24 Eylül 2013 Salı

Çocuk kitapları : Arca'nın kitaplığı +3 yaş vol.1


3 yaş kitapları ile devam etmeden önce küçük bir not...

Bazen sıkıldığını sanıyorsun, o bir dönem öle bayıla okuttuğu kitapları okutmaz artık sanıyorsun ama öyle olmuyor. Kenara ayırıp aylar sonra tekrar çıkardığında aynı heyecanı yakalıyorlar. Oyuncaklarda uyguladığım oryantasyonun kitaplarda da aynı coşkuyu yaratmasına çok sevinmiştim. Evvelce yapmış olduğum kitap yatırımları sebebi ile son zamanlarda Arca’ya hemen hiç kitap almama gerek kalmadığını fark ettim.

23 Eylül 2013 Pazartesi

Bir yerlerde birileri ölüyor şu an

İlk duraktan bindiğim metroda ayakta kaldım. Enteresan!
Dedim ki “trafik çıldırmış olmalı”. Okuyamayınca kafanda bir şeyler yazmaya başlıyorsun otomatikman. Yani ben öyle yapıyorum en azından. Hatta yazının başlığı bu olabilir; “trafik çıldırmış olmalı”. Sonra baktılar ki yeni sırt çantamı yere koymayıp ayaktayken iki kişilik yer kaplamakta ısrarcıyım, yer verdiler,oturdum, sayemde metroya bir vücut daha sığıştı.

20 Eylül 2013 Cuma

Çocuk kitapları : Arca'nın kitaplığı +2 yaş vol.1

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak bugüne kadar sır gibi saklanan Arca'nın kitaplığını siz sevgili okuyucularının hizmetine sunuyor!! Sağ olun var olun!

Allah biliyor ya öyle sır filan yok yav, anası kendi okuduklarını sayıp dökmekten bebesinin kitaplığından bahsetmez olmuş. Bunu fark edenler de uyarmış, bir tavsiye et bir liste ver demişler. Olay kısaca bundan ibaret bacım. Yoksa dükkan senin. 

Ya ben bir de boyuna çuvallıyorum ya bu analık işinde, becerebildiğim bir kitap seçme işi var onu da böyle hava atar gibi yazmak kanıma dokunuyor. Ama yok hizmet hizmettir, bu kitap işi tavsiyeyle oluyor kendimden biliyorum. Anası bu yer cücesine neler okuyor merak eden buyursun, merak etmeyenin canı sağ olsun. Öyle liste verip geçmeyeceğim ha, birkaç kelam edeceğim sonra ay tüh okuyaydım der üzülürsün benden söylemesi.

Okumaya nasıl vakit ayırıyorsun?

Sabahları metro durağında beklerken ayakta birkaç dakika, metroda en az yirmi dakika, sonra aktarma otobüsünü beklerken durakta 5-10 dakika, otobüste oturabilirsem bir on dakika da otobüste. Ayakta okumayı da denedim ama belediyenin otobüslerini şoförler değil ralliciler kullanıyor kanımca, vallahi kolum çıkıyordu. Ayaktaysam yeltenmiyorum artık: )

19 Eylül 2013 Perşembe

Dumur diyalog #108

İ: Ipad’in şarjı dolmamış babacım
A: Sen yanında götürdün mü?
İ: Hayır
A: E, ben oynamadım, sen götürmedin, neden hala dolmadı şarjı?
….
Davete ne giyeceğine karar veremeyen Yeliz kocasına danışmaktadır.
Y: Elbise mi giysem, pantolon mu giysem, ne giysem?
Tuvalette kakasını yapmakta olan Arca seslenir; “Annem birini giy, öbürünü yedek alırsın.”

18 Eylül 2013 Çarşamba

Tesadüfün böylesi... 1984

Hemen her yerde, evinde, en mahreminde bile izleniyorsun. Her şeyin kayıt altında.
Hayatının her noktasına müdahale ediliyor, çocuk yapmak / yapmamak konusunda bile senden başka söz sahibi olanlar var.
Tek tip giyinmen gerekiyor, tek tip düşünmen.
Düşünmüyorsan sende bir sorun var, hemen düzeltilmelisin.

17 Eylül 2013 Salı

Yalancı

Evin bütün çekmecelerini elden geçirdiğimiz gündü.
“Hani sana okuldan getirdiğim küçük şeyleri ne yaptın annem? Hani onlar buradaydı?”
Hasssss……….
Kıvır gülüm kıvır… “Onları daha güvenli bir yere koydum Arca.”

16 Eylül 2013 Pazartesi

Domestik hafta sonu

Saçımın dibi dört park çıkmış, modeli kaçmış, bonus kafaya doğru emin adımlarla ilerliyor ben kuaföre gitmeye üşeniyorum da eve okuma köşesi yapmaya üşenmiyorum.
Daha doğrusu planlamaya üşenmiyorum. Laptop sehpaları belirledim, koyacağım koltuğu tespit ettim, hatta hayallerimde orada oturup kitap okuduğumu bile canlandırdım.
İş hayata geçirmeye gelince ona da üşendim.

13 Eylül 2013 Cuma

Ağla çocuğum, açılırsın

Hava sıcaklığı 35’in altına inmemiş olabilir, hâlihazırda denize giriyor, güneşleniyor olabiliriz ama hala bilmeyen varsa söyleyeyim sonbahar geldi! Esen rüzgârın üşütmesinden, metrodaki siluetlerin hırkalanmasından, bizim evin hallerine bir hüzün çökmesinden anlarsın sonbaharın geldiğini!

Topuklu ayakkabılı Raif Efendi

--- yazıyı mümkünse Lisa Ekdahl'ın "I don't mind" isimli eseri fonda çalarken okuyalım bacım ki tadı çıksın. Hadi hep beraber "I don't mind I don't mind ... How could I mind? ..." ---
Bundan böyle topuklu ayakkabı giyenin taaaaa!Bütün gün ayakta duracağın belli, senin neyine topuklu ayakkabı giymek?
Herkes bu iş hayatında mış gibi yapıyor ve ben onları seyrederken çok eğleniyorum. Yüksek kademedekiler önemli insanlarmış gibi yapıyor, orta kademedekiler müşterileriyle arım balım peteğim ilişkisindeymiş, daha alt kademedekiler ise hiç olmadıkları halde olayın bir parçasıymış gibi yapıyorlar.
Ben?

11 Eylül 2013 Çarşamba

Bana balık verme, balık tutmayı öğret

“İnsanın hayata es vermesi gerek, ama gerçek bir es! Önemsiz bir işe gömmeli kafayı ve karmaşık sorunların basit işlerle yer değiştirmeli ki kafası boşalsın…”
Bu cümleyi kafamdan mı kurdum, İlker’e mi söyledim hatırlamıyorum. Kafamdan geçenleri İlker’e naklen anlatmak gibi bir huyum var ya, hangisi düşünce hangisi sohbet bazen unutuveriyorum.
Hatırladığım şeyler de var… Mesela İlker’in beni arayıp da “balığa gelir misin benimle?” diye sorduğunda, önce evet, sonra hayır, sonra tekrar evet, sonra “beni yedeğe yaz” dediğimi çok net hatırlıyorum. Geçen bahsettiğim arkadaşımla yemekteydik ve benim kafam “ulen ben beş sene sonra ne b.k yiyeceğim” sorusu ile meşguldü.
Sonrasını da hatırlıyorum. Çeşme’ye giderken İlker “yanına kalın bir şeyler al, sabaha karşı çok soğuk olur” dediğinde, hasss… ben unutmuştum, demek yerine, “mont alırım” dedim. Son dakikaya kadar yırtacağımı düşünmüştüm, ama İlker’in annesi “gidin yav ben bakarım çocuklara” deyince bahanem kalmadığını bile unutmuşum. Omuz silkip, “iyi be, ben de bu balığa gitme mevzusu açıldığında İlker’in gözlerinin niye parladığını anlamış olurum” deyiverdim içimden.
Hatta çok daha sonrasını da hatırlıyorum zira totom donarken “ulennn manyak mıyız lan biz? ne işimiz var lan balıkta! Mis gibi uyuyan oğlanın koynundan çıkıp ne b.kumuza geldik” diye içimden geçirmiştim. Kumrucu Hüseyin’de yediğim yengen bile – evet abicim bu kumrunun mucidi Hüseyin imiş, anlattılar bana, Şevki filan aldı yürüdü ama Hüseyin bir başka dediler – teselli olamadı pişmanlığıma.
Ne zaman ki gün doğarken yüzüme çarpan rüzgarın ayazını Ayhan Kaptan’ın bir kupa çayıyla ısıttım da kafamı kaldırdım, şafağa daldım, işte o zaman dedim ki “var ya sırf bunun için bile gelinir balığa, balık tutmasan da olur”. İçimden de demedim ha, bizzat Emre’ye söyledim. Kanımca yola çıkmadan evvel “bir an var ki o an için bile gelinir” dediği an işte o andı. O andan sonra İlknur da ben de oğlanları düşünmeyi bıraktık.
Martılar “acemi lan bu, birazdan akvaryum balığından hallice bir tane çeker tekneye, diğerleri de küçük bu der atar denize, biz kaparız” diye nasiplenmeyi bekleyedursunlar, ben oltamın iğnesine bir sardalye parçası iliştirmekteydim  ve tek düşündüğüm …

10 Eylül 2013 Salı

Dumur diyalog #107

A: Bana dondurma almadan önce sor tamam mı babam?
İ: neden?
A: Aldığın dondurmayı istemiyor olabilirim

A: babam biz oltaya ilaçlı yem koyalım
İ: ee
A: balık onu yesin, sonra hastalnsın yatsın uyusun biz de gidip yakalayalım
İ: illa uyuması mı gerekiyor?
A: İşte o konuyu bilemiyorum

9 Eylül 2013 Pazartesi

Hayalleri "35"bin bakımına almak kazım

Geçen hafta bir öğlen eski bir iş arkadaşımla yemeğe çıktık. Tatlı tatlı sohbet ediyoruz, imrendim adama. Neden dersen, adamın beşer yıllık periyotlar halinde kariyerinde neler yapacağına dair planları mevcut. Hem de öyle ulaşamayacağı şeyler değil, ulaşır da, zira ben onun beş sene önce de yaptığı planları biliyordum, şimdi tam da o konumda.

6 Eylül 2013 Cuma

Müzik? Kitap? Iy evet! entel dantel tavsiyeler

Normalde kitapları ikinci defa okumak gibi bir âdetim yoktur. Nitekim kulübün yeni kitabı “Kürk Mantolu Madonna”yı da tekrar okuma niyetim yoktu. Birkaç bölüme bakacak, kulüp için notlar hazırlayacaktım. Bir baktım ki yarılamışım kitabı. Demek bazı kitapların defalarca okunabilitesi varmış.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Dumur diyalog #106

Yemekte;
Y: Annecim yoğurtlu salata var bak, semizotu salatası yesene.
A: Yemiycem!
Y: Niye?
A: Ben öyle pek salata seven bi çocuk değilim annem.
…………..

3 Eylül 2013 Salı

Siz, siz olun yorum yapmayın

Yok annem yok, bloga değil. Buraya her türlü yorumu yazabilirsiniz, denetimsiz gören sefilin biri geçenlerde küfür hakaret yazmış mesela. İnsanın başına geliyor yani, her şey geliyor. Senin yüzüne söyleyecek dötü yok ama klavyeyi verdin mi eline, sövüp sayabiliyor. Delikanlıysan adını yaz, ama yemiyor tabii. Ben de tüm o “adsız” soysuzlara ve spam yorumlara inat ayarlarımı değiştirmiyorum, “adsız” yorumcuların günahı ne, değil mi ya?
Neyse yorum derken başkasının hakkındaki yorumlardan bahsediyorum.
Görsel: alakasız, Arca'nın bahçede gördüğü bir sümüklü böcek sadece

2 Eylül 2013 Pazartesi

Uyku


Evet Arca anasıyla uyumaya bayılır. Neden bilmeyiz zira tecrübelerime dayanarak söylüyorum:P bizim muhterem uyku için çok daha iyi bir seçenek bence. Minik ve mırıl sesiyle kitap okur, Arca'ya masaj yapar, yumuşacık bir göbeği vardır. Etraf bebeler bile İlker'le uyumak ister de bir bizim oğlan yanaşmaz. 

30 Ağustos 2013 Cuma

Kızlarla bir akşam PMS öncesi bir kavanoz nutella gibi

Bu hafta hep kadınlar vardı akşamlarımda. Önce kitap kulübü, hepsi otuz beşimden sonra tanıdığım kadınlar. Her birimiz birbirimizden farklı apayrı renkler, ortak bir geçmişi bile olmayan kadınlarız. Ortak paydamız kitap. Ve konuşacak ne çok şey buluyoruz inanılmaz.

29 Ağustos 2013 Perşembe

Tespitim var vol.kaç oldu bilmiyorum: garantici

Garanti bankası beni kesinlikle reklamlarında oynatmalı. Zira ben bu garanti işinin bırak kitabını anayasasını yazarım.
An itibariyle İstanbul’dayım. Bir alışveriş merkezinin basık atmosferinde (iklimlendirme tesisatını yapan firmanın taaa) “ne takıntılı ne garantici kadınım ben” diye düşünürken yazayım bari dedim yazayım da burayı okuyanlar hakkımdaki düşüncelerini gözden geçirsinler.

An itibariyle...

Bu yazın ter kokusu dalında birincilik ödülünü ön masada oturan abiye takdim ediyorum. Otobste yanımda kokanı anladım da cafe'de başka masada oturanın ter kokusu ??