5 Kasım 2009 Perşembe

Salı - 24 saat

05:15 uyandım, Arca gece hiç uyanmamış ne ala ne ala:) giyindim, hazırlandım. Dosyalar tamam, süt pompası, tamam, uçuş kartları tamam, şemsiye, kimlik, makyaj malzemeleri, tamam tamam TAMAAAAM:)
05:30 Arca cücesi uyurken emzirdim, kokladım, sanki gideceğimi anlamış gibi uyandı, pışpışladım yatakta, uyur gibi oldu, kapıdan çıkarken yine mızıldadı. İlker kalktı, ben çıktım.
05:40 hava karanlık, dolunay parçalı bulutların arasından parlıyor… doğalgaz kazılarından çamur olmuş sokakta arabaya ulaştım ve havaalanına gittim.
06:10 illa ki aksilik olacak ya dış hatlar terminalinin otoparkına girmeme ramak kala uyanıp geri döndüm. Arabayı park ettim.
06:15 “uçağa gidiniz” yazısı ekranda. İlkere “rötar yok, ben biniyorum” mesajı… Amanın kitap unutmuşum. Of ki ne of!! Kitapsız yolculuk salçasız yemeğe benzer!! Napalım “THY nin dergisini okuruz, dönüşte dergi alırız” tesellisi…
07:00 hava aydınlanmış ve güneşli… aa yanımda kimse yok galiba, iyi sorun yok, kemerimi bağlayayım bari artık. Dergide Elif bebek – Türkiyenin oyuncak bebeği yazısını okurken, 2 kişi tepe dikildi, hadi kemer açmayayım dedim, olcak gibi değil, bi saniye kemeri açıp ayağa kalkıyım dedim. Adam “aa Yeliz “ dedi. Baktım, tanıyamadım, ne ayıp, “İzzet ben”, aaa İzzet abiii tesadüfe bak. Bizim yazlık komşumuz, herhalde 5 yaşımdan beri tanırım. Daha çok kuzen Zühre ile ablamın arkadaşı ama ben de çok severdim. Aman bi sohbet bi sohbet… Arca doğduğu günlerde evlenmişti, hatta daha önce evlenecekti de bi şekilde düğün iptal oldu sonra tekrar karar verdiler… Yani ilginç bir hikaye. Neyse hayatından mutluymuş, bebek filan düşünüyorlarmış, nasıl geçti yolculuk anlamadım. Bebekten girdik, yazlığı deştik, anneler, teyzemler, Zühre, ablam derken domuz gribinden çıktık. Etrafımızda aksıran tıksıranlardan acayip tırstık. Tam inicez uçaktan amanın 3-5 tip maske takmış, haydaaa…
08:00 İstanbul güneşli, ama yukarılardaki bulutlar pek fenaydı, her an yağmur bastırabilir. WC de makyaj, toparlanma ve domuz gribi tırsıklığından metrodan vazgeçiş - taksiye biniş. Halbuki o saatte Mertere gitmenin en harika yolu metrodur, oooh hızlıca, trafik yok ama kıllandım bi defa, ııı-ııh binmeyeceğim.
08:40 Ofise varış, hemen WC ye gitmece kimselerle merhabalaşmadan ufak çapta dezenfekte. Arkadaşlarla sohbet. Merterdeki ofise en son hamileyken gitmiştim, epey zaman geçmiş. Arkadaşın arkadaşı – hem de evhanımı yani öyle dışarılarda dolaşan biri değil – 4 gün hastanede domuz gribi tedavisi görmüş. Sonra toplantıya birlikte katılacağım arkadaş karşıdan geldi, Korelileri beklerken onunla da sohbet… onun da eşinin 2 yeğeni (2 ve 5 yaşlarında) evde domuz gribi tedavisi görüyorlarmış. İçim daraldı.
09:30 Koreli teşrif etti, gereksiz sevgi gösterisi öpücem abla tavırları. Aman dedim H1N1 virüsü!! Yok dedi biz sarımsak yiyoruz, bizde olmaz:) O sarımsak domuz gribine yarar mı bilmem ama leş gibi kokutuyor orası kesin!!
09:40 toplantı.. aynı muhabbetler… marketing … marketing…
11:30 toplantı bitti, Koreli posta. Toplantıya beraber katıldığım Sinem öğlen çıkacakmış aman beni de Taksime atıver dedim, 1 saat sonrasına sözleştik, diğer toplantıya girdim.
12:30 benim uzun uzadıya katılmama pek gerek olmayan toplantıdan Sinemin beni kapması ile ofisten çıkış. Hava güneşli hatta ısıtıyor… Tazecik....
12:50 Taksime varış ve taksiye binerek Cevahir AVM ye gidiş
13:05 Next mağazasındayım!! İzmirde Next mağazaları kapandı. Malum biz de Arcaya hep oranın ucuzluğundan ciciler aldık, hatta tulum kalıpları o kadar uygun ki ucuzluğu bile beklemedik çoğu zaman. Ama mağazalar kapanınca döt gibi kaldık. İngiltereden sipariş etmeye karar verdik, bütün ürünleri seçtik, ikamet eden bir tanıdık da bulduk ama inanılmaz zor şartlarla sipariş verebiliyorsun, vazgeçtik. İlker dedi ki bigün ucuz bilet bulursam İstanbula gider alırım ama ben cimriyim, izin verir miyim!! Ben bi yolunu bulurum dedim. Ve buldum. Öğle yemeğini atlamak suretiyle 2 toplantı arasında Next’te alışveriş yaptım. Tabii UK kataloğunun aynısı yoktu ve lanet 9-12 ay cicileri tükenmişti ama aldım birkaç parça bişey… ulen herkesin mi bebesi 9-12 aylık yav!!
13:50 AVM den kaçış, köşeden simitçiden açma ve su kapış, taksiye atlayıp Sütlüceye geçiş, hava limonileşti…
14:10 Toplantının yapılacağı firmaya geldim. Kapıda kimliğini alıp ziyaretçi kimliği veriyorlar, bir de broşür tutuşturdular. Önce bakmadım ne olduğuna, güvenlikle birlikte toplantı odasına çıktık. Broşürde “ateş, öksürük, ishal, bulantı, …. şikayetlerinden biri yada birkaçı varsa veya böyle birisi ile 1 haftadır temas ettiyseniz size eşlik eden görevliye bildirin, doktorumuza götürsün sizi, tetkiklerinizi yapalım… işbirliğinize teşekkür…vs vs” HARİKA!!! Teker teker gelin yahu, hepinizin derdi benle mi!!
Derneğin bir komisyonuna üyeyim ama hiç toplantılara katılamamıştım, hamilelik, doğum izni, süt izni… Hatta beni çıkarmak istemişlerdi, aman dedim, çıkarmayın!! Neyse fiilen ilk katılımım oldu, iyi oldu, sektörden haberler iyi geldi. Allahtan toplantı fazla uzamadı.
Hah unutmadan WC de de H1N1 virüsüne önlem olaraktan el dezenfektanı koymuşlar, gözümüze sokar gibi. (Aslında firmayı takdir etmek lazım, dünya kadar çalışanı var, kurumsal, bilinçli firma - da - üst üste gelince her tarafımda virüz varmış gibi huylandım:))
16:30 Taksideyim, havaalanına gidiyorum. 20 uçağına biletim var ama belki öncekine yetişirim umudundayım. Hava biraz karabulutlu amma geçeeer :) o da ne trafik yok ve ben havaalanındayım, Allah Allah başımıza taş yağacak:)
17:15 var mıdır yer acaba diye kırıtarak yer hostesine bakıyorum. Var hemi de 18 uçağına… Bu Arcanın akşam yemeğine yetişmek demek!! Hemen ilkere müjdemi veriyorum.
17:30 uçağa binmek üzere otobüse istifleniyoruz. İçerisi hınca hınç gavur dolu. Yok İzmirin gavuru değil bunlar, bildiğimiz gavurlar… İşkilleniyorum, domuz gripli olmasınlar. Hemen otobüsten çıkmak istiyorum, kıçımı kenara dayıyorum ellerimle tutunmuyorum. Hepten koptum artık. Otobüs de dolandı da dolandı, nerde kardeşim bu uçak, galiba kaybolduk. Ya İzmire direkt otobüsle götürecekler bizi ya da korsanlar uçak yerine otobüsünü kaçırdı. Ya da ben artık keçileri kaçırdım. Tam 20 dakika dolandıktan sonra uçağa varabildik. En arkadayım ve yalnızım derken yan tarafta oturan yabancılardan biri yanıma oturdu. Yağmur başladı.
18:20 uçak kalktı. Yabancılara bakıyorum, tek milletten de değil, Amerikalısı var, İtalyanı, Almanı… sanki Avrupanın domuz gribi mikropları kokteyli uçakta geziniyor. Çözemedim.
19:20 indik. Hiç uyumadım, aksıran var mı takipteyim. İyice psikopat oldum.
İzmir sağanak yağışlı, İstanbuldan yağmuru getirmişim. Kaçarcasına çıkıyorum. Gavurların sırrı çözüldü, uluslararası ortopedi konferansı mı ne öyle bişey. Bunlar sağlıkçıymış allahtan diye teselli ediyorum kendimi.
19:30 arabayı bulamıyorum, artık nasıl bi kafayla park ettiysem:) Meğer diğer otoparktaymış.
19:40 Arabadayım, İlker arıyor Arca uyanmış, naapsınmış. Yesin geliyorum. Ne yesin? Gece tahılı? Almayı unutmuş, tamam geliyorum… Arkama biri park etmiş, park yerinde araba toslatmakta üstüme yok ya 15 dakikada çıkıyorum. Yoldayım. Yağmur almış başını gidiyor.
20:15 evdeyim. Arca tahılından yememiş, İlker gıcık olmuş. Hiç dokunmadan bütün üstümdekileri çıkarıp banyoya, temizlendikten sonra sarmaş dolaş… tahıldan yedirmeyi deniyorum, maalesef benden de yemiyor. Ispanak?? Tamam temel reis arca bitiriyor, yoğurtlu yoğurtlu. Üstüne de emiyoruz.
21:15 Nextten aldıklarımı deniyoruz, bir kısmı olmuyor. Arca da bu arada uyumamakta kararlı. Ben??? bitmiş durumdayım.
21:45 Oynuyoruz, mutfak darma dağınık ama umrumda değil. (yalan!!! acayip umrumda aslında ama Arca bırakılmıyor daha doğrusu bırakmıyor)
22:00 sonunda uyudu. Nutella kavanozu ve 2 kaşıkla İlkerin yanına yığılıyorum. Domuz gribi sendromumu anlatıyorum. Takmayacaksın diyor!!! Gündemimize öyle enjekte edilmiş ki, kurtulmak çok zor. Meğer İzmirde epey izole yaşıyormuşuz. Arca olmasa herhalde bu kadar takmazdım. Ona bulaştırırım korkusu var. İnsan anne olunca kendini değil onu düşünüyor. Birlikte mutfağı topluyoruz. O da çok yorulmuş...
23:00 Arcayı emzirip yatağa gidiyorum.
02:00 Arca uyanıyor, Yeliz nöbette
03:00 Arca uyanıyor, İlker nöbette
04:00 Arca uyanıyor, Yeliz nöbette
05:00 Arca uyanıyor, İlker nöbette
07:00 Yeliz kalkıyor, Arca yanında uyuyor!!! Kalk len!!! Zıçtın gecemizin içine!!! Tepişiyoruz, çarşambanın sabahına yorgun, uykusuz ama mutlu uyanıyoruz:)

5 yorum:

kuzunun annesi dedi ki...

:)
Demek nexte gittin ha , gırrr şaka şaka .
Haftaya hava iyi olursa ögleden önce alacatı pazar yapsakya . Belki nextçi amcayıda bulurduk .

İlknur dedi ki...

Yeliz vallahi okurken yoruldum :) Sen yine iyi idare etmissin.

Domuz gribi meselesi bir enteresan. Burada hic kimsenin salladigi yok bu isi. Sanki cok normal bir seymis gibi hayat aynen devam ediyor. Aslinda cok cok dikkat etmek lazim. Ben yine de antibateriyel jellerden aldim. Ne kadar ise yariyor Allah bilir.

Tarkanın Annesi dedi ki...

Vallaha roman okur gibi okudum yazdıklarını ve domuz gribiyle ilgili yazdığın tüm tedirginlikleri bizde yaşıyoruz bazen metroya binmek zorunda kalıyorum ağzımı burnu kaptmaktan ondan bundan tursar gibi kaçmaktan bi hal oluyorum ama naparsın evdeki bebiş için herşey

Ömer Tuna dedi ki...

gerçekten hepimiz tırstık duyumlara göre yeşilyurttaki hastanede domuz gribi vakasına rastlanmış yani burayada geldi. Hayırlısı bakalım. Ne kadar izole edebilirizki kendimizi

gunebakan dedi ki...

abooov saat basi uyandi mi sipaciiim?
ulen biz o kadar buyuse de sabah kadar uyusa diye bekliyoz yav...
nextin kapanmasina pek uzuldum ben de. forum magazasindan indirimde guzel seyler aldim ama, yazliklara da o kadar para gommek istemedim. hep yazlikti.
ben de nextin tulumlarina hastayim ama bizdekilerin vadesi dolmak uzere. mothercare tulumlari begenmiyorum. bacak citcitlarindan cocugun teni gorunuyor, cok aralikli...