20 Nisan 2021 Salı

Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.7

 Mart ayının büyük kısmını geçirdiğim, Mayıs sonuna kadar da yeni eleman eğitimi bahanesiyle haftada iki gün gitmeyi planladığım ofis günlerim tepeden bir -rica- ile kısıtlandı. Çünkü denetmenler gelip kafa sayıyorlarmış, ofis mevcudiyeti belli bir oranın üzerine çıkmamalıymış, Japonya'ya verilecek önemli bir rapor için Japon arkadaşların ofiste bulunması istenmiş, biz acaba ofis mevcudiyetlerimizi gözden geçirebilir miymişiz? Bu Japonlar öyle de kibar insanlar ki, efendiliklerine hayır demek imkansız, hayhay dedik biz de ve ofise bir süreliğine ara verdik. 

Evdeyiz. 

İlgisizlikten iyice dağılmış, kimsenin girmemesinden epeyce tozlanmış ev ofisimi bir güzel temiz pak yaptım. Haftalar önce döktüğüm çay, ekranın altında küf tutmuş neredeyse, cifledim, köşek bucak tozunu aldım odanın, aman bir ferahladım. Bana böyle ara sıra bir kadınlık bir temizlik gelir, geldi mi de orasıydı, burasıydı derken bir bakmışsın dip köşe temizlemişim. 

"Bok içinde bade kadın"dan ne ara klorak (İzmirli olmayanlar için tercümesi çamaşır suyu) kokusunda mutluluğu bulur oluyorum, hiç bilmiyorum.

Bunlar hep yaşlanmanın belirtileri hemşire! Klorak kokusu, anamın ve de ablamın ve evet bir de İlkerin annesinin yani bizim ailenin cemi cümle kadınlarının imzasıdır, klorak lekesiz ev kıyafeti hemen hemen hiç yoktur. Hiç unutmam, öğrenciyiz, bu bizim muhteremin leş öğrenci evini paklayası gelmiş anasının, Beşiktaş'ta dükkan dükkan klorak aramış, bulamamış da, İstanbulluların kloraktan habersiz temizlik anlayışlarına şok olmuştu kıyamam. 

Klorak demek temizlik demek, mutfakta çay lekeli lavaboyu şöyle bir ovarsın, parlar, sıkarsın sarı bezi korsun tezgahın üzerine, işte temiz kadının self satisfaction'ı budur.

Allah biliyor ya ben sevmem, İlker de sevmez neyse ki, çocukluğumuzun travması o klorak kokulu evlerden çıkmışız, temiz titiz kadınların çocuklarıyız biz, alternatifin her türlüsüne varız da, klorak olmasın be hacı! İzmir'de gündeliğe gelen Havva abla -kulakları çınlasın- evde klorak olmadığını duyunca kınamıştı beni, "kızım kloraksız ev mi olur git bi koşu alıver, olmadı anandan iste getiriversin" demişti. Geleceği zaman klorağını hazır ederdik, bence kokusuna müptelaydı. 

Bu ecnebi memlekete geldik, markette klorak (ve türevleri ) yok, dedik ki "işe Avrupa anlamış gerçeği tehlikeli kimyasal bak markette satmıyor" ve bu kimyasalı yıllarca evimizie sokmamış olmakla ufaktan gurur duyduk bile diyebilirim.

Lakin bir gün Türk marketinde geziniyoruz, birden gözlerim kilitlendi domestosa, alalım dedim, hani klozet için filan... Olurdu olmazdı derken klozete diye aldık, ben şimdi evi baştan aşağı kloraklıyorum, iyi mi? 

Artık bağımlılık mı yaptı, yaşlandıkça analarımıza mı benzer olduk, bilmem, bizim evde elleri leş gibi kokutan klorak var. 

3 yorum:

*mehtap dedi ki...

olmazsa olmazlardan:)

okuyanguzel dedi ki...

Yaşlanmıyoruz, yaş alıyoruz şekerim :)

GeCe dedi ki...

Ordaki marketlerde bleek yok mu cok sasirdim simdi :))