16 Mayıs 2012 Çarşamba

Okulda sergi, anneler günü vesaire...

Trafik ışıklarında durduğum zaman iyi ki fotoğrafını çekmişim zira akşama kadar kelebekler elimde kaldı :) Arca'nın anneler günü hediyelerinden bir tanesi bu, okulda yaptığı hediye.

Verecekleri zaman acayip heyecanlandım, mini eteğimle (yaşlandıkça etek boylarım kısalır oldu:P) elimde kocaman fotoğraf makinesi ve fuardan beri ağrıyan dizimle diz çöktüm. Tek evladım kollarıma atlayacak, "anneler günün kutlu olsun annem" diyecek, bu muhteşem sahneye tanıklık edenler gözyaşlarına hakim olamayacaktı. Evet, gözümde canlandırdığım sahne buydu.
 

15 Mayıs 2012 Salı

Makarna en iyi çocuk bakıcısıdır.

Öyledir. En azından Arca için. Koy bir tencere makarnayı, git ne işin varsa yap.

İlk söylediği kelimelerden biri "makka" idi. Bkz. yaklaşık iki yıl önce çekilmiş bir makarna videosu...

14 Mayıs 2012 Pazartesi

dumur diyalog #53

Model grubu için;

“Bazı model kızlar şarkı söylüyor, modelin şarkısını aç babam!”

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Tam zamanında!

Sabah Alsancak'taydık. Nil'in tavsiye ettiği atletlerden alıp Tea&Pot'a uğradık.
Cüce hapşırıyordu, burnu sümüklü.
İyi ki oyalanmamışız, tam zamanında kaçmışız...

An itibariyle...

11 Mayıs 2012 Cuma

Balkon

Mini etek İzmir’in yerel kıyafetiyse (yalan dünya:P) , balkon da folklorunun önemli bir parçasıdır.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Azmin kitabını yazıyorum şerefsizim

Demiştim ya bu herif uyumuyor, dalacağım kendisine… Evet daldım. Hemen despot anne mode on yaptım. Bak en başarılı olduğum konu, demek içimde var despotluk. Anlattım güzel güzel, bak evladım kitap okuduktan sonra ben yanında oturacağım sen uyuyacaksın, hani okuldaki gibi.

Yemedi tabii.

Bundan sonrası fiziksel darp, psikolojik şiddet, vicdan sömürüsü, “bak travma geçiririm, manyak olurum” sinyalleri, trajedi, komedi, anarşizm içerikli bir filme dönüştü.

Hurried Child Sendromu = Acele ettirilen çocuklar

Acele işe şeytan karışır
Acele giden ecele gider

Benim gibi telaşe memurlarını biraz sakinleştirmek için atalarımız tarafından söylenmiş, pek sevilmiş, bugüne kadar gelmiş sözler. Bir de bizim zamanımızda “Acele işe, ben de işeyeceğim” geyiği vardı değil mi? Evet biliyorum iğrencim:P

Geçtiğimiz günlerde İzmirli anneler mail grubunda tartışılan konu başlığını görünce evden çıkmazdan önceki “hadi hadi”lerden bahsedilecek sanmıştım. Meğer bambaşka bir şeymiş.

Hurried Child sendromu

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Arca’yı çekirdek aileden çıkarma procesi Vol.1

Biz İzmir’in nimetlerinden katiyen faydalanmıyoruz. Katiyen!


Kabuğu pek sert bir çekirdek aileyiz. Yanı başımızdaki ailelerimize Arca’yı teslim edip birkaç saatliğine ya da birkaç günlüğüne baş başa kalamıyoruz. Hep bir bahanemiz oldu. Yok dişiydi yok çişiydi, yok ağlardı yok düzeni bozulurdu.

Arca'nın başka çevrelerde olmaya, onu seven akrabaları ile yeni deneyimler kazanmaya ihtiyacı var desem de inanma, asıl bizim biraz düdükten nefes almaya ihtiyacımız var:P

8 Mayıs 2012 Salı

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.11

İlker geçen hafta doğum günüm dolayısıyla İstanbul’a geldi. Eski günlerin hatırına İstiklal’de kol kola gezdik, güzel öğrencilik yıllarımızı yad ettik. Derken bir binanın önünde durduk. Başladık engin mimari bilgilerimizi konuşturmaya. “Vay be!! Nasıl güzel restore etmişler, bak gördün mü, çok şık olmuş. Hmm neymiş bu otel mi?” … “yok yok cafeler var baksana”.. “AVM galiba?” … “aman Demirören’i de hiç sevmem ama bak adam ne güzel yapmış işte, takdir edeceksin” … “ya ya… bak bu caddedeki bütün binaları böyle yapsalar ne iyi olur”

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Geldik şanlı analık tarihimin en çetrefili savaşına

Yok anam terrible 2 horrible 3 fucking 4 diye başlamayacağım. Çünkü bu savaş zamansız... Yıllar geçtikçe şarap gibi yıllanıyor, katiyen bitmiyor. Her dönem ayrı bir tat ayrı bir sefer. Haçlı seferleri mübarek.

Uyku be ya uyku!


Bebelerin uyuması dedin mi, bizim internet analarında iki ana görüş hakimdir.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

"küçük" deyip geçme!

Hangi rakının daha güzel olduğunu sormak için neredeyse İlker'i arayacaktık. İnsanın rakı kültürü olmayınca.... yaş üzüm mü ne? hah işte ondan bi küçük, iki kadın ... asmalımescitte ... bi küçük diyorum bitti!

"küçük" deyip geçme küçümseme! Rakı geçmişim birkaç kadehle sınırlıdır. Tuba'nın da öyle... Ama dün gece vurduk şişenin dibine. Küçük bir şişe ama bizim için büyük bir adım. Dün anladım ki kavun beyaz peynir rakı üçlüsü çok can kardeşmiş. Aynı bizim gibi:) Bize arkadaş oldular, bitiremeyiz dedik, paket yaptırır eve götürürüz dedik, derken bir baktık bitirmişiz.

Rakıdan sebep, saatler gece ikiyi gösterirken THY çağrı merkezini epeyce güldürdüm kanımca:) Benim kaydı dinler dinler gülerler artık.

4 Mayıs 2012 Cuma

Bizden geçmiş

Fuar dediğin... bizden geçmiş. Daha ilk günü öğlen olmadan yorulmuştuk:)
Hep derim gençlerin önünü açmalı!

Açmak deyince.. Fermuar iki milimetre açtım. Hani etek noldu diye merak edenlere durum raporu vereyim dedim. Her allahın akşamı tabiri caizse öküz gibi yer de bir de alkolun dibine vurursan olacağı bu! Kebapçıda çimçimlenen Çinli misafirlerin önünde kalan etleri kendi tabağıma alasım geldi. Kadir bilmezler! Bunların önüne koyacaksın tavuk ayağını zıkkımlansınlar, kebap senin neyine! İçli köfteye "no" diyen insanla aynı masaya oturdum yav! Öküz gibi yediğimi onlar da fark etmiş olacak, "bu kadar küçük bir kadın için sağlam iştahım olduğunu" tespit etmişler. Sen beni gençken görecektin.

3 Mayıs 2012 Perşembe

NEDEN! NEDEN! NEDEN!

 Kitap okumak artık bir işkence. Epeydir uyku öncesi okunacak kitap adedini ikiye düşürmüştüm. Son zamanlarda baktım hiç kitap seçiminde rol oynamıyor, kitap sayısı konusunda dakikalar süren pazarlıklara girmiyor. Ben ne seçersem tamam diyor. Bu işte bir pislik olduğunu anlamalıydım, neyse ki anlamam uzun sürmedi.

Yıllardır hiç soru sormadan dinlediği kitaplar bir anda sihirli “neden” sorusuyla yepyeni bir eğlence kaynağına dönüşmüştü. Zira ne seçersem seçeyim, sonuç hep aynıydı, hemen her cümle “neden?” sorusu ile bölünüyordu.

Kitap okuma süresi yine aynı niye adedi arttırsın ki?

Altta kalmamalıyım, yeni bir kanun hükmünde kararname ile uyku öncesi kitap sayısını teke düşürmeliyim, en azından “neden?”ler tükeninceye kadar.

Halbuki ben artık “neden”lere hazırlıklıydım. Donanımlıydım.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

sahi bugun benim yasgunumdu:)

fuar oncesi kendin pisir kendin yecide surpriz pasta kesiminin ardindan tarihi otelime giris yaptim. musterilerine olan duyarliliklarina hayranim:)-bkz foto
yarin ilker geliyor bi sefer de onunla kutlama:) eh insan omrunde bi sefer 34 yaziyla otuz dort yasina giriyor:) ilkere sorsan 35. pis!! o haftaya 35 olacak olabilir ben onumuzdeki bes sene daha yirmi dokuzum. babam gencligini bu formule borclu: elliyi gecmeden yasi icin kirki telaffuz etmedi. takvimler 59?gosterirken o 49 yasindayim diyordu. simdi sor 59 der:)

bundan sonra 29 anam yersen:))

1 Mayıs 2012 Salı

1 günde 1 kilo verdiren diyet

“40 kiloyum 168 boy ve 5. Sınıfa gidiyorum. Günde 3 litre su içtim sadece 1 kilo verdim, bir de bisiklet sürdüm ama…”



“Ya ben 172 boyundayım 62 kilo çok mu?”


“14 yaşındayım, 164 boyundayım ve 54 kiloyum – biliyorum korkunç !- üç gün içinde 50 kilo olmak istiyorum. Ne yapabilirim?”


….

Bunlar aklımda kalanlar. Bir diyet sitesinin yorumlarında okudum, şok oldum! (Ne işin vardı diyet sitesinde diye soran şahıs; hayır bir şey kaçırmadın yavrım, yazının sonunu oku, flashback yapacağım)

30 Nisan 2012 Pazartesi

Beni habersiz bırakma

Çağımızın korkulu rüyası “bihaber olmak”. Aman habersiz kalmayalım.

Hani şu sigaraların üzerine “öldürür!” “kanser yapar!” filan yazıyorlar ya, hah onun yerine “habersiz kalırsın”, “facebook’una halel gelir” “twitter hesabın hack’lenir” filan yazsalar daha etkili olur şerefsizim. Ha “iktidarsız olursun” mesajını sollar mı bilemem ama bir caydırıcılığı olacağı kesin!

Şaka bir yana, sosyal medyanın çıkış noktası bu kanımca. İnsanoğlunun “haber alabilmenin keyfi” kodlu genlerine gönderme yapıyor ve sinyaller anında yerini buluyor. Bir defa haber almanın, bilgilenmenin tadını alan bünye bu illetten katiyen kurtulamıyor. Eh işin içine bir de merak girdi mi…

Ateş eden şey

Arca "tabanca, tüfek, silah" kelimelerini bilmiyor. Yok yav şişinmek için söylemiyorum, benim evladım pek masum, terbiyeli, hiç öyle vurdulu kırdılı şeylerle işi olmaz şeklinde bıkbıklayacak değilim. Sadece "bak bu silah, bu tabanca, bu 38 lik bu kalaşnikof" filan diye detaya girmedik, anlatmadık, görmezden bilmezden geldik silahları. Su tabancası bile almadık, su pompası aldık. Bir nevi "mesaj vermeyelim" kaygısındayız.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Var bir gudubetlik!

Haftaya İstanbul’a fuara gideceğim, fark ettim ki beni unutmuşlar. Benim gibi kadın unutulur mu be! Otel yok, uçak yok, kaldım ortada. Madem unuttunuz gelmeyeyim o zaman dedim, yemedi! Eh madem unuttunuz ve madem geliyorum, o halde bari WOW’da bir oda ayarlayıverin, dedim, hiç yemedi.


Günlerdir yana yakıla otel arıyorum. Merter tarafı iptal. Taksim’e yöneldim mecburen. Fiyatlar uçmuş, fuar zamanı son günler… Normal. Bakalım, Beyoğlu'nda kalacağım bu gidişle. Parkta da yatıracak halleri yok ya, buluruz elbet.

27 Nisan 2012 Cuma

D.I.Y.* senin neyine sen anca D.I.** yavrım!

* : D.I.Y. Do it yourself (Türkçe meali "elin armut mu topluyor, bir dünya para vereceğine kendin yap!")
** : D.Y. Do yourself (Türkçe meaili kendini yap! daha da derine girmeyeyim, Türkçe dediğin lastik bir dil her yere uzanır)

D.I.Y. olayına merak saldığımdan beridir, evdeki her atıl eşya potansiyel bir D.I.Y. malzemesine dönüşüyor.

Babamla annemin şarapla arası hiç olmadı, onlar direkt rakı takılırlar. Dolayısı ile bizim evde hiç şişe mantarı olmadı. Bu detay önemliydi çünkü ilkokulda fen bilgisi deneylerinin bir kısmında mantar kullanılırdı ve ben bulamadıkça deli olurdum.

26 Nisan 2012 Perşembe

Çocuğuna sinirlenmemek için dahiyane yöntem duymak isteyen buraya

Çocuğunuza zaman zaman kızdığınız oluyor mu?
İçinizden bağırmak geldiği ve hatta avaz avaz bağırdığınız?
Peki arada çok sinirlendiğinizde şöyle bir omuzlarından sarsıp kendine getirmek istediğiniz?

" Yok olmuyor benim içimden hiç çocuğuma kızmak gelmiyor" diyene öyle bir okkalı “HADİ LEN!!” derim ki feleğini şaşırır!

Olur kardeşim olur güzel annem, olmuyorsa insan değilsin! Hani "insan değilsin" derken "olamazsın" anlamında söylüyorum. Ya sinirlerin alınmıştır ya sakinleştirici yutuyorsundur ya da meleksindir de kanatların yoktur.

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak engin (!) tecrübelerini, birikimlerini, dahiyane fikirlerini paylaşıyor! “Okumadım, görmedim” diyeni ve engin bilgileri es geçeni, uygulamayanı çok pis tepelerim!

Heyecan doruğa çıktı mı? Ne yaptığımı, sinirlerimin bir anda nasıl yatıştığını söyleyeyim mi?