Akşamlardan bir akşam çekirdek aile olarak Çeşme merkeze indik. Miskin yer cücesini dondurma vaadiyle kandırmıştık, evde yayamayıp yürüyüşe çıkarmamıza gıcık olmuştu, suratı beş karış yürüyordu önümüzde.
Ben çocuklar gibi şendim. Bayılırım sahil kasabalarının çarşılarına. Henüz yazlığımızın olmadığı yıllar Kuşadası’nda Yetiş Motel’e giderdik. Arka kapısından girersin, öyle görevli filan yok, önüne çıkana sordun mu seni odana yerleştiriverirler. U biçiminde sıralanmış odaların kapıları, içinde envai çeşit bitki olan bir orta bahçeye (daha doğrusu çiçekliğe) açılır. Odalar karanlıktır ve dolayısı ile acayip serindir. Masalarında kutu oyunlarının, tavla ve satranç tahtalarının olduğu lobiden aşağı denize inersin. Çocukluğumun nefis mercimek çorbasını, çorbanın içindeki tereyağlı kıtırları ilk o motelde yediğimi hatırlıyorum. Hala duruyor mu bilmem ama o günlerin en sevdiğim ritüellerinden biri de yemekten sonra Kuşadası çarşısına gitmekti. Annem, ablamla beni tertemiz giydirirdi. Maraş usülü dondurmayı dondurmacı şakasıyla kapar yerdik. Ufak tefek hatıralar alırdı babam bize, bir deri kolye, belki sandalet… Ne zaman bir sahil kasabasının çarşısına insem çocukluğum aklıma gelir, çocuklaşasım gelir.
Pek çaktırmadı ama bence Arca da çarşıdaki gezintimize bayıldı. Özellikle Rumeli Pastanesinden dondurmayı götürünce. Sohbet ederek sahile indik, teknelere baktık, bir bakmışız saatlerdir yürüyoruz.
Çarşı pek güzel olmuş, trafiğe tamamen kapatmışlar. Sıra sıra dükkanlar…
“Kitapseverler buraya!” diye çığıran o çocuğun peşi sıra dükkana girmemle çıkmam bir oluyor, “aa yok istemem korsanmış bunlar” deyiveriyorum. İlker soran gözlerini gözlerime dikiyor, açıklıyorum. “ben ucuz yaz kitaplarından sanmıştım, gerek yok, evde bir sürü var.”
Yok, açıklamam tatmin etmiyor, edebiyat dünyasına mesafesini pekiştirircesine “yaz kitabı diye bir şey mi var?” diye soruyor.
Evet var. Hani şu edebi değeri çok yüksek olmayan ve fakat seni yumuşacık saran, bazen de heyecanlandıran, fazla düşündürmeyen (zira düşünürsen illa ki sonunu tahmin ediyorsun ve hiç keyifli olmuyor) kitaplar var ya… Hani kalabalıkta bile okunabilen, hatta biriyle sohbet ederken bile okumakta zorlanmadığın kitaplar… Hah işte onlar yaz kitabı oluyor yavrım.
Onların çok dip indirimlerini bekliyorsun, kitaplığa stokluyorsun. Terasta, balkonda, deniz kenarında iki günde okuyup bitiriyorsun. Sonra hemencecik annene ablana paslıyorsun. Yani en azından ben öyle yapıyorum. Debbie Macomber’e, bunak yerine konduğumu hissettiren “Bahçemde yeşeren umutlar” adlı kitabından sonra bir şans daha vermek istedim. Ve Gül Limanı oteli diye bir kitabına başladım hafta sonu. Allahtan bunda her bölümün başında birkaç paragraf ayırdığı birkaç sayfa önceki bölümün özeti yok. Yaz vakti gideri var yani : )
İlker’in alay konusu oldu ama ben kitapların zamanlamasını son derece ciddiye alıyorum. Önden birkaç sayfa okuyup “hmmm bu sonbaharda iyi gider” diyerek ayırdığım kitaplarım var (Misal Mrs. Dalloway) Ağır iki kitap arasına bir polisiye mesela… Bizim kitap kulübü de şahane oldu, farklı türlerden kitaplar, yeni yazarlar giriyor hayatıma.
Kulübün bu ayki türü öykü ve iki kitabından biri Mine Söğüt’ün “Deli kadın hikayeleri”. Ben tatildeyken kargo getirmiş ofise. Öğlen yemekten sonra kahve içerken ilk iki hikayeyi okudum. Arkadaş n’aptın sen! Var ya öyle yalnız başıma oturayım, okuyayım filan demeyesin ha! Adamı acayip silkeliyor yeminle. Tüylerim diken diken oldu, aha dedim, okuya okuya delireceğim Mine Söğüt kitabın yeni baskısına benim hikayemi de ekleyecek! dediğime bakma çok beğendim, ama kamuya açık alanlarda okuyacağım ki fazla kaptırmayayım. Artık gündüz metroda “Deli kadın hikayeleri”ni okur, gece yatmadan da bir doz Debbie Macomber aldım mıydı, etkisi hafifler kanımca.
18 yorum:
Mine Söğüt, bizim kulüpte herkesin okuyupta hep beraber sevdiği ilk yazar oldu.Her kitabı ayrı tarz bu yüzden diğer kitapları da mutlaka okunmalı,gazeteci,Cumhuriyette yazmaya yeni başladı ve genç :))
Bugün gittim almaya şansa bak kalmamış; bence bu bana bir mesajtı kızım önce elindekileri oku sonra yeni kitap alırsın diye :)
Mine Söğüt'ü hiç okumadım ama hep merak ediyorum. Sanırım artık dayanamayacağım :)
Ayrıca kesinlikle yazlık-kışlık kitap vardır ,olmalıdır!
Sevgiler
bence de kesinlikle yazlik kitaplar var. ben de bakiyorum bazilarina aa bunu yazin okuyayim diye ayiriyorum. ya da belki de yok biz hepimiz bir cinsiz o da olabilir bak cok mantiksiz degil :)
öyle mi harika, cumhuriyetten de takip ederim artık:)
ben de çok sevdim. siz hangi kitabını okudunuz kulüpte?
Tütencim biz ay sonu kitabı tartışacağız kulüpte, sonrasında gönderirim istersen sana. Bizim kulüpten bile bulamayanlar oldu. YKY'nin dükkanındaki son birkaç taneyi de bizimkiler almış izmirde:) ben de D&R sitesinden sipariş etmiştim, gelmesi epey sürdü. Yani bulamayabilirsin, yeni basımı yokmuş:(
Damla, mutlaka okumalısın:) ben de ilk defa okuyorum ve çok sevdim. kendime türk kadın yazarlara daha fazla vakit ayırmalıyım diye sitem ediyordum.
evet ya ilker ne anlar kitaptan:)
vakti zamanında okumuş ve bayılmış ve de yazmıştım ben.
http://okuryaziyor.blogspot.com/2012/02/deli-kadn-hikayeleri.html
Bence de yazlık- kışlık kitap ayrımı var. Yazın deniz-kum-güneş üçlemesine uygun hafif, kafa yormayan kitaplar; sonbaharın hüznüne ve hızlıca akıp gitmesine uygun biraz daha ciddi, melankolik kitaplar; kışa ise en ciddi, kafanın en ayık olduğu günlere uygun sert, sarsıcı, edebi kitaplar uygun düşer. Mine Söğüt'ün kitaplarını hiç okumadım, yazman çok iyi oldu. Bu arada sen de daldan dala atlamışsın bu postta, ben de yapayım. Rumeli'nin dondurması harika. Siz annemlere hem kışlıkta hem de yazlıkta komşusunuz. Kayıkçılar Kasap, Piriştina Parkı, Germiyan Koyu derken, oooo ... Kitap Kulübünüzü merak ettim ben. Bu kadar okurken, niye hiç kitap kulübüne üye olmuyorum ki ? Pelin/ İzmir
Yazına yorum bıraktım paylaşım in tşkler:)
Pelincim tesadüfler inanılmaz :)) sen izmirde yaşamıyorsun ama değil mi yani aklımda öyle kalmış? İzmirde ise seve seve kulübümüze dahil ederiz seni:)
Ben de İzmir'de yaşıyorum, Bornova'da, facebook'ta da ekliyiz :))
annenlerin parka yakın olduğunu hatırlıyorum ama nedense aklımda senin istanbulda yaşandığın gibi bir şey kalmış. çocukluğmu hatırlıyorum ama yeni bilgiler hep karmaşa, pardon ya:(
bu arada sadece blogdan tanıştığım iki arkadaşım Deniz ve Sıla bizim kitap kulübümüze benim aracılığım ile dahil oldular, çok da güzel oldu, birbirimizden besleniyoruz:) kapımız kitapseverlere hep açık, aklında olsun:)
sevgiler
Yeliz beğendiğine sevindim, öneren olarak yorumları okudukça pek kaygılıydım:S
İnsan o boğazında düğümlenen, şimdi ağlayacağım galiba hissinden ve evde sürekli dehşet saçan gözlerle ve moral bozukluğuyla dolanmaktan kendini alamıyor Deli Kadın Hikayeleri'ni okuyunca..Ama hepsi gerçek, işte asıl etkileyen, asıl dokunduran da bunların olabilme ihtimali- bir adım ötende..
Kelime anlamıyla tabii ki yazılanları beğenmek mümkün değil ama o şekilde yazabilmek, bu konuya dokunabilmek asıl etkileyen bu herhalde..Off konuşacak çok şey var neyse ki az kaldı görüşmeye:)
Not:İyi ki rastlamışım senin bloguna iyi ki takip etmişim ve de İzmirli Anneler ve Kitap kulübüne katılabilmişim..Çok çok teşekkürler:)
Denizcim aynen yani deli manyak olman lazım ya da sonsuz bir hayalgücü. Takdir ettim mine söğütü. Arada ne içmiş la bunları yazarken diye aklımdan geçirmedim değil:)
Önerdiğin için yazarla tanıştırdığın için teşekkürler ve bu kulüp vesilesiyle arkadaş olabildiğimiz için de çok seviniyorum
Sevgiler:)
Düşünmen yeterli canım biraz daha araştırayım bakalım başkasından kitap almayı da başkasına kitap vermeyi de sevmem çünkü ben okurken altını çizerim notlar alırım ve mutlaka kitabı kütüphanemde saklamak isterim. Olmadı fotokopi çeker gönderirim sana :)))))) Keşke klübe gelebilsem bir gün.
Kitap okuma tarzımız aynıymış (Züleyha )
Yorum Gönder