Arca’nın okulu Özgür
Bolat’ın seminerini duyurduğunda İlker’e "mutlaka gitmeliyiz" dedim. Kendisini
tanımıyordu ama ben kocamın bu adamdan hoşlanacağına emindim. Özgür Bolat,
yazılarını takip ettiğim, bizimki gibi eğitime zerre önem verilmeyen bir ülkede
bir şeyler yapmaya çalışan, bence değerli bir eğitimci. Hatta bizim kitap kulübünün
ortaya çıkış öyküsünün tetikçisidir kendisi. Bir kitap kulübü kuracağını, bir
yazısı aracılığı ile duyurduğunda, Özlem “hadi biz de” demişti, iyi ki demiş.
Bak üç yıl bitti bile…
Neyse bizim konumuz
seminer ve Özgür Bolat. Dediğim gibi ben bütün yazılarını okuduğum için
seminerin birçok cümlesini kendisiyle birlikte mırıldandım. Fakat İlker için çok
iyi oldu, ona oku desen, okumazdı ama şahane bir toparlama oldu seminer. Ve tam
tahmin ettiğim gibi Özgür Bolat’ı da çok sevdi.
Bizim seminerde en çok
ilgimizi çeken kısım, yargılama idi. Aferinin de bir yargı olduğu, kimi anne
babalarca yadırgandı mesela. O yargı, bu yargı peki nasıl anlayacaktık,
çocuklarımızı yargılamadan sevdiğimizi gösterdiğimizi? Zira bizim neslin
bilgileri biraz karman çorman.
Mesela bir ailelerimizden
gördüğümüz eğitim şekli var, kodlarımıza işlenmiş, reflekse dönüşmüş. Bir de okuyup araştırıp
öğrenmeye çalıştığımız öğretiler var, kimi zaman uygulayamadığımız, kimi zaman
da uygulamaya çabalarken hatalı uyguladığımızı fark ettiğimiz. Mesela “ben”
dili gibi. Evet, duygularımızı ifade edeceğiz fakat “ödevini yapmadığın için
üzülüyorum” gibi her aklımıza gelen durumda da kullanmayacağız bir zahmet. Belki
ilk defa bir şeyi başarmış küçük çocuğumuza aferin diyeceğiz ama ödevini yapan bir
ilkokul öğrencisine de demeyeceğiz o aferini. Çocuk bizden aferin almak için mi
yapıyor ödevini, yoksa görevi olduğu için mi? O aferinler sonrasında sürekli
bir onaylanma alışkanlığı doğurur mu, bunu düşüneceğiz.
Dediğim gibi bu yargılama
durumu biraz karıştı. Biz istemeden de olsa, çocuklarımızı koşullu sevdiğimiz
mesajını veriyor olabilir miydik? İstemeden de olsa, çocuklarımızı yargılıyor
olabilir miydik? Nasıl anlayacaktık bunu?
Özgür Bolat, çocuğunuza
şu soruları sorun dedi: “Sence ben seni neden seviyorum?” ve “Beni neden
seviyorsun?”
Cevap çocuklarımızın
vereceği yanıtta gizli:)
4 yorum:
unconditional parenting (Alfie Kohn) kitabini okudunuz mu bilmiyorum ama kesinlikle tavsiye ederim
tabii ki okudum:) hatta yorum/tavsiye bile yazdım: http://gununcorbasi.blogspot.com/2015/09/kosulsuz-ebeveynlik.html
demek ki o postu kacirmisim :) gercekten sahane bir kitap
Bence niyetimiz ne ise çocuğumuz onu gayet iyi anlıyor. Eğer sırf hoşumuza gittiği, işimiE öyle geldiği, davranışı bizim işlerimizi kolaylaştırdığı için aferin diyorsak bu çocuğa ödül/dış motivasyon oluyor; ancak gerçekten çocuğumuzun kendisini geliştirmeye yönelik bir davranışına gözlerimiz parlayarak, içimiz coşarak "aferin" diyorsak bu da çocukta iç motivasyon yaratıyor. Çocuklar, o saf ve güçlü algılarıyla gayet iyi algılıyorlar ne için "aferin" dendiğini. İlgiyle dinlemek, duygularını kabul etmek ve dürüst davranmak. Bence anahtar bu 3 bileşenden oluşuyor.
Sevgiler
Deniz
Yorum Gönder