Gerçek dünyadaydım.
Gerçek dünya, Arca’nın
okula başlayıp iki gün sonra 9 Eylül (sahi bizim zamanımızda İzmir'in kurtuluşu tatil değildi)
tatili, iki hafta sonra da kurban bayramı tatili ile okul hayatını azıcık
kokladığımız amma velakin bir türlü içine giremediğimiz dünyaydı. Bugün tam anlamıyla girdik.
Gerçek dünyada okullar var. Allah biliyor ya, yaz tatilinin uzatılmasına öğrenciler kadar sevinen bir turizm bakanlığı, bir bu kararı tek başına almanın verdiği haklı gurur yüzünden okunan başbakan bir de ben ve benim gibi toplu taşıma ile işine gidenler vardı... Ama metroda oturduğum, aktarma otobüsüne binebildiğim günler bitti, gerçek dünyada öğrenciler ve toplu taşımayı bir türlü düzeltmemiş belediyeler var!
Gerçek dünya, NA’nın
artık olmadığı gerçeğinin iliklerimize kadar hissettiğimiz dünya aynı zamanda. Yaz
iyiydi, tatlıydı, Arca cücesi kah anneannesinin yazlığında, kah teyzesinin
evinde, kah babasıyla şantiyede kah annesiyle yazlıkta takılmış, hayatının en
eğlenceli yazını geçirmişti. Ama yaz rüyası çabuk bitmişti. Artık gerçek
dünyada okul zamanıydı. Ve eve annesinden iki saat kadar erken gelecekti. İlker
şimdilik yani Arca’yı evde karşılayacak birileri bulununcaya kadar Arca’yı
karşılıyor. Birlikte ödev yapıyorlar, ikindi kahvaltısı ve biraz da oyuna, televizyona vakit
ayırıyorlar. Sonra ben geliyorum. NA bizi çok güzel toparlıyordu, bir kap
yemeğimizi yapıyor, ütümüzü bile hallediyordu. Tabii ki şimdi hepsi bizim
üzerimizde. Yazın pek eve uğramadığımız için sallamadık ama artık kış düzeni
kuruldu. Aylar sonra yıkamadan halılarımız bile geldi, ev kış evi oldu. Gerçek
dünya ütünü, temizliğini, yemeğini yaptığın, işine de gidip, çocuğunla da
ilgilendiğin bir dünya ve bu dünyada organizasyonsuzluğa yer yok. Evin işini,
İlker de işin içinde olduğu için allah seni inandırsın dert etmiyorum bacım,
gerçek dünya yalan dünya bana, vız gelir! Ara sıra paklanmak için Havva ablaya
da gel diyebilirsek, ütümü de yaparım, kariyerimi de… Lakin işin sakat tarafı
Arca. O yukarıda bahsettiğim, okuldan gelince karşılama kısmı sakat yani. Yani işte yemeğimi akşamdan yapayım,
ütümü sabah erken kalkıp halledeyim diyebiliyorsun ama çocuğun geldiği saat
belli maalesef. Gerçek dünyada çocuklar eve annelerinden iki saat önce gelebiliyorlar…
Gerçek dünyada
hastalıklar da var… Grip aşısı olduk mesela, evet maaile olduk. Aylar sonra
gittiğimiz doktor, Arca’yı korkunç şişmanlamış buldu. Kilo ve boy oranına
bakılırsa obeziteye ramak kalmış, öyle dedi. Vay başıma gelenler… İlker okulda
süzülecek diyor, Arca’nın iştahı öyle demiyor. Abur cubura fazla düştü ondan mı
oldu, anneannesinin nefis yemeklerinden mi yoksa yeni tanıştığı hamburger
sevdasından mı bilmiyorum, bildiğim tek şey Arca’nın kilo alımının – boy bu
hızda uzadığı sürece – sabit seyretmesi gerektiği.
Gerçek dünyada Arca var.
Ve insanların Arca hakkında düşündüğü olumsuzluklar var. Arca’nın kötü bir
üslupla konuşan, laf dinlemeyen, küçüklerine kötü örnek, büyüklerine saygısız
bir çocuk olduğu düşünülüyor bence. Ve bu beni çok üzüyor. Aslında insanların
ne düşündüğünden ziyade benim de bazen saygısızca davrandığını düşünmem üzüyor. Bahane sevmiyorum ben. Dönemsel demek istemiyorum, o gün uykusuzdu yok başka gün keyifsizdi, öbür gün canı sıkkındı, demekle mazeretlerle geçiştirmek istemiyorum. Var bir sebebi, belki bir çok sebebi var.
Çocuklar ailenin yansıması, demek ki ben de saygısızca davranıyorum diyorum, kötü konuşuyorum, benden görüyor diyorum. Arca ile yazlıktaki ikili oda konuşmalarımızdan birinde – ki bu son üç gün bu konuşmalardan çokça yaptık, hangisiydi hatırlamıyorum bile – Arca’ya dedim ki; “ben kendime bir söz verdim, bundan sonra sesimi yükseltmeyeceğim ve seninle kızgın olduğumda bile düzgün konuşmaya gayret edeceğim, en azından çaba göstereceğim.” “İnsan kendine söz vermez” dedi, “hayır asıl insanın kendine verdiği söz diğer herkese verdiği sözden daha değerlidir, çünkü herkesten daha çok kendine dürüst olursun.” “hmm, peki ben de kendime söz veriyorum, bir daha kimsenin beni uyarmasına izin vermeyeceğim” dedi.
Çocuklar ailenin yansıması, demek ki ben de saygısızca davranıyorum diyorum, kötü konuşuyorum, benden görüyor diyorum. Arca ile yazlıktaki ikili oda konuşmalarımızdan birinde – ki bu son üç gün bu konuşmalardan çokça yaptık, hangisiydi hatırlamıyorum bile – Arca’ya dedim ki; “ben kendime bir söz verdim, bundan sonra sesimi yükseltmeyeceğim ve seninle kızgın olduğumda bile düzgün konuşmaya gayret edeceğim, en azından çaba göstereceğim.” “İnsan kendine söz vermez” dedi, “hayır asıl insanın kendine verdiği söz diğer herkese verdiği sözden daha değerlidir, çünkü herkesten daha çok kendine dürüst olursun.” “hmm, peki ben de kendime söz veriyorum, bir daha kimsenin beni uyarmasına izin vermeyeceğim” dedi.
Sonra gerçek dünyada Arca
var. Çevresindekilere yardım etmek için çırpınan, bahçeden topladığı çiçeklerle
annesine parfüm yapan, annesi ütü yaparken çamaşır asan, bütün gün oturup en
sevdiklerine bayram resimleri yapan, bir sarıldı mı annesini deviren bir Arca
var.
12 yorum:
Ozlemişim yazılarını iyi ki sen de varsın. Umarım hersey gönlünüze göre olur
Bence sen istesen de kötü çocuk yetiştiremezsin.Sadece başkalarından farklı olduğu için de başkasına göre kötü yetişiyor olamaz ve dışarıda başka bir dünya var, çocuk hep seninle olmayacak.Onu dışarısı için yetiştir,sosyetik bir ortamda da bir köyde de nasıl yaşanacağını bilsin yeter. Kendi patikasını açan bir çocuk o, ben güveniyorum ona. Farklı olmak iyidir,iz bırakır.Sevgiler :)
İyi ki Arca var :)
Arca henüz çok küçük.. Ebeveynlikteki eserlerimizi görmek için bence büyüdüklerini görmemiz gerekiyor öncelikle... Şu an elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışan ebeveynler olarak bir takım tohumlar atıyoruz ve bu tohumların nasıl filizleneceğini kimse bilmiyor aslında... ve tabi evladını düşünen her anne baba gibi kaygılarımız devam ediyor.. çocuk sahibi olmak bitmek tükenmek bilmeyen kaygı sahibi olmak demekmiş aslında.. 5.5 yıllık annelik hayatımda hep kaygılanacak birşeylerim oldu :) genellikle de boşa kaygılandığımı gördüm zamanla.. yerini yenileri aldı.. bu kısır döngü böyle sürüp gitti...
Uzun vadede verebileceğimiz en önemli iki değer bence sevgi ve huzur.... Buraya yansıttığın kadarıyla sizde bu ikisi de var... Sevgi dolu ebeveynler ve huzurlu bir aile ortamı... Gerisi teferruat bence... Öpüyorum Arca'yı :) Hem piyano çalan, kitap okuyan, resim yapan çocuktan saygısız biri yetişmez :)
bence buradaki ayrıntı bütün yazı cok mutlu gecirmesi yaninda evdeki duzenin disinda gecirmesi olabilir. genellikle anneanne&babaanne yanında cok keyifli ama cok da kuralsiz, normal duzeninden uzak oluyor cocuklar.. hepsi gecici tabii ki.. sevgiler..
Üzüldüm yazdıklarına o yüzden yorum yapmadım. Ama bugün yazmak istedim. Biz de Toprak'la hiç olmadığımız kadar geriliyoruz, kavga ediyoruz, bağırıyoruz. Çok üzgünüm ben de bu aralar. Bir yerde okumuştum nerede olduğunu hatırlamıyorum ama diyordu ki: Çocuğunuzda beğenmediğiniz şeyler olduğunda dönüp kendinize bakın. Evet ben de kendime baktım ve çok sabırsız, çabuk sinirlenen bir Ahu gördüm. Evet ben de sorun olduğunun farkındayım ama halen çözemedim.Son zamanlarda niye bu kadar çabuk sinirleniyorum çocuğuma.
Ben çok mutsuzum çok.
inaşllah :)
inşallah öyle olur bazen umutsuzluğa düşüyor insan ama çoğu zaman iyi olacak diye telikn ediyorum kendimi, bir tür döngü işte:I)
iyi ki...
inşallah büyüdükçe geçecek. Bzaen insan tıkanıp kalıyor neyse ki sevgi var, o her şleye çare.
katılıyorum bir de evde değil de genelde dışarıda yaşıyoruz bu çatışmaları, başkalarının yanında. Bu tabii daha yorucu oluyor. umarım bir düzene girer.
ben bazen tamamen kendi ifadelerimi görüyorum ve kendime çok kızıyorum çünkü aynı ifadeleri kullandığımda bu kadar korkunç olduğumu fark etmiyorum, çocuklar farkıdalığımızı artırıyor:))
Yorum Gönder