Babam, yemek konusunda seçicidir, bir boğa burcu olarak pisboğazlık yaptığı görülmemiştir. Her zaman az yer, öğünlerini muntazam yer ve mümkün mertebe dışarıda yemek yemez. Şimdi değil, hep böyleydi. Kendi işi olduğu için öğlen dışarıdan pide, kebap söylemek kolay olurdu muhtemelen ama en fazla gevrek ya da kaşarlı tost yerdi, o da evden götürecek bir şey yoksa.
Bizim akşam yemeklerimizin sonu, genelde, tencere dibindekileri dikizleyip, ertesi gün öğlene ne götürürüm hesabıyla geçerdi. Şu aşağıdakinin benzeri bir sefer tası vardı. Akşamdan artan çorba, sulu yemek, pilav vs.. bu kaplara konur, sabah kendisine teslim edilirdi. Akşam artan yemek oldu mu, çok sevinirdi. Bürosunda hep ocağı vardı, öğlenleri ısıtır yerdi.
Şimdi de annem olmadan yazlığa gidecekse, saklama kaplarına annem porsiyon porsiyon hazır eder yemekleri, babam çocuk gibi sevinir. Zira yemek hazırlamaktan anladığı sadece annemin pişirdiklerini ısıtmak.
Sefer tası kavramına şahsım da, İzmir'deki ofiste Ticket kartına geçişimizle dahil oldu. Onun öncesinde, ev yemekleri yapan bir cafeden sipariş ederdik, fena da değildi, hani. Lakin o karta geçişimiz ve benim atıl durumdaki mikrodalga fırını ofise taşımamla evden getirmeye başladık. Önce babam gibi evvelsi akşamdan kalanları saklama kaplarıyla ofise götürmeye başladım, sonra bir de baktım ki, bazı yemekleri özellikle bir porsiyon fazla yapıyorum. Hatta gün içinde eve uğrayabileceği ya da home office çalışacağı günler, İlker de nasiplenir oldu.
Şu anda çalıştığım ofiste, kantinin yemekleri çok kötü. En iyisi pizza o da kocaman bir porsiyon, almak zorunda kalırsam, yarısını paketleyip eve getiriyorum, ertesi gün İlker yiyor. Bunun dışında yiyebileceğin ızgara tavuk var, o da yuh 7 küsür euro! Yine kart sistemi mevcut, Sodexo ve marketlerde geçiyor. Bundan sebep ben ofiste hemen hiç yemek almıyorum.
Hatta evde yalnız olduğum bugünlerde haftanın iki günü (biri pazar, biri de genelde çarşamba olmak üzere) sefer tası harekatına girişiyorum. Biri tavuk ya da et ızgara diğeri zeytinyağlı (mantar, fasulye, ıspanak, barbunya, ya da makarna için sadece domates sosu) olmak üzere yemekleri hazırlıyorum. Mesela geçen hafta önceden sosladığım tavuk kalçaları fırınlarken, İzmir'den getirdiğim barbunyayı pişirdim. Hiçbir şey yapamazsam, çorba yapıyorum, yanına salata, ya da sadece salata götürüyorum, yanına ton balığı.
Bugün bir pazar klasiği olarak yine harekata giriştim. Buharda brokoli haşla, ezo gelin çorbası yap, patlıcan silkme pişir, marul yapraklarını yıkayıp kurut, makarna veya et için mantar sosu hazırla... derken akşamı etmişim. Ama sonuçta buzdolabı bu hafta öğlen-akşam yiyeceğim öğünlerle dolu:) kantinden yemekten iyidir.
Baktım, genelde ofisteki herkes böyle yapıyor. Özellikle Belçikalılar, getirdikleri sandviç malzemesiyle bir güzel hazırlayıp yiyorlar. Ya da peynir, ekmek, domates. Hem sağlıklı, hem ucuz, hem de temiz.
Avrupa'da dışarıda yemek yemek genelde pahalı olduğundan, parkta, sokakta insanların sandviçlerini tıkındıklarına şahit olmanız çok sıradan. Biz de öğlen saatlerinde dışarıda olacaksak, sandviçlerimizi hazırlayıp öyle çıkıyoruz artık.
Sefer tası harekatı pek de #21gündedönüşüyorum konseptine uymuyor aslında, bu zaten benim yıllardır uyguladığım, çocukluğumdan beri de aşina olduğum bir alışkanlık. Lakin artık daha özenli, daha salatası kalabalık seçimler yapmaya özen gösteriyorum :)
1 yorum:
Yelizcim senden haber almak ne güzel :-) Bende uzun zamandır evden götürüyorum yemeğimi. Bunda vejetaryen olmanın getirdiği zorunlulukta var tabi :-) Genelde evde kalan zeytinyağlılar, yoksa bol malzemeli salata. Özellikle içinde bakliyat olursa çok doyurucu oluyor. Meyve de götürüyorum. Evde birşey kalmadıysa ev yoğurdu ve granola. Gerçekten kendimi daha temiz hissediyorum. Ne yediğimi biliyorum en azından :-)
Yorum Gönder