, Aşk'a daldım. 3 günde bitecek roman elimde sürünüyor, ama dün evdeydim ya bitireceğim azimliyim. Derken kapı çaldı, annemler... Yazlıktan kesin dönüş yaptılar, evde olduğumu biliyorlar ya eve gitmeden kahveye gelmişler, hoşgelmişler:) Arca da nerdeyse uyanacaktı, hemen yanına gittiler, Arca çıldırdı, nasıl özlemiş... Bol bol oyun, kudurmaca. 10 günde nasıl da büyümüş hayretleri...
Bu kadar hareketin ardından nefis bir öğle uykusu, nerdeyse 1,5 saat!!
Bu arada Arcanın küçülmüşlerini koliledim, biraz yer açıldı. Eksikler tespit edildi. Patikli alt şiddetle ihtiyaç!! Nedense üst çok alt yok! Göztepeye indik Arcayla, 3 tane ucuzundan bulduk, evde giysin rahat rahat, batırsın paralasın:) Babaneyle konuştuk, yakınlardaymış. Benim planım Arcayı Göztepe parkına götürüp o kuşları, çocukları seyrederken Aşk'ı bitirmekti, nasip değilmiş, babaneyle gittik parka. İkindi sütümüzü biberondan, meyve püremizi milupadan aldık. İlk defa Milupa deniyoruz. Çok sevmedi sanki, bizimki home made tercih ediyor galiba:)) Arca kuşlara hasta oldu, kedileri çağırdı, köpekten korktu, çocukları seyredaldı, sonra da uykuya teslim oldu.
Güzeldi, yani Arcayla birlikte olmak, haftasonuna sıkıştırılmamış bir birliktelik, bir küçük kaçamak...
Akşam Ümit ablayı aradım, daha iyi olduğunu söylüyor ama söyleyen ses aynı şeyi söylemiyor. içimize sinmedi, bu defa annemi ayarladık, zira benim işe gitmem lazımdı.
Bugün de böyle geçecek...
28 Eylül 2009 Pazartesi
Pazar gezmeleri
Büyümelerini seyretmek oscarlık bir yapıta ömür boyu tanıklık etmek gibi.
Daha dün gibi ilk dişini çay kaşığı ile tıklatmak suretiyle emin oluşumuz. Şimdi köpek dişlerinin sancısını çekiyoruz. Öyle ki cumartesi gecesi hiç uyumadım, zaten 2 gibi yatmıştım, daldığım anda tekrar kalkacağını bildiğim için bir süre sonra uyumanın anlamı kalmadı. Sabah kahvaltısından sonra Arcayı uyutup kafayı yastığa gömdüm. Kore seyahatlerinde uçakta maske verirler, hiç kullanmamıştım ama iyi ki atmamışım şimdi gündüz uykularımda takıyorum, komik oluyor ama napalım... Öğleye kadar toparlandık. Dışarı çıkmak istiyoruz ama bi taraftan da yorgunluk her yer kalabalık... Derken telefon, alt kat komşumuz Nazlı. Cansu ek gıdalara geçmiş, 15 dakika kadar sohbet ettik, onlar da aynı bizim gibi hem "hava güzel çıkalım", hem "otur yerinde boşver" arasında sıkışmışlar.
Bi gayret açık havada kahve içeriz en azından deyip sözleştik. 45 dakika sonra hazır olacaktık güya tam 1,5 saat sonra inebildik. Arca uyudu, Cansu güzelleşmiş filan derken saat çoktan 5 olmuştu. Tenha bir cafe'de bişeyler atıştırıp sohbet ettik. Cansu'nun eski ağlayan halinden eser yok, zaten ne zamandır bizim kata sesi gelmiyordu. Arcayla salıncağa bindik, çoook keyifliydi. (kilo vermem lazım salıncağın oturağına sığamadım:) Bol sohbet... Sohbet öyle tatlıydı ki kahveleri evde içelim diye sözleştik. Arca tüm çabalarımıza rağmen arabada uyuyakaldı, hatta uyumak için ağladı:( eve geldik, Arcayı İlkerin kucağında iken soydum, pijilerini giydirdim, emzirdim, hala uyuyor. 10 dakika sonra Nazlılar geldi, Arcayla cansu sözleşmiş gibi arabada uyumuşlar, ve yine sözleşmiş gibi uyandılar. Serdik oyun halısını, biz kahve içerken bıdıklar oynadı. Arca şimdiden oyuncaklarını paylaşmamak konusunda azimliydi. Köpeğini pandasını cansuya verirken öyle pis baktı ki geri koymak zorunda kaldık. Onları yanyana görmek bi defa daha zamanın nasıl geçtiğine şaşırttı bizleri. Çok değil, birkaç ay sonra gerçekten birlikte oynamaya başlayacaklar. Sonra peşlerinden koşmaya başlayacağız, hatta gün gelecek Arca "Cansuyla sinemaya gidebilir miyiz" diye izin isteyecek, arabayı kaçıracaklar ve bizler onların hızla büyümesi karşısında bugünleri gülümseyerek hatırlayacağız.
Daha dün gibi ilk dişini çay kaşığı ile tıklatmak suretiyle emin oluşumuz. Şimdi köpek dişlerinin sancısını çekiyoruz. Öyle ki cumartesi gecesi hiç uyumadım, zaten 2 gibi yatmıştım, daldığım anda tekrar kalkacağını bildiğim için bir süre sonra uyumanın anlamı kalmadı. Sabah kahvaltısından sonra Arcayı uyutup kafayı yastığa gömdüm. Kore seyahatlerinde uçakta maske verirler, hiç kullanmamıştım ama iyi ki atmamışım şimdi gündüz uykularımda takıyorum, komik oluyor ama napalım... Öğleye kadar toparlandık. Dışarı çıkmak istiyoruz ama bi taraftan da yorgunluk her yer kalabalık... Derken telefon, alt kat komşumuz Nazlı. Cansu ek gıdalara geçmiş, 15 dakika kadar sohbet ettik, onlar da aynı bizim gibi hem "hava güzel çıkalım", hem "otur yerinde boşver" arasında sıkışmışlar.
Bi gayret açık havada kahve içeriz en azından deyip sözleştik. 45 dakika sonra hazır olacaktık güya tam 1,5 saat sonra inebildik. Arca uyudu, Cansu güzelleşmiş filan derken saat çoktan 5 olmuştu. Tenha bir cafe'de bişeyler atıştırıp sohbet ettik. Cansu'nun eski ağlayan halinden eser yok, zaten ne zamandır bizim kata sesi gelmiyordu. Arcayla salıncağa bindik, çoook keyifliydi. (kilo vermem lazım salıncağın oturağına sığamadım:) Bol sohbet... Sohbet öyle tatlıydı ki kahveleri evde içelim diye sözleştik. Arca tüm çabalarımıza rağmen arabada uyuyakaldı, hatta uyumak için ağladı:( eve geldik, Arcayı İlkerin kucağında iken soydum, pijilerini giydirdim, emzirdim, hala uyuyor. 10 dakika sonra Nazlılar geldi, Arcayla cansu sözleşmiş gibi arabada uyumuşlar, ve yine sözleşmiş gibi uyandılar. Serdik oyun halısını, biz kahve içerken bıdıklar oynadı. Arca şimdiden oyuncaklarını paylaşmamak konusunda azimliydi. Köpeğini pandasını cansuya verirken öyle pis baktı ki geri koymak zorunda kaldık. Onları yanyana görmek bi defa daha zamanın nasıl geçtiğine şaşırttı bizleri. Çok değil, birkaç ay sonra gerçekten birlikte oynamaya başlayacaklar. Sonra peşlerinden koşmaya başlayacağız, hatta gün gelecek Arca "Cansuyla sinemaya gidebilir miyiz" diye izin isteyecek, arabayı kaçıracaklar ve bizler onların hızla büyümesi karşısında bugünleri gülümseyerek hatırlayacağız.
25 Eylül 2009 Cuma
Montessori Eğitimi - 1 : Sürpriz Sepeti
Nerden ilk duydum hatırlamıyorum, galiba bir blogger annenin yazısıydı...
Sonrasında biraz araştırma ile Tim Seldinin "Harika Çocuk nasıl yetiştirilir?" kitabını edindim, yaklaşık 1 haftadır okuyorum. Montessori eğitimi hakkında.
Bu linkten her türlü bilgiye ulaşılabilir.
buraya da sık sık uğruyorum.
Kısaca notlar:
- Maria Montessori İtalyanın ilk kadın doktoru
- Çocukların potansiyellerini görerek doktorluğu bırakıp onları eğitmeye adamış kendini.
- Küçük çocuklar pek çok ufak tefek işin üstesinden gelebilecek varlıklar
- Onlara verilen işlerin altından kalktıkça son derece özgüvenli bireyler olarak yetişiyorlar.
- Aynı zamanda eğleniyorlar.
- Ana fikir kendim yapabilmem için bana yardımcı ol!! Benim yerime yapma!
Tabii harika çocuk çok iddialı bir tanım, zaten her anneye yavrusu harikadır da benim bu eğitimden hoşuma giden çocukların bazı işlerini kendi kendine görebilmeleri, bunu başardıkça özgüvenlerinin artması, bağımsızlaşmaları.. 7 yaşında hala annesinin yemek yedirmesini bekleyen çocuklar, kıyafetlerini giymekte zorlananlar, bir bardak suyu bile annesinin elinden içenler, odasını toplamaya direnen veletler... bunlar hep karşıdan bakıp da üzüldüğüm sahneler.. Elimden geldiğince bunları yaşa(t)mamak istiyorum.
Anne İş'te ile mailleştim, burasına ulaştım ve Montessori mail grubuna üye olmak için davetiye talep ettim. Azimliyim yani :)
Bizim minikler için tabii ki çok erken ama onların bile gelişmelerini sağlayacak bazı oyunlar var.
Biz sürpriz sepeti ile başladık. Bu Arca ile aramızda birbirimize akşam sözümüz gibi oldu. Hani Anne İş'te kitabında çocuğunuzla 15 dakika bile geçirseniz her akşam aynı saatte sözleşerek ve mutlaka söz verdiğiniz gibi davranarak (resim yapmak, masal okumak, bebek dikmek...) birbirinizle çok özel bir bağ kurabilirsiniz diyordu. İşte bizim bugünlerde her akşam yemeğimizi yedikten sonra sürpriz sepetimiz var.
Bu sepetin içine hergün ayrı objeler koyuyoruz. Amaç sepetin içindekileri ses, doku, koku şeklinde algılaması. İlk gün sepeti önüne koyduk, sadece baktı, içinden biz objeleri alıp bakıp yerine koyduk, sonra sepeti tekrar önüne koyduk. İçinden tek tek objeleri alıp incelemeye başladı. Cam kavanoz içinde nohutlarla en az 15 dakika oyalandı. çıkardığı seslere bayıldı. Yün patiğe çok ilgi göstermedi. Kağıt sayfayı epey hışıdattı. Sonunda sepetle işi bitince sepeti ters çevirdi. Bu galiba bu oyunla işim bitti demek:) 3-4 gündür oynuyoruz artık sepeti elimde görünce gülüyor ve biz müdahale etmeden başlıyor içindekilerle oynamaya. Genelde doğal şeyler olması gerekiyor, tahta, cam, metal... Kitapta öneriler var. Hergün de ayrı objeler... Dün akşam metal çay kutusu ve tahta kaşıkla hem diş kaşıdık hem de birbirine vurup çıkardığı seslerle coştuk.
Şimdilik böyle... Büyüdükçe oyunlarımız gelişecek değişecek, sabırsızlıkla bekliyorum.
Sonrasında biraz araştırma ile Tim Seldinin "Harika Çocuk nasıl yetiştirilir?" kitabını edindim, yaklaşık 1 haftadır okuyorum. Montessori eğitimi hakkında.
Bu linkten her türlü bilgiye ulaşılabilir.
buraya da sık sık uğruyorum.
Kısaca notlar:
- Maria Montessori İtalyanın ilk kadın doktoru
- Çocukların potansiyellerini görerek doktorluğu bırakıp onları eğitmeye adamış kendini.
- Küçük çocuklar pek çok ufak tefek işin üstesinden gelebilecek varlıklar
- Onlara verilen işlerin altından kalktıkça son derece özgüvenli bireyler olarak yetişiyorlar.
- Aynı zamanda eğleniyorlar.
- Ana fikir kendim yapabilmem için bana yardımcı ol!! Benim yerime yapma!
Tabii harika çocuk çok iddialı bir tanım, zaten her anneye yavrusu harikadır da benim bu eğitimden hoşuma giden çocukların bazı işlerini kendi kendine görebilmeleri, bunu başardıkça özgüvenlerinin artması, bağımsızlaşmaları.. 7 yaşında hala annesinin yemek yedirmesini bekleyen çocuklar, kıyafetlerini giymekte zorlananlar, bir bardak suyu bile annesinin elinden içenler, odasını toplamaya direnen veletler... bunlar hep karşıdan bakıp da üzüldüğüm sahneler.. Elimden geldiğince bunları yaşa(t)mamak istiyorum.
Anne İş'te ile mailleştim, burasına ulaştım ve Montessori mail grubuna üye olmak için davetiye talep ettim. Azimliyim yani :)
Bizim minikler için tabii ki çok erken ama onların bile gelişmelerini sağlayacak bazı oyunlar var.
Biz sürpriz sepeti ile başladık. Bu Arca ile aramızda birbirimize akşam sözümüz gibi oldu. Hani Anne İş'te kitabında çocuğunuzla 15 dakika bile geçirseniz her akşam aynı saatte sözleşerek ve mutlaka söz verdiğiniz gibi davranarak (resim yapmak, masal okumak, bebek dikmek...) birbirinizle çok özel bir bağ kurabilirsiniz diyordu. İşte bizim bugünlerde her akşam yemeğimizi yedikten sonra sürpriz sepetimiz var.
Bu sepetin içine hergün ayrı objeler koyuyoruz. Amaç sepetin içindekileri ses, doku, koku şeklinde algılaması. İlk gün sepeti önüne koyduk, sadece baktı, içinden biz objeleri alıp bakıp yerine koyduk, sonra sepeti tekrar önüne koyduk. İçinden tek tek objeleri alıp incelemeye başladı. Cam kavanoz içinde nohutlarla en az 15 dakika oyalandı. çıkardığı seslere bayıldı. Yün patiğe çok ilgi göstermedi. Kağıt sayfayı epey hışıdattı. Sonunda sepetle işi bitince sepeti ters çevirdi. Bu galiba bu oyunla işim bitti demek:) 3-4 gündür oynuyoruz artık sepeti elimde görünce gülüyor ve biz müdahale etmeden başlıyor içindekilerle oynamaya. Genelde doğal şeyler olması gerekiyor, tahta, cam, metal... Kitapta öneriler var. Hergün de ayrı objeler... Dün akşam metal çay kutusu ve tahta kaşıkla hem diş kaşıdık hem de birbirine vurup çıkardığı seslerle coştuk.
Şimdilik böyle... Büyüdükçe oyunlarımız gelişecek değişecek, sabırsızlıkla bekliyorum.
24 Eylül 2009 Perşembe
7. ay kontrolü - nasılız?
Bugün tam 7. ayımızı doldurduk, 8. ayımıza giriyoruz.
Bayram öncesi doktor randevumuz vardı.
Önce özetler...
- kahvaltıya başlıyoruz. Yine önce anne sütü üstüne yumurta sarısı, labne peyniri, anne sütü, bebe bisküvisi karışımı. İlk yediğinde hasta olmuştu, sonraki 3 gün yediremedim:(
- anne sütü öncelikli bunu değiştirmiyoruz. Yine ek gıda kıvamındayız. Stoklar bitiyor diyorum, bitsin o zaman bakarız diyor doktor. İlginç kişilik, ne diyeyim.
- akşam yemeklerinde yoğurdu kaldırıp kendi yemeklerimizden tattıracağız.
- balıkla etlere başlıyoruz. Et tavuk daha sonra ama sularından yemeklerine katıyoruz. Tavuk sulu tarhanaya hasta oldu, yalana yalana yedi.
- Grip aşımızı ailecek olduk, Ümit ablamız da dahil
- bacak ve kol içlerindeki lekeleri gösterdik. Mantar filan değilmiş allahtan, deride böyle değişimler olabilir dedi. Zaten ten rengi biraz açılıyor.
- Kilomuz 10.150 gr (550 gr almışız - normalin yaklaşık 2,5 kilo fazlası var) boyumuz 70,5 cm (2 cm uzamışız) olmuş. Büyüyoruz:)
- üst ön dişlerden biri çıktı diye haber verdik, yanındaki de çıkıyor diye müjdeledi. Haftasonu iyice patlattı zaten artık 4 dişimiz var. Köpek dişleri yolda.
- Arca bu defa çok ağladı nedense... hep kucağımda muayene oldu.
- az biraz konaklar oluşmuş başımızda, yenidoğanken olmamıştı, hayret.
Doktordan çıkınca iftar saatine denk geldik, hadi dedik Alsancakta yiyelim vakit geçsin. Cıvıl cıvıl Alsancakın göbeğinde yemek iyi geldi. Arca biz yemek yemeğe başlayınca mızıldanmaya başladı, beyefendinin yanında yemek yemiceksin gıcık oluyor. Sonra etraftan "yazık karnı aç galiba, biraz yediklerinizden verin bari" diye akıl veren çok oluyor. Arcayla birlikteyken sokakta dondurma bile yiyemiyorsun, yalanıp duruyor, sanki aç bırakıyoruz cüceyi:))
Araya bir Arca fotosu...
Şimdi devam edelim.
Peki biz nasılız?
- konuşmaya başladık. sürekli tek heceli sesler çıkarıyoruz. bence ciddi ciddi anne diyor ama İlker gıcık oluyor. Maaile Arcaya bababbababa dedirtmeye çalışıyor. Arada çıkarıyor, haksızlık etmemek lazım. Ben uyuturken hep kulağına anne dediğim için (acayip pislğim yaaa) çoğu bebeğin aksine önce anne diyecek MUHAAA (burada kötü adam Erol Taş gülüşü)
- Bu konuşmalardan herkes kendine pay çıkarıyor. birkaç defa anneaanee filan deyince anane diyor diye annem, babababa zorlamalarından ilker, abababa deyince Duru... Hatta babam dede dediğini bile iddia eder oldu. Yeni eğlencemiz bu!
- Şınav çekiyoruz, emeklemeye kasıyoruz ama maalesef göbüş ağır geliyor. Daha en az 2 ayımız var bence. ama ulaşmak istediği oyuncağı nolursa olsun alıyor. Mesela yatakta debelendi ulaşamadı mı çarşafı çekip oyuncağı yanına getiriyor. Uzanamıyor mu basıyor yaygarayı sana getirtiyor.
- İlk defa kabız olduk, galiba ek gıdalardan yoksa hemen her bezimiz kakalı çıkardı. Ve olaylı gecenin ardından Nazlılara ve her daim kabız Cansunun huysuzluğuna hak verdik. İnsan başına gelmeden bilemiyor.
- Sütü azalttık gibi, gündüzleri 190 cc içerken 130 cc lere düşürmüş. Böyle böyle emme olayını bitirecek herhalde.
- Kitap olayına hastayız, ciddi ciddi okuyoruz.
- ceeler en sevdiğimiz
- Yemeklere ilgi günden güne değişiyor, tarhana seviyoruz, şehriye çorbası, sebze çorbası hep götürüyoruz da bazen birkaç kaşıkla bıraktığı oluyor. Ses etmiyoruz, nasılsa stoklu çalışıyoruz, sorun yok.
- Kısacası lezzetli olduğu sürece itirazımız yoksa, bu sebepten önce ben tadıyorum güzelse veriyorum.
- Discovery Channel belgesellerini aratmayan sahnelere şahit oluyoruz. Arcanın emeklemeyi teşvik etmesi için Papsi adında bir köpeği var. Onu bir aslanın ceylanı avladığı gibi yakalıyor, boynundan tutup yan çeviriyor, önce biraz boyun kulak tadına bakıyor, sonra poposundan ısırıyor, en sonunda tıtıklı ayaklarını keyifle kemirmek suretiyle dişlerini kaşıyor.
- Yatakta dönmeye çalışıyor, bu sebepten uyanıp duruyor. Hep yüzüstü yatmak istiyor, ben hala korkuyorum ama yüzüstü yattı mı da çok rahat uyuyor.
- Baharlıklarımızı çıkardık, eksiklerimizi belirledik, bu aralar bir alışveriş yapacak gibiyiz.
- Ayak fetişisti olduğundan şüpheleniyorum sürekli gözleri ayaklarda.
- Artık farklı ortamlarda uyumaya alıştı. Babanenin evi, Zeynepler, ilknurlar... Hiç yadırdamıyor.
- Isırılmaya bayılıyor. İlkerle oynarken ısırsın diye göbeğini açıyor.
- Herkese değil ama yabancılama var. Kızlar ve de sarışınlar tercihimiz, erkeklere genelde dudak bükmenin ardından kopan yaygarayla tepki veriyoruz.
- Somon balığı yedirmeye çalıştık. Bu ne ya şeklinde yaklaştı. Bir de Ümit abla deneyecek.
- Artık hep oturuyor, desteksiz. öyle sağa sola devrilme yok. Böylece çok rahat oynayabiliyoruz.
- Top oynamayı seviyoruz, ne de olsa oğlan çocuğu, ver topu dünyayı unutsun.
İşte böyle... büyüyoruz...
Bayram öncesi doktor randevumuz vardı.
Önce özetler...
- kahvaltıya başlıyoruz. Yine önce anne sütü üstüne yumurta sarısı, labne peyniri, anne sütü, bebe bisküvisi karışımı. İlk yediğinde hasta olmuştu, sonraki 3 gün yediremedim:(
- anne sütü öncelikli bunu değiştirmiyoruz. Yine ek gıda kıvamındayız. Stoklar bitiyor diyorum, bitsin o zaman bakarız diyor doktor. İlginç kişilik, ne diyeyim.
- akşam yemeklerinde yoğurdu kaldırıp kendi yemeklerimizden tattıracağız.
- balıkla etlere başlıyoruz. Et tavuk daha sonra ama sularından yemeklerine katıyoruz. Tavuk sulu tarhanaya hasta oldu, yalana yalana yedi.
- Grip aşımızı ailecek olduk, Ümit ablamız da dahil
- bacak ve kol içlerindeki lekeleri gösterdik. Mantar filan değilmiş allahtan, deride böyle değişimler olabilir dedi. Zaten ten rengi biraz açılıyor.
- Kilomuz 10.150 gr (550 gr almışız - normalin yaklaşık 2,5 kilo fazlası var) boyumuz 70,5 cm (2 cm uzamışız) olmuş. Büyüyoruz:)
- üst ön dişlerden biri çıktı diye haber verdik, yanındaki de çıkıyor diye müjdeledi. Haftasonu iyice patlattı zaten artık 4 dişimiz var. Köpek dişleri yolda.
- Arca bu defa çok ağladı nedense... hep kucağımda muayene oldu.
- az biraz konaklar oluşmuş başımızda, yenidoğanken olmamıştı, hayret.
Doktordan çıkınca iftar saatine denk geldik, hadi dedik Alsancakta yiyelim vakit geçsin. Cıvıl cıvıl Alsancakın göbeğinde yemek iyi geldi. Arca biz yemek yemeğe başlayınca mızıldanmaya başladı, beyefendinin yanında yemek yemiceksin gıcık oluyor. Sonra etraftan "yazık karnı aç galiba, biraz yediklerinizden verin bari" diye akıl veren çok oluyor. Arcayla birlikteyken sokakta dondurma bile yiyemiyorsun, yalanıp duruyor, sanki aç bırakıyoruz cüceyi:))
Araya bir Arca fotosu...
Şimdi devam edelim.
Peki biz nasılız?
- konuşmaya başladık. sürekli tek heceli sesler çıkarıyoruz. bence ciddi ciddi anne diyor ama İlker gıcık oluyor. Maaile Arcaya bababbababa dedirtmeye çalışıyor. Arada çıkarıyor, haksızlık etmemek lazım. Ben uyuturken hep kulağına anne dediğim için (acayip pislğim yaaa) çoğu bebeğin aksine önce anne diyecek MUHAAA (burada kötü adam Erol Taş gülüşü)
- Bu konuşmalardan herkes kendine pay çıkarıyor. birkaç defa anneaanee filan deyince anane diyor diye annem, babababa zorlamalarından ilker, abababa deyince Duru... Hatta babam dede dediğini bile iddia eder oldu. Yeni eğlencemiz bu!
- Şınav çekiyoruz, emeklemeye kasıyoruz ama maalesef göbüş ağır geliyor. Daha en az 2 ayımız var bence. ama ulaşmak istediği oyuncağı nolursa olsun alıyor. Mesela yatakta debelendi ulaşamadı mı çarşafı çekip oyuncağı yanına getiriyor. Uzanamıyor mu basıyor yaygarayı sana getirtiyor.
- İlk defa kabız olduk, galiba ek gıdalardan yoksa hemen her bezimiz kakalı çıkardı. Ve olaylı gecenin ardından Nazlılara ve her daim kabız Cansunun huysuzluğuna hak verdik. İnsan başına gelmeden bilemiyor.
- Sütü azalttık gibi, gündüzleri 190 cc içerken 130 cc lere düşürmüş. Böyle böyle emme olayını bitirecek herhalde.
- Kitap olayına hastayız, ciddi ciddi okuyoruz.
- ceeler en sevdiğimiz
- Yemeklere ilgi günden güne değişiyor, tarhana seviyoruz, şehriye çorbası, sebze çorbası hep götürüyoruz da bazen birkaç kaşıkla bıraktığı oluyor. Ses etmiyoruz, nasılsa stoklu çalışıyoruz, sorun yok.
- Kısacası lezzetli olduğu sürece itirazımız yoksa, bu sebepten önce ben tadıyorum güzelse veriyorum.
- Discovery Channel belgesellerini aratmayan sahnelere şahit oluyoruz. Arcanın emeklemeyi teşvik etmesi için Papsi adında bir köpeği var. Onu bir aslanın ceylanı avladığı gibi yakalıyor, boynundan tutup yan çeviriyor, önce biraz boyun kulak tadına bakıyor, sonra poposundan ısırıyor, en sonunda tıtıklı ayaklarını keyifle kemirmek suretiyle dişlerini kaşıyor.
- Yatakta dönmeye çalışıyor, bu sebepten uyanıp duruyor. Hep yüzüstü yatmak istiyor, ben hala korkuyorum ama yüzüstü yattı mı da çok rahat uyuyor.
- Baharlıklarımızı çıkardık, eksiklerimizi belirledik, bu aralar bir alışveriş yapacak gibiyiz.
- Ayak fetişisti olduğundan şüpheleniyorum sürekli gözleri ayaklarda.
- Artık farklı ortamlarda uyumaya alıştı. Babanenin evi, Zeynepler, ilknurlar... Hiç yadırdamıyor.
- Isırılmaya bayılıyor. İlkerle oynarken ısırsın diye göbeğini açıyor.
- Herkese değil ama yabancılama var. Kızlar ve de sarışınlar tercihimiz, erkeklere genelde dudak bükmenin ardından kopan yaygarayla tepki veriyoruz.
- Somon balığı yedirmeye çalıştık. Bu ne ya şeklinde yaklaştı. Bir de Ümit abla deneyecek.
- Artık hep oturuyor, desteksiz. öyle sağa sola devrilme yok. Böylece çok rahat oynayabiliyoruz.
- Top oynamayı seviyoruz, ne de olsa oğlan çocuğu, ver topu dünyayı unutsun.
İşte böyle... büyüyoruz...
23 Eylül 2009 Çarşamba
İlk bayramımız
Allah biliyor ya tatili iple çektim. Kötü bir haftaydı, bitti...
Cumartesi Arca ile sabah keyfinden sonra AVM ye gittik, emziklerimiz eskimiş yenilerini aldık. Baktım Arca pek keyifli Starbucksta oturup bi mocha içmeye vakit bulduk, bahçede o pusetinde keyif yaparken ben yeni kitabı karıştırdım
- "Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir?" Bu kitapla ilgili deneyimlerimiz az sonra...
Annemler hala yazlıkta, ablamlar züzeciğim, teyzemler hep orda. Akşama doğru soluğu Özderede aldık. Herşey çok güzeldi. Gece 12 gibi son öğünümüzü coklattık ama akabinde çığlıklarla uyandık. Diş jeli sürdük, diş sanıyoruz ya.. Hemen her saat başı ağlamaların birinde ilker kucağına aldı, baktım bacakları çekiyor. Aklıma geldi, Arca doğduğundan beri ilk defa birgün boyunca hiç kaka yapmamıştı o gün. Karnına masajlar, gaz çıkarmalar... faydasız! sancılar içinde kıvranıyor. Sabaha karşı rahatlamış olacak, 2 saat kadar uyudu. Sabah ilk kahvaltımızı yaptık, yarım yumurtanın sarısı, 1 tatlı kaşığı kadar labne, bebe bisküvisi, anne sütü, kakaya yardım olsun diye bir çay kaşığı zeytinyağını da kattık. Önce kaşığa ağzını açmadı. Babam sevmedi galiba dedi, yok hiç tatmadı ki sevip sevmediğine karar versin dedim. O zaman kaşığa gıcık herhalde, parmağının ucuyla tattırsana dedi, Arca bayıldı bütün kaseyi bitirdi. Akabinde özlediğimiz koku yayıldı. Bayramlaştık, Arca ilk bayam harçlıklarını kaptı, Nil ve Duru ile oynadı, bayram ne de olsa onlar için!!
Akşamına eve döndük, park ederken Nazlılara rastladık, daha çantaları eve koymadan onlara kahveye gittik. Sonra İlkerin annesine bayram yemeğine... Arca orada bi güzel uyudu, eve gelirken de hiç ses çıkarmadı ama gece uyanmaları yine devam etti. Bu aralar hep böyle, gece illa ki birkaç sefer uyanıyoruz. Ya dönemiyoruz, ya diş ama mutlaka uyanma var.
İkinci günü teyzeleri ziyarete ayırdık, önce Karşıyaka, herkes Arcaya hasta oldu, ve İlkerin bebekliğini bilenler "aynı İlker!!" yorumunu yaptılar. Bu bayramın en güzel tarafı ne zamandır ziyaret edemediğimiz doktor teyzemiz... Urlada yaşıyor, o gün 2 oğlu, torunu, gelinleri ve bizler oradaydık, hepimizi birlikte görmek iyi geldi galiba, zaten iyi hissettiği için kemoterapi almamış, son bir aydır 10 yaş yaşlanmış gördüm ama insan konduramıyor, yapacağı öyle çok şey var ki... Muhteşem torun Duru, aynı bizm Durunun küçüklüğü. Şimdi kardeşi yolda, heyecanla onun gelişini bekliyor. Arcanın üzerinde ablalık tatbikatı yaptı, kıskançlıktan uzak anaç tavırları ile hepimizi şaşırttı. Arcayı salıncağında salladı, oyuncaklarını paylaştı, Arca da ona hasta oldu. Kız olsun zaten yaş mühim değil:)
Son günü iyi ki kendimize ayırmışız. Bütün gün Arca ile keyif yaptık, akşam Nazlıların ısrarına ve 3D merakımıza dayanamayarak 10 yıl sonra ilk defa sinemaya gittik. İlker film hastası olduğu için yaklaşık 700 adetlik orijinal DVD kolleksiyonu olunca hiç sinemaya gitmeye ihtiyaç duymuyorduk. Film çok kötü (Final destination) ama sinema atmosferi ve başbaşa takılmaz keyifliydi. Babanemiz seve seve Arcaya baktı yokluğumuzda. Döndüğümüzde kudurmaktan yorgun ama çok mutluydu. Kollarıma alır almaz uyudu.
Nice bayramlar hep böyle mutlu geçsin...
Cumartesi Arca ile sabah keyfinden sonra AVM ye gittik, emziklerimiz eskimiş yenilerini aldık. Baktım Arca pek keyifli Starbucksta oturup bi mocha içmeye vakit bulduk, bahçede o pusetinde keyif yaparken ben yeni kitabı karıştırdım
- "Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir?" Bu kitapla ilgili deneyimlerimiz az sonra...
Annemler hala yazlıkta, ablamlar züzeciğim, teyzemler hep orda. Akşama doğru soluğu Özderede aldık. Herşey çok güzeldi. Gece 12 gibi son öğünümüzü coklattık ama akabinde çığlıklarla uyandık. Diş jeli sürdük, diş sanıyoruz ya.. Hemen her saat başı ağlamaların birinde ilker kucağına aldı, baktım bacakları çekiyor. Aklıma geldi, Arca doğduğundan beri ilk defa birgün boyunca hiç kaka yapmamıştı o gün. Karnına masajlar, gaz çıkarmalar... faydasız! sancılar içinde kıvranıyor. Sabaha karşı rahatlamış olacak, 2 saat kadar uyudu. Sabah ilk kahvaltımızı yaptık, yarım yumurtanın sarısı, 1 tatlı kaşığı kadar labne, bebe bisküvisi, anne sütü, kakaya yardım olsun diye bir çay kaşığı zeytinyağını da kattık. Önce kaşığa ağzını açmadı. Babam sevmedi galiba dedi, yok hiç tatmadı ki sevip sevmediğine karar versin dedim. O zaman kaşığa gıcık herhalde, parmağının ucuyla tattırsana dedi, Arca bayıldı bütün kaseyi bitirdi. Akabinde özlediğimiz koku yayıldı. Bayramlaştık, Arca ilk bayam harçlıklarını kaptı, Nil ve Duru ile oynadı, bayram ne de olsa onlar için!!
Akşamına eve döndük, park ederken Nazlılara rastladık, daha çantaları eve koymadan onlara kahveye gittik. Sonra İlkerin annesine bayram yemeğine... Arca orada bi güzel uyudu, eve gelirken de hiç ses çıkarmadı ama gece uyanmaları yine devam etti. Bu aralar hep böyle, gece illa ki birkaç sefer uyanıyoruz. Ya dönemiyoruz, ya diş ama mutlaka uyanma var.
İkinci günü teyzeleri ziyarete ayırdık, önce Karşıyaka, herkes Arcaya hasta oldu, ve İlkerin bebekliğini bilenler "aynı İlker!!" yorumunu yaptılar. Bu bayramın en güzel tarafı ne zamandır ziyaret edemediğimiz doktor teyzemiz... Urlada yaşıyor, o gün 2 oğlu, torunu, gelinleri ve bizler oradaydık, hepimizi birlikte görmek iyi geldi galiba, zaten iyi hissettiği için kemoterapi almamış, son bir aydır 10 yaş yaşlanmış gördüm ama insan konduramıyor, yapacağı öyle çok şey var ki... Muhteşem torun Duru, aynı bizm Durunun küçüklüğü. Şimdi kardeşi yolda, heyecanla onun gelişini bekliyor. Arcanın üzerinde ablalık tatbikatı yaptı, kıskançlıktan uzak anaç tavırları ile hepimizi şaşırttı. Arcayı salıncağında salladı, oyuncaklarını paylaştı, Arca da ona hasta oldu. Kız olsun zaten yaş mühim değil:)
Son günü iyi ki kendimize ayırmışız. Bütün gün Arca ile keyif yaptık, akşam Nazlıların ısrarına ve 3D merakımıza dayanamayarak 10 yıl sonra ilk defa sinemaya gittik. İlker film hastası olduğu için yaklaşık 700 adetlik orijinal DVD kolleksiyonu olunca hiç sinemaya gitmeye ihtiyaç duymuyorduk. Film çok kötü (Final destination) ama sinema atmosferi ve başbaşa takılmaz keyifliydi. Babanemiz seve seve Arcaya baktı yokluğumuzda. Döndüğümüzde kudurmaktan yorgun ama çok mutluydu. Kollarıma alır almaz uyudu.
Nice bayramlar hep böyle mutlu geçsin...
16 Eylül 2009 Çarşamba
haberler
İstanbula gittim, hayır yine iş için günübirliğine. Ben hemen her gelişimde dönüşümü 20 uçağına filan alırm ya akşam yemeği olur yada trafik filan hesaba katılır. Ama mutlaka bir önceki uçağa yer bulur değiştirir önceden evde olurum. Bu defa da aynı planı yaptım. Sabahtan kozyatağındaki toplantı hızlı bitince okmeydanına erken geçtim, orası da 4 buçuk gibi bitince 18 uçağını bile yakalarım diye planlıyordum. Önce trafik!!! Sonra beni metroya bırak dediğim halde ısrarla ben seni götürürüm diye direten arkadaş, 17:40 da havaalanındaydım. Bu arada tüm gün süt sağamayınca loğusa terleri ve kafamdan büyük memelerin sıkıntısını saymıyorum. 18 uçağı kapılar kapanmış, kaldım düdük gibi ama 19 dan eminim. Hayırrr!! Uçak ağzına kadar dolu. Yedeğe yazdırdım sonra kendimi emzirme odasına attım. Yarım saatte sağdım biraz rahatladım, bu arada içeride her tipten kadın bebelerin yok altı yok memesi uğraşıyor. Bi tanesi, hayatında hiç pompa görmemiş belli, "aa bunlar rahat oluyo mu, emzirmesek de bundan mı kullansak" diye sordu. Yok anam sen beben yanında dua et de emzir bak biz böyle uğraşıp duruyoruz. Bir başkası "aaa bunları havaalanından mı ödünç veriyorlar?!" muhaaa tabii yan tarafta da mandıra var yoğurdunu yapıveriyorlar:)) neyse emzirme odası manzaraları komikti yani... hemen yedeğe koştum, maalesef… havaalanına hapisim. Tek sevindirici tarafı binmek istediğim 19 uçağı yarım saat rötar yaptı DERKEN benimki de yaptı ve 22 de evde olabildim. İlker uyutmamaya kasmış, eve bi girdim, ses yok, bizim yataktalar, uykusuzluktan ağlayınca İlker bari pijilerini giydireyim demiş, altı giydirmiş, üstte yaygara kopmuş, sakinleşsin diye koynuna yatırmış, uyumuş kalmış miniğim. Üst çıplak babanın kollarında buldum bebişimi, koklaştık, giyindik, emdik uyuduk.
Haftasonu pek neşeliydik. Cumartesi bütün gün koyun koyuna, ohhhh canımıza değsin. Marketi arıyorum sürekli meşgul, meğer doğalgaz kazısı sırasına hatları halletmişler. Arcanın yoğurdu bitmiş, Atladık arabaya ama nasıl yağmur. Markete giresiye kadar bir posta ıslandık, macera işte. Yağmur Arcanın çok hoşuna gitti. Arkadaşlar maç izlemeye gelecekti ama ben öğleden sonra uykusunu bir güzel Arcayla uyuyunca apar topar ev toplandı. Ne güzel yemek yapacaktık, boşver dediler yine pide yedik:) Arca çocuksuz çiftlerin ilgi odağıydı tabii ki. Tüm sevimliliği ile bana arkadaş yapın diyordu da kimse oralı olmadı:) Tam banyo yapıcaz banyoda yerlere kakasını yaptı, yıkandık, üstümüzü giyicez bi de çişimizi yaptık, tüm marifetlerimizi gösterdik. Bu kadar harekete yatağa koyar koymaz uyudu. Maçlar bitince biz de okeye daldık ama ben bir ara uzanayım kanepeye demişim, sonrasını hatırlamıyorum, Arca sabah uyandırdı.
Pazar Cansularla birlikte Güzelbahçeye - kendin pişir kendi ye - çocukluğumuzun nostaljisine akacaktık. Önce Agoraya uğrayalım dedik, kalabalığı görünce plan değişti, hadi hava güzel Bornova forum yapalım olduk. Tabii orası fena bir gittik, hem kavşağına bile dönemiyorsun kalabalıktan hem de yağmur bastırdı. Dündük, Göztepeye, balık yemeğe. Kısaca ufak bir İzmir turu attık döndük. Cansu pek keyifli öyle eskisi gibi ağlama olayı kalmamış, bir de çocuktan filan anlıyor bizimki gibi akran yabancısı değil. Mamasını yerken hep Arca etrafta olsun istiyor.
Pazartesi sabah toplantıya gitmek için beni havaalanından alan arkadaşın 3 yaşında oğlu var. Çok sorunlular. Tuvalet eğitimi almasına rağmen tepki için özellikle yapıyormuş. Sonra her daim annesini reddetme ve babasını isteme gibi bir sorunu varmış. Anne işte kitabı aklıma geldi, 3 yaşına kadar baba anneye yardımcı olmak istiyorsa ev işlerini yapsın, anne mutlaka bebeğin ihitiyaçlarını gidersin, bebekler 3 yaşına kadar bakımını yapan kişilere bağlanma gösterir aksi halde anneyi reddeder gibi bir bölüm vardı. Onu anlattım, geç kalmış sayılmazsınız, anneyle bağ hala kurulabilir dedim, bilinmez ki...
İstanbulun yorgunluğunu 2 gündür atmaya çalışıyorum. Tatili iple çeker oldum. Bu arada babane geldi, anane dede geldi, babane akşam bizde kalacak, teyzeler uğrayacak, Arcanın kabul günleri yine:)
Bu arada herkesler ne güzel yazılar yazmış, pek okuyamadım, bu akşam niyetim herkesi okumak, bi hain kuzu istanbula gitmiş, bi güzel arkadaşlarla takılmış, onu gördüm feci kıskandım!!! ben de istanbula gitmek ama gerçekten gitmek istiyorum:)
Haftasonu pek neşeliydik. Cumartesi bütün gün koyun koyuna, ohhhh canımıza değsin. Marketi arıyorum sürekli meşgul, meğer doğalgaz kazısı sırasına hatları halletmişler. Arcanın yoğurdu bitmiş, Atladık arabaya ama nasıl yağmur. Markete giresiye kadar bir posta ıslandık, macera işte. Yağmur Arcanın çok hoşuna gitti. Arkadaşlar maç izlemeye gelecekti ama ben öğleden sonra uykusunu bir güzel Arcayla uyuyunca apar topar ev toplandı. Ne güzel yemek yapacaktık, boşver dediler yine pide yedik:) Arca çocuksuz çiftlerin ilgi odağıydı tabii ki. Tüm sevimliliği ile bana arkadaş yapın diyordu da kimse oralı olmadı:) Tam banyo yapıcaz banyoda yerlere kakasını yaptı, yıkandık, üstümüzü giyicez bi de çişimizi yaptık, tüm marifetlerimizi gösterdik. Bu kadar harekete yatağa koyar koymaz uyudu. Maçlar bitince biz de okeye daldık ama ben bir ara uzanayım kanepeye demişim, sonrasını hatırlamıyorum, Arca sabah uyandırdı.
Pazar Cansularla birlikte Güzelbahçeye - kendin pişir kendi ye - çocukluğumuzun nostaljisine akacaktık. Önce Agoraya uğrayalım dedik, kalabalığı görünce plan değişti, hadi hava güzel Bornova forum yapalım olduk. Tabii orası fena bir gittik, hem kavşağına bile dönemiyorsun kalabalıktan hem de yağmur bastırdı. Dündük, Göztepeye, balık yemeğe. Kısaca ufak bir İzmir turu attık döndük. Cansu pek keyifli öyle eskisi gibi ağlama olayı kalmamış, bir de çocuktan filan anlıyor bizimki gibi akran yabancısı değil. Mamasını yerken hep Arca etrafta olsun istiyor.
Pazartesi sabah toplantıya gitmek için beni havaalanından alan arkadaşın 3 yaşında oğlu var. Çok sorunlular. Tuvalet eğitimi almasına rağmen tepki için özellikle yapıyormuş. Sonra her daim annesini reddetme ve babasını isteme gibi bir sorunu varmış. Anne işte kitabı aklıma geldi, 3 yaşına kadar baba anneye yardımcı olmak istiyorsa ev işlerini yapsın, anne mutlaka bebeğin ihitiyaçlarını gidersin, bebekler 3 yaşına kadar bakımını yapan kişilere bağlanma gösterir aksi halde anneyi reddeder gibi bir bölüm vardı. Onu anlattım, geç kalmış sayılmazsınız, anneyle bağ hala kurulabilir dedim, bilinmez ki...
İstanbulun yorgunluğunu 2 gündür atmaya çalışıyorum. Tatili iple çeker oldum. Bu arada babane geldi, anane dede geldi, babane akşam bizde kalacak, teyzeler uğrayacak, Arcanın kabul günleri yine:)
Bu arada herkesler ne güzel yazılar yazmış, pek okuyamadım, bu akşam niyetim herkesi okumak, bi hain kuzu istanbula gitmiş, bi güzel arkadaşlarla takılmış, onu gördüm feci kıskandım!!! ben de istanbula gitmek ama gerçekten gitmek istiyorum:)
11 Eylül 2009 Cuma
Hoşgelmiş
Dün akşam komşu kızı Cansuya indik. Cansu bütün gün uyumamıştı, gözler şiş, bi türlü de uyumuyor, ama öyle tatlı ki. Saçlar nerdeyse omuzlarına kadar uzamış, Arca önce saçlara saldırdı, cansu cadı tabii bir kaşı havaya kaldırdı, bizimki tırstı, hemen cansunun annesinin boynuna sarıldı. Baktık baktık bunlar büyücek de oynayacaklar birlikte geyikleri çevirdik aramızda. Arcanın uykusu iyice çöreklenince eve döndük, yatağa koyar koymaz uyudu. Gece de bi defa filan uyandı, iyi gibiydik.
Ama bugün bütün gün keyifsizmiş, öyle az süt içmiş ki Ümit abla endişelenmiş bile. Bir oraya bir buraya atmış küçük bedenini, kendini koyacak yer bulamamış. Diş gelmiş üst sol, ön diş, kocaman, gelmiş, hoşgelmiş. Yağmur yüzünden geç gelebildim eve. Keyifsizdi ama yine de sarıldı, gülümsedi. Güzel güzel emdik, yoğurda ısrar etmedim, bıcıları yapıp uykuya yatalım dedim ama öyle yorgundu ki bi türlü uykuya geçemedi. Sonra aldım bizim yatağa, açtım pencereyi, yatakta pışpış yaparken sohbet ettik. Bir sağanak patladı, nasıl yağıyor, yağmurun sesi sohbetimize karıştı, gözleri hafiften aralanınca kaptım yatağa koydum, öylece uyudu.
Rahat etsin diye jel de sürdüm, umarım bu geceyi rahat geçirir. Bu bebeler böyle birer ikişer toplu diş patlatma eylemi yapmışlar da şimdi haberimiz oluyor:)
Ama bugün bütün gün keyifsizmiş, öyle az süt içmiş ki Ümit abla endişelenmiş bile. Bir oraya bir buraya atmış küçük bedenini, kendini koyacak yer bulamamış. Diş gelmiş üst sol, ön diş, kocaman, gelmiş, hoşgelmiş. Yağmur yüzünden geç gelebildim eve. Keyifsizdi ama yine de sarıldı, gülümsedi. Güzel güzel emdik, yoğurda ısrar etmedim, bıcıları yapıp uykuya yatalım dedim ama öyle yorgundu ki bi türlü uykuya geçemedi. Sonra aldım bizim yatağa, açtım pencereyi, yatakta pışpış yaparken sohbet ettik. Bir sağanak patladı, nasıl yağıyor, yağmurun sesi sohbetimize karıştı, gözleri hafiften aralanınca kaptım yatağa koydum, öylece uyudu.
Rahat etsin diye jel de sürdüm, umarım bu geceyi rahat geçirir. Bu bebeler böyle birer ikişer toplu diş patlatma eylemi yapmışlar da şimdi haberimiz oluyor:)
10 Eylül 2009 Perşembe
not düşmeli
31 can verdik ama selden değil, kaderin cilvesi değil, küresel ısınma, doğa ananın suçu hiç değil! onlar yanlış biliyor kimsenin suçu değil bu bizim suçumuz!! o başarısız yöneticilere, o zihniyete, o vicdan özürlülülere oy verenlerin hem de akllanmayıp defalarca verenlerin suçu!!! daha da denecek bişey yok!
9 Eylül 2009 Çarşamba
Minimui
kitubi unuttuğum bir konuya parmak basmış.
bu dergi çok güzel... izmirli anneler grubundan düşen bir mail aracılığı ile tanıştım. Çok neşeli şarkılar çalıyor, web sayfasında. Cumartesi ben dergiyi okurken Arca da müzikleri dinledi kucağımda:)
Benim okuduğum sayı eskisi miydi bilmiyorum ama tanıdık yüzler var: Hülyacım çok güzel çıkmışsın... Bir de minik mucizenin annesi sanırım. Tecrübe konuşmuş.
Haberimiz olsun, faydalanalım...
bu dergi çok güzel... izmirli anneler grubundan düşen bir mail aracılığı ile tanıştım. Çok neşeli şarkılar çalıyor, web sayfasında. Cumartesi ben dergiyi okurken Arca da müzikleri dinledi kucağımda:)
Benim okuduğum sayı eskisi miydi bilmiyorum ama tanıdık yüzler var: Hülyacım çok güzel çıkmışsın... Bir de minik mucizenin annesi sanırım. Tecrübe konuşmuş.
Haberimiz olsun, faydalanalım...
NE İŞ??? DİŞ???
kuzuyu okuyorum, özgürün elayı... hepsinde bir gece uyanmaları, allah hayıra çıkarsın yani diyorum. Hani bu uyanmaların sebebi annelerin çalışmaya başlaması ise, Arcada böyle belirtiler yok diye sevinmeli mi? ama arca kuzudan da eladan da küçük daha belki anlamıyordur diyorum bir yandan, hem her bebek farklı. belki yarım günlük süreç alışmasını sağlamıştır. Derken dün gece 3-4-5-5 buçuk-6 şeklinde uyandık! Buyrun burdan yakın. Aynı belirtiler ... cin gibi uyanmalar... yatakta oyun istemeler... uykuya dalıp 1 saat sonra tekrar uyanmalar... Dün diğerlerinden farklı bir rutini de olmadı. Anlaşılır gibi değil. Neye yormalı? Yakındır çıkar kokusu. 2 dişten başka çıkanımız olmadı, o 2 tanesi numunelik duruyor:) Belki diş... belki iş... ama anne bitap o ayrı... bakalım bugün nasıl geçecek?
8 Eylül 2009 Salı
kafam bozuk! işlere! çok yoğunum o sorun değil, yoğunluktan çalışarak sıyrılabilirsin, benim işlerim kötü gidiyor, bi gudubetlik var üzerimde. Proje işi tamamdı, sorun çıkardılar, papaz olduk. yanlış iş yapılmış, sorunu ben çözmeye çalışıyorum. falan filan. allahtan evde arca var ilker var da en azından bir süreliğine unutuyorum. arca da dün keyifsizmiş, mutlu geçen haftasonunun ardından bizi çok çok özlemiş, Ümit abla naptıysa güldürememiş. Akşamın ilerleyen saatlerinde kahkahasını duyduk, Thanks to İlker ve oyunları:) ama özlüyor işte biliyorum. Sabah öpüşüp koklaşıp bıraktım, ofise geldim yine stres!! özlemciğimle bile iki çift laf edemedik, telefon, sorun, bla bla... arcayı özledim, eve telefon ettim, Ümit abla ile konuştum, babane gelmiş oynuyorlarmış. Ihlamur koydum fincana, pencereyi açtım, karşı binanın dış cephesinde özensiz ve yanlış monte edilmiş klima dış üniteleri dikildi karşıma biraz yukarı bakınca gri gökyüzü... bugün de keyfim yok, hadi hayırlısı
5 Eylül 2009 Cumartesi
ek gıda nasıl olacak -takıntılı annenin sabah safsataları
epey olmuş blogu güncellemeyeli, özlem de sordu napıyorsun diye.
aslında hiç!!! hatta çoğu zaman hiçbirşeyi tam yapamıyormuşum gibi geliyor. Bak şimdi mesela hazır Arca uyuyorken evi toplamam lazım , blog yazıyorum:)
Pazartesi Arcanın aşıları vardı, Ümit abla sağlık ocağında yaptırdı, hiç ağlamamış, herkes çok şaşırmış. Akşamüstüne kadar da keyifliymiş. Oradaki bizim aile doktoru ateşi 37,5 a çıkınca 1 ay kaşığı Calpol verin demiş, Ümit abla da 5 gibi ateş çıkar gibi olunca vermiş. Eve geldim İlker söyledi, calpol almış ama ateş var hala diye. Neyse takip ettik ama 8 gibi ateş 38 in üzerine çıktı, haydaaa.. Ümit ablayı aradım miktarın çay kaşığı olduğunu duyunca şok oldum. Aile doktoru öyle dedi diye Ümit abla da sorgulamamış. Akıl var mantık var, 10 kilo bebeğe 1 çay kaşığı calpol ne etki edecek? Neyse fitil yaptık, tüm gece saat başı kalkıp ateşini ölçtüm. Neyse ki aşılardanmış, geçti. Hem o aile doktoruna acayip kıl oldum. Ümit ablaya kilo fazlası var diyete sokun demiş. Ya bu anne sütünden hem ek gıdalara daha yeni başladı filan demiş yok, hatunun kafa almıyor, obeziteden çok korkarım filan diyormuş. Ahh ben olacaktım ki orda!!! Ümit abla bu çocuk her ay doktor kontrolüne gidiyor, korkma kontrol altında deyip susturmuş! Pratisyen hekimler aile doktoru oluverirse olacağı bu!
Bu arada çoook düşündüm ve yurtdışına gitmemeye karar verdim. Birkaç ay sonrası için OK ama şimdi gözüm yemedi. Mecbur olsam giderdim mutlaka ama mecbur da olmayınca zorlamak istemedim.
Çarşamba Arcanın kabul günüydü, önce babane, sonra teyze ve duru (duruyla araları pek iyi, duru anlatıyor, bizimki açmış gözünü dinliyor) ve akşam da bizim dostlar ekibi. Bizimki zaten Zeyneple Güle hasta, güzel gördü mü dayanamıyor ya o akşam da kuzu gibiydi ki akşama kadar diş sıkıntısı kök söktürmüş, sakinliği şaşırttı.
Başka napıyoruz??
emeklemeye çalışıp, debelenip, yorulup göbüşün üzerine yığılıyoruz.
süper dönüşler yapıyoruz. Parmaklarımızın ucu ile birşeyler yakalamaya başladık.
Eve geldiğimde çıldırıyor, çenemi, burnumu emmeye başlıyor, kendince öpüyor sanırım.
Anne sütüne ilgi birgün var birgün yok, açıkçası bana da süt sağmaktan gına geldi. Arca ben yokken 3 öğün anne sütü alıyor ben 2 öğün sağabiliyorum, sabah sağdıklarımla denkleştirmeye çalışıyorum ama her zaman olmuyor, napalım olduğu yere kadar.
sebze püresinden haz etmiyoruz, yoğurta alıştık, meyvelere hastayız, maalesef baba modeli bir damak tadı ile karşı karşıyayız. Sebze nasıl yedireceğim, şimdiden derdi düştü. Var mı ilginç öneriler? Bebek yemek tarifi kitabı???
Sebze çorbasını çatalla mı ezip vermeli, blender la mı bızlatmalı?
sebzelerin tatlarını güzelleştirecek napmalı? arayıştayım.
ek gıdalarda iyi gibiyiz, aslında çok az yiyor ama olsun en azından öğürmüyor, püskürtmüyor, buna da şükür. Ancak doymuşsa imkan yok yemiyor, böyle böyle alışacağız, dert etmemek lasım. hem ananemizin yaptığı mis tarhana var, kokusu hala burnumda, doktor da verebilirsiniz dedi, bugün tarhana deneyeceğiz.
Ümit abla çıldırmış geçen gün, " ya bu bebiş 200 cc sütü içtikten sonra doyuyor nasıl ek gıda yiyecek yemez tabi, sen tok karnına bişey yiyebiliyor musun??" dedi. Olmaz Ümit abla önce anne sütü dedim, gönlü olsun diye doktora da tekrar sordum. Cevap aynı önce anne sütü çorbadan yiyebildiği kadar yesin, zorlama yok.
kaşığa saldırmaya devam, oyalamak için başka kaşığı verdin mi boğazına kadar soktuğu için vazgeçtik. şimdilik şarkı oyun yok, böyle başladık bakalım devam ettirebilecek miyiz? ben de çocuğun arasından tabakla dolaşacak potansiyel var, korkuyorum, yesin diye zil takabilirim, fena çok fena:(
Hazır mamalardan hangilerini deneyebilirim? Özgürün ve Tuğçenin yazılarını tekrardan okudum. Başka öneriler var mıdır? Özellikle sebzeli mamalar hangi markanın iyidir??
Çok yavaş ilerliyoruz, daha kahvaltı, et kıyma filan menümüze hiç girmedi. Ben mi aceleciyim?
mız mız mızıldanıyorum:(
herkese iyi haftasonları
31 Ağustos 2009 Pazartesi
gitmeli mi gitmemeli mi??
1 ay sonra bir yurtdışı iş seyahati gündemde. 3 gece, 2 gün ortalarda olmayacağım.
Arca 7. ayını bitirmiş olacak.
Tüm gün görüşmediğimiz oldu, günübirlik seyahatler oldu, ama gece hiç ayrı kalmadık.
İş için gitmek lazım ama hayati değil, iyi olacak sadece.
Doktora sordum, mecbur olsaydınız gitmek durumunda kalacaktınız, gece ayrılığı etkiler ama telafisi yapılabilir, sorun olacağını sanmıyorum dedi.
içim rahat değil.
karar vermem lazım.
İlker alırım Arcayı da gelirim seninle der ama benim iş geceli gündüzlü, boş vaktim yok ki, bu plan yatar.
Muhteşem haftasonunun ardından beni kapıda uğurlarkenki sevimliliği, pijamalarının içindeki tatlılığı gözümün önündeyken ne kadar doğru karar verebilirim?
Gitmeli mi gitmemeli mi?
Arca 7. ayını bitirmiş olacak.
Tüm gün görüşmediğimiz oldu, günübirlik seyahatler oldu, ama gece hiç ayrı kalmadık.
İş için gitmek lazım ama hayati değil, iyi olacak sadece.
Doktora sordum, mecbur olsaydınız gitmek durumunda kalacaktınız, gece ayrılığı etkiler ama telafisi yapılabilir, sorun olacağını sanmıyorum dedi.
içim rahat değil.
karar vermem lazım.
İlker alırım Arcayı da gelirim seninle der ama benim iş geceli gündüzlü, boş vaktim yok ki, bu plan yatar.
Muhteşem haftasonunun ardından beni kapıda uğurlarkenki sevimliliği, pijamalarının içindeki tatlılığı gözümün önündeyken ne kadar doğru karar verebilirim?
Gitmeli mi gitmemeli mi?
30 Ağustos 2009 Pazar
baldan tatlı haftasonu
Yazlığa gidesim geldi, İlkerin bizi cuma akşamından götürme teklifine balıklama atlamaca:)
Eylül havası gelmiş, yaprak kımıldamıyor ama serin.
Taze sabaha Arca ile uyanmak yatağa almak onu ve bir posta da birlikte şekerleme yapmak... Ohhh yedim Arcayı, gözlerim gözlerinde, Arcayla hep dipdibe, kucak kucağa, bel fıtığına ramak kala...
Arcayı kahvaltı sonrası uyutmanın ardından sahilde 3 km lik bisiklet turu, çeyrek asırlık beyaz Bisan, hala taş gibi:)
Çocukluğumdan beri beni tanıyan komşularla sıcak selamlaşmalar...
Ramazanın etkisi ile sahil bize kalmış, tertemiz sularda yüzmek...
Arcanın deniz sevdası, ayak çırpışı, keyfi, hiç çıkmak istememesi...
Ömre bedel sabah kahkahaları...
Meyve filemizle ilk siyah üzümler...
Şimdi... Balkonda geçirilecek son akşamların tadını çıkarmak gerek, Eylül kapıda!! gelir gelmez buz gibi yıkandı balkon... Arca uyuyunca masaya kuruldum, kulağım telsizde, tüm bloglar tarandı, özlem giderildi blog dostlarıyla, özlem, özgür, kuzu, tekir, günebakan, off daha kimler yazmış hepsine göz atmaca:)
pazar akşamı, haftasonunun tadı hala damakta, gözlerimi kapattığımda dalgaların sesi kulaklarımda... tatlı bir haftasonuydu, bitti.
Eylül havası gelmiş, yaprak kımıldamıyor ama serin.
Taze sabaha Arca ile uyanmak yatağa almak onu ve bir posta da birlikte şekerleme yapmak... Ohhh yedim Arcayı, gözlerim gözlerinde, Arcayla hep dipdibe, kucak kucağa, bel fıtığına ramak kala...
Arcayı kahvaltı sonrası uyutmanın ardından sahilde 3 km lik bisiklet turu, çeyrek asırlık beyaz Bisan, hala taş gibi:)
Çocukluğumdan beri beni tanıyan komşularla sıcak selamlaşmalar...
Ramazanın etkisi ile sahil bize kalmış, tertemiz sularda yüzmek...
Arcanın deniz sevdası, ayak çırpışı, keyfi, hiç çıkmak istememesi...
Ömre bedel sabah kahkahaları...
Meyve filemizle ilk siyah üzümler...
Şimdi... Balkonda geçirilecek son akşamların tadını çıkarmak gerek, Eylül kapıda!! gelir gelmez buz gibi yıkandı balkon... Arca uyuyunca masaya kuruldum, kulağım telsizde, tüm bloglar tarandı, özlem giderildi blog dostlarıyla, özlem, özgür, kuzu, tekir, günebakan, off daha kimler yazmış hepsine göz atmaca:)
pazar akşamı, haftasonunun tadı hala damakta, gözlerimi kapattığımda dalgaların sesi kulaklarımda... tatlı bir haftasonuydu, bitti.
27 Ağustos 2009 Perşembe
kısa kısa...
tam zamanlı çalışmada 3. günüm...
yavaştan alışmaya çalışıyoruz...
ilk gün beni kapıda görünce çıldırdı, gözlerim doldu, fena oldum, çılgınlar gibi koklaştık...
dün yarım günlük geçiş dönemine dua ettim, mümkün değil bir anda Arcasızlığa alışamazmışım, şimdi bile zor...
akşam babane, hala evde olunca bana çok çıldırmadı sanki...
vakit buldukça Anne İş'te kitabını okuyorum, ne garip yarım gün çalışırken hiç ihtiyaç duymamıştım
sık sık evi arıyorum, halbuki gözüm arkada değil sadece neler hissediyor anlamaya çalışıyorum, bir de yemeklerini yiyor mu?
yemek, ek gıda...
daninoların içinde hiç bir yapay katkı maddesi olmadığını gördüm, şimdilik veriyoruz, belki sonra Ümit ablanın yoğurtlarına geçeceğiz. Çilekliden haz etmedi halbuki çilekli Calpol şurubu itirazsız götürdüğünden sever sandık.
Kayısılıyı severek yiyor. O kadar anne sütünün üzerine yine iyi yiyor küçüğüm belki kendince biz sevinelim istiyor:) Üzümün ve şeftalinin suyundan tattırdık, bayıldı. Hatta dün akşam şeftali suyundan içtikten sonra ben kaseyi götürürken arkasından baktı, daha yok mu gibilerinden:)
yarın sebze çorbasına başlanacak...
böyle böyle böyle...
yavaştan alışmaya çalışıyoruz...
ilk gün beni kapıda görünce çıldırdı, gözlerim doldu, fena oldum, çılgınlar gibi koklaştık...
dün yarım günlük geçiş dönemine dua ettim, mümkün değil bir anda Arcasızlığa alışamazmışım, şimdi bile zor...
akşam babane, hala evde olunca bana çok çıldırmadı sanki...
vakit buldukça Anne İş'te kitabını okuyorum, ne garip yarım gün çalışırken hiç ihtiyaç duymamıştım
sık sık evi arıyorum, halbuki gözüm arkada değil sadece neler hissediyor anlamaya çalışıyorum, bir de yemeklerini yiyor mu?
yemek, ek gıda...
daninoların içinde hiç bir yapay katkı maddesi olmadığını gördüm, şimdilik veriyoruz, belki sonra Ümit ablanın yoğurtlarına geçeceğiz. Çilekliden haz etmedi halbuki çilekli Calpol şurubu itirazsız götürdüğünden sever sandık.
Kayısılıyı severek yiyor. O kadar anne sütünün üzerine yine iyi yiyor küçüğüm belki kendince biz sevinelim istiyor:) Üzümün ve şeftalinin suyundan tattırdık, bayıldı. Hatta dün akşam şeftali suyundan içtikten sonra ben kaseyi götürürken arkasından baktı, daha yok mu gibilerinden:)
yarın sebze çorbasına başlanacak...
böyle böyle böyle...
25 Ağustos 2009 Salı
gecikmiş kreativ mim
herkesleri tanıma bakımından mimleri seviyorum.
Hem dağlar kızı reyhana hem de özgür anneye teşekkürler...
neler yapıyoruz?
1. Ödülün logosunu bloga ekliyoruz.(işte burdaaa)
2. Ödülü veren kişinin linkini yazıyoruz (o da yukarıda)
3. Hakkımızdaki 7 ilginç şeyi listeliyoruz - peki birazdan ki benim gibi biri için çok zor
4. Sevdiğimiz 7 blogu listeliyoruz
Özgür Anne , Tugce , Kiraz , Hülya , kuzu , Ruhdağı, bir dilim sohbet, aslının günlüğü, Pratik Anne, Fashinn.... 7 yi geçti di mi ? o zaman yandaki listenin tamamı diyelim geçelim.
Ben pek ilginç birisi olmadığım için bu zor olacak...
1. Kitapların önce sonunu okurum, bitirmeden başıma bişey gelecek olursa kitabın sonunu görmeden gitmeyeyim diye, iflağ olmaz kötümserim işte
2. Sarışınlığı hiç sevmem ama mahalle baskısı yüzünden hep sarışınımdır. Aslında üniversiteye kadar doğal sapsarıydım, sonra bi şekilde koyulaşmaya başladı, gölgeyle başlayıp röfleye döndüm. Geçen yıl, yıllar sonra ilk defa kumral dolaştım, mutluydum ama yine İlkerin ve çevremin sarışınlık yakışıyor gazlarıyla yine sarıyım:(
3. Makina mühendisiyim ama meslek hayatımın ilk 2 yıl ı haricinde hiç mühendislik yapmadım.
4. 4 yıl önce daha yeni araba kullanmaya başladığım zamanlarda geri viteste fren yerine gaza basınca park halindeki bir uno yu haşat ettim, komşu apartmanın demir kapısını yıktım ve bahçesine girdim, ayağım hala gazdaydı, el frenini çekerek durabildim. Hala o kazayı nasıl yaptım bilmiyorum.
5. Üniversite yıllarında pedikür yaptıramazdım. Bir insana ayaklarıma hizmet ettirmek gibi gelirdi, sosyalist bir yön mü bilemiyorum. Şimdi masaja bile gidiyorum:)
6. Burnumun büyük olduğunu - fiziksel anlamda :) - evlendikten hemen sonra farkettim. Çünkü düğün videocusu aptal adam hep profilden almış beni. Videoyu izleyince şok olmuştum, hala da burnuma gıcık olurum.
7. İlkerle lise sonda aynı dershanedeydik, sınıf arkadaşıydık. Birbirimizin üniversite tercihlerinden haberimiz yoktu. Ben İTÜ Makina mı yazsam 9 eylül endüstri mi diye düşünürken ablam 9 eylül mühendislik fakültesinin boktan bi yerde olduğunu söyleyince sildim, İTÜ Makina yazdım, kazandım. İlkerin ÖSS derecesi filan vardı, Boğaziçi, ODTÜ filan yazmış, son tercih İTÜ Tekstil yaz demişler, nasıl olsa o kadar düşmem deyip yazmış, BAM!!! kötü geçen sınavın ardından İTÜ tekstil olmuş. Birbirimize telefon ettik, aaa bir baktık koca İTÜ'de aynı fakülte içinde sadece tekstille makina aynı binada:) meğer kader ağlarını örmeye başlamış bile....
kimleri mimleyelim? herkesler birbirini mimlemiş ama mimlenmeyenlerden seçelim;
nazlının annesi nihan, tekir??, pıtırcık, yenianne, ruhdağı, zeren (gerçi uzaklardasın ama belki vaktin olur), ömer tuna
Hem dağlar kızı reyhana hem de özgür anneye teşekkürler...
neler yapıyoruz?
1. Ödülün logosunu bloga ekliyoruz.(işte burdaaa)
2. Ödülü veren kişinin linkini yazıyoruz (o da yukarıda)
3. Hakkımızdaki 7 ilginç şeyi listeliyoruz - peki birazdan ki benim gibi biri için çok zor
4. Sevdiğimiz 7 blogu listeliyoruz
Özgür Anne , Tugce , Kiraz , Hülya , kuzu , Ruhdağı, bir dilim sohbet, aslının günlüğü, Pratik Anne, Fashinn.... 7 yi geçti di mi ? o zaman yandaki listenin tamamı diyelim geçelim.
Ben pek ilginç birisi olmadığım için bu zor olacak...
1. Kitapların önce sonunu okurum, bitirmeden başıma bişey gelecek olursa kitabın sonunu görmeden gitmeyeyim diye, iflağ olmaz kötümserim işte
2. Sarışınlığı hiç sevmem ama mahalle baskısı yüzünden hep sarışınımdır. Aslında üniversiteye kadar doğal sapsarıydım, sonra bi şekilde koyulaşmaya başladı, gölgeyle başlayıp röfleye döndüm. Geçen yıl, yıllar sonra ilk defa kumral dolaştım, mutluydum ama yine İlkerin ve çevremin sarışınlık yakışıyor gazlarıyla yine sarıyım:(
3. Makina mühendisiyim ama meslek hayatımın ilk 2 yıl ı haricinde hiç mühendislik yapmadım.
4. 4 yıl önce daha yeni araba kullanmaya başladığım zamanlarda geri viteste fren yerine gaza basınca park halindeki bir uno yu haşat ettim, komşu apartmanın demir kapısını yıktım ve bahçesine girdim, ayağım hala gazdaydı, el frenini çekerek durabildim. Hala o kazayı nasıl yaptım bilmiyorum.
5. Üniversite yıllarında pedikür yaptıramazdım. Bir insana ayaklarıma hizmet ettirmek gibi gelirdi, sosyalist bir yön mü bilemiyorum. Şimdi masaja bile gidiyorum:)
6. Burnumun büyük olduğunu - fiziksel anlamda :) - evlendikten hemen sonra farkettim. Çünkü düğün videocusu aptal adam hep profilden almış beni. Videoyu izleyince şok olmuştum, hala da burnuma gıcık olurum.
7. İlkerle lise sonda aynı dershanedeydik, sınıf arkadaşıydık. Birbirimizin üniversite tercihlerinden haberimiz yoktu. Ben İTÜ Makina mı yazsam 9 eylül endüstri mi diye düşünürken ablam 9 eylül mühendislik fakültesinin boktan bi yerde olduğunu söyleyince sildim, İTÜ Makina yazdım, kazandım. İlkerin ÖSS derecesi filan vardı, Boğaziçi, ODTÜ filan yazmış, son tercih İTÜ Tekstil yaz demişler, nasıl olsa o kadar düşmem deyip yazmış, BAM!!! kötü geçen sınavın ardından İTÜ tekstil olmuş. Birbirimize telefon ettik, aaa bir baktık koca İTÜ'de aynı fakülte içinde sadece tekstille makina aynı binada:) meğer kader ağlarını örmeye başlamış bile....
kimleri mimleyelim? herkesler birbirini mimlemiş ama mimlenmeyenlerden seçelim;
nazlının annesi nihan, tekir??, pıtırcık, yenianne, ruhdağı, zeren (gerçi uzaklardasın ama belki vaktin olur), ömer tuna
24 Ağustos 2009 Pazartesi
Haftasonu ve İLKLER
Hayatımın en yorucu haftasonlarından biriydi.
Romanyadan misafirlerimiz geldi. Arkadaşımız Umut Romen Mirela ile evlenip bir de Deniz Martin ortaya çıkınca kapmış onları bize getirmiş. Çok komikler, bütün haftasonu onlara güldük. Mirela, Türkçe anlıyor ama konuşmak zor tabii, ingilizce anlaşmaya çalışıyoruz. Umuta Romence anlatıyor, Umut kızıyor, kızım Türkçe konuş bana tercümanlık yaptırma diyor, arada hem Romence hem ingizlice hem türkçe kelimeler çıkıyor: "Da Mirela, öyle different mifferent değil işte, speak Turkish" çok eğlendik valla:) Arca ilk defa yabancıladı, Umut yaklaşınca bastı yaygarayı, önce dudaklar büzüldü sonra kucağa yapışıldı, birkaç gün araları düzelmedi. Deniz Arcadan 2,5 ay küçük, pek sevimli bişey. Sürekli gülüyor, bizim suratsızdan sonra Deniz epey popüler oldu valla.
Deniz ve Arca cuma ben işteyken böyle resmedilmişler:
Cuma doktor kontrolünün ardından Güzelbahçeye balık yemeğe gittik. Mirela çok ilginçtir, balığın kafasının kopartılarak sofraya gelmesini istedi, gözlerini görünce yiyemiyormuş:) Arca huysuzdu, Deniz uysal, bir güzel uyudu.
Cumartesi nefis bir kahvaltının ardından Arcaya ilk yoğurdunu yedirdik cümbür cemaat. (Bkz bir önceki post)
Denize girelim dedik, hadi Çeşmeye gidelim dedik ama orda ev yok, bebeklerle bir beach club da zor olabilir. Sonra annemler aradı, bize gelin dediler. Toplandık gittik. Yolda kitap okuduk, deniz canlılarını tanıdık:)
Bebişleri denize soktuk. Deniz hiç korkmadı ama Arca mızıkladı. Çünkü;
1. Zaten uykulu deniz kenarına gitti
2. Denize sokmadan önce kıyıda uzun süre simidiyle oynadı, yoruldu
3. Ben yüzünü denize verdim, dalgalarla oynar sandım kıyıda kucağımda oturttum ama dalgalardan korktu, acemi annelik işte:(
Arca suda hiç korkmuyor ama deniz ürküttü sanırım, bir sonrakine sırtımı denize verip sadece arcanın yüzünü karaya vereceğim, bakalım nasıl olacak. Denizin içinden kareleri koymuyorum, surat 5 karış çünkü:(
Bizimki kaptan Deniz de korsan imajı ile sahilde, henüz denize girilmemiş, keyif yerinde:)
Bu arada artık ayak parmaklarımızı emiyoruz. İlker altını alırken "kaldır oğlum bacaklarını, altını temizleyelim" diyor, ayaklar havada, "indir oğlum hadi bezini bağlayalım" diyor hop iniyor. Laftan anlıyormu ne??
Pazar günü Hanedanda kahvaltı yaptık, Arca da meyveli yoğurdundan 1 kaşık yedi, daha bi alıştı sanki, bilemiyorum. Biraz Çeşmede gezindik, Arca acayip huysuzdu, dişe yoruyoruz şimdilik. Misafirleri uğurlayıncaya kadar uyumadı düdük, ne zaman kapıdan uğurladık, uykuya daldık. Diyorum ben misafir ağırlıyoruz.
Romanyaya gitme planları yaptık, ama illa ki kışın olacak, Arca kar görecek, belki seneye, neden olmasın?
Romanyadan misafirlerimiz geldi. Arkadaşımız Umut Romen Mirela ile evlenip bir de Deniz Martin ortaya çıkınca kapmış onları bize getirmiş. Çok komikler, bütün haftasonu onlara güldük. Mirela, Türkçe anlıyor ama konuşmak zor tabii, ingilizce anlaşmaya çalışıyoruz. Umuta Romence anlatıyor, Umut kızıyor, kızım Türkçe konuş bana tercümanlık yaptırma diyor, arada hem Romence hem ingizlice hem türkçe kelimeler çıkıyor: "Da Mirela, öyle different mifferent değil işte, speak Turkish" çok eğlendik valla:) Arca ilk defa yabancıladı, Umut yaklaşınca bastı yaygarayı, önce dudaklar büzüldü sonra kucağa yapışıldı, birkaç gün araları düzelmedi. Deniz Arcadan 2,5 ay küçük, pek sevimli bişey. Sürekli gülüyor, bizim suratsızdan sonra Deniz epey popüler oldu valla.
Deniz ve Arca cuma ben işteyken böyle resmedilmişler:
Cuma doktor kontrolünün ardından Güzelbahçeye balık yemeğe gittik. Mirela çok ilginçtir, balığın kafasının kopartılarak sofraya gelmesini istedi, gözlerini görünce yiyemiyormuş:) Arca huysuzdu, Deniz uysal, bir güzel uyudu.
Cumartesi nefis bir kahvaltının ardından Arcaya ilk yoğurdunu yedirdik cümbür cemaat. (Bkz bir önceki post)
Denize girelim dedik, hadi Çeşmeye gidelim dedik ama orda ev yok, bebeklerle bir beach club da zor olabilir. Sonra annemler aradı, bize gelin dediler. Toplandık gittik. Yolda kitap okuduk, deniz canlılarını tanıdık:)
Bebişleri denize soktuk. Deniz hiç korkmadı ama Arca mızıkladı. Çünkü;
1. Zaten uykulu deniz kenarına gitti
2. Denize sokmadan önce kıyıda uzun süre simidiyle oynadı, yoruldu
3. Ben yüzünü denize verdim, dalgalarla oynar sandım kıyıda kucağımda oturttum ama dalgalardan korktu, acemi annelik işte:(
Arca suda hiç korkmuyor ama deniz ürküttü sanırım, bir sonrakine sırtımı denize verip sadece arcanın yüzünü karaya vereceğim, bakalım nasıl olacak. Denizin içinden kareleri koymuyorum, surat 5 karış çünkü:(
Bizimki kaptan Deniz de korsan imajı ile sahilde, henüz denize girilmemiş, keyif yerinde:)
Bu arada artık ayak parmaklarımızı emiyoruz. İlker altını alırken "kaldır oğlum bacaklarını, altını temizleyelim" diyor, ayaklar havada, "indir oğlum hadi bezini bağlayalım" diyor hop iniyor. Laftan anlıyormu ne??
Pazar günü Hanedanda kahvaltı yaptık, Arca da meyveli yoğurdundan 1 kaşık yedi, daha bi alıştı sanki, bilemiyorum. Biraz Çeşmede gezindik, Arca acayip huysuzdu, dişe yoruyoruz şimdilik. Misafirleri uğurlayıncaya kadar uyumadı düdük, ne zaman kapıdan uğurladık, uykuya daldık. Diyorum ben misafir ağırlıyoruz.
Romanyaya gitme planları yaptık, ama illa ki kışın olacak, Arca kar görecek, belki seneye, neden olmasın?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)