28 Eylül 2016 Çarşamba

Oblomov

İki yıl önceydi, klasik okusam da ne okusam dediğim zamanlar. Evet, bu kadar okuma meraklısı biri için klasikleri okumamış olmak ilginç, biliyorum. Ama öyle…

Her şeyin bir uygun bir zamanı olduğuna inanıyorum artık.


Tufan, - muhteremin en eski arkadaşı ve en eski arkadaşım Zeynep’in kocası, kadın olaydı, kitap kulübüne kesinlikle dahil edeceğim arkadaşım - bana o yılbaşında Oblomov’u hediye etti. Ve mutlaka okumalısın, dedi, çok seversin diye ekledi. Tüm bunlara rağmen kitabı elime alma cesaretini ancak kulüpte okuma kararı alındığında gösterebildim (ve oyumu Oblomov’a vermemiştim:/).
İşte bunlar hep zaman...

Kitap kalın, bir kere klasik, Oblomovluk olsun, hırka olsun, neredeyse iki yüzyıllık bir zihinlere kazınmışlığı var, o kadar mesafemiz de olsun değil mi ya?

Bendeki bu klasiklere genel anlamda samimiyetsiz duruş nereden geliyor, gerçekten bilmiyorum. Bir klasik okuyabilmem için ya kafamın iyi olması lazım (Anna Karenina’yı okumaya iki kadeh şaraptan sonra başlayabilmiştim) ya da işte böyle kitap kulübü olacak, herkes okuyacak, birbirine gaz verecek, filan… Bence çocukluğuma ve ilk gençliğime inmeli, orada bir fen lisesi öğrencisinin kafa dağıtmak için Aziz Nesin, Agatha Christie ve gizli gizli beyaz dizi okumalarına rastlayacağımıza eminim.

Oblomov’a bismillah deyip başladım. Ayıktım hatta kahve içiyordum. İlk yüz sayfasında Oblomov’un yataktan kalkmayacağını Tufan söylemişti, hazırlıklıydım. Ben başlayasıya kadar zaten kulüpten pek çok arkadaş yarılamıştı ve WhatsApp (bu arada gözünüzü seveyim whatsup demeyin şu uygulamaya) üzerinden gazlamalar başlamıştı. Dolayısıyla korktuğum kadar olmadı. Hatta sevdim, çok çok sevdim. Hatta Arca bile sevdi, “sen bu kitabı kimseye verme, ben büyüyünce okuyayım” dedi, yerim.

Tabii ki sadece sevmekle olmuyor. Sadece sevmekle birkaç günde kitap bitmiyor. Sahilde, evde, balkonda, teknede, metroda, otobüste ve hatta uçakta Oblomov benimleydi.


Sadece yatakta okumadım, çünkü uzanarak okumaya başladığım an üzerime bir ağırlık, vücuduma bir gevşeklik, ruhuma bir tembellik, bir uyku hali çörekleniyordu.

Öyle böyle kitap bitti, hem de çok güzel bir tat bırakarak bitti. Bir aylık birlikteliğimizde; Oblomov, burjuvazinin temsilcisi Ştoltz, efendisine hem söylenen, hem ondan fayda sağlayan, hem de başkalarına onun hakkında tek kötü söz söyletmeyen Zahar ve Oblomov’un sırtından geçinen asalaklar, kısacası toplumun her kesiminden karakterleri okumak müthiş keyifliydi.

Bir yerde okumuştum, yazarın Oblomov’un rüyası yazısı bir dergide yayınlandıktan sonra Oblomov romana dönüşmüş. O rüya önce beni sıkmıştı fakat sonra bir daha okudum o kısmı, Oblomov’u Oblomov yapan Oblomovluk’un nasıl doğduğunu anlatan bir bölüm. Biraz da Ştoltz ile karşılaştırılan çocukluk ve genlik kısımları hoşuma gitti ve ne kadar farklı olsalar da birbirlerine sadık bu iki adamın özünde iyi, saf, dürüst olmalarından doğan dostluklarına hayran kaldım.

Bir romanı klasik yapan sanırım evrenselliği. Belki Rus tarihi, iki yüz yıl önceki Rus halkının yapısı, bizi burada bu zamanda çok ilgilendirmiyor olabilir fakat okuduğumuzda kendimizden ne kadar çok şey buluyorsak o kadar yakın hissediyoruz ve bunu hissettirebilen eserler, klasik oluyor.

Eğer henüz okumadıysanız, size tavsiye Oblomov’luk yapmayın, korkmayın ve okuyun, iyi ki okumuşum diyeceksiniz, iyi ki…

"İyi ki" demişken, bizim kulübün eş zamanlı ve çok emek harcadığı bir okuma oldu Oblomov. Kendisi bir kanepeden bir yatağa gitmeyen üşenirken bizim kulübün kadınları eserini epey gezdirdi.


7 yorum:

okuyanguzel dedi ki...

Ben de klasik okumakta zorlanıyorum. Aslında başlayınca gerisi geliyor da başlama da sıkıntı var.

Yurdagül Çelik dedi ki...

Kitabı ne kadar sürede okudunuz merak ettim.Sevgilerimle :)

yeliz dedi ki...

aynen ama bu gerçekten keyifli bir roman. evet bazı yerleri gereksiz uzamış hissi veriyor ama genele bakınca mutlaka okunmalı derim:)

yeliz dedi ki...

yaklaşık bir ay. Ama ben araya kitap aldım. çok konsantre bir okuma olmadı. Eğer sadece buna odaklansaydım muhtemelen 2 haftada biterdi.

laleninbahcesi dedi ki...

yeliz filmi de çok güzel...

Işın dedi ki...

Harika kolajlar ve çok güzel bir yazı olmuş. Yalnız değilsin, ben de çok okumama rağmen kolay kolay klasik okuyamam. Zamanında çok İngiliz klasiği okumuştum gerçi, bak Jane Austen, Edith Wharton falan çok severim ama hayatımda hiç Rus kaldiği okumaya. niyetlenmedim. Bu da öyle her ortamda söylenmiyor tabii, biraz utanç verici. Bu harika yazı çok imrendirici ama yine de zof, çok zor. Bir de benim öyle uyuşukluğa, rehavete falan aşırı bir tepkim var nedense, kitabı falan parçalarım diye korkuyorum��

Moda Düşleri dedi ki...

Merhaba blogunuzu yeni keşfettim ve artık takipteyim :)
Bana da uğrarsanız çok sevinirim...