4 Ocak 2021 Pazartesi
Kitap yorumu: Aklını En doğru şekilde kullan (Mindset)
3 Ocak 2021 Pazar
2021'in ilk yazısı: Yeni yıl sürprizi
On iki günlük Noel tatili bugün itibariyle nihayete eriyor.
Diğer tüm Noel tatillerinden farklı olarak bu tatilin tamamını evde geçirdim. Birkaç yazı önce bahsettiğim gibi bir serkeşlik, aymazlık, özensizlik ve de plansızlık içinde. O kadar ki, bir aileden ziyade muhterem ve yer cücesi ile ev arkadaşı gibiydik.
"Kahvaltı isteyen?"
"..."
"iyi ben bir kahve içeceğim."
Pek çok sabahımız böyle geçti diyebilirim. Diğer iki oğlan kah birlikte kah online arkadaşlarıyla futbol ve şiddet temalı oyunlar oynarlarken amaçsızca ilk birkaç günümü tükettim. Sonra yeni yılı beklemeden diyete girdim. Sonra diyetten çıkar gibi oldum, sonra tekrar girdim.
Sosyal medyada boğuldum, sıkıldım.
30 Aralık 2020 Çarşamba
Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.5
Çok basit şimdi anladım mesela, unutkanlık : Ben ne yazacaktım bu konuyla ilgili :)))
Egzersize bakış açısının değişmesinden. Evvelden sadece kilo vermek, form tutmak, hadi bilemedin bel sırt ağrılarını geçirmek için yapılan egzersizler için, yaşlandıysan artık daha geçerli bir sebebin var: Sağlık! Önce sağlık. Kalp sağlığından tut da iyi uykuya, hatta strese eklem ağrılarına birebir! Evet kilo da verirsen, yanına kar artık. Yoksa önceliğin değil. Egzersiz şekilleri bile değişiyor. Bak ben mesela bu yazıyı bitireyim, günün egzersizi olarak yoga yapacağım.
29 Aralık 2020 Salı
Başladım ve ...
Başladım ve bitirdim bile... demeyeceğim. Hayır. Pazartesi başlayıp pazartesi biten diyet lanetine karşı dik durdum. Bütün gün yaramaz hiç bir şey yemedim (ızgara patlıcan, activia, karides salatası o kadar), ekmek bile yemedim.
Bir şey yememek için de kendimi ev işine verdim. Ütü, çamaşır, yemek... Ve de suya verdim, bira içmekten yırtan böbreklerim 3,5 lt suya nasıl dayanacak hiç bilmiyorum. Evet 3,5 lt fazla belki ama ben zaten 2 lt içerim ki, diyetteysek artırmak lazım gelir diye düşündüm. İyi mi ediyorum bilmiyorum, bildiğim tek şey önümüzdeki 66 gün boyunca tuvalette epey vakit geçireceğim.
Neden mi 66 gün? Bir yerde okumuştum, insanların bir şeyi alışkanlık haline getirmeleri için düzenli olarak 66 gün boyunca yapmaları gerekirmiş. 21 gündü o, evet ben de öyle hatırlıyorum ama bu galiba yeni bir araştırma. Neyse işte, 66 iyidir, neticede 21 günde 6 kilo verebileceğimi sanmıyorum.
66 günde 6 kilo ! Ne challenge ama!
28 Aralık 2020 Pazartesi
2021’i beklemeden
Bu Notlar uygulamamda bir klasör.
“Bu yıl listeler yapmayacağım” dediğimin üzerinden sadece 3 gün geçti. Ve işte buradayız. “Korkunun ecele faydası yok” dedim, kantara çıktım ve +5 kilo gerçeği ile yüzleştim, ve bilin bakalım ne yaptım? Evet liste-LER:))
Çünkü ben kriz anlarında liste yaparım, ne yani panik yapmaktan iyidir!
26 Aralık 2020 Cumartesi
Pembe yanaklar dans dans dans!
Seneler seneler evvel bir anımı bu sayfalarda paylaşmıştım, hani yağmurlu bir günde bir soyunma odasında... diye başlayan? Peki tamam linki veriyorum, ama okuyunca küfretmek yok :) Okuyun ama sonra gelin buraya, anlatacaklarım var. Ayol kırkımdan sonra yeni keşiflerin arifesindeyim, beni yalnız bırakmayın bacım. Size ihtiyacım var!
Benim tüm hayatım boyunca asla sporla ilgim alakam olmadığını anlatan bu yazıyı şimdi ben de sekiz sene sonra okuyunca fark ettim. Ne kadar başka bir pencereden bakıyormuşum meğer.
25 Aralık 2020 Cuma
Her pazartesi diyete girmekten sıkılmadık mı?
Hem iş hem de kişisel hayatımda her konuda plan yapmak kadar bana enerji veren bir şey yok. Planlar, listeler, yapılacaklar, ne zaman nasıl nerde... inanır mısın hafta sonları bile yapılacaklar listelerim var benim. O kadar çok seviyorum ki plan yapmayı, çoğu zaman en ince ayrıntısına kadar planlamaktan aksiyona geçecek enerjim kalmıyor:))
23 Aralık 2020 Çarşamba
An itibariyle
Kendilerini oyunculukta ispatlamış kadınların bu tür filmlerdeki abartılı üzüntü/ kahrolma sahnelerini bir tek ben mi itici buluyorum?
20 Aralık 2020 Pazar
Acıklı
Cuma akşamı dijital yoğunluğum zirve yaptı.
Akşam 18:00-19:00 arası şirketin virtual christmas partisi vardı, sonra kitap kulübü.
Parti buranın tanınan bir sunucusunun moderatörlüğünde İşçi CEO müdür ayrımı yapmaksızın sohbetlerle, tombalayla geleneksel “ugly christmas sweater” temalı fotoğraflarla geçti. En sonunda Japon President’ın merry christmas mesajıyla son buldu. Buraya kadar departmanın whatsapp grubundan şakalaştık, fotolar gitti geldi filan... tabii ki her yıl otel resepsiyonundaki danslı sarhoşlu sonrası da pek dedikodulu partilere benzemiyordu ama zaten bu şartlar altında beklentimiz de yoktu. Lakin işin acıklı tarafı, parti sonundaki DJ idi. Tek başına çalan DJ ve parti havasında yalnız evlerinden gönüllü ve de görüntülü bağlanan iş arkadaşlarımızdı.
Acıklıydı...
19 Aralık 2020 Cumartesi
Kollarını öpmek
Evet kollarımı öptüm bugün
Çok iyi geldi
Çocukluğumda daha sık yapardım
Kendimi daha mı çok severdim çocukken?
Galiba...
Arca’ya “seni çok seviyorum” dediğimde, “sevmekte haklısın bence ben çok sevilesi bir çocuğum” diyor, “ben de beni çok seviyorum” diye ekliyor. Dünyada en çok kendisini seviyormuş, ne diyebilirim, o kadar doğru yoldasın ki!
13 Aralık 2020 Pazar
Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.4
Dizilerden filmlerden!
Üniversiteye giden yeğenin Friends için vintage sempatisi duyuyordur mesela! Evet Friends kült olmuştur hatta “homofobik esprileri” bile “o yıllarda öyleydi” diye tolore ediliyordur.
İzlediğin bir film için “geçenlerde” yerine 10-20 yıl önce gibi zaman zarfları kullanmaktasındır!
12 Aralık 2020 Cumartesi
An itibariyle
Bir Cumartesi gününden tüm beklentilerini karşılaşmış bir kadın olarak #ulukoltuknazmiye ‘den bildiriyorum: sabahtan itibaren kendimle vakit geçirdim, işlerimi hallettim, spor yaptım, haftalık saç vücut bakımlarımı uyguladım, muhteremle yemek hazırladık, mis gibi yedik... ve nihayet mumlarımı tütsümü yaktım, yemekten kalan şarabımı yamacıma aldım, demleniyorum.
7 Aralık 2020 Pazartesi
Eyvah oğlum büyüyor #1
Şimdiden numara koydum zira dumur diyalog serisine bağlarız kanımca.
Eyvah ki ne eyvah büyüyor.
Ama zihinsel değil mental desen hiç değil, sadece fiziksel.
6 Aralık 2020 Pazar
Ortaya dağınık
İki gün evde kalmayı özgürlüğe kısıtlama olarak görülmesini “bizi evlere kapattılar” yakınmasını, çok pardon ama şımarıklık olarak görüyorum.
Etkileştikçe bulaşma hızı inanılmaz artan bir virüsle karşı karşıyayız, otur evinde iki gün, nedir yani?
Asıl sorulması gereken, neden iki gün? Neden adamakıllı bir yasak düzenlemesi yok? Neden AVMler açık ve neden okullar kapalı? Neden lokantalar açık neden işyerleri açık? İnsanlar ofislere gidiyor? Neden ilk fedakarlık eğitimden yapılıyor ama avmler açık? Avm patronları sendikası var da daha mı iyi çalışıyor?
28 Kasım 2020 Cumartesi
Bir cumartesi sabahı ve bir başkası...
14 kasım
Bir cumartesi sabahı, evde, yalnızım. Taze demlenmiş kahvemi, sırtıma da televizyon battaniyesi dedikleri şalımsı örtüyü aldım, balkona çıktım, zira güneş karşı binanın arkasından bulutların arasından çıktı çıkacak...
Yüzünü sayılı gün gösterdiğinden midir bilinmez, buranın güneşinin kıymeti bir başka. İyi geliyor bana, “bana iyi gelenler” listesine eklemeli.
Haftanın ortasında bir gün tatil olmasına rağmen ya da belki tam da bu sebepten çok yoğun bir haftaydı. Bunda benim pazar ve herkesin tatil yaptığı çarşamba günü çalışmamın, salı da fazla mesai yapmamın etkisi oldu, biliyorum.
Ben zaten çok biliyorum, çok didikliyorum çok analizliyorum. Özellikle de kendimi. Bir sal yahu! Yok. Haftalık kişisel değerlendirme görüşmeleri - ki bu da benim kendi başıma açtığım bir salaklık! - müdürümün benimle ilgili gelişme noktalarını yorumlamasından ziyade benim kendimi masaya yatırıp neşterle kafa göz dalınan bir ameliyata dönüşüyor. Ve beni ziyadesiyle yıpratıyor.
Balkonda kahve içerken ve doğal olarak götüm donarken bunları düşünüyordum, sürekli ama sürekli düşünmekten yoruldum.
Bi sal ya bi sal!
Şiştim
Bilmiyorum bir şey var bir şey sıkıyor beni.
Derken İlker yüzündeki şiddetli ağrı ile sinüzit teşhisi konmayı umarak gittiği doktordan MR talebi ve abuk sabuk bir dolu başka teşhis ihtimali ile geri döndü.
Ve tüm analizler tüm o şımarık kişisel çözümlemeler gözümde çöpten klişelere dönüştü.
Sağlık işte sağlık ötesi yok, berisi yok. Bu kadar. Şimdi sadece kalbim sızlıyor, acı gibi sızım sızım sızlıyor.
Diye yazmıştım.
Dünün günlüğü işte buydu...
Öğleden sonraydı.
Depresyonun eşiğindeyken hep yaptığımı yaptım ve uyudum, çok değil yarım saat sonra arkadaşımla konuştum ve sonra ellerinde mangalda pişmiş balıklarıyla ve de rakılarıyla arkadaşlarımız geldi. Ve biraz daha iyi hissettim, biraz koptum gündemimden...
Demiştim...
24 Kasım 2020 Salı
Sabahlık
Akşam çöktü mü, yemek hazırlama telaşının içinde, iki arada bir derede porselen demlikte çay demlerim. Hani akşam yemeği yenir, mutfak toplanır, sarı bez yıkanıp lavabonun kenarına bırakılır ya... tam o vakit, ben pijamalarımı giyer, sırtıma sabahlığımı geçiririm.
22 Kasım 2020 Pazar
Kurabiye ve Yenişehir’de bir Öğle Vakti
Keyfin kaçmışsa...
Mutluluğun formülü çok açık bir vanilya kokusu, bir damla çikolata bir de un misss...
Bu aralar ne çok kasıyorum, öyle böyle değil! Daha iyi hissetmeye
İşimde daha iyi olmaya
Dil öğrenmeye
Kendimi geliştirmeye
Kasıyorum da kasıyorum
Ara sıra “bir sal yahu” diyorum, salamıyorum.
Geçen hafta 87 kişi gördükten sonra yayından kaldırmaya karar verdiğim bir yazı yayınladım. Görülmesinden pişmanlık duyacağım için değil, o gün yaşadığım iç sıkıntısını tekrar hatırlamamak için yazıyı kaldırdım. Çünkü biliyorsunuz, ben zaman zaman eski yazılarımı okurum.
Bugün yine canım blogum beni kurtardı, altı yıl önceki kurabiye tarifimi koydu önüme mis gibi...
En son okuyamamak üzerine yazmıştım, okuyamama döngüsünü bir dizi vasıtası ile kıracağımı hiç tahmin etmezdim. Dizi, son on gündür sosyal medyayı meşgul eden Bir Başkadır. İçim pek sıkkın iken iki bölümün üzerine izlemeyi bıraktığım dizi, bizim kulüp tarafından çok beğenilip bir de tartışalım diye karar verilince, yeni bir şansı hak etti. İyi de oldu. Ben sosyolojik detaylar ile senaryo bakımından çok etkilenmedim, fakat yönetmenin tarzını, işleyişini çok beğendim. Oyuncuların hepsi de çok başarılıydı.
9 Kasım 2020 Pazartesi
Okuyamamak
Yine o travmalardayız.
Günlerce televizyonumuz İzmir’e odaklı, elimizde Twitter İzmir’deki “mucize”lere kilitlendik. Ne mucizesi şerefsizler! El kadar çocukların günlerce beton yığını altında mücadelesini kazanmasını değil, bir zahmet o binaların yıkılmamasını sağlayacak kanunları ve de o kanunları uygulamayı sağlayın da “kimseye bir şey olmadı”ya mucize diyelim, ya da 6.6 şiddetindeki bir depremi gündem bile yapmayalım mesela...
Neyse ya, giresim yok, girersem oralara, çıkamayacağım korkarım.
7 Kasım 2020 Cumartesi
Bana iyi gelenler 8:
Çürümüş yaprak ve nemli toprak kokusu.
Dünyanın en muhteşem kokularından sıralama yapsak ilk ona girer. Dur ya hatta yapayım
Arca’nın uyurken kokusu (bebekken ve ergenken diye ikiye ayrılabilir aslında:))
İlkerin kokusu
Hem eski hem de yeni kitap kokusu
Yağmurdan sonra toprak kokusu(ki Arca’nın anlamlarında biridir)
Kahve
Temiz çarşaf
Deniz
Biçilmiş çim
Çorba
Ve işte çürümüş yaprak ve nemli toprak kokusu
Neden? Hiçbir fikrim yok!
Sadece
Lock down gelmiş, hoşgelmiş...
Epeydir bekliyorduk, eli kulağındaydı.
Kulağımız radyoda, televizyonda.
31 Ekim 2020 Cumartesi
deprem
Ben artık üzülemiyorum, hayır ya, üzülmüyorum! Kızıyorum, öfkemi içimde tutmakta zorlanıyorum.
Deprem oluyor, binalar insanları öldürüyor. Öyle o iş, deprem insan öldürse, bugün bir tane Japon kalmazdı hayatta. Hiç "adamlar depremle yaşamayı öğrenmiş" klişesine girmeyelim, sen de öğren! ben de öğreneyim. Öğrenelim kardeşim bu bizim gerçeğimiz. Dış cephesine mantolama yaptıracağımıza binamızın, depreme dayanıklılığını test ettirelim, yaşadığımız binayı sağlamlaştıralım.
18 Ekim 2020 Pazar
Kitap yorumu: Invisible Women
Cinsiyet eşitsizliğine vurguyu kadınların hayattaki görünmezliği üzerine kurgulayan kitap, kimseyi suçlamıyor, kimseye sen kasıtlı yaptın demiyor ama "bir yerlerde bir veri eksiği var, ve bu veri eksikliği dünya nüfusunun yarısını yok saymanıza neden oluyor, bir silkinin, bir kendinize gelin, boşlukları doldurun mal mısınız oğlum siz! " diyor.
———————————————
Yasaklar öncesi son pandemi partisi gibi oldu ama çok önceden söz verdiğimiz arkadaşlarımızın rakı sofrasına davetliydik dün akşam. Pandeminin hemen öncesi Brüksel'e taşındılar, yasaktı, salgındı derken gidememiştik. Eşi çalışırken zamanını master yaparak değerlendirmek isteyen Özlem, proje grubu ile cinsiyet üzerine bir araştırma yaptığını söyleyince direkt atladım: "Invisible Women ! Mutlaka okumalısın!"
- huyum kurusun bir kitabı sevdiysem tüm sevdiklerim okusun istiyorum!-
17 Ekim 2020 Cumartesi
İşler karışık
Son bir haftadır burada salgın rakamları ikiye katladı, birer ikişer her ülkeden önlem artırım bilgileri geliyordu, bizim bura Avrupa’nın covid merkezi adeta! Pandemiye ayrılan yataklar da dolmuş.
Anlamıyorum, hani herkes de müthiş dikkatli nasıl oluyor da bu kadar yayılıyor? Altı ay öncesine göre daha çok test yapıldığı gerçeği durumu açıklamıyor, bir haftada bu nasıl bir patlama?
6 Ekim 2020 Salı
Düzenlemek değil, düzenli tutabilmek
Blogcu anne Elif'in #yardımdeğilişbölümü konulu içeriklerini çok eğlenceli buluyorum, çok da yerinde. Onların ailesinden iki nüfus eksiğiz ama bu, ev işlerimizin daha az olduğu anlamına gelmiyor. Bir evde işbölümü adaletli pay edilmemişse, bir süre sonra isyan kaçınılmaz.
Elif'in bu konudaki içeriklerinin bir kısmını #görünmeyenevişleri oluşturuyor ki, ben en çok onları okurken eğleniyorum. Neden? Çünkü o işlerin büyük kısmını ben de görmüyorum :) Farkında bile değilim!
Mesela en son tezgah üstü bulaşıklığı paylaşmıştı, bulaşıklıkta biriken süzgeç, kesme tahtası, limonluk filan vardı, hani bulaşık makinasına koymazsın, sudan geçiverirsin. Ben de görmüyorum hem de hiç! hatta zamanla o bulaşıklık o eşyaların yeri haline geliyor, orada buluyorum (Bkz. aşağıda Madde5)
Bazı bazı muhterem kocamın bana tane tane anlatması gerekiyor:
4 Ekim 2020 Pazar
Beklerken
Pazar sabah 09:16
Arca’yı maç öncesi hazırlıkları için bir saat erkenden sahaya getirdim, arabada bekliyorum. Arkadaşlarımızın evinde alçıpan yapmakta olan İlker’i almaya gideceğim saati bekliyorum, böylece maçı birlikte izleyebileceğiz.
Karşımdaki manzarayı bir dokunuşla ölümsüzleştirebilir, kimsenin değerli vaktini almadan buraya ya da daha iyisi instagram’a koyabilirim. Ama hayır zor yolu seçeceğim, tasvir edeceğim. Nihayetinde resim fittirmeye gelmediniz bu bloga.
Gözün alabildiği en uç noktaya kadar mısır tarlası, artık iyice kurudular. Burada pazara gitsen, koçan mısır bulamazsın ama yer gök tarla. Hayvan yemi içinmiş. Az önce yanımdan bir grup bisikletli geçti, ufukta fır fır dönen rüzgar tirbünlerine doğru gözden kayboldular. Gökyüzüne bakıyorum ve bulutları bile hareketlendiren korkunç bir rüzgar ... iyi ki en kışlık en kalın montumu almışım. Hah yağmur da başladı, tam oldu. İzmir’de denize giren atkadaşlarıma özenmiyorum hayır ama maç izlemek için de berbat bir hava.
Bizimkilerin takımını toparlayan bir kız vardı, savunmanın bel kemiği, yerinde oğlanları alaşağı edip topu kapan, sahaya hakim... efsane Febe. Anderlecht’e transfer oldu, iyi oldu da, olan bizimkilere oldu. Ha boyna yeniliyorlar. Dünkü maç 9-2. Bugün bakacağız...
Uzun uzun yazıp anlatasım var ama vaktim pek az. En nihayetinde bu bir “an itibariyle” yazısı.
En son geçen pazar yazmışım, çekimler filan. Yaptık ama sadece üçte birini ve sadece diğer arkadaşların bölümlerini, bana sıra bile gelmedi, topuklu ayakkabılarla bütün gün ayakta... tam rolüme gireceğim, bu defa da eksik videolar derken çekimi durdurduk. Ben bu çekim işini sevmedim, event olur günahıyla sevabıyla anlatır çıkarsın, biter. Çekim dediğin stop action yok cut oldu olmadı hadi bi daha! Ay şiştim. O iki buçuk saat süren dizileri sabah akşam çeken ekiplere allah kolaylık versin, hiç kolay değil.
Neyse gitmem lazım. Yirmi dakikada bu kadar oldu.
27 Eylül 2020 Pazar
Bir pazar akşamı klasiği
Biz çocukken pazar akşamı klasiği: Cenk Koray’ın kutulu yarışmasını müteakip yemekte balık, çamaşır, banyo şanslıysak Parliament sinema klübü idi...
Bu akşam bizim evin rutini maç.
Maçları seyircisiz oynuyorlar ama arka fonda tezahürat sesleri. Hayda! Niye ki millet bilmiyor mu seyircinin olmadığını, suni ambiyans çalışmalarında saçmalık!
Neyse benim kafam götürmüyor, attım kendimi çalışma odasına yine. Peynirim, cipsim biram... takılıyorum. Aslında kitap okuyacaktım ama kafam götürmüyor zira bütün hafta sonu sunum prova ettim, kafa binbeşyüz.
26 Eylül 2020 Cumartesi
Kaçınılmaza özlem duymak
Geçen hafta sonu ortalama bir Belçikalının uğruna çok şeyler feda edebileceği muhteşem bir hava vardı. Hem de eylül sonu...
Belki hastalıktan muzdarip olduğumuzdandı, bilemiyorum, hiç de dışarıda vakit geçirmek istemedim. Hatta günün yarısını yatakta geçirmeye isyan bile etmedim. - bu arada test negatif çıktı, ki zaten biliyorduk ama dinletemedik doktora :) -
Bence ben artık sıcaktan, boğulmaktan hatta güneşten bile sıkılmışım. Dışarı çıksan maske takacaksın keyifsiz, evde oturunca da dışarıya bakıp iyice keyfin kaçıyor ay neyse şiştiydim yani...
Bu hafta sonu tam tersi! An itibariyle Arca’nın kursunun bitmesini bekliyoruz arabada, çılgın gibi bir yağmur var. 10 dereceye düşen hava sıcaklığı ve inanır mısın özlem duyduğum şey buymuş, enerjim yerine geldi.
Hani bazen diyorum ki, kışın kapıda olması, yağmurların yağacağını bilmek, ne bileyim hani kaçamayacağın bir köşeye sıkışmışken, tadını çıkarmaya mı meylediyor psikoloji? Hani o kaçınılmaza bir özlem duyarak kendini mi hazırlıyor?
Yok ya!
Ben resmen yağmurseverim, adım bile var: “pluviophile”, ne güzel bir kelime...
20 Eylül 2020 Pazar
Bana iyi gelenler 7: Domates
Bana iyi gelenleri cımbızla çekip çıkarmıyorum, bir bakıyorum oradalar. Sadece orada olduklarını görmek için biraz daha farklı bakmam lazım, nasıl diyorlar? Farkındalıklı?
Bir an bazı anlar böyle. Bir ışık yanıveriyor. Genelde bir imge ya da bir koku. Ekseriyetle koku.
Koku alabilmek bu günlerde başlı başına bir mutluluk kaynağı. Koku alıyorsanız, COVID olmadığınızı anlıyorsunuz mesela. En belirgin belirti bu zira. Ama konumuz o değil.
Domatesin bana nasıl da iyi geldiğini fark etmem için bostandaki domates fidelerinin koltuk dallarını budamam yeterli, yapraklarından elime sinen koku bana yaşadığımı hissettiriyor.
18 Eylül 2020 Cuma
İkinci dalga yayında
Nisan başı gibi yeşillendiğini ilk defa bu yıl fark ettiğim kavakların ilk yaprakları sararıp dökülmeye başladı. Bu coğrafyanın bir baharı bir de güzü güzel. Güz geliyor.
Güz, serin esen rüzgarını da, kısalan günlerini de, beraberinde getiriyor... Ve bu yıl ikinci dalga pandemisini de...
Pazartesi, pastırma sıcağı bir gündü (burada Indian summer diyorlar), ofisteydim, öğle yemeğimizi terasta yedik. Artık terledim de, ofisin klimasından üşüttüm mü, ne oldum bilmiyorum, akşamına feci bir boğaz ağrısı çöreklendi. Sabahına kalmadı, aynı belirtiler İlker'de de başladı. Bildiğin grip olduk bence. Bende hafif, İlker'de yüksek ateş, eklem ağrısı vesaire.... Ne yapsak kar etmiyor, kelle paça çorbası bile içtim, şifa niyetine düşün artık.
12 Eylül 2020 Cumartesi
Elin adamı babamın oğlu mu?
Son bir haftadır günde ortalama 12 saat çalıştım. Şikayetçi değilim. Yani çalışmaktan şikayetçi değilim.
3 Eylül 2020 Perşembe
Bubble ve diğerleri
Maç var. Macaristan Türkiye. (Hayır yani maç olmasa blog yazısı yazacağım yok, aşk olsun)
Misafirlerimiz Arca'nın sınıftan Macar arkadaşı Abel ve babası. Ha bir de Erdem geldi, "baktık yeniliyoruz Macar'a dalarız" geyiği çeviriyorlar. Ben de bira ve cipslerini servis edip çalışma odasına kaçtım. Son altı aydır ofisim olan odaya. Kitap kulübüyle zoom toplantıları yaptığımız, kitap okumak için, spor yapmak, meditasyon, yoga vesaire için kaçtığım odaya. ...
Her kadının kendine ait bir odası olmalı. Virgina Woolf canım benim nasıl da haklısın. Kendine dönmek, kendini alıp gitmek için bir oda şart.
Ya ben şimdi ondan bahsetmeyecektim, epeydir iki satır yazmamışım, bizim cepheden son gelişmeleri paylaşacaktım.
18 Ağustos 2020 Salı
Irk kodu vs renkler vs diller
Milletten yana çeşitliliğin hakim olduğu bir şehirde yaşıyoruz. Avrupa'nın merkezi ya güya, her milletten her ırktan insan var. Ülkenin kendisi 2-3 milletten oluşuyor, ülke vatandaşları birbirine yabancı.
Gözlemlediğim kadarıyla Brüksel’de dil konusunda renk kodlaması var:
17 Ağustos 2020 Pazartesi
Bugün de bunu öğrendim: kulak deldirme
Belçika’da çocukların kulaklarının delinmesi ve kreşe/anaokuluna kulaklarında küpe ile gitmeleri yasakmış!
Ayol bizde bebekken delerler kulakları dedim. Belçikalı arkadaşlarımın gözleri boyoz gibi açıldı (izmirliler bilir, gözleri kocaman oldu yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu manasında).
Aslında mantıklı. Yani bebek-küçük çocuklarda kulakta küpe bir diğerinin dikkatini çekebilir ve asıldı mı eyvahlar olsun!
İlla başka çocuğun şakası olması gerekmiyor, benim yaşadığım travma da pekala tehlikeliydi. Efendim, yedi yaşındayım, bir grup arkadaşla aşağı mahalleye yürüyoruz. Ablam da var.
14 Ağustos 2020 Cuma
“Bir mağara adamının et yemesi gerek!”
“Bir mağara adamının et yemesi gerek!”
Bu cümle Arca’nın küçükken en sevdiği kitaplardan biri olan “mamutlu börek taş devri”nden. Sebze ve meyve yemekten sıkılmış bir grup mağara adamının gözlerine kestirdikleri mamutu avlayıp mamutlu börek yapma hayalleri etrafında dönen çok eğlenceli bir hikaye.
9 Ağustos 2020 Pazar
Bana iyi gelenler - 6: Ritüellerim
6 Ağustos 2020 Perşembe
Ağustos böceği
Dünden itibaren bir hafta boyunca, hava 30 derecenin üzerinde ve güneşli olacak. COVID19 verilerinin önlenemez yükselişinden sonra gündemin ikinci sırasını işgal eden bu haberin bizim evdeki yansımaları şöyle:
1. Teras koltuğunun örtüsü zırt pırt kapatılmayacak
2. Öğlene doğru güneşlikler kapatılacak ki klimasız serin evimize güneşi ve sıcağı misafir etmeyelim, rahat uyuyalım.
3. Bostan sulanacak hem de her gün!
Son maddenin icraatı için bugünkü mesaimin bitimini müteakip Arca ile suları yüklendik, bostanın yolunu tuttuk.
2 Ağustos 2020 Pazar
İncitme sınırı
28 Temmuz 2020 Salı
Toskana ve Roma tatili
24 Temmuz 2020 Cuma
Booking.com destekli bir dolandırılma hikayesi
Kitap yorumu: Amerikana
22 Temmuz 2020 Çarşamba
An itibariyle... Kurumuş minik petunya çiçekleri
5 Temmuz 2020 Pazar
Haller, haberler ve Haziran kararları
3 Temmuz 2020 Cuma
Kitaplı mim-3
28 Haziran 2020 Pazar
Kitaplı mim Vol.2
27 Haziran 2020 Cumartesi
Kitaplı mim Vol.1
22 Haziran 2020 Pazartesi
Bana iyi gelenler -5: Yürümenin felsefesi
Yürümenin felsefesi
An itibariyle dışarıda enfes bir yağmur var... usul usul inceden bir yaz yağmuru. Bu memleketi sevmemin sebeplerinden biri de bu, iki sıcak basması arası bir yağmur ferahlığı. Yazları asla iki ay boyunca güneş olmuyor, güneş çıkınca da kıymeti katlanıyor.
An itibariyle... Evin kapalı alanda en sevdiğim köşesindeyim. (Yağmur yoksa malumunuz içeride oturmam) Önceleri okuma köşesiydi, pandemiyle birlikte Zoom köşesine dönüştü. Hani kitaplığın yanındaki o koltuk...
Akşam yemeğinde pek hoşuma giden kırmızı şaraptan bir kadeh daha koydum, yağmurun sesini dinliyorum. Çünkü yaz yağmurlarının böyle hoş bir yanı vardır, pencereyi açabilir, yağmurun kokusunu içinize çekebilirsiniz.
Ş
Bu aralar bana iyi gelenlerin başında yürümek var. Pandemide, haftalar sonra evden çıktığımız o ilk gün yürüyememek, bana çok koymuştu. Tıknefes eve nasıl döndüm bilmiyorum. Bir de bütün gün kahve, iş, toplantı yaptığım, yürüyüşü kalp çarpıntılarıyla sonlandırmak zorunda kaldığım o gün... aman yarabbi! Yaşlanıyorum dedim, yaşlanınca elden ayaktan düşeceğim, bugün bisiklete binmesine, bahçelerini yardımsız çekip çevirmelerine imrendiğim 70+ komşularımın aksine evden çıkamayacağım dedim. Ama pes etmedim.
Haftalar içinde hemen her gün yürümeye, hatta tempomu artırarak bir kilometreyi 9-10 dakika içinde almaya başladım. Tabii bunda, aldığı kiloları verme telaşı içinde diyete giren muhteremin de katkısı yadsınamaz. Ama bundan çok önceleri yani o ilk tıknefes olduğum günün ertesi, hani havaların henüz ılınmadığı günler, kararımı vermiştim, evde egzersiz ne pahasına olursa olsun yapılacaktı!
Hani bir soru bırakırsınız hayata, evrene...
Ve cevap gelir sizi bulur, öyle bir şey...
Yine bir gün bizim ahretliklerle zoom yapıyoruz, Elvancım Leslie’yle yürüme yaptığından bahsetti. Evde egzersiz kapsamında bir denemediğim o kalmış, aman kalmasın, araştırdım Leslie’yi.
Ayol ne tatlı hatun o?!
Yaş kemale ermiş zaten oraya girmiyorum, basenler benimkilerden geniş, o da umurumda değil, gönlü hoş olsun. Ama öyle tatlı hatun ki, adım atarak o bir saat nasıl geçiyor, anlamıyorsun.
Bak bacım, kardeşim, benim için bir egzersizin başarı kriteri budur: zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksın!
Biraz bu ablayı araştırınca fark ettim ki, genelde diyetisyenler spor salonuna gidemeyen, evine yürüme bandı alamayan danışanlarına Leslie öneriyorlar ve insanlar inanılmaz keyifle takip ediyor bu ablayı.
Leslie videolarında tatlı anlatıyor, “spor kalbinize iyi gelir, “ “yürümek için kendinize bir saat ayırmak çok önemlidir, harika bir şey yapıyoruz birlikte”, “hadi yürüyelim walk walk walk! “
Bir de çok tatlı bir repliği var: out together out together...
yani dışa bir adım at, yanına öbür adımını getir...
Canım Leslie...
Leslie sayesinde yaktım kalorinin daha fazlasını muhteremle yürüyüşlerimde yakıyorum ama yine de beni bu tempoya evde hazırlayan Leslie ablama sımsıkı sarılıyorum:)
Canım Leslie bana iyi geliyorsun!
Canım muhterem ve yüksek tempolu dış ortam yürüyüşü siz bana daha da iyi geliyorsunuz...
Sözlerimi burada balla keserken,
Evvela Leslie’nin en sevdiğim videosunu,
Ve de illa ki okuyun dediğim Yürümenin Felsefesi kitabını buraya usulca bırakıyorum.
19 Haziran 2020 Cuma
Bana iyi gelenler - 4
13 Haziran 2020 Cumartesi
Bana iyi gelenler - 3
Saksıdaki domateslere epeydir biriktirdiğim filtre kahve posalarını vermek üzere terasa çıktığımda, yağmur başladı.
İnce ince , usul usul, sindire sindire...
Yılın sekiz ayı mütemadiyen güneş gören memleketten gelme bir insana göre yağmura, bana çocukluğumun kırk ikindi yağışlarını hatırlatan bu bahar yağmurlarına ziyadesiyle düşkünüm..
Tazelenmiş hissediyorum ve nefes alıyorum. Bence bitkiler de aynı hissiyatı paylaşıyor:) bugün saksıda iyice palazlanan domates fidemi bostana dikme zamanını tam da yağışın öncesine denk getirdim. Üstüne de bu yağmur, o kökleri saksıdan fışkırasıya büyüyen fideye ilaç gibi gelmiştir. Umarım.
Bostanda eşelenmek, günün en sevdiğim aktivitesi... umumiyetle yalnız oluyorum, diğer bostanların sahibi komşulara denk gelirsem de ne ala... kırık dökük fransızca ingilizce karışık sohbet ediyoruz. “Senin çilekler pek güzel..” “aman efendim senin domateslerin kabakların yanında lafı mı olur?” Minvalinde sohbetler dönüyor.
Yalnız oldum mu, daha da güzel. Her gün yeni bir gelişmeyle karşılaşmak, tek tek dokunmak, çapaladıkça toprağı, çıkan kokuyla mest olmak... toprakla bir olmak...
Bostandan ayrıldım mı hemen eve girmiyorum. Tam da bizim eve bakan ağaçların altındaki banka oturuyorum bir süre. İyi geliyor. Gerçi bugün yağmur ufaktan çiselemeye başlayınca
erkenden topukladım.
Yağmur... evet bana iyi geliyor. Serin mis...
11 Haziran 2020 Perşembe
Bana iyi gelenler - 2
7 Haziran 2020 Pazar
Bana iyi gelenler - 1
1 Haziran 2020 Pazartesi
Herkesin normali kendine!
29 Mayıs 2020 Cuma
Kitap yorumu: Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk
23 Mayıs 2020 Cumartesi
Karahindiba tohumları
Her yerdeler !
Sadece yürüyüşte gözümüze, burnumuza, kulağımıza girmesinden bahsetmiyorum. Pencere kapı açmayagör bütün evi ele geçiriyorlar.
Öğleden sonra başlaması muhtemel yağmuru iple çekiyordum. Ortalık mis gibi yıkanacak, hava bile temizlenecek ve tabii karahindiba tohumları sonsuz uçuşlarına ara verecekler...
Diye seviniyordum ama yağmur şöyle bir yağıp geçmiş, bizim saksıların toprakları bile ıslanmamış. Mış çünkü uyuyordum ben. Öğlen uykusu. Yaşlandıkça babama benziyorum. Öğle uykusu düşkünü oldum. Hiç olmazsa 15 dakikalık kestirme yapıyorum. Müthiş bir tazelenme!
Martın ortasından beri evden çalışıyorum. Ofiste çalıştığımdan daha fazla çalıştığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Hatta önümüzdeki hafta kullanacağım izin mecburi olmasa tercih etmezdim.
Pandemi günlerinde ekmek yapamamış olabilirim, arayı temizlik ile kapatmayı planlıyorum.
Evin pisliği epeydir gözüme batıyor. Aslında temizleme ihtimali doğduğundan beri batıyor, yoksa üç senedir umrumda değildi. Pislik derken, cam silme, dolap dip köşe temizleme, perde yıkama gibi bahar temizliği bahsediyorum üç bahardır dokunmadığımız alanlar bunlar. Temizlik yapmayı o kadar unutmuşum ki, YouTube videolarına bile baktım: cam nasıl silinir? Sirkeyi biliyordum da şampuan müthiş bir sürpriz bilgi oldu!
Uzun lafın kısası domestiğe bağladım, ev paklanacak, o kadar!
11 Mayıs 2020 Pazartesi
Kitap yorumu: 4 Hane 1 Teslim, 2666, M treni, diziler ve diğerleri...
10 Mayıs 2020 Pazar
Tüm o anaç duygulara gelsin
27 Nisan 2020 Pazartesi
Bugün ofis
23 Nisan 2020 Perşembe
Manyak mıyım, neyim?
Kaç gündür gözüm terastaki koltukta. Güneş çıkıyor ben açmaya niyetleniyorum ama duruyorum akabinde, zira feci rüzgar dışarıda durulacak gibi değil.
Bugün hava durumuna, ve hatta bir haftalık hava durumuna, rüzgar hızına baktım bir cesaret “açalım” dedim, ne olacaksa olsun!
Ay bir güzel oldu. Yılın bu vakitleri 16:00 civarı bizim terasa gölge gelir, geldiği gibi attım kendimi dışarı, mesaiyi masada,
mesai sonrası bira keyfini koltukta bitirdim. An itibariyle saat 20:53 henüz güneş batmadı takılıyorum...
Hani öyle şort t-shirt sanmayın canım, eşofmanım çorabım... ama en azından temiz hava. Buna da şükür.
İyiden iyiye bu evde kalma meselesine alıştım. Pazartesi toplantı için iki saatliğine ofise gideceğim bir acayip geliyor. Sokağa çıkınca yürüyemeyecekmişim gibi, arabaya binsem süremeyecekmişim gibi.
Bana evde olmak öyle bir özgürlük ki, sanki “çık dışarı” deseler isyan edecekmişim gibi...
Manyak mıyım neyim!
14 Nisan 2020 Salı
32.gün
- Bence en az bir yıl daha cebelleşeceğiz
- Virüs bitse bile, şirketin kullandırdığı yıllık izinler yüzünden iznim kalmayacak
- Büyük ihtimal yazın okullar açılacak ve ilk iki maddeyi çözsek bile okula gidecek bir cüce yüzünden burada kalacağız.