19 Aralık 2012 Çarşamba

"Arca oğlum senin annen bir salaktı" vol.16

Yine yeni yeniden gözlüklerini evin içinde bulamadığı için lenslerini takan, gözlüğünü bulunca lensleri çıkarıp gözlüğü takan salak benim ve bunu ilk defa yapmıyorum!

18 Aralık 2012 Salı

Sharon yeliz

Yurtta kaldığımız yıllar benim lakabım "sharon"dı. Evet Sharon Stone'dan geliyor. Temel içgüdü filmi pek popüler o yıllar, hani buz kıracağı ile adamları haşat ediyor sharon abla.

Ufacık tefecik bir kız çocuğum o zamanlar nereden baksan şimdiki halimin 7-8 kilo zayıfını düşün. Ama küçük müçük karamürsel sepeti deyip geçme. İki adet yirmi litrelik bidon suyu (o zamanlar damacana yok istasyonlardan bidonla su alırdık her oda dört kişilik oda başına iki bidon) tek seferde iki kat çıkarırdım tık etmezdim.

Arca ilk kez...

... Bir arkadaşından mektup aldı.
Evet Ege bir ev resmi çizmişti, kıyamam Elif'in kafasının eti yiyip postalamıştı resmi, resim Arca'nın eviydi, Arca'ya postalanmalıydı.

Allahtan Arca'ya söylememişim, garibim her gün sorardı kesin mektubu geldi mi diye. Aradan üç hafta geçti mektup geldi. Vaktiyle hemen her Türk kadını gibi Strawberry'den öte beri sipariş ederdim, allah seni inandırsın daha çabuk gelirdi dünyanın bir ucundan. Bizim mektup Karşıyaka'dan üç haftada teşrif edemedi, gözünü sevdiğimin ptt'si.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Hayalkurdum : bizim çocukların kitapçısı

Cumartesi sabahı pek tabii kargalar kahvaltıya oturmamışken biz yollara düştük. Gazi’de kesin yer buluruz diyorum ama bizden başka ne çok karga varmış, hepsi de soluğu Alsancak’ta almış. İki turun sonunda dünyanın bir ucunda park yeri bulduk, bu ne be!

Uzun çok uzun bir yürüyüşün ardından Tea&Pot’a girdik. Hani Duru da belki bugün Zeynep’le café’ye gelmiştir, onu da alır HAYALKURDUM’a götürürüz diyordum. Laf aramızda eminim Duru’nun benim çocuğum olduğunu sananlar çok olurdu. Bu iki cüce aynı okula gidiyorlar ya, ikisinin fotoğraflarını facebook’a koymuştum, cümle arkadaşlar “aa ne tatlı kızın var aynı sana benziyor” dediler. Fikir de hoşuma gitti ha! İnsanın kendisine benzeyen çocuğunun olması ne güzelmiş be dedim. Üstelik Duru İlker’in yeğeni, kan bağımız bile yok. Gerçi Deniz bebeği de bana benzetiyorlar. Bizim büyük Duru’yu da. Uzun lafın kısası bütün yeğenlerim – kan bağımız olsun olmasın – bana benziyor : ) Ah ulen bir kendi çocuğumu benzetmedim gitti!

Duru hastaydı ve evde dinleniyordu, Arca teselliyi bir fincan süt ve iki koca dilim mozaik pastada buldu. Hoşbeşin ardından yollandık Hayalkurdum’a. Saatimiz tutarsa buluşalım orada dediğimiz Tuna, Ege ve anneleriyle ile denk getirdik. Zira HAYALKURDUM'u talan edeceksek kalabalık olmalıydık, hayal kurtları başlarına gelecekleri şimdiden öğrenmeliydiler.

Aç parantez... girişte merdivenler var, hemen yanında ise bebek arabaları ve engelliler için rampa. Detaylar önemsendiğinizi gösterir... Kapa parantez :)

Yer cücesi girer girmez kendisini ortadaki kocaman minderin üzerine attı. Resmen yaydılar.

14 Aralık 2012 Cuma

Pijama dediğin...

Sabahları keyif nağmeleri tutturan kocama saydırmıştım, "sabah insanı değilim kardeşim!" Diye çemkirmiştim ya hah ben o kadar nemrut değilim gel bak mesela an itibariyle pamuk hatunum!

Dün gece çalıştığım yetmiyormuş gibi bir de sabahın beşinde kalkıp İstanbul'a gittim, akşam döndüğümde Arca uyumuştu bile. Ama o bütün gün üzerine yapışan kıyafetleri, sıkan çorapları, yüzüğü, saati çıkarırsın ya ohhhh.. Üstüne en yıpranmışından pijamanı giydin miydi tamam gelsin günün en güzel saatleri...

13 Aralık 2012 Perşembe

Dolap kapakları

Geçen Cuma Arca’nın veli toplantısındaydık. Kurum sahibi genel konularda konuşma yapıyordu, ailelere önerilerde bulunuyordu.

Laf döndü dolaştı, dolap kapaklarına geldi. Evet, artık yetişkin sayılan oğlunun odasındaki dolap kapakları bile açıktı. Salondan cık cık sesleri gülüşmeler gelirken ben yanımdaki İlker’in kolunu tuttum, yoksa puhahah şeklinde kopacaktım ve tüm salona “benim o! o dolap kapaklarını açık bırakan yetişkin benim!” diye itiraf etmek zorunda kalacaktım.

12 Aralık 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #83

Arabasını kaza yaptırıp kıran Arca'ya annesi (yani ben) : "Senin yerinde olsam Noel babadan oyuncak araba istemem arca"
A : neden?
Y: çünkü söyleyeceğim getirmesin sana araba, kırıyorsun kıymetini bilmiyorsun.
Sinsice yanıma yanaşıp fısıltıyla;

11 Aralık 2012 Salı

Geleneksel yılbaşı ağacı süsleme merasimi

“aa yılbaşı bizim dinimizde yok, bunlar hep gavur icatları!! kültürümüzü yozlaştırıyorsun, tuh sana!” gibi saçma sapan düşünceleri küçük beyinlerinden geçirenler için her yıl olduğu gibi bir bilgilendirme yapayım, hiç zahmet etmesinler! (buraya bir tık)

Gelelim bizim yılbaşı ağacı süsleme merasimimize.

Pazar günü hiç dinmeyen yağmur fonu eşliğinde, aheste bir kahvaltı.

10 Aralık 2012 Pazartesi

HAYALKURDUM

İstanbul’daki arkadaşların çocuklarını götürdükleri çocuk kitabevlerini ve oralardaki aktiviteleri gördükçe Allah biliyor ya, “benim bebemin neyi eksik! ah ulen İzmir’de yok böyle kitabevleri!” şeklinde eziklendiğim çok oldu.

Hani bir şey isteseymişim olacakmış! OLDU! Dört şahane kadın, dört İzmirli anne “hayal kurdu” ve hayallerinin balkabağına dönüşmesine çok az kaldı.

12.12.12'de saat tam 12:12'de
1398 sok. No:6/1 Ulvi Apartmanı Alsancak (tabii ki İZMİR)

Darısı hayal kuran bütün hayalkurtlarının başına!


Her çocuk böyle mi bilmem ama bizim evdeki numune kitapçıları seviyor, bir raf kadar çocuk kitabı sunan sıradan kitapçılarda bile saatlerini harcayabilen bir veledin HAYALKURDUM’da tüm günü geçireceğine kalıbımı basarım!

Bizi kapıdan kovalayacaklar, bacadan gireceğiz, onları bu kitabevini açtıklarına pişman edeceğiz!! nihahahohahah :)  

Pezzettino

Kitap siparişleri iş adresine geliyor, Arca’dan önce ben okuyorum. Evet çoğu kitabı gidip de kitapçıda incelemek gibi bir vaktim olmadığından ya eleştirisini BDK’dan okuduğum ya da Esra Özlem’in Ada’sı gibi Arca ile zevkleri tutan çocukların önerilerini not edip gözü kapalı sipariş veriyorum.


Artık mikemmel bir kitap seçicisi olduğumdan mı (:P) yoksa Arca’nın kitaptan yana seçici olmamasından mı bilinmez, yüzde doksan dokuz tuttururum zaten.

Eskiden bütün kitapları aynı gün getirirdim eve. Hurrarra bütün gece dilim damağıma yapışırdı hepsini okuyacağım diye. Akıllandım, şimdi tek tek getiriyorum.

Pezzettino’yu da ofiste okudum götürmeden önce.

Bayıldım. Bu yaşımda bayıldım! Çocuk kitabı çok ciddi iştir, hani yazdım oradan biliyorum :P Yok benim yazdıklarım kör gözüne parmak şeklinde mesajlar içerdiği için fena halde kıskandım bu kitabı. Dokundurmuş çekmiş! Kısa, öz, alttan mesaj! bitti.

Gri'nin elli tonu

Dönemin popüler kitaplarını çok sonları okumak gibi saçma bir adetim var ve neyse ki yalnız değilim. İyice sindirilsin, okunsun, işin erbapları tarafından yorumlansın diye beklerim. Hemen çıktı, ilk ben okuyayım gibi bir derdim yoktur. Hatta aradan aylar geçmesine rağmen hakkında hala iki laf ediliyorsa, daha makbuldür.

Amma velakin bu defa merakıma yenik düştüm. “Gri’nin elli tonu” diye bir kitap. İzmirli anneler mail grubunda bir muhabbet başladı. Allah! Daha kitaptan tek satır okumadan, alt dudağımı ısırırken bulduğumda kendimi, bir anıyı hatırlar gibi gülümsemeye başladım. Harbi diyorum bak, artık nasıl anlattılarsa?
Hani yemek için derler ya (daha doğrusu babam der) aklında duracağına midende dursun. Hah bu kitap için de “aklımda duracağına listemde dursun, dur hatta elimde dursun bir sipariş vereyim” dedim verdim.

“Lizbon’a gece treni” dehasının ardından çerez olacağını biliyordum, kendimi hazırlamıştım, beklentiyi yüksek tutmayacaktım. Arca ile sızıp gecenin geri kalanında cin gibi uyandığım o gün başladım … ve bitirdim… dermişim: ))))

Sırtım tutulmasa bitirebilirdim ama bitirmedim. Kitabın bendeki mesaisine iki gün ömür biçen dostlar yanılmamıştı.

Kitap mı? Yorum mu?

Ne yapalım canım, her kitap da edebi anlamda doyuracak değil, değil mi ya?

Fazla detaya girmeyeceğim, merak kediyi öldürür mü cidden bilmem ama beni uykusuz bıraktığı kesin!

8 Aralık 2012 Cumartesi

Dumur diyalog #82

Verdiğin sözü tutmak mesajını içten içe enjekte etmeye çalışan İlker; "bak Arca söz verdim oyun açtım değil mi? Sen de verdiğin sözleri tutuyor musun babacım?"

Arca "bundan sonra seninle uyumak için söz vermiycem! Her gün bile söz vermiycem!"
..............

Bir tane de dumur diyalog #yeliz special edition:
Y: ekmek yok İlker eve girmeden alalım
İ: ne yemek var?
Y: bezelye
İ: aa bezelye ekmeksiz yenmez
Y: o zaman bezel-YEME puhahaha

Evet iğrencim biliyorum.

7 Aralık 2012 Cuma

Muhterem...

Nedeni olmak zorunda da değil ama karşımızdakini sevmemizi sağlayan bir şeyler vardır, detaylar. Kaşı gözü orası burası soyu sopu huyu değil, genel değil, ayrıntı…


Ettiği bir laf mesela…

6 Aralık 2012 Perşembe

Tespitim geldi!! Vol.2

İlk gençliğinde çocukluğunda yeterince Türk sineması izlememiş orta yaşa yakın bireyler mutluluğu yeni dönem Türk dizilerinde arar!


Bakınız : Muhterem kocam.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Aşure

Sosyal medyada bir tek kare daha aşure fotoğrafı görürsem düşüp bayılacağım! Bana mı bu sene geldiler yoksa görsel paylaşım medyasında daha mı fazla dolanır oldum bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa; aşureyi sevmiyorum. Dünyanın geri kalanının aksine sevmiyorum.


Tatlının içine giren bakliyattan haz etmiyorum. Sütlacı da benzer sebeplerden sevmem. Pirinç olsa olsa çorbada ıspanakta olur, tatlıda ne işi var?

Aşure konusundaki hassasiyetim çocukluğuma dayanıyor, biliyorum.

Annem ve “komşuya gönderme” konsepti!

Dumur diyalog #81

A: Annem, bizim okuldaki kıvırcık Ege saçlarını kestirince ne oldu biliyor musun?
Y: Bilmem ne oldu?
A: KIVIRCIKSIZ EGE OLDU! Puahahhaha
...........................

4 Aralık 2012 Salı

Büyüyorlar!

Cuma gecesi yorgunluktan kucağımda uyuyakalmıştı, yoksa soğan kokulu kafasını yıkamaktı niyetim, olmadı, leş gibi uyandı yeni güne. Berk’in doğum günüydü, Berk’in hediye ettiği parfümü sıkar, kokudan kurtuluruz dedik. Ama saçların iğrenç görünümünü ne yapacaktık? Limon! Limon sürdük kafasına dik dik yaptık saçları, sprey sıkılmış gibi oldu.


“Parti saçlarım oldu!” diye sevindi garibim büyüyor yav!

3 Aralık 2012 Pazartesi

Tespitim geldi!! Vol.1

“Yemek tarifi” ile “diyet” anahtar kelimeleri satar abicim, havada karada satar!


Bugün bir ara kendi bloguma girdim, okuyorum. Evet böyle narsis bir insanım, kendi yazdıklarımı okuyorum. (laf aramızda çok gülüyorum yav!) Neyse sağ alt köşede o anda sayfayı ziyaret etmekte olanların sayısı görülür. 33 gördüm! Oha niye lan? Benim bildiğim 20’yi geçmez. Hatta gece geç bir saat girmişsem “1” gözükmesin diye iki ayrı sayfada açarım bloğumu, maksat “tek ben mi okuyorum lan!” hissiyatı oluşmasın. Böyle manyak yönlerim var, tanıyın beni! buyum ben!

Kim çapkın?

Hafta sonunun pazar partisi Deniz’indi. Evet Deniz bebek, Arca tarafından kafası gözü yarılmadan sağ salim 1 yaşını doldurdu. Bu sene sağ çıktı kanımca bundan gayri hayat mücadelesinde sırtı yere gelmez.
Öncesinde Arca’yı arabada uyuması konusunda telkin ediyoruz ki partide arıza yapmasın. Deniz’in partisine giderken de arabada kestirdi. Gözünü açtı, balonlar, çocuklar, nefis yiyecekler… sersemledi haliyle. Bir gün önceki partide bütün çocukları tanıyordu ama o gün o kadar çocuğun arasında yalnızdı.

30 Kasım 2012 Cuma

an itibariyle... gelmiş geçmiş en iyi romantik komedi!

"When Harry met Sally"....

Gelmiş geçmiş en iyi romantik komedi!

Kaç defa izlediğimi saymadım. Umrumda bile değil! Bu film ne olursa olsun günü kurtarır!