Bir yerde gözüme
çarpmıştı, iş hayatındaki başarın kişiliğine, diğer kişilerle olan
ilişkilerine, sorun çözme ve pazarlık edebilme yeteneğine doğrudan bağlıymış,
yani teknik bilgi tüm kriterlerin sadece %15’ine denk geliyormuş. Evet o yüzden
ben hep %85 üzerinden değerlendiriliyorum :P Ay yok mütevazilik değil yav,
mezun olalı on beş sene olmuş, teknik bilgiden geriye ne kaldı ki?
Demem o ki; mesleğinde iyi olmak, başarılı olmak için tek kriter değil yani. Bütününle
varsın iş dünyasında hem de hayatta. Sorumluluk sahibi misin? İşlerini
zamanında bitirmek için adam gibi çalışıyor musun? Kendinden bir şeyler
katabiliyor musun? Bir iş yemeğinde konuşacak kadar hoş sohbet bir insan mısın?
Tüm bunları okulda öğretmiyorlar, biliyorsun. Daha doğrusu bizim eğitim
sistemimizde böyle detaylara yer yok. Bizim kuşak ve yeğenimden biliyorum,
şimdiki TEOG kuşağı mensupları sadece iyi okullara girebilmek için derslerinde
çok ama çok iyi olmak üzere yetiştik, yetişiyorlar.
Ama iş hayatında kimse
bana ÖYS’den kaç puan aldığımı sormadı mesela. Diploma derecesi ise belli bir
yere kadar…
Bir kişiye hayat
yolculuğunda, bitirdiği okullardan ziyade (tamam hadi haksızlık etmeyelim,
bitirdiği okullarla birlikte) donanımları eşlik ediyor.
Donanımdan kastım; birden
fazla yabancı dil bilme, bir müzik enstrümanı çalabilme ve/veya bir spor dalı
ile ilgilenme, bir hobi sahibi olma, bol bol okuyarak genel kültür sahibi olma…
Liste uzar gider…
Tabii bunları, Matrix’teki
gibi bir bilgisayara bağlanıp hop diye zihninize yükleyemiyorsunuz. Emek, zaman,
disiplin ve süreklilik istiyor.
Aman sıkıldım, ne diye
lafı döndürüp dolaştırıyorum bilmiyorum ki! İşte alın çocuğunuzu hafta sonları
kurs murs götürün. Bir piyano gitar filan çalmayı öğrensin, bir spor
dalıyla ilgilensin takım çalışmasına yatkınlığı artar, dil öğrensin sonra
bebesi Almanca Fransızca konuşurken mal gibi bakmasın, dünya vatandaşı olması
için uğraşın çabalayın, bu boktan memleketten kaçması icap ederse sudan çıkmış
balığa dönmesin. Donatın çocuklarınızı, sevebileceği ilgi alanları olasılıkları
sunun, belli olmaz aralarından bir tanesi onun ergenliğinde sarılacağı, kötü
alışkanlıklardan ve kötü arkadaşlıklardan kurtaran bir dal olur, belli mi olur?
Hem belki o hobisi gün gelir alternatif işi olur. Olmasa da boktan işine
katlanmak için bir çıkış yolu olur. Donatın lan yavrularınızı! Donatın, ben o
çocuğunu kurs murs gezdirenlere, çok değil daha birkaç sene önce bok atarken
şimdi tükürdüğümü yalıyorsam ve bir kurstan çıkıp öbürüne götürüyorsam, siz de
götürün!
Adamın asabını bozmayın.
Şaka bir yana, bana o
kadar da koymuyor, çünkü ben bu bekleme olayını fırsata çeviriyorum. Okuyorum,
kahve içiyorum, sosyal medyada takılıyorum. Geçen instagramda kendim gibi
çocuğunun kursunu bekleyen annelerle rastlaştık. Hatta Blogcuanne Elif “Bringing
up bébé” isimli bir kitaptan bahsediyordu. Orada diyormuş ki; çocuğunuzun kurs
olayını ona donanım (evet benim yukarıda bahsettiğim) kaygısıyla değil, iyi
vakit geçirmesi ve ilgi alanlarını keşfetmesi için kurslara götürün. Daha
doğrusu bunu Fransız anneleri diyormuş, Amerikalı yazar Pamela Duckerman da
bunu gözlemlemiş ve kitabına yazmış anladığım kadarıyla… Bu fikre katılmakla
beraber, okumadığım halde önyargılı olacağım, ben bu Fransız anne kadın bilmem
ne modasına biraz kıl olduğumu fark ettim. Bunu diyenler herhangi bir anne
olsaydı bu kadar tepki verir miydim, hmm sanmıyorum. Çünkü dediğim gibi “Fransız”
olayına genel bir kıllığım var. Bizim ittihat ve terakki dönemimizdeki Alman
hayranlığı ne ise, bu Amerikalıların Fransız hayranlığı o. Sanatını, dilini, yemeklerini
her şeyi seversin katılırım da artık bence b.ku çıktı. Bir süre deli gibi
Fransız kadınların yiyerek zayıf kalmasına hayranlık duydular, çarşaf çarşaf
yazılar yazdılar. Ayol insanlar Akdeniz mutfağına özgü yemekler yiyorlar, senin
gibi bel çevreni iki katına çıkaracak kafam kadar hamburgerler yemiyorlar. Öyle
onlar yani ne diye bunun hakkında kitap yazıyorsun! Sen de otur salatanı
zeytinyağlını yap, illa Fransız mı olman lazım? Şimdi de bu annelik meselesi.
Zaten ya kadınlık ya analık illa bir şeylerimizi dillerine dolayacaklar,
Amerikalılar diyorum, onların dayatma Fransız hayranlığı diyorum…
Niçin bir İtalyan erkeği
gibi nasıl olunur makaleleri okumuyoruz, şöyle Biscolata erkeklerinin
fotoğrafları eşliğinde, ha?
Not: "ne anlatıyordun nereye bağladın?" blog yazısı kategorisinin şaşırtma dalında birinciliği kimselere kaptırmam! Sahi öyle bir yarışma olsa, böyle bir kategori olsa .... tamam sustum:)
4 yorum:
Ben bu ne anlatıyordun nereye bağladın yazısından bir nokta yakaladım üstüne konuşmadan bırakmam:) Şimdi ben de kuzuyu hayatında bir müzik aleti çalsın ,bir spor dalına ilgisi olsun diye hayaller kuranlardanım,ama bir sor neden.Çünkü küçük yaşta kendini,sevdiklerini ilgi alanlarını keşfetsin istiyorum.Misal piyano eğitimi alıyor ,isterse resim kursuna da gidebilir fark etmez.Yarın yetişkin olunca ben neyi severim ne de yeteneğim var acaba içinde olmasın.Hayatı tüm arkadaşları ile gireceği bir yarıştan ibaret,puanlarla kazanılan bir başarı olmasın istiyorum.Bugün gittiği o kurslar belki yön verecek tüm hayatına kim bilir.Öyle olmasa bile kendinin, yeteneklerinin farkında olması bile bir artıdır bence insana.
Yelizcim ağzına sağlık. Bahar renkleri senin de ağzına sağlık. Ben de böyle kurs murs etkinlik derken 8 yıl önce bir başladıysam kızımı bir yerlere götürmeye, şimdi ne gecem kaldı ne gündüzüm...Çocuk yetenekli çıktı mı hadi biraz daha biraz daha derken, elinizi verip kolunuzu kaptırabiliyorsunuz...Ülkenin durumu malum bari buradan yırtsın derken kendine göre zorlukları ve ödülleri olan bambaşka bir dünyada buluyorsunuz kendinizi. Lakin sonra başka hayat biçimleri de yüzünüze tokat gibi vurabiliyor bazan. Misal, dün akşam antrenmana götürdüğümde kızımı o mekanda faaaliyette bulunan bir lokale gelen insanlara takıldı gözüm.Ben orada her zamanki gibi kızımı beklerken ba(ğ)zı kadınlar oraya sadece arkadaşlarıyla buluşmaya gelmişti ve ben çok fena bozuldum söyleyim....Yani gene hayatını sadece gezmelerde (yani benimkinden farklı) sürdürebilen kadın profilini feci şekilde kıskandım. Ben her zaman çok çalıştım ve tek sermayem de beynim ve yüreğim oldu...Kızımı da aynı şekilde yetişştiriyorum. Tek başına bir anneyim ve bazan isyan ediyorum. Bilmiyorum ne olacak bu halim...Biri bana emeklerimin karşılığını alacağımı söylesin lütfeeen.
Daha gecen gun bunu yazmistim "Peki ya biz 30 yasini gecmis, kapitalist duzenin insanlari nasil bilecegiz...?" diye. Dur bak musadenle buraya ekliyorum yeliz.
http://gulcince.blogspot.co.uk/2015/11/peki-ya-biz-30-yasini-gecmis-kapitalist.html
Vallahi bence kesinlikle insanin icindekileri deneme sansinin olmasi cok onemli. Bizim gibi ya ben ne yapmak istiyorum dememesi icin.
yazinin basina istinaden de kesinlikle katiliyorum. Kariyer dediginin %80i networkmus bunu anladim ben. Dogru insanlari taniyacaksin. Baska yolu yokmus megerse.
Hic bize gore isler degil ama ogreniyoruz be yeliz :)
Link olmamis ya :)
http://gulcince.blogspot.co.uk/2015/11/peki-ya-biz-30-yasini-gecmis-kapitalist.html
Yorum Gönder