Beş hafta kadar önce 2021’i beklemeden başlamıştım. Hatırlayan var mı? Neye?
Yeni alışkanlıklara, eskileri bırakmaya, düzgün beslenmeye ve her gün egzersiz yapmaya.
Beş hafta kadar önce 2021’i beklemeden başlamıştım. Hatırlayan var mı? Neye?
Yeni alışkanlıklara, eskileri bırakmaya, düzgün beslenmeye ve her gün egzersiz yapmaya.
Hayatımın büyük kısmı, babamın, umumiyetle rakı sofrasında, şu cümleyle başlayan İstanbul’unu dinlemekle geçti: “yıl 1956. 11 yaşındayım. Ayağımda lastik pabuç, elimde tahta bavulla İstanbul’a gittim, devlet parasız yatılı okumaya.”
Ve bugün bu saat oldu hala toparlanamadım.
COVID proof sosyalleşmenin dibine vurduğumuz bir gün oldu. Belki de tüm bu proof kısmı beni yoran. Arkadaşımın masasına gidip iki lafın belini kırayım istiyorum, maskenin karbondioksitinden başıma ağrı giriyor. Toplantı odasına girerken dezenfekte, çıkarken dezenfekte... yemeğe oturmadan yemekten kalktıktan sonra dezenfekte.... ay gözünü sevdiğim home office’im canım! Öğlen de kocamla yemek yiyorum en azından mis!
Neyse ya dün ofise gitmenin tek iyi tarafı oldu: yeni bir müzik grubu keşfettim.
Şu anda yarın akşamki kitap kulübümün kitabını okumam gerekirken (Ursula K.LeGuin - Dünyanın doğum günü son öykü) blog yazıyorum, şarap yudumluyorum, akşam yemeği için kinoalı karidesli salata için meksika fasulyelerimin haşlanmasını bekliyorum.
Resmi olarak yılbaşı noel ve türevleri ruhu önümüzdeki aralık ayına kadar depoya kaldırılmıştır. Işık mışık yeter şiştim.
17 ocak pazar kayıtlara Yelizin dellenip yılbaşı ağacını katlayıp sepetlediği tarih olarak geçebilir.
Bu ecnebiler gerçek ağaç süslüyorlar, sonra da kapının önüne koyuyorlar. Nasıl çevre duyarlısı bunlar anlamıyorum. Tamam bizimki plastik ama en azından ömürlük ayol!
Neyse diğer konuya geçelim.
Bunu nerede okuduğumu hatırlamıyorum, benim gibi uzaklardan, uzaklarda yaşayanlara yazılmış olmalı.
Sarılıyorum, beni şu anda bir yerlerden okuyan herkese...
Önce ne yaptığımdan bahsedeyim. Instagram takipçileri bu ara gıdadan yana hafif takıldığımı fark etmişlerdir. Her gün nasıl hafif bir öğün hazırladığımın fotoğrafını çekip saklıyorum ki, önümüzdeki yıllara bir tür silkinme olsun. Yine muhteremin enfes yemekleri ile kendimden geçerken , yüzüme bir tokat gibi insin çabalarım!
Uzatmaya gerek yok, hafif besleniyorum. Activia, Kefir, mevsim salata, bakliyatlı ve de kinoalı salatalar tüketiyorum. Bazı bazı tencere yemekleri ve de et yeşil salata. Bu kadar. Ha bir de henüz bırakamadığım şarabım var, üzerinize afiyet. Diyette şarap ekmek yerine geçer derler ya, ekmeği kestiğime göre içebilirim gibi geliyor. Ben birayı bırakmışım, bir kadeh şarabım da olmasın mı?
Muhterem olmasın diyor, yuh diyor, sen de diyet mi yapıyorsun diyor. Hayır diyorum ben hafif besleniyorum. Rakı meze mi yapıyorum allahsız, bir kadeh şarap içiyorum...Ben bu muhtereme bu konuda çok pis gıcık oluyorum. Zira çok hızlı kilo veriyor, neden adamda tek promil alkol yok!
Çok değil 30 dk
Sabahları uyanınca Leslie ile egzersiz yapıyoruz. Fazla kalori yakmıyorum dolayısıyla tartıdaki rakamlara ciddi bir etkisi olduğunu da düşünmüyorum.
Hayatımın bu aşamasında niyetim kalori yapmaktan ziyade sürdürülebilirlik.
On iki günlük Noel tatili bugün itibariyle nihayete eriyor.
Diğer tüm Noel tatillerinden farklı olarak bu tatilin tamamını evde geçirdim. Birkaç yazı önce bahsettiğim gibi bir serkeşlik, aymazlık, özensizlik ve de plansızlık içinde. O kadar ki, bir aileden ziyade muhterem ve yer cücesi ile ev arkadaşı gibiydik.
"Kahvaltı isteyen?"
"..."
"iyi ben bir kahve içeceğim."
Pek çok sabahımız böyle geçti diyebilirim. Diğer iki oğlan kah birlikte kah online arkadaşlarıyla futbol ve şiddet temalı oyunlar oynarlarken amaçsızca ilk birkaç günümü tükettim. Sonra yeni yılı beklemeden diyete girdim. Sonra diyetten çıkar gibi oldum, sonra tekrar girdim.
Sosyal medyada boğuldum, sıkıldım.
Çok basit şimdi anladım mesela, unutkanlık : Ben ne yazacaktım bu konuyla ilgili :)))
Egzersize bakış açısının değişmesinden. Evvelden sadece kilo vermek, form tutmak, hadi bilemedin bel sırt ağrılarını geçirmek için yapılan egzersizler için, yaşlandıysan artık daha geçerli bir sebebin var: Sağlık! Önce sağlık. Kalp sağlığından tut da iyi uykuya, hatta strese eklem ağrılarına birebir! Evet kilo da verirsen, yanına kar artık. Yoksa önceliğin değil. Egzersiz şekilleri bile değişiyor. Bak ben mesela bu yazıyı bitireyim, günün egzersizi olarak yoga yapacağım.
Başladım ve bitirdim bile... demeyeceğim. Hayır. Pazartesi başlayıp pazartesi biten diyet lanetine karşı dik durdum. Bütün gün yaramaz hiç bir şey yemedim (ızgara patlıcan, activia, karides salatası o kadar), ekmek bile yemedim.
Bir şey yememek için de kendimi ev işine verdim. Ütü, çamaşır, yemek... Ve de suya verdim, bira içmekten yırtan böbreklerim 3,5 lt suya nasıl dayanacak hiç bilmiyorum. Evet 3,5 lt fazla belki ama ben zaten 2 lt içerim ki, diyetteysek artırmak lazım gelir diye düşündüm. İyi mi ediyorum bilmiyorum, bildiğim tek şey önümüzdeki 66 gün boyunca tuvalette epey vakit geçireceğim.
Neden mi 66 gün? Bir yerde okumuştum, insanların bir şeyi alışkanlık haline getirmeleri için düzenli olarak 66 gün boyunca yapmaları gerekirmiş. 21 gündü o, evet ben de öyle hatırlıyorum ama bu galiba yeni bir araştırma. Neyse işte, 66 iyidir, neticede 21 günde 6 kilo verebileceğimi sanmıyorum.
66 günde 6 kilo ! Ne challenge ama!
Bu Notlar uygulamamda bir klasör.
“Bu yıl listeler yapmayacağım” dediğimin üzerinden sadece 3 gün geçti. Ve işte buradayız. “Korkunun ecele faydası yok” dedim, kantara çıktım ve +5 kilo gerçeği ile yüzleştim, ve bilin bakalım ne yaptım? Evet liste-LER:))
Çünkü ben kriz anlarında liste yaparım, ne yani panik yapmaktan iyidir!
Seneler seneler evvel bir anımı bu sayfalarda paylaşmıştım, hani yağmurlu bir günde bir soyunma odasında... diye başlayan? Peki tamam linki veriyorum, ama okuyunca küfretmek yok :) Okuyun ama sonra gelin buraya, anlatacaklarım var. Ayol kırkımdan sonra yeni keşiflerin arifesindeyim, beni yalnız bırakmayın bacım. Size ihtiyacım var!
Benim tüm hayatım boyunca asla sporla ilgim alakam olmadığını anlatan bu yazıyı şimdi ben de sekiz sene sonra okuyunca fark ettim. Ne kadar başka bir pencereden bakıyormuşum meğer.
Hem iş hem de kişisel hayatımda her konuda plan yapmak kadar bana enerji veren bir şey yok. Planlar, listeler, yapılacaklar, ne zaman nasıl nerde... inanır mısın hafta sonları bile yapılacaklar listelerim var benim. O kadar çok seviyorum ki plan yapmayı, çoğu zaman en ince ayrıntısına kadar planlamaktan aksiyona geçecek enerjim kalmıyor:))
Kendilerini oyunculukta ispatlamış kadınların bu tür filmlerdeki abartılı üzüntü/ kahrolma sahnelerini bir tek ben mi itici buluyorum?
Cuma akşamı dijital yoğunluğum zirve yaptı.
Akşam 18:00-19:00 arası şirketin virtual christmas partisi vardı, sonra kitap kulübü.
Parti buranın tanınan bir sunucusunun moderatörlüğünde İşçi CEO müdür ayrımı yapmaksızın sohbetlerle, tombalayla geleneksel “ugly christmas sweater” temalı fotoğraflarla geçti. En sonunda Japon President’ın merry christmas mesajıyla son buldu. Buraya kadar departmanın whatsapp grubundan şakalaştık, fotolar gitti geldi filan... tabii ki her yıl otel resepsiyonundaki danslı sarhoşlu sonrası da pek dedikodulu partilere benzemiyordu ama zaten bu şartlar altında beklentimiz de yoktu. Lakin işin acıklı tarafı, parti sonundaki DJ idi. Tek başına çalan DJ ve parti havasında yalnız evlerinden gönüllü ve de görüntülü bağlanan iş arkadaşlarımızdı.
Acıklıydı...
Evet kollarımı öptüm bugün
Çok iyi geldi
Çocukluğumda daha sık yapardım
Kendimi daha mı çok severdim çocukken?
Galiba...
Arca’ya “seni çok seviyorum” dediğimde, “sevmekte haklısın bence ben çok sevilesi bir çocuğum” diyor, “ben de beni çok seviyorum” diye ekliyor. Dünyada en çok kendisini seviyormuş, ne diyebilirim, o kadar doğru yoldasın ki!