Tatil sonrası, tatil yorgunluğunu atmak için dinlemeye vakit ayırmak lazım. Bir nevi tatil tatili.
Bu yıl tatil sonrası, değil bir gün, bir saat bile mola vermedim. Sabaha karşı uçağa bindik, sabah yıldırım riski yüzünden uçaktan inmek gecikti ve nihayetinde eve gelir gelmez bilgisayarı açtım. (Hatta uçakta yanaşmayı beklerken toplantı düzenlemelerini yapıyordum)
Hafta sonunu yani bu anı iple çektim. Arafta iki günün ve erkenden uykuya teslim olduğum gecelerin ardından nihayet kendimi tam anlamıyla tatilden çıkmış, tazelenmiş ve dinlenmiş hissediyorum. Kendime not… Ne olursa olsun asla tatil tatilini ihmal etme!
Son posta çamaşırları astım. Üç sepet ütülenecekler bana göz kırpıyor, oralı değilim. Akşam başladığım masum kitaplık düzenleme aktivitesi, “çayı koyam da iki satır okuyam”a evrilince önüm arkam kitaplarla çevrili öylece oturuyorum. Sağımda “hayat 40’ta başlar” mottosuyla gazeteci bir kadının kitabı var. İçinde ablamın adı var 2018 diye tarih atmış, kırkıma hediye olsun diye vermiş muhtemelen. Ama verdiği anı bile hatırlamıyorum, dolayısıyla kitabı da unutmuşum. Deneme türü olduğu için ortasından sonundan birkaç yazıya bakıyorum. Neredeyse bitti. Ne verdi kitap sana, dersen… Bildiğimden fark ettiğimden farklı ve yeni bir şey vermedi. Geçiniz.
Ursula K.Le Guin’in deneme kitabı “Boşa Geçirecek Vakit yok” elime geçiyor. Kitabı okuduğumdan eminim lakin bitirmiş gibi hissetmiyorum. Ursula’nın ileri yaşlarında blogunda yazdığı yazılardan derleme bu kitabı sevmemin nedeni kendisiyle sohbet ediyormuş gibi hissettirmesi. Yer yer ülkesinin politikalarına eleştiri yapan yazıları var, beni bunlar sarmıyor tabii ki ama kimi yazıları var ki, o bilge Ursula teyze tadında… nasıl desem, tadından yenmiyor.
“Yaratıcı olan bir yetişkin, sağ kalabilmiş bir çocuktur” sözünü irdelediği yazısı gibi. Bir vakitler söylemiş bu sözü ama içimizdeki çocuk kavramına bu denli anlam yüklemek yetişkinliği bu derece yermek, bize ne kazandırıyor? Kendi sözlerini bile tekrar süzgeçten geçirdiği düşünsel yazılarına bayılıyorum.
Ergenlik sıkıntılı yıllar kitabında cinsellikle ilgili kısma kadar okumuş bırakmışım, 15-20 sayfa daha okudum. Fikrim aynı, abartılmış bir kitap. Çocuğumun flört etmesinin, gelecekteki ilişkileri için faydalı olacağını bu kitabı okumasam da idrak edebilecek bir ebeveynim neticede. Bir de sadece ABD kaynaklı veriler üzerinden verilen örnekler her ülkeye kültüre uymuyor ve beni ABD’deki cinsellik yaş ortalaması vs pek ilgilendirmiyor, geçiniz.
Kitaplık düzenlemesine -pardon kitaplık düzenlemesi bahanesiyle kitap okumalara - ara verip kendimi sokağa attım. Otur otur, oku oku nereye kadar?
Mahalleyi teftiş yürüyüşüne çıktım. Ne de olsa bir aydır yokuz buralarda, bakalım her şey yerinde mi? En son ıhlamurları kokarken bırakmıştım. Haziran ıhlamur ayıdır, bilir misin? Ben bilmezdim, buralı olunca öğrendim. Karşı caddenin köşesinde en az elli yıllık bir ıhlamur ağacı var, yürürken bir esinti geliyor ve zınk diye duruyorsun, kokuyu takip edip sarı çiçeklere ulaştın mı, kapat gözlerini ve ıhlamur kokusunu çek içine, keşfedilmemiş mutluluk diyarlarının kokusu gibi.
Gittim baktım bugün, tohuma kalkmış ağaçlar koku filan hak getire. Mahalleyi bıraktığımda, çıtır güllerle kafam kadar ortancalar bahçelerin bitki örtüsüydü, şimdi tamamen değişmiş. Petunyalar ve adını bilmediğim minik çiçekler var.
Kafam kadar ortancalar :) |
Çıtır güller - sokak saksısı - Haziran |
Hazirandan bir bahçe |
Hazirandan bir bahçe |
Belediye binasının petunyaları |
Adını bilmediğim minik çiçekler hemen her evin bahçesinde |
Kocaman bir sokakta fark edilen tek ev - tabii ki petunyalar :) sebep |
Belçika’da temmuz sonu ağustos ortası hemen herkesin tatilde olduğu dönemdir. Yedi yıl önce işe bu zamanlar başlamıştım. Ev bulmak için gezdiğim mahalleler terk edilmiş gibiydi. Ürkütücü bir sessizlik. Bugün de aynı. Herkeslerin tatilde olduğunu bilen işletmeler, müşteri gelmeyeceğinin farkında, kapatmış, “tatildeyiz” yazıyor. Güzel havaya rağmen sokaklarda kimsecikler yok, pazar günü açık olan tek market bile boş. Şehre dönmek için şahane bir zaman!
Eve tam zamanında dönmüşüm, muhterem kocam spagetti bolonezin sosunu hazırlamaya başlamış. Benim katkım pek sınırlı, getir götür işte o kadar… Ama mutfaktan çıkasım yok, sosun hazırlanırkenki kokusunu duysan sen de mekandan ayrılmazsın ;)
Depodan şarap getir, kalan kerevizleri torbala kaldır, balkondaki saksılardan kekik biberiye topla, yıka kurut ayıkla… bu kadar. Ha bir de sosa konan şaraptan kalanları kadehe koy, iç beklerken ;)
Hala kitaplığı tam düzenlemedim, hala sağımda solumda sayfalarını karıştıracağım kitaplar beni bekliyor…
Makarnanın suyu kaynamak üzere… totomu kaldırayım da makarna haşlayayım :))
Yavaş pazarımı okuduğunuz için sonsuz sevgiler… Sizin pazarınız nasıldı?
1 yorum:
Sanki küpe çiçeği onlar. Hülya
Yorum Gönder