14 Ekim 2010 Perşembe

Tutarsızlığın manifestosu

Bugün Gülse Birselin aşağıda kopyaladığım yazısını okuyunca, sevgili kisd'in şu yazısı aklıma geldi. Özgürlüğün Manifestosunu ben de okumuştum. Bir tarafımla hayatımı sadeleştirerek mutlu olacağımı biliyorum ve kendimce nasıl olurun beyin jimnastiğini yapıyorum, bir tarafımla kredi kartımı şişirip tchiboda kuyruğa giriyorum (dün misal:) ) ve "aa arcaya lazımdı, arca için aldımdı" bahaneleri ile tüketim toplumunun bayrağını sallıyorum. Hep diyorum, iflah olmaz bir tutarsızım ...

Bu Tchibo anısı anlatmadan bitirmeyeyim, Gülse az beklesin...
Tchibo'nun teması sonbahar, ürünler belli ki kaliteli, özellikle Arca için olanlarını katalogtan çok önceden belirlemiştim. 3 parça alacağımdır. (en azından bu konuda tutarlıyım!) Aslında internetten alacaktım, 3'ün birinin bedeni kalmayınca dükkana erteledim.
Elif ve Hülya ile buluşup gitme kararı aldık. Sabahtan eşe dosta soruyorum bişey istiyor musunuz diye. Sanki savaş kopacak, ekmek kuyruğuna gidiyorum! Hülyayı Ege Üniversitesinin önünden almaya gittim, aradım, "yok sen beni bekleme arkadaşım, git dükkan talan ediliyormuş, elif benim için bişiler ayırdı" tam bir "sen canını kurtar kardeşim ben arkandan geliyorum aman diğer kadınlara bırakma" olayı!! Hemen kırdım direksiyonu... Forumda Tchibo'ya giderken yolda kadınların elindeki poşetlere bakıyorum, yoksa Tchibo'dan mı çıkmışlar, yoksa benim almayı düşündüğüm kadife pijama o poşetlerin içinde mi!! Bir tür delilik hali:)
Ben ilk defa bir tema için bu dükkana gittim, öncesinde her önünden geçtiğimde en azından kahve kokusu için uğradığım bir dükkandı. Hani Allah biliyor ya Hülya "talan ediliyor" dediğinde bu kadarına ihtimal vermemiştim. Kadınlar birbirini yemiş, sıcak!! 1-2 tanıdık sima gördüm. Tatlı Ege'yi gördüm, sonra annesini. Görev aşkı ile torbasını doldurmuş Hülyayı bekliyordu. İyi ki katalogtan belirlemişim, aldım, sıraya girdim. Kutular açıldığı an millet üzerine üşüşüyor. Elifle kendimize güldük, "evet sanki bedavaya veriyorlar!" :) Hülyayı bekleyemeden ofise dönmek zorunda kaldım. 3 parça kumaşla tatmin olmuş şekilde! Evet Özgürlüğün Manifestosu... evet o kitabı birkaç defa daha okumam lazım:)

Buyrun Gülse Birsel'in yazısı...

Amerika'nın son alışveriş trendi:
Alışveriş yapmamak! Hatta eldeki
mallardan da kurtulup, hayatı sadeleştirmek! Kriz sonrası, çalışanlar,
gelirlerinin daha büyük bir bölümünü harcamayıp biriktirmeye başlayınca,
ABD'li üreticilerin etekleri tutuşmuş! Şu ara yapılan çoğu tüketici
araştırmaları "Bu adamlar ne satın alırlarsa mutlu olurlar?"la ilgili.
Ortaya çıkmış ki bir servis almak, mal almaktan daha faydalı insan doğasına.
Yani bir ayakkabı yerine kutu oyunu, pahalı bir çanta yerine spor salonu
üyeliği, araba yerine seyahat, ruj yerine sinema bileti, insanları daha
mutlu ediyor! Bir tecrübe satın almak, kişiye daha yoğun ve uzun süreli bir
tatmin sağlıyor. Üstelik 'Mal edinme'nin mutluluk getirmediğini öğrenen
'dünyanın en çok satın alan halkı', kocaman otomobillerini, dört oda bir
salon evlerini, 48 parçalık yemek takımlarını, doğrayan parçalayan
karıştıran onlarca mutfak aletlerini satıp, ayrı bir oda haline gelmiş
gardıroplar dolusu giysilerini fakirlere bağışlayıp hayatlarını
sadeleştiriyor. Bazı aileler 40 metrekare bir evde, dört tabak, dört
bardakla ve işe bisikletle gidip gelerek yaşamanın onları hiç olmadıkları
kadar mesud ettiğini iddia ediyor. Bu esnada biriktirdikleri parayı
yogaderslerine ve tatillere harcıyorlar.

*YÜZ EŞYAYLA YAŞAMAYA DAVET! *
Bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel eşyayla
yaşamaya davet ediyor! Yani kıyafet, kozmetik, ayakkabı, kitap, kalem, her
şey toplam 100 parça edecek. Sitenin çağrısı büyük ilgi görüyor ve internet
kullanıcılarından hatırı sayılır sayıda bir grup, kişisel eşyalarını hayır
derneklerine bağışlayıp hayatlarındaki kalabalıktan kurtuluyor. Hikâye,
psikologlara göre şu: İnsanlar, iyi ya da berbat, yaşamlarındaki tüm
değişikliklere çabucak alışıyor ve doğalarında var olan sabit mutluluk
seviyesine bir an önce ulaşmaya çalışıyorlar. Ebeveynlerinden birini
kaybeden bir insanın bir süre sonra eski mutluluk ve neşesine kavuşması da
bu yüzden, yalı alanın birkaç yıl sonra yalıda oturmayı kanıksayıp eskisi
kadar 'mutsuz' olması da! Yani para mutluluk getirmiyor denemez ama parayla
satın alınan mallar mutluluk getirmiyor! Şan dersleri, seyahatler,
piknikler, tiyatro oyunları filansa başka! Farklı tecrübeler hayatı
zenginleştirip memnuniyeti yükseltiyor! Los Angeleslı filmci Roko
Belic dünyayı dolaşıp *Happy *(*Mutlu*) isimli bir belgesel üzerinde çalışıyor.

*New York Times * gazetesinin
haberine göre San Fransisco'nun kalburüstü semtlerinden birindeki evini
bırakıp, hayatını tamamen değiştirip, Malibu plajında bir karavana taşınmış!
Haftada üç dört gün sörf yapabildiği için şu anda ufacık karavanda çok daha
mutlu bir hayat yaşadığını anlatmış.

*SANKİ ALIŞVERİŞ İÇİN YAŞIYORUZ *
Bi de tabi, herkes gider Mersin'e, biz... Şu anda ülkede tam bir AVM patlaması
yaşanıyor. Buluşmalar, sosyalleşmeler, hafta sonu aile gezmeleri, her tür
eğlence hep alışveriş ve merkezleri etrafında dolanıyor. İndirim
dükkânlarının kapısındaki kuyruk ve izdihamlar da cabası. Geçen gün
haberlerde, yastıkların 1 TL'ye satıldığı bir indirim dükkânında birbirini
ezen kalabalığın arasından bir ev kadını, bağırarak kameralara anlatıyor:
"Ben altı tane kapabildim, iki oğlum var, onlar da ikişer tane aldı, keşke
10 tane daha taşıyabilseydik! Muhtemelen dört kişi olan bu ailenin 20 adet
yastıkla ne yapacağı ise meçhul! Türkler artık mümkün olduğu kadar çok malı,
mümkün olduğu kadar çabuk alıp, evlerine götürmek için yaşıyor! Alışverişe
niyeti olmayan bile vitrin bakıp hayal kuruyor. Konsere gidip keman çalmayı,
müzeye gidip ressam olmayı hayal eden pek az. Hayat amaçlarımız genelde
"Bazı ürünleri edinmek," üzerine kurulu. 70'li yıllarda bir siyah beyaz
televizyon, bir adet buzdolabı, merdaneli çamaşır makinesi ve salonda üzeri
tığ işi örtülü sabit hat telefonu olan her aile kendini son derece zengin ve
konforlu hissederdi. Sonra işler yavaş yavaş değişti. Artık cep telefonu bu
yılın modeli olmayan vatandaşın devlete isyan edesi var. Almaya doyup
'hayatı sadeleştirme' aşamasına ne zaman geliriz, o meçhul.

Gülse BİRSEL

19 yorum:

fazi dedi ki...

aynı düşüncelerle dün kadıköy mazasının önünden geçtim.içerisi hıncahınc dolu girmeye korktum

füsfüs dedi ki...

süper yazı, tam da aklımdan geçenleri yazmışsın. çok da ucuz değil aslında ne bu çılgınlık anlayamadım ve ben de bir parçasıyım aslında:)) özgürlüğün manifestosunu yazın almıştım hala okuyamadım.

Bahar dedi ki...

Çok güzel yazmışsın. Evimdeki eşyaları koyacak yerim yok. Çok mu gerekli kullandıklarım ya da evimde olanlar. Hayır. Yarısı dolapların üstünde, altında orada burada duruyor. Alışveriş yapmayı kesip, evdekileri elden çıkarmak şart oldu. Eline sağlık.

Adsız dedi ki...

two thumps up!!!

The Thinker dedi ki...

Mumkun oldugunca sade yasamaya calısıyorum. Evde genelde kızın esyalarından cok benım esyalarım var, fazlasını ise ofise getirip yanımda tutuyorum. Indırım zamanı olmadan, indirimde de kalitelisi, kullanıslısını bulmadan pek almam, hatta gecen kasada bayagı bir durup dusundum bu 2. aldıgım gercekten gerekli mi diye, kasadaki kızı da bayagı bir bekletmiş oldum. Tscibo'nun giysileri cok makul fiyatlarda degil, Zara, Mothercare gibi markalarda hem cesitlilik hem desenler daha guzel kullanılmıs. Ayrıca Almanya Tchibo'ya gore burada ciddi kazık yedigimizi belirtmeden de gecemeyecegim. Ozellikle kahvesi kotu, gercekten kotu. Kıs ayına uygun puset tulumu, kaydırmaz corap gibi daha spesifik ihtiyaclara iyi cevap veriyor ama onun dısında estetikten cok uzak.

The Thinker dedi ki...

Tchibo bu arada, Tscibo degil, of imla hatalarım of

k.i.s.d. dedi ki...

Yelizim dünkü yazının üstüne bugün de geçirdiğim evrimle ilgili bir yazı girecektim ve çok güzel tesadüf oldu senin bu yazınla. Bu ayın konusu vs gibi bişey mi yaptık ne dersin?
Galiba hepimizin bilinçaltında aynı şeyler kımıldanıyor :)

eylemyiğit dedi ki...

Dün çok kötüydü.Ben de gittim 'o'raya.Savaş yerinden farksızdı,insanlar birbirinin elindekilere düşmanca bakıyordu ve o minic,k çocuk kıyafetleri yerleydeydi.Nefretle çıktım ordan ve kenime gelemedim bir süre.Evet kızdım ordaki insanlara ama tchibo'ya daha çok kızdım buna izin verdikleri için.

Adsız dedi ki...

ben bu tchibo cilginliginin bir parcasi oldum bu sefer, istemesem de. cunku termal tayt vardiiii!
bizim velet ustunde ortu tutmaz, ennn agir uykusunda bile (var mi dorugun agir uykusu?) uzerine ortu yorgan vs koydugun anda cin olur, o yuzden bizim icin termal tayt gerekliydi.
magazaya ugramaya gozum yemedi, Yas yetis internetten al dedim, yetisti sagolsun.
bu da boyle bi animdir.

yeliz dedi ki...

hihi fazi, herkes şok olmuş cidden. biz azmettik ama:)

yeliz dedi ki...

füsüm oku bence, çok koyuyor ama yazılanlar:)

yeliz dedi ki...

bahar, biz her sene 1-2 defa yapıyoruz, arınıyoruz güya ama ev bir türlü boşalmış nasıl ne zaman istif ediyoruz onca gereksiz şeyi hala aklım almıyor. resmen eşyaya hizmet ediyoruz

yeliz dedi ki...

you too tuğçem!!

yeliz dedi ki...

yasemin, düşün yani ben etrafım tarafımdan müthiş cimri olarak bilinen bi tipim, cebimde akrep vardır, buna rağmen kendimden bazen tiksiniyorum:P aa ben seviyorum tchibonun kahvesini:)) özellikle o kırmızı olanı. hani isim desen veremem ama sert olan filtre kahvesi çok güzel bence

yeliz dedi ki...

kisd!! ilham kaynağım oldun!! bir de o çılgınlığın bir parçası olunca ve o kitabı hatırlayınca:) evet gerçekten bu ayın blog konusu olabilir, annelerin dünyası gibi oldu.

yeliz dedi ki...

eylem gerçekten çok kötüydü, hem o deliliğin bir parçası olduğum için kendime kızıyorum hem ihtiyaçtı, uygundu diye avunuyorum... ki bizim gittiğimiz dükkan en nezihiymiş, diğer şubede aynen senin bahsettiğin manzaralar ... fena çok fena...

yeliz dedi ki...

evet kirazım ben de termal tayt aldım aynı kaygılarla... nerden bulabilirdim ki başka... ve internette o parça kalmadığı için dükkana gittim. bi de pijama ile o 3 lü t-shirt setinden aldım. güzel mi güzel ama o kadar izdihama değer miydi sanmıyorum:)

Sen Gelince dedi ki...

Kendimi gerçekten berbat hissediyorum:(

Berceste dedi ki...

Bazi seyleri kullanmak kesinlikle ogretilen, beynimize kazinan bir oldu. Olmazsa olmaaaaaaaaaaz dedigim pek cok seyi almadan da yasayabildim Ingiltere'de ve pek ala oldu. Hala gulerim limon s1kacagi olmadan limonu s1kamama. Oysa bir catal el marifeti ile yapabilen pek cok arkadasim vardi orada. Ben yapamadim ama pek cok seyi sadelestirebildim. Olmadan da yasadim. Hakikaten nedir bu gorgusuzluk ulkemde? Amerika satamadiklarini bize yollasa kesin zengin olur, ama bizimkiler bu parayi nereden bulur, bak onu da merak ederim!