2 Ekim 2013 Çarşamba

Türkiye'yi izlediniz.

Arca babasının göğsü ile göbeği arasına yatmaya bayılır. Ölmek üzereyken tam da oraya yatmaya alışmış oğlanın babasının tabutuna yine öyle kafasını koyması... Çok hazırlıksız yakalandığım bir sahneydi. Yerin altında ilerlerken metronun diğer yolcuları gözyaşlarımı görmesin diye güneş gözlüklerimi taktım. Çenemden süzüldü, gören oldu mu bilmem. 

1 Ekim 2013 Salı

İçimde bir sıkıntı? ne diyelim, hayırlara vesile

Üzerimizde kolsuz bluzlar altımızda etek, yazdan kalma bir hava, sohbet ediyoruz havadan sudan, yok özellikle havadan. Tamam sıcak, tamam güneşli falan ama bir baskınlık vardı havada. Yağsa rahatlayacak mı?
Bende de aynı havalar bu aralar.

Büyüyünce böyle bir anne olmak istiyorum

Ekrana baktım baktım ve gayri ihtiyari "büyüyünce böyle bir anne olmak istiyorum" dedim. Öylesine çıkıverdi ağzımdan hiç düşünmeden. Gerçi düşünmüşüm demek ki, demek ki bilinç altımda bir yerlerde Arca bir yetişkin olduğunda nasıl bir anne olmak istediğime dair ipuçları biriktirmişim ve yirmibeş sene sonraki Yeliz ve Arca ikilisini karşımda sohbet ederken bulduğumda dökülüvermişim.

30 Eylül 2013 Pazartesi

Güzel Harabeler

Bazen bedel ödemek gerekir. O kitabı bitirmek istiyordum ve öz evladımın nöronlarından birkaç yüz tanesinin ruhuna elfatiha okumakta tereddüt etmedim. Elindeki ipad ile aşk yaşayan Arca "annecim sen biraz daha oynar mısın ben bunu bitirmek istiyorum da" dediğimde gözlerini gözlerime dikti, bakışlarında "dalga mı geçiyon be anne" sorgulayışı vardı ama toparlanması uzun sürmedi. "A e ım benim de şu çiftlik oyununa bakmam lazım" diyerek vicdanımı rahatlatıp nadiren eline geçirdiği fırsatın tadını çıkarmak üzere koltuğa daha da gömüldü.

Bir cumartesi öğle öncesi bizim evin halleri:)

Gudubet misin arkadaş!

Boğaz ağrısı şikayeti ile uyandığımda saatler 04:45’i göstermekteydi. Her parça iş için bir zaman dilimi belirlerim ben. Bir birim genelde 5 dakikaya denk düşer. Tuvalet vs işleri iki birim, giyinmek bir birim, eşyaları son kontrol bir birim ve beş birime dönüşmemesi için Arca’nın gıdısından öpücük yerine koklama işlemi bir birim.
Ve taksi gelir.

27 Eylül 2013 Cuma

4,5 yaş anasının anatomisi & babasının babatomisi

4 yaş anatomisinin üzerinden bir ilkbahar bir de yaz geçmiştir. Gel gör ki 4,5 yaş anatomisinin üzerinden koca bir silindir geçmiş gibidir. Yaz aylarından kalma salmışlık bir türlü toparlanamamakta, anatomi kendini tabiri caizse bok gibi hissetmektedir.

25 Eylül 2013 Çarşamba

4,5 yaş Arcatomisi

Koca bir yaz boyunca hiç hastalanmayan Arcatomik yapı ile ilgili iki soru akla gelmektedir. Bir, “biz bu çocuğa bakmayı bilmiyor muyuz ve anneanne-babaanne bakımı daha mı iyi?” İki “okul mu çocuğu hasta ediyor?” Gönül, okulun üzerine atmak ister suçu, zira önceki yaz okula gitmiştir ve amipli dizanteriden el ayak ağız hastalığına kadar nerede akla gelmeyecek virüs, parazit var, alıp getirmişti bu çocuk. Evet evet kesin okulun suçu:P

24 Eylül 2013 Salı

Çocuk kitapları : Arca'nın kitaplığı +3 yaş vol.1


3 yaş kitapları ile devam etmeden önce küçük bir not...

Bazen sıkıldığını sanıyorsun, o bir dönem öle bayıla okuttuğu kitapları okutmaz artık sanıyorsun ama öyle olmuyor. Kenara ayırıp aylar sonra tekrar çıkardığında aynı heyecanı yakalıyorlar. Oyuncaklarda uyguladığım oryantasyonun kitaplarda da aynı coşkuyu yaratmasına çok sevinmiştim. Evvelce yapmış olduğum kitap yatırımları sebebi ile son zamanlarda Arca’ya hemen hiç kitap almama gerek kalmadığını fark ettim.

23 Eylül 2013 Pazartesi

Bir yerlerde birileri ölüyor şu an

İlk duraktan bindiğim metroda ayakta kaldım. Enteresan!
Dedim ki “trafik çıldırmış olmalı”. Okuyamayınca kafanda bir şeyler yazmaya başlıyorsun otomatikman. Yani ben öyle yapıyorum en azından. Hatta yazının başlığı bu olabilir; “trafik çıldırmış olmalı”. Sonra baktılar ki yeni sırt çantamı yere koymayıp ayaktayken iki kişilik yer kaplamakta ısrarcıyım, yer verdiler,oturdum, sayemde metroya bir vücut daha sığıştı.

20 Eylül 2013 Cuma

Çocuk kitapları : Arca'nın kitaplığı +2 yaş vol.1

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak bugüne kadar sır gibi saklanan Arca'nın kitaplığını siz sevgili okuyucularının hizmetine sunuyor!! Sağ olun var olun!

Allah biliyor ya öyle sır filan yok yav, anası kendi okuduklarını sayıp dökmekten bebesinin kitaplığından bahsetmez olmuş. Bunu fark edenler de uyarmış, bir tavsiye et bir liste ver demişler. Olay kısaca bundan ibaret bacım. Yoksa dükkan senin. 

Ya ben bir de boyuna çuvallıyorum ya bu analık işinde, becerebildiğim bir kitap seçme işi var onu da böyle hava atar gibi yazmak kanıma dokunuyor. Ama yok hizmet hizmettir, bu kitap işi tavsiyeyle oluyor kendimden biliyorum. Anası bu yer cücesine neler okuyor merak eden buyursun, merak etmeyenin canı sağ olsun. Öyle liste verip geçmeyeceğim ha, birkaç kelam edeceğim sonra ay tüh okuyaydım der üzülürsün benden söylemesi.

Okumaya nasıl vakit ayırıyorsun?

Sabahları metro durağında beklerken ayakta birkaç dakika, metroda en az yirmi dakika, sonra aktarma otobüsünü beklerken durakta 5-10 dakika, otobüste oturabilirsem bir on dakika da otobüste. Ayakta okumayı da denedim ama belediyenin otobüslerini şoförler değil ralliciler kullanıyor kanımca, vallahi kolum çıkıyordu. Ayaktaysam yeltenmiyorum artık: )

19 Eylül 2013 Perşembe

Dumur diyalog #108

İ: Ipad’in şarjı dolmamış babacım
A: Sen yanında götürdün mü?
İ: Hayır
A: E, ben oynamadım, sen götürmedin, neden hala dolmadı şarjı?
….
Davete ne giyeceğine karar veremeyen Yeliz kocasına danışmaktadır.
Y: Elbise mi giysem, pantolon mu giysem, ne giysem?
Tuvalette kakasını yapmakta olan Arca seslenir; “Annem birini giy, öbürünü yedek alırsın.”

18 Eylül 2013 Çarşamba

Tesadüfün böylesi... 1984

Hemen her yerde, evinde, en mahreminde bile izleniyorsun. Her şeyin kayıt altında.
Hayatının her noktasına müdahale ediliyor, çocuk yapmak / yapmamak konusunda bile senden başka söz sahibi olanlar var.
Tek tip giyinmen gerekiyor, tek tip düşünmen.
Düşünmüyorsan sende bir sorun var, hemen düzeltilmelisin.

17 Eylül 2013 Salı

Yalancı

Evin bütün çekmecelerini elden geçirdiğimiz gündü.
“Hani sana okuldan getirdiğim küçük şeyleri ne yaptın annem? Hani onlar buradaydı?”
Hasssss……….
Kıvır gülüm kıvır… “Onları daha güvenli bir yere koydum Arca.”

16 Eylül 2013 Pazartesi

Domestik hafta sonu

Saçımın dibi dört park çıkmış, modeli kaçmış, bonus kafaya doğru emin adımlarla ilerliyor ben kuaföre gitmeye üşeniyorum da eve okuma köşesi yapmaya üşenmiyorum.
Daha doğrusu planlamaya üşenmiyorum. Laptop sehpaları belirledim, koyacağım koltuğu tespit ettim, hatta hayallerimde orada oturup kitap okuduğumu bile canlandırdım.
İş hayata geçirmeye gelince ona da üşendim.

13 Eylül 2013 Cuma

Ağla çocuğum, açılırsın

Hava sıcaklığı 35’in altına inmemiş olabilir, hâlihazırda denize giriyor, güneşleniyor olabiliriz ama hala bilmeyen varsa söyleyeyim sonbahar geldi! Esen rüzgârın üşütmesinden, metrodaki siluetlerin hırkalanmasından, bizim evin hallerine bir hüzün çökmesinden anlarsın sonbaharın geldiğini!

Topuklu ayakkabılı Raif Efendi

--- yazıyı mümkünse Lisa Ekdahl'ın "I don't mind" isimli eseri fonda çalarken okuyalım bacım ki tadı çıksın. Hadi hep beraber "I don't mind I don't mind ... How could I mind? ..." ---
Bundan böyle topuklu ayakkabı giyenin taaaaa!Bütün gün ayakta duracağın belli, senin neyine topuklu ayakkabı giymek?
Herkes bu iş hayatında mış gibi yapıyor ve ben onları seyrederken çok eğleniyorum. Yüksek kademedekiler önemli insanlarmış gibi yapıyor, orta kademedekiler müşterileriyle arım balım peteğim ilişkisindeymiş, daha alt kademedekiler ise hiç olmadıkları halde olayın bir parçasıymış gibi yapıyorlar.
Ben?

11 Eylül 2013 Çarşamba

Bana balık verme, balık tutmayı öğret

“İnsanın hayata es vermesi gerek, ama gerçek bir es! Önemsiz bir işe gömmeli kafayı ve karmaşık sorunların basit işlerle yer değiştirmeli ki kafası boşalsın…”
Bu cümleyi kafamdan mı kurdum, İlker’e mi söyledim hatırlamıyorum. Kafamdan geçenleri İlker’e naklen anlatmak gibi bir huyum var ya, hangisi düşünce hangisi sohbet bazen unutuveriyorum.
Hatırladığım şeyler de var… Mesela İlker’in beni arayıp da “balığa gelir misin benimle?” diye sorduğunda, önce evet, sonra hayır, sonra tekrar evet, sonra “beni yedeğe yaz” dediğimi çok net hatırlıyorum. Geçen bahsettiğim arkadaşımla yemekteydik ve benim kafam “ulen ben beş sene sonra ne b.k yiyeceğim” sorusu ile meşguldü.
Sonrasını da hatırlıyorum. Çeşme’ye giderken İlker “yanına kalın bir şeyler al, sabaha karşı çok soğuk olur” dediğinde, hasss… ben unutmuştum, demek yerine, “mont alırım” dedim. Son dakikaya kadar yırtacağımı düşünmüştüm, ama İlker’in annesi “gidin yav ben bakarım çocuklara” deyince bahanem kalmadığını bile unutmuşum. Omuz silkip, “iyi be, ben de bu balığa gitme mevzusu açıldığında İlker’in gözlerinin niye parladığını anlamış olurum” deyiverdim içimden.
Hatta çok daha sonrasını da hatırlıyorum zira totom donarken “ulennn manyak mıyız lan biz? ne işimiz var lan balıkta! Mis gibi uyuyan oğlanın koynundan çıkıp ne b.kumuza geldik” diye içimden geçirmiştim. Kumrucu Hüseyin’de yediğim yengen bile – evet abicim bu kumrunun mucidi Hüseyin imiş, anlattılar bana, Şevki filan aldı yürüdü ama Hüseyin bir başka dediler – teselli olamadı pişmanlığıma.
Ne zaman ki gün doğarken yüzüme çarpan rüzgarın ayazını Ayhan Kaptan’ın bir kupa çayıyla ısıttım da kafamı kaldırdım, şafağa daldım, işte o zaman dedim ki “var ya sırf bunun için bile gelinir balığa, balık tutmasan da olur”. İçimden de demedim ha, bizzat Emre’ye söyledim. Kanımca yola çıkmadan evvel “bir an var ki o an için bile gelinir” dediği an işte o andı. O andan sonra İlknur da ben de oğlanları düşünmeyi bıraktık.
Martılar “acemi lan bu, birazdan akvaryum balığından hallice bir tane çeker tekneye, diğerleri de küçük bu der atar denize, biz kaparız” diye nasiplenmeyi bekleyedursunlar, ben oltamın iğnesine bir sardalye parçası iliştirmekteydim  ve tek düşündüğüm …

10 Eylül 2013 Salı

Dumur diyalog #107

A: Bana dondurma almadan önce sor tamam mı babam?
İ: neden?
A: Aldığın dondurmayı istemiyor olabilirim

A: babam biz oltaya ilaçlı yem koyalım
İ: ee
A: balık onu yesin, sonra hastalnsın yatsın uyusun biz de gidip yakalayalım
İ: illa uyuması mı gerekiyor?
A: İşte o konuyu bilemiyorum

9 Eylül 2013 Pazartesi

Hayalleri "35"bin bakımına almak kazım

Geçen hafta bir öğlen eski bir iş arkadaşımla yemeğe çıktık. Tatlı tatlı sohbet ediyoruz, imrendim adama. Neden dersen, adamın beşer yıllık periyotlar halinde kariyerinde neler yapacağına dair planları mevcut. Hem de öyle ulaşamayacağı şeyler değil, ulaşır da, zira ben onun beş sene önce de yaptığı planları biliyordum, şimdi tam da o konumda.