Geçen Cansu bizdeydi, bunun bowling topunu annesi Cansuya verdi diye bi bakışı var, tırstık cümleten. Baktı olmuyor, aldı topu Cansunun elinden, diğer topu da kutudan aldı, pıtı pıtı bizim odaya kaçtı. Orası Cansunun girmyeceği kurtarılmıiş bögle ya yatağın üzerine koymuş, döndü geldi. Sonra tek tek bütün oyuncaklarını bizim odaya taşıdı. Yuh diyorum başka bişey demiyorum. Bencil teneke!
Beni çok özlüyor biliyorum. Yapışma halleri eve girdiğim andan itibaren başlıyor. Yemek hazırlarken bile izin yok anneye. O kadar alışmış ki bana mızırdanmaya, geçenlerde koltukta uzanıyordum, ilkerle oynuyorlar, sonra ben bi bilgisayara bakıyım dedim, masaya geçtim. Bu benim yer değiştirdiğimi görmemiş. Oynarken kafayı gümletti yine – bu arada anasına çekmiş acayip sakar – mızırdanmaya başladı. Kafayı tuta tuta koltuğa geldi. Ben yokum tabii, - anaa noluyo lan? – şeklinde bir şaşkınlık kafayı filan unuttu. Böyle rahat bi 10 saniye geçti. Bakındı beni gördü, sonra aklına geldi, yine kafayı tuta tuta başladı mızırdanarak bacaklarıma sokulmaya.
3 Haziran 2010 Perşembe
1 Haziran 2010 Salı
Mim Gelsin mi? - Toddler Shopping
GELSİN!!
Arcanın mecburi defilesi Hülyanın postuna denk düşünce “posta yorumumdur” şeklini aldı. İşlek zekalı Hülya da dedi ki hadi mim başlatalım! Hadi!!
Geçen yıl bu zamanlar bizim bebeler pek bi bebeyken baby shopping mimi döndüydü aramızda. Çok faydalanmıştık. Benim post da işte burada.
Yaz kapımızda, gardroplar değişti, bebeler büyüdü. Kim nasıl giydiriyor bebesini merak ediyoruz.
Sorular şöyle:
1.Nasıl giydiriyorsunuz?
2.Marka mı? Pazar mı? Semt butiği mi? Nerelerden alışveriş yapıyorsunuz bebelere?
3.Haftada 3-5 defa makine döndüren çamaşır canavarlarının cicilerini ütülüyor musunuz?
4.Terlik mi sandalet mi?
5.Şapka sorun mu? Nasıl çözüyorsunuz?
6.Malum deniz mevsimi açıldı. Mayo kullanıyor musunuz? Öneriler?
Sonra siz de 5 kişiyi mimliyorsunuz, mimlediklerinize link veriyorsunuz. Nurturia üyesiyseniz, güncellemelerinize postunuzu atıyorsunuz ki eş dost da faydalansın:)
Gelelim benim merak ettiklerime:
Kirazımın Doruk: pek bi cool tarzın var biliyorum, bazı tulumlarda Arcayla pişti olmuşluğunuz var. Hadi dökülün bakalım ana-oğul!
Başak'ın Çınar: Nurturia sayesinde tanıdım, merak ettim, Çınar neler giyiyor?
Yakışıklı Cevcev: Deli annen neler alıyor sana?
Sarı çizmelim ?
Ben tabii hep erkekleri merak ediyorum, biraz da kızlardan soralım:
Blog aleminin en tarz kızı Kuzu Ela, o tombul totona ne giysen yakışır:)
Arcanın mecburi defilesi Hülyanın postuna denk düşünce “posta yorumumdur” şeklini aldı. İşlek zekalı Hülya da dedi ki hadi mim başlatalım! Hadi!!
Geçen yıl bu zamanlar bizim bebeler pek bi bebeyken baby shopping mimi döndüydü aramızda. Çok faydalanmıştık. Benim post da işte burada.
Yaz kapımızda, gardroplar değişti, bebeler büyüdü. Kim nasıl giydiriyor bebesini merak ediyoruz.
Sorular şöyle:
1.Nasıl giydiriyorsunuz?
2.Marka mı? Pazar mı? Semt butiği mi? Nerelerden alışveriş yapıyorsunuz bebelere?
3.Haftada 3-5 defa makine döndüren çamaşır canavarlarının cicilerini ütülüyor musunuz?
4.Terlik mi sandalet mi?
5.Şapka sorun mu? Nasıl çözüyorsunuz?
6.Malum deniz mevsimi açıldı. Mayo kullanıyor musunuz? Öneriler?
Sonra siz de 5 kişiyi mimliyorsunuz, mimlediklerinize link veriyorsunuz. Nurturia üyesiyseniz, güncellemelerinize postunuzu atıyorsunuz ki eş dost da faydalansın:)
Gelelim benim merak ettiklerime:
Kirazımın Doruk: pek bi cool tarzın var biliyorum, bazı tulumlarda Arcayla pişti olmuşluğunuz var. Hadi dökülün bakalım ana-oğul!
Başak'ın Çınar: Nurturia sayesinde tanıdım, merak ettim, Çınar neler giyiyor?
Yakışıklı Cevcev: Deli annen neler alıyor sana?
Sarı çizmelim ?
Ben tabii hep erkekleri merak ediyorum, biraz da kızlardan soralım:
Blog aleminin en tarz kızı Kuzu Ela, o tombul totona ne giysen yakışır:)
31 Mayıs 2010 Pazartesi
Arca bildiriyor: duyuru, mecburi defile ve bir pazar fotoromanı
Abilerim ablalarım!! Duyduk duymadık demeyin!!
Hani hergün eve gelen adam var ya "baba" diyoruz. hıh işte onun için bir yarışma var Nurturia'da!! Mutlaka katılın! Babanızla poz vereceksiniz, anneniz yükleyecek işte bu kadar!! Sonra gelsin oyunlar! Tıklayınız!!
Araya dip not sokuşturuyorum: Annem olacak teknoloji özürlü kadın Hülya teyzemden "fotorafları küçült kızım, başka türlü bloggerda uğraşamazsın foto koycam diye!" şeklindeki dahiyane (!) önerisiyle jeton düştü de bütün fotorafları ekledi. Sonracığıma suyla oynayacağım diye günübirlik yazlık seyahatine gardrobun yarısını götürünce, ben de aşağıda görüleceği üzere belime kadar sulara girince ve pimpirikli annem zırt pırt üzerimi değiştirince mecburen defile yapmış olduk. Tüm yaz gardrobumu 1 gün denediğim için tecrübelerimi rahatlıkla Hülya teyzemle ve Tunişle paylaşabilirim ve tabii tüm sanal alemle:P
Şimdi pazar fotoromanı dostlarım. Hadi bakalım buyrun:
"yazlığa gitcekmişiz, arabayı yerleştiriyorlar, beni bekleme salonuna aldılar. çok yavaşlar canımm!!"
Annem Wenice diye bir mağaza keşfetti. Anneler günü dolayısı ile yaz ürünlerine 50% indirim kampanyasına denk gelince çıldırdı, 10 küsür parçayı 60 küsüre halletti. Bu üzerimdekiler oradan. Penyesi güzel. Kapri beyaz biraz yürürken hışırdıyor ama nereye girip çıktığım belli oluyor diye annem giydiriyor. ayaklardaki çoraplar, ayakkabımı çorapsız giydirmeye cesaret edemeyen annemin marifeti. Ama bunlar bilekte bitiyor, yani rahat. Hataydaki bir çocuk mağazasından almıştı, hatırlıyorum.
"yazlığa kadar uyuyayım da enerji topliyim, çok işim var çook!!"
"Çiçek bakımı ciddi iştir, ihmale gelmez. itinayla suluğunu dolduracaksın, sonra yaprağına değirmeden dipte dipten."Ayakkabıları bana deneterek polaristen aldılar. Rahat, hatta ıslattım bol bol sıkıntı yok!! 5 nokta mı ne? işte öyle bişey. Parka giderken artık yedek çorap kalmamıştı, annem çorapsız giydirmeye mecbur kaldı, rahatsızlık hissetmedim.
Kıyafetlere gelince; üstümdeki bir GAP numunesi (Tuba teyzem getirmişti, fiyat bilmiyorum ama bolca uzunca rahat!!) Alt penye şort. Yokmuş gibi pek rahat. Hediye geldi ama pazardan alındığı kuvvetle muhtemel. Penyesi güzel, yumuşak. bunun bi de askılı üstü var, daha giymedim.
"bak burasını çok seviyorum, şap şap yapabiliyorsun, kafanı suya sokabiliyorsun"
Alt Wenice'ten penye şort. Bunun kolsuz üstü var sadece denedim. Benim göbek biraz irice, 15-18 aylık bedenin üstü pek güzel durmadı. Askı kısmı boşta kaldı, göbek gerdirdi filan. Bence bebelere deneterek almalı. Fotodaki üst Next'ten. Tunada da olan takımın içindeydi. Bak 9-12 aylık beden olmasına rağmen hala giyiyorum. Boy biraz kısaldı ama göbeğim rahat. Daha epey giyerim. Ben de Tuna gibi kafada şapka sevmeyen cinsiyim. Evde kolleksiyon var denebilir. Bu kafamdaki annemin şapkası. Benim kuzen Duru da takardı, şimdi sıra bende. Babam da balığa gittiğinde takıyor. Yani sülalemizin şapkası. Kafayı sıkmadığı için rahat. Bazen gözümü kapatıyor, önümü göremeyip düşüyorum, başka sıkıntı yok!!
"Çiçek çocuk oldum ben!! Ananemin tespiği düşmesin diye omuzlarım tutuldu valla."
Hah en sevdiğim kreasyon. Üst mothercare alttan çıtçıtlı ama 18-24 ay beden, pek bi dökümlü duruyor. Annem geçen kış seneye hazırlık olsun diye indirimden kapatmıştı. Güya atlet yapacaktı. Baktı ben günde 10 kere kıyafet değiştiriyorum hemen yaz sezonuna dahil etti. Atletsiz giydiriyor, belim açılmıyomuş, ne demekse? Eğer tuvalet iletişimimizde son noktaya gelebilirsek, çıçıt benim için zor olur diye ilerde bunları T-shirt haline getirtme planları var. Olabilir, bu gidişle 2 sene giyerim ben bunları. Alt az önce bahsettiğim pazar güzeli. Tespih ananenin, kıyafetimi hareketlendirdi, aksesuar olarak papatya taşımayı tercih ettim:)
"Yok o sulukla olcak iş değil ben en iyisi hortumla sulama yapıyım!"bu iki resimde görülen şapka Kipadan. fiyatı ucuzdu, enseyi koruyor diye aldı annem, biraz komik ama tamamı penye olduğu için sıkmıyor. Sadece koca kafama biraz küçük halbuki beden 12-24 aydı.
"omzuma kadar soksam nolur? ıslanır mıyım? evet ıslanıyormuşum."
"ayakkabıları ıslattık, kaldık cıbıl ayak! parka gidesiye kadar kurusunlar bari."
"buna ilk kez biniyorum, güzelmiş yaa, at binmek gibi dıgıdık dıgıdık:)"
"napıyo bu abla yaa!! gidiyim yanaşayım yanına, hmm!"
alt yine değişti. hediye gelen üçlü bir takımın altı. geçende kapşonlu yeleğini denedim, göbek gerdirdi ama alt nerdeyse yerlerde sürünüyor, rahat. Hani bilemedim benim vücut mu şekilsiz bunlar mı orantısız. Neyse üstler 2 yaş altlar 18 aylık giymeli belki de. Üst sabah ıslandıktan sonra çalıların üzerinde kurutulup tekrar giydirildi.
"İçime temizlik perisi kaçmış, heryer tertemiz olsun istiyorum."
"üff hadi pirzolaları ne zaman yicez!!"
Defilenin devamı, önceki post:
salata yaparken yakalanmışım; Next kreasyonu, 9-12 aylık seriden, bütün kış giydim yaz akşamlarını da çıkarır kanımca.
İkinci foto:
Üst ananemin pazar güzeli, alt yine Wenice'in ucuzcu serisinden, çoraplar yine bilekte biten beyazlar. Ben bunu çok giyiyorum anneme hatırlatayım da biraz daha alsın.
Üçüncü foto:
Annem İstanbula gittiğinde cevcev için alırken bana da Debenhamstan T-shirt almıştı. Ama beden biraz küçük geliyor. (Bu arada ben niye markalara bok atıyorum ki göbekliyim işte!! ŞŞT! Anne ALOO! bana büyük üstler alman lazım, yaşımın cicileri göbekten gerdiriyor!!)
Bu fotodaki alt Hatay pazarından Zara babyci amcadan. Pek rahat bi kapri, tiril tiril, giy çık:) Hemşolar!!! bu amca çok iyi annem 1 penye şort bir de mavi kapri daha aldı bu amcadan. arada çakma next de getiriyor. Alaçatıda var, Bospada var, Hatay pazarında var. Pazar pazar geziyor, kış eşofmanları iyi çıktı, bunlardan da ümitliyim.
Dördüncü foto:
Üst Mothercare'in ayın yarısı etiketin yarısı kampanyasından düşürdüğümüz bi parça. 2'li satılıyordu, tanesi 4 tlye geldi. Zaten bu ay oğlan çocukları için yegane cici buydu!! Alt ananemin pazar güzeli!! Bak bu kadın alışverişi biliyor, bolca uzunca alıyor, rahat ediyorum.
Sonraki 2 foto Alpinin yaşgünüsünden; annem cici giydirdi bana. Kendi yaşgünüm için paraya kıyıp GAP'ten pantolon almışlardı, Hülya teyzem haklı kalıplar biraz küçük galiba, pantolon biraz gerdiriyor. Üst yakalı body mothercare'den.
En alttaki fotoda görülmeyen bir T-shirt var, yukarda bahsettiğim mothercare indirimlisinin diğer parçası. Mothercare indirimlerini kaçırmamak lazım.
Kısaca dostlar benim yaz gardrobumun pazar + indirimli marka kombinleri olacak gibi görünüyor. çok sıcak günlerde kolsuz üst + penye alt çok rahat ettirecek gibi gibi. Son sulama çalışmalarım gösterdi ki; çorapsız giyilebilecek crocs tarzı terlik - ayakkabılara şiddetle ihtiyaç var!! lakin pek pahalılarmış bir çözüm bulurlar herhalde diyorum, herkesi sevgiyle kucaklıyorum canlar!!
SON SÖZ:
Bilge bir zat demiş ki: Çocuğun yediği helal giydiği haram.
EN SON SÖZ: Benim Ümit teyzem cicilerimi baskılarını çıkarasıya kadar ütülüyor. Annem diyor ki Ümit teyze olmasa 1 parçamı bile ütülemezmiş!!
Hani hergün eve gelen adam var ya "baba" diyoruz. hıh işte onun için bir yarışma var Nurturia'da!! Mutlaka katılın! Babanızla poz vereceksiniz, anneniz yükleyecek işte bu kadar!! Sonra gelsin oyunlar! Tıklayınız!!
Araya dip not sokuşturuyorum: Annem olacak teknoloji özürlü kadın Hülya teyzemden "fotorafları küçült kızım, başka türlü bloggerda uğraşamazsın foto koycam diye!" şeklindeki dahiyane (!) önerisiyle jeton düştü de bütün fotorafları ekledi. Sonracığıma suyla oynayacağım diye günübirlik yazlık seyahatine gardrobun yarısını götürünce, ben de aşağıda görüleceği üzere belime kadar sulara girince ve pimpirikli annem zırt pırt üzerimi değiştirince mecburen defile yapmış olduk. Tüm yaz gardrobumu 1 gün denediğim için tecrübelerimi rahatlıkla Hülya teyzemle ve Tunişle paylaşabilirim ve tabii tüm sanal alemle:P
Şimdi pazar fotoromanı dostlarım. Hadi bakalım buyrun:
"yazlığa gitcekmişiz, arabayı yerleştiriyorlar, beni bekleme salonuna aldılar. çok yavaşlar canımm!!"
Annem Wenice diye bir mağaza keşfetti. Anneler günü dolayısı ile yaz ürünlerine 50% indirim kampanyasına denk gelince çıldırdı, 10 küsür parçayı 60 küsüre halletti. Bu üzerimdekiler oradan. Penyesi güzel. Kapri beyaz biraz yürürken hışırdıyor ama nereye girip çıktığım belli oluyor diye annem giydiriyor. ayaklardaki çoraplar, ayakkabımı çorapsız giydirmeye cesaret edemeyen annemin marifeti. Ama bunlar bilekte bitiyor, yani rahat. Hataydaki bir çocuk mağazasından almıştı, hatırlıyorum.
"yazlığa kadar uyuyayım da enerji topliyim, çok işim var çook!!"
"Çiçek bakımı ciddi iştir, ihmale gelmez. itinayla suluğunu dolduracaksın, sonra yaprağına değirmeden dipte dipten."Ayakkabıları bana deneterek polaristen aldılar. Rahat, hatta ıslattım bol bol sıkıntı yok!! 5 nokta mı ne? işte öyle bişey. Parka giderken artık yedek çorap kalmamıştı, annem çorapsız giydirmeye mecbur kaldı, rahatsızlık hissetmedim.
Kıyafetlere gelince; üstümdeki bir GAP numunesi (Tuba teyzem getirmişti, fiyat bilmiyorum ama bolca uzunca rahat!!) Alt penye şort. Yokmuş gibi pek rahat. Hediye geldi ama pazardan alındığı kuvvetle muhtemel. Penyesi güzel, yumuşak. bunun bi de askılı üstü var, daha giymedim.
"bak burasını çok seviyorum, şap şap yapabiliyorsun, kafanı suya sokabiliyorsun"
Alt Wenice'ten penye şort. Bunun kolsuz üstü var sadece denedim. Benim göbek biraz irice, 15-18 aylık bedenin üstü pek güzel durmadı. Askı kısmı boşta kaldı, göbek gerdirdi filan. Bence bebelere deneterek almalı. Fotodaki üst Next'ten. Tunada da olan takımın içindeydi. Bak 9-12 aylık beden olmasına rağmen hala giyiyorum. Boy biraz kısaldı ama göbeğim rahat. Daha epey giyerim. Ben de Tuna gibi kafada şapka sevmeyen cinsiyim. Evde kolleksiyon var denebilir. Bu kafamdaki annemin şapkası. Benim kuzen Duru da takardı, şimdi sıra bende. Babam da balığa gittiğinde takıyor. Yani sülalemizin şapkası. Kafayı sıkmadığı için rahat. Bazen gözümü kapatıyor, önümü göremeyip düşüyorum, başka sıkıntı yok!!
"Çiçek çocuk oldum ben!! Ananemin tespiği düşmesin diye omuzlarım tutuldu valla."
Hah en sevdiğim kreasyon. Üst mothercare alttan çıtçıtlı ama 18-24 ay beden, pek bi dökümlü duruyor. Annem geçen kış seneye hazırlık olsun diye indirimden kapatmıştı. Güya atlet yapacaktı. Baktı ben günde 10 kere kıyafet değiştiriyorum hemen yaz sezonuna dahil etti. Atletsiz giydiriyor, belim açılmıyomuş, ne demekse? Eğer tuvalet iletişimimizde son noktaya gelebilirsek, çıçıt benim için zor olur diye ilerde bunları T-shirt haline getirtme planları var. Olabilir, bu gidişle 2 sene giyerim ben bunları. Alt az önce bahsettiğim pazar güzeli. Tespih ananenin, kıyafetimi hareketlendirdi, aksesuar olarak papatya taşımayı tercih ettim:)
"Yok o sulukla olcak iş değil ben en iyisi hortumla sulama yapıyım!"bu iki resimde görülen şapka Kipadan. fiyatı ucuzdu, enseyi koruyor diye aldı annem, biraz komik ama tamamı penye olduğu için sıkmıyor. Sadece koca kafama biraz küçük halbuki beden 12-24 aydı.
"omzuma kadar soksam nolur? ıslanır mıyım? evet ıslanıyormuşum."
"ayakkabıları ıslattık, kaldık cıbıl ayak! parka gidesiye kadar kurusunlar bari."
"buna ilk kez biniyorum, güzelmiş yaa, at binmek gibi dıgıdık dıgıdık:)"
"napıyo bu abla yaa!! gidiyim yanaşayım yanına, hmm!"
alt yine değişti. hediye gelen üçlü bir takımın altı. geçende kapşonlu yeleğini denedim, göbek gerdirdi ama alt nerdeyse yerlerde sürünüyor, rahat. Hani bilemedim benim vücut mu şekilsiz bunlar mı orantısız. Neyse üstler 2 yaş altlar 18 aylık giymeli belki de. Üst sabah ıslandıktan sonra çalıların üzerinde kurutulup tekrar giydirildi.
"İçime temizlik perisi kaçmış, heryer tertemiz olsun istiyorum."
"üff hadi pirzolaları ne zaman yicez!!"
Defilenin devamı, önceki post:
salata yaparken yakalanmışım; Next kreasyonu, 9-12 aylık seriden, bütün kış giydim yaz akşamlarını da çıkarır kanımca.
İkinci foto:
Üst ananemin pazar güzeli, alt yine Wenice'in ucuzcu serisinden, çoraplar yine bilekte biten beyazlar. Ben bunu çok giyiyorum anneme hatırlatayım da biraz daha alsın.
Üçüncü foto:
Annem İstanbula gittiğinde cevcev için alırken bana da Debenhamstan T-shirt almıştı. Ama beden biraz küçük geliyor. (Bu arada ben niye markalara bok atıyorum ki göbekliyim işte!! ŞŞT! Anne ALOO! bana büyük üstler alman lazım, yaşımın cicileri göbekten gerdiriyor!!)
Bu fotodaki alt Hatay pazarından Zara babyci amcadan. Pek rahat bi kapri, tiril tiril, giy çık:) Hemşolar!!! bu amca çok iyi annem 1 penye şort bir de mavi kapri daha aldı bu amcadan. arada çakma next de getiriyor. Alaçatıda var, Bospada var, Hatay pazarında var. Pazar pazar geziyor, kış eşofmanları iyi çıktı, bunlardan da ümitliyim.
Dördüncü foto:
Üst Mothercare'in ayın yarısı etiketin yarısı kampanyasından düşürdüğümüz bi parça. 2'li satılıyordu, tanesi 4 tlye geldi. Zaten bu ay oğlan çocukları için yegane cici buydu!! Alt ananemin pazar güzeli!! Bak bu kadın alışverişi biliyor, bolca uzunca alıyor, rahat ediyorum.
Sonraki 2 foto Alpinin yaşgünüsünden; annem cici giydirdi bana. Kendi yaşgünüm için paraya kıyıp GAP'ten pantolon almışlardı, Hülya teyzem haklı kalıplar biraz küçük galiba, pantolon biraz gerdiriyor. Üst yakalı body mothercare'den.
En alttaki fotoda görülmeyen bir T-shirt var, yukarda bahsettiğim mothercare indirimlisinin diğer parçası. Mothercare indirimlerini kaçırmamak lazım.
Kısaca dostlar benim yaz gardrobumun pazar + indirimli marka kombinleri olacak gibi görünüyor. çok sıcak günlerde kolsuz üst + penye alt çok rahat ettirecek gibi gibi. Son sulama çalışmalarım gösterdi ki; çorapsız giyilebilecek crocs tarzı terlik - ayakkabılara şiddetle ihtiyaç var!! lakin pek pahalılarmış bir çözüm bulurlar herhalde diyorum, herkesi sevgiyle kucaklıyorum canlar!!
SON SÖZ:
Bilge bir zat demiş ki: Çocuğun yediği helal giydiği haram.
EN SON SÖZ: Benim Ümit teyzem cicilerimi baskılarını çıkarasıya kadar ütülüyor. Annem diyor ki Ümit teyze olmasa 1 parçamı bile ütülemezmiş!!
30 Mayıs 2010 Pazar
hem geçen post için hem de bugünden kareler...
Arca'nın salata çalışmaları ve son zamanlardan birkaç kare
Şimdiii Alpi'nin doğumgününden kareler
Çok zor bulduk evi, meğer 2 tane belediye binası varmış!!! Sağolsun Rifbaba bizi buldu da varabildik:))
Güzel bir partiydi.
Arca yeni yürümeye başladığı için ben pek ortama dahil olamadım, 2 adım ötesinden peşindeydim ama güzeldi.
Tülin Su bir içim su... Biz kendisiyle ilk defa tanışıyoruz. Hem kendisine hem annesine bayıldık. Fotoraflarından çok daha şahane bir kız. Ve nasıl içten. Arcayı "oh oh" diye sevdi. Bkz aşağıdaki foto. Bu blog camiasında "Arca Tunanın elinden Tülin Su'yu alıyor mu?" sorularını akla getirecek gibi:)
Yok be Tunacım dünya ahret bacımız olsun:))
Bahçede günü tamamladık. Arca artık yorgunluktan pestil haldeydi, zaten araba koltuğuna oturduğu anda sızdı, eve kadar da uyudu.
Eurovisionu izlerken bir post sıkıştırmak iyi oldu. Sabah yazlığa kaçıyoruz, yatmalı, uyumalı.
Bizim şarkıyı hala dinleyemedim iyi mi?? 2. olduğumuza göre iyidir herhalde:) Almanyayı sevdim.
28 Mayıs 2010 Cuma
yaza yaza yaz geldi
Geldi valla.. Acayip sıcak.
Haftasonu programı yoğun. Yarın Alpiye gidiyoruz. Arca arkasından abi abi diye gidecek kalıbımı basarım! Parkta sürekli abilerin peşinde! Sonra yazlığa gideceğiz. Sezon açılıyor!!
Arcayla günler çok neşeli geçiyor. Böyle kalabilir mi? yani büyümese... veya 15 yıl sonraya zıplasak uzun bir 15 aylık süreçten sonra:) hem terrible 2 horrible 3 fucking 4 atlanmış olur:)
Hadi yazalım unutmayalım, son fotolar eve gidince eklenecek.
Oturup çoraplarını itinayla çıkarıyor, önce ayağını burnuma uzatıyor kokayım diye sonra çorabı burnuma dayıyor. "üff çok pis kokmuş, böööö" deyince başlıyor kıkırdamaya. Sonra babaya gidiyoruz, aynı süreç. ama misafire yapınca pek hoş olmuyor tabii. Gülüyoruz ama gerçekten kötü kokuyor ayakları:P
Umursamaz oyun oynamasına hastayım. Dönüp kıçını birşeylerle meşgul, beni de istemiyor yanında, hadi bari kitap okuyayım diyorum. Bi bakıyor ben kitap okuyorum, geliyor, sanki okuyabiliyormuş gibi elimden alıp sayfalarını çeviriyor, hmm falan diyor. Hadi gel birlikte bakalım diyorum, yine kıçını dönüyor. ben yine okuyorum. Gıcık oluyor, kocaman bir kitap var Tekirim göndermişti, içinde kartlar filan, onu taşıyıp önüme koyuyor. Anlıyorum ki benim kitap olayı bitti, kartları çıkarıp hangi sayfada bulmaya çalışıyoruz. İlgiyi çekti ya pek keyifli. Çok geçmeden pıtı pıtı gidiyor.
Ellemesini istemediğimiz şeyleri biliyor. Kumanda babanın biliyor, eğer sehpada bırakmışsa alıp İlker nerdeyse eline veriyor, baba baba diye diye.
Çok çabuk alışıyor. Misal 3 gündür acılarla 6 civarı uyanıyor, köpekler fena olmuş. Jel filan kar etmiyor, yanına giriyorum tepikliyor. 3 gün sabah 1 saat bizim aramızda yatınca alıştı. Baktım bu sabah yine kucağımda parmağıyla göstere göstere bizim yatağa kadar geldi. Eyvah ki ne eyvah!!
İlker dedi ki "valla iyi yapıyorsun, ben yapamazdım!" Evet yapıyorum. Arcaya yemek yedirirken önüne bir kap yoğurt veya domates salatalık koyuyorum. Dün de akşam yemeğini az yedi, biz yerken önüne karpuz koyduk, - bu arada ilk kez karpuz yiyor - bıçakla kesip çatalla yemeğe çalışıyor, nedense karpuzu yutmak istemedi, suyunu emip posasını attı. Tabii üst baş yer gök leş. İlker bakmaya dayanamıyor, ben yemeğimi yiyorum. Ne yapayım, hazır kendi yemeğe heveslenmişken dur yapma desem belki vazgeçecek. Hem sanki ben çok mu temizim, evi bok götürüyor, çocuğa mı titizlik yapıcam! Hem belki böyle böyle kendi kendine yemeği öğrenir. Öğrensin bee!! Arcanın ömrü hayatında en iyi meziyeti iştahı oldu. Bari kendi kendine yesin de anneyi kurtarsın. Sevmiyorum ben yemek yedirmeyi, ağzını kapattı mı doydu diye kaldırıveriyorum sofradan. Evde biri varsa, illa ki bir lokma daha yesin diye uğraşıyor, yemesin, yiyecekse kendi yesin. (hehe tabii benim velet iştahlı böyle yemezse yemesin demek kolay, nasılsa hala 2 kilo fazlası var stokta, iştahsız olsaydı belki ben de yesin diye dil dökerdim, bilmiyorum, başına gelmedikçe bilinmez.)
Çöpe birşey atmak çok önemli ve de işe yaradığını görmek. Birşeyle uğraşırken ver eline bir çöp, hadi bunu çöpe at dedin miydi, nasıl keyifli, elinde çok önemli bir hazine varmış gibi itinayla ama pıtı pıtı telaşla mutfağa gidiyor ve o minik ayakla çöpün pedalına basıp atıyor, yine heyecanla yeni göreve hazır olarak yanımıza geliyor. Bunu yüzlerce defa yapabilir.
Sonra makineye çamaşır atmak, çamaşır asmak, toplamak, sehpaların tozunu almak.. tüm bu işlere bayılıyor. Salata yapıyor (!) Böyle böyle evin tüm işlerini Arcaya öğretip önümüzdeki 20 sene ayağımı uazatıp rahat etmeyi planlıyorum:) (The idle parent)
Nasıl öğrendi bilmiyorum ama çok işime yarayan bir özellik peyda oldu son zamanlar. Yerde saç teli, çöp, minik bişey.. artık ne bulursa, o küçük parmakları maşa gibi kullanıp getirip veriyor. Aman bu huydan vazgeçmesin diye bir teşekkür, bir minnet, çok önemli bir iş yaptığını düşünüp göğsü kabarıyor.
Bu aralar uyku düzeni bir garipleşti. Birkaç gün üst üste sabah uyuyup öğleden sonra uykusu atlayıp bir de üzerine akşama kadar çok yorulunca, gündüz uykularını teke düşürmeye mi çalışıyor olduk. Madem tek uyku uyuyacak o halde öğlen yemekten sonra uyusun, dedik. Hem havalar ısındı, öğle vakti çıkılmaz. Sabahtan Ümit ablayla parka giderler, meyvasını parkta yer, öğlen dönüp yemeğini yedikten sonra uyur, hem de akşama çok yorgun olmaz. Olur mu olur.. Birkaç gündür deniyoruz, akşam uykularında öyle çok erkene kayma yok ama gündüz tek sefer 2 saat kadar uyuyor. Bakalım zaman ne gösterecek?
Uyku deyince geçende sadeceanne sormuştu,
"kendi kendine uyuma şeysi ne alemde?"
bi ara "ne sen sor ne ben söyleyeyim" kıvamındaydım:P
Bilen bilir ben uyku konusunda takık kadınım. (Ex "uymayan çocuk yoktur, uyutamayan anne vardır " mafyası lideri - hülyaya selam) şimdi sayfa sayfa kitap okuyoruz ya, pek de bilmişsiz ya:) - biçok yerde uyku arkadaşı güven nesnesi önemli diye taktım, arcaya uyku arkadaşı yapıcam. ama olmadı, bu dönem beni uyku arkadaşı yapmaya devam etti. elimi tutmalar, yanında uzanmalar... hatalı ebeveynlikten bir demet sundum uzun bi dönem.
Şimdi şöyle bir durup baktığımda; yatır kaldır maceralarımız, emzikten kurtuluşumuz derken galiba bu uyku konusunu hafiften hallediyoruz. Yatma vakti ritüellerinden sonra odaya girip kapıyı kapatıyoruz. Anne şahane (!) sesiyle masal, ninni artık allah ne verdiyse döktürüyor, derken Arca yatağı gösteriyor. Yatıyor, ayaklarını çarşafa sürüyor, yok olmadı bi o yana bi bu yana kendini atıyor. Kendini çok aktive eder gibi oluyorsa, karnına sırtına elimi koyuyorum. Yattıktan sonra artık çok ses etmiyorum ama orda olduığumu görüyor. Yataktan uzaklaşınca kafayı uzatıp bakıyor, burdayım deyince hop kafayı gömüyor, debelendikten sonra bakıyorum sakinlemiş. Debelenirken yataktan aldın mı basıyor yaygarayı, yatağı gösteriyor. Uyuyacam kardeşim ne rahatsız ediyorsun, tavrı. Misal dün akşam uyudu sandım, ışığı hafiften açtım, gösler açık ama sakin ve tek noktaya odaklanmış olarak yatıyordu. 1-2 dakika sonra uyumuştu. Artık elimi tutmaya kasmıyor. Ama işin kötüsü hala bir uyku arkadaşı yok. Ben taktım çocuğa uyku arkadaşı yapıcam ya olmaz işte. Nitekim Arca kafa yapısına uyan bir arkadaş bulamadı, kendi takılıyor. Kısacası galiba Arca artık yaşı itibariyle bu uyku meselesini halletti.Halletti diyorum çünkü ben anne olaraktan ne kadar çaba gösterdysem de benim yöntemlerime cevap vermedi, kendi kendine bir yolunu buldu. Yani canım sadeceannecim, galiba bu çocuklara karşı sadece kararlı olmak lazım, onlar bi şekilde kendine uyanı alıyorlar.
Yeni kelimeler ekleniyor, anane, dede, elma, bebek, emmi(emre), iknuk(ilknur), kiğpi(kirpi), bababa(papağan), ellüü (elly) ve sorulara harika cevaplar geliyor: Kaç yaşındasın "biiiyyy"!!
Haftasonu programı yoğun. Yarın Alpiye gidiyoruz. Arca arkasından abi abi diye gidecek kalıbımı basarım! Parkta sürekli abilerin peşinde! Sonra yazlığa gideceğiz. Sezon açılıyor!!
Arcayla günler çok neşeli geçiyor. Böyle kalabilir mi? yani büyümese... veya 15 yıl sonraya zıplasak uzun bir 15 aylık süreçten sonra:) hem terrible 2 horrible 3 fucking 4 atlanmış olur:)
Hadi yazalım unutmayalım, son fotolar eve gidince eklenecek.
Oturup çoraplarını itinayla çıkarıyor, önce ayağını burnuma uzatıyor kokayım diye sonra çorabı burnuma dayıyor. "üff çok pis kokmuş, böööö" deyince başlıyor kıkırdamaya. Sonra babaya gidiyoruz, aynı süreç. ama misafire yapınca pek hoş olmuyor tabii. Gülüyoruz ama gerçekten kötü kokuyor ayakları:P
Umursamaz oyun oynamasına hastayım. Dönüp kıçını birşeylerle meşgul, beni de istemiyor yanında, hadi bari kitap okuyayım diyorum. Bi bakıyor ben kitap okuyorum, geliyor, sanki okuyabiliyormuş gibi elimden alıp sayfalarını çeviriyor, hmm falan diyor. Hadi gel birlikte bakalım diyorum, yine kıçını dönüyor. ben yine okuyorum. Gıcık oluyor, kocaman bir kitap var Tekirim göndermişti, içinde kartlar filan, onu taşıyıp önüme koyuyor. Anlıyorum ki benim kitap olayı bitti, kartları çıkarıp hangi sayfada bulmaya çalışıyoruz. İlgiyi çekti ya pek keyifli. Çok geçmeden pıtı pıtı gidiyor.
Ellemesini istemediğimiz şeyleri biliyor. Kumanda babanın biliyor, eğer sehpada bırakmışsa alıp İlker nerdeyse eline veriyor, baba baba diye diye.
Çok çabuk alışıyor. Misal 3 gündür acılarla 6 civarı uyanıyor, köpekler fena olmuş. Jel filan kar etmiyor, yanına giriyorum tepikliyor. 3 gün sabah 1 saat bizim aramızda yatınca alıştı. Baktım bu sabah yine kucağımda parmağıyla göstere göstere bizim yatağa kadar geldi. Eyvah ki ne eyvah!!
İlker dedi ki "valla iyi yapıyorsun, ben yapamazdım!" Evet yapıyorum. Arcaya yemek yedirirken önüne bir kap yoğurt veya domates salatalık koyuyorum. Dün de akşam yemeğini az yedi, biz yerken önüne karpuz koyduk, - bu arada ilk kez karpuz yiyor - bıçakla kesip çatalla yemeğe çalışıyor, nedense karpuzu yutmak istemedi, suyunu emip posasını attı. Tabii üst baş yer gök leş. İlker bakmaya dayanamıyor, ben yemeğimi yiyorum. Ne yapayım, hazır kendi yemeğe heveslenmişken dur yapma desem belki vazgeçecek. Hem sanki ben çok mu temizim, evi bok götürüyor, çocuğa mı titizlik yapıcam! Hem belki böyle böyle kendi kendine yemeği öğrenir. Öğrensin bee!! Arcanın ömrü hayatında en iyi meziyeti iştahı oldu. Bari kendi kendine yesin de anneyi kurtarsın. Sevmiyorum ben yemek yedirmeyi, ağzını kapattı mı doydu diye kaldırıveriyorum sofradan. Evde biri varsa, illa ki bir lokma daha yesin diye uğraşıyor, yemesin, yiyecekse kendi yesin. (hehe tabii benim velet iştahlı böyle yemezse yemesin demek kolay, nasılsa hala 2 kilo fazlası var stokta, iştahsız olsaydı belki ben de yesin diye dil dökerdim, bilmiyorum, başına gelmedikçe bilinmez.)
Çöpe birşey atmak çok önemli ve de işe yaradığını görmek. Birşeyle uğraşırken ver eline bir çöp, hadi bunu çöpe at dedin miydi, nasıl keyifli, elinde çok önemli bir hazine varmış gibi itinayla ama pıtı pıtı telaşla mutfağa gidiyor ve o minik ayakla çöpün pedalına basıp atıyor, yine heyecanla yeni göreve hazır olarak yanımıza geliyor. Bunu yüzlerce defa yapabilir.
Sonra makineye çamaşır atmak, çamaşır asmak, toplamak, sehpaların tozunu almak.. tüm bu işlere bayılıyor. Salata yapıyor (!) Böyle böyle evin tüm işlerini Arcaya öğretip önümüzdeki 20 sene ayağımı uazatıp rahat etmeyi planlıyorum:) (The idle parent)
Nasıl öğrendi bilmiyorum ama çok işime yarayan bir özellik peyda oldu son zamanlar. Yerde saç teli, çöp, minik bişey.. artık ne bulursa, o küçük parmakları maşa gibi kullanıp getirip veriyor. Aman bu huydan vazgeçmesin diye bir teşekkür, bir minnet, çok önemli bir iş yaptığını düşünüp göğsü kabarıyor.
Bu aralar uyku düzeni bir garipleşti. Birkaç gün üst üste sabah uyuyup öğleden sonra uykusu atlayıp bir de üzerine akşama kadar çok yorulunca, gündüz uykularını teke düşürmeye mi çalışıyor olduk. Madem tek uyku uyuyacak o halde öğlen yemekten sonra uyusun, dedik. Hem havalar ısındı, öğle vakti çıkılmaz. Sabahtan Ümit ablayla parka giderler, meyvasını parkta yer, öğlen dönüp yemeğini yedikten sonra uyur, hem de akşama çok yorgun olmaz. Olur mu olur.. Birkaç gündür deniyoruz, akşam uykularında öyle çok erkene kayma yok ama gündüz tek sefer 2 saat kadar uyuyor. Bakalım zaman ne gösterecek?
Uyku deyince geçende sadeceanne sormuştu,
"kendi kendine uyuma şeysi ne alemde?"
bi ara "ne sen sor ne ben söyleyeyim" kıvamındaydım:P
Bilen bilir ben uyku konusunda takık kadınım. (Ex "uymayan çocuk yoktur, uyutamayan anne vardır " mafyası lideri - hülyaya selam) şimdi sayfa sayfa kitap okuyoruz ya, pek de bilmişsiz ya:) - biçok yerde uyku arkadaşı güven nesnesi önemli diye taktım, arcaya uyku arkadaşı yapıcam. ama olmadı, bu dönem beni uyku arkadaşı yapmaya devam etti. elimi tutmalar, yanında uzanmalar... hatalı ebeveynlikten bir demet sundum uzun bi dönem.
Şimdi şöyle bir durup baktığımda; yatır kaldır maceralarımız, emzikten kurtuluşumuz derken galiba bu uyku konusunu hafiften hallediyoruz. Yatma vakti ritüellerinden sonra odaya girip kapıyı kapatıyoruz. Anne şahane (!) sesiyle masal, ninni artık allah ne verdiyse döktürüyor, derken Arca yatağı gösteriyor. Yatıyor, ayaklarını çarşafa sürüyor, yok olmadı bi o yana bi bu yana kendini atıyor. Kendini çok aktive eder gibi oluyorsa, karnına sırtına elimi koyuyorum. Yattıktan sonra artık çok ses etmiyorum ama orda olduığumu görüyor. Yataktan uzaklaşınca kafayı uzatıp bakıyor, burdayım deyince hop kafayı gömüyor, debelendikten sonra bakıyorum sakinlemiş. Debelenirken yataktan aldın mı basıyor yaygarayı, yatağı gösteriyor. Uyuyacam kardeşim ne rahatsız ediyorsun, tavrı. Misal dün akşam uyudu sandım, ışığı hafiften açtım, gösler açık ama sakin ve tek noktaya odaklanmış olarak yatıyordu. 1-2 dakika sonra uyumuştu. Artık elimi tutmaya kasmıyor. Ama işin kötüsü hala bir uyku arkadaşı yok. Ben taktım çocuğa uyku arkadaşı yapıcam ya olmaz işte. Nitekim Arca kafa yapısına uyan bir arkadaş bulamadı, kendi takılıyor. Kısacası galiba Arca artık yaşı itibariyle bu uyku meselesini halletti.Halletti diyorum çünkü ben anne olaraktan ne kadar çaba gösterdysem de benim yöntemlerime cevap vermedi, kendi kendine bir yolunu buldu. Yani canım sadeceannecim, galiba bu çocuklara karşı sadece kararlı olmak lazım, onlar bi şekilde kendine uyanı alıyorlar.
Yeni kelimeler ekleniyor, anane, dede, elma, bebek, emmi(emre), iknuk(ilknur), kiğpi(kirpi), bababa(papağan), ellüü (elly) ve sorulara harika cevaplar geliyor: Kaç yaşındasın "biiiyyy"!!
26 Mayıs 2010 Çarşamba
Doktor bahane Alsancak akşamı şahane
yine bir doktor kontrolü yine bir alsancak akşamı klasiği.
Arca öğleden sonra uyumamış. eve erken geldim, toplandık çıktık hemen.
yolda uyumasın diye yapmadığım şaklabanlık kalmadı. doktorun randevuları sarkmış yarım saat bekledik. neyse ki arca pek yardımcı oldu, huysuzluk yapmadı. heryeri gezdi. saklambaç oynadı, İlkerle kolonun etrafında kovalamaca oynadılar, başı döndü düştü, çok şebek yaa!
Bu ay aşı vardı, hepatit A oldu yine.
hiç ağlamadı, doktor ilk defa Arcaya üstün cesaret madalyası verdi, alkışlandı, sevindi. Ateşten sonra burun akıntısı olmasını üşütmeye bağladı. Hala burnu hır hır, otribebe haftanın yıldızı.
Hala fazla kiloları olmasına rağmen bu ay hiç kilo almamış. İştah iyi halbuki. ama yürümeye başladığı için olsa gerek kaloriler yanıyor. Stoklar iyi diye pek sallamıyorum, zaten bir öğün yemezse öbürünü yiyor. Emzik olayını anlattım, fazla kolay olmuş dedi. Hmm olabilir, belki çabuk müdahale ettik, belki henüz ciddi bağımlılık oluşmamıştı, bilmiyorum. Bildiğim tek şey eğer daha bekleseydik işimiz zor olabilirdi. Emzik olayına hiç karşı olmadım, ona çok şey borçluyuum, ama emziksiz daha iyiyiz. Uykularını da son birkaç haftadır, daha iyi uyuması emziğe denk geldiğinden midir bilinmez, emzik acaba prop muydu sorusunu akla getiriyor.
Neyse bu sayfayı kapattık.
2 köpek dişi çıkmış, 2 kalmış. ve o 2 yaş civarı çıkacak arka azılar. Dişler tamamlanıyor ve derin bir oh çekiyoruz. Ben köpekleri birkaç ay daha beklemiyordum ama mangalda pişecek pirzolaları götürmek için onlara ihtiyacı olacağını düşündü herhalde dişlere hız verdi bünye.
Vedalaşırken doktoru öptü ve el salladı.
Yaz geliyor mutluyum, trafiğe yakalanmayalım bahanesiyle Alsancak turu attık, üşütmeyen taze bir rüzgar vardı. Yemekten sonra biraz mızıldanınca Kıbrıs şehitlerinde yürüyüşe çıktı. Sokak çalgıcılarının önünde durduk. bir keman bir darbuka 2 roman amca. sesler sigaradan ve yıllardan çatallaşmış ama keyifler gıcır. Arca kilitlendi, birkaç roman havası dinledi. Gelen geçen Arcanın konsantrasyonuna şok oldu. Hatta 2 kız dürttüler oralı olmadı. Birkaç vuruş darbuka çaldı. Arcayı gören yanaştı, romanlar da bu hadiseden ufaktan sebeplendi. Ayrılırken esnaf Arcanın büyüyünce iyi bir akşamcı olacağına dair kehanetlerde bulunuyordu. "açarız koçumla bi yetmişlik..." Ruhuna da gıda takviyesi yapınca pusette kafa düştü, arabaya kadar bile dayanamadı. Yürüyüş bize de iyi geldi.
Geç oldu, evin erkekleri horuldamakta, bense bahar çarpmış gibiyim, öyle bir sersemlik üzerimde.
Arca öğleden sonra uyumamış. eve erken geldim, toplandık çıktık hemen.
yolda uyumasın diye yapmadığım şaklabanlık kalmadı. doktorun randevuları sarkmış yarım saat bekledik. neyse ki arca pek yardımcı oldu, huysuzluk yapmadı. heryeri gezdi. saklambaç oynadı, İlkerle kolonun etrafında kovalamaca oynadılar, başı döndü düştü, çok şebek yaa!
Bu ay aşı vardı, hepatit A oldu yine.
hiç ağlamadı, doktor ilk defa Arcaya üstün cesaret madalyası verdi, alkışlandı, sevindi. Ateşten sonra burun akıntısı olmasını üşütmeye bağladı. Hala burnu hır hır, otribebe haftanın yıldızı.
Hala fazla kiloları olmasına rağmen bu ay hiç kilo almamış. İştah iyi halbuki. ama yürümeye başladığı için olsa gerek kaloriler yanıyor. Stoklar iyi diye pek sallamıyorum, zaten bir öğün yemezse öbürünü yiyor. Emzik olayını anlattım, fazla kolay olmuş dedi. Hmm olabilir, belki çabuk müdahale ettik, belki henüz ciddi bağımlılık oluşmamıştı, bilmiyorum. Bildiğim tek şey eğer daha bekleseydik işimiz zor olabilirdi. Emzik olayına hiç karşı olmadım, ona çok şey borçluyuum, ama emziksiz daha iyiyiz. Uykularını da son birkaç haftadır, daha iyi uyuması emziğe denk geldiğinden midir bilinmez, emzik acaba prop muydu sorusunu akla getiriyor.
Neyse bu sayfayı kapattık.
2 köpek dişi çıkmış, 2 kalmış. ve o 2 yaş civarı çıkacak arka azılar. Dişler tamamlanıyor ve derin bir oh çekiyoruz. Ben köpekleri birkaç ay daha beklemiyordum ama mangalda pişecek pirzolaları götürmek için onlara ihtiyacı olacağını düşündü herhalde dişlere hız verdi bünye.
Vedalaşırken doktoru öptü ve el salladı.
Yaz geliyor mutluyum, trafiğe yakalanmayalım bahanesiyle Alsancak turu attık, üşütmeyen taze bir rüzgar vardı. Yemekten sonra biraz mızıldanınca Kıbrıs şehitlerinde yürüyüşe çıktı. Sokak çalgıcılarının önünde durduk. bir keman bir darbuka 2 roman amca. sesler sigaradan ve yıllardan çatallaşmış ama keyifler gıcır. Arca kilitlendi, birkaç roman havası dinledi. Gelen geçen Arcanın konsantrasyonuna şok oldu. Hatta 2 kız dürttüler oralı olmadı. Birkaç vuruş darbuka çaldı. Arcayı gören yanaştı, romanlar da bu hadiseden ufaktan sebeplendi. Ayrılırken esnaf Arcanın büyüyünce iyi bir akşamcı olacağına dair kehanetlerde bulunuyordu. "açarız koçumla bi yetmişlik..." Ruhuna da gıda takviyesi yapınca pusette kafa düştü, arabaya kadar bile dayanamadı. Yürüyüş bize de iyi geldi.
Geç oldu, evin erkekleri horuldamakta, bense bahar çarpmış gibiyim, öyle bir sersemlik üzerimde.
24 Mayıs 2010 Pazartesi
"home sweet home" notları
Yatak odası takımı evladiyelik olmalı, değil mi? Annemler 25 senedir kullanıyorlar misal. Bizimki 8. yılı dolduramadı. Biraz düşününce 23 yaşında 2 velet, tek başımıza tüm gün mobilyaclar çarşısını gezip elimizdeki kısıtlı parayla o kadarını alabilmiştik. O zamanlar evimizin herşeyi ikea yok tabii. Mobilyayla ilgili bildiğimiz tek şey venge (o yılların en sevilen rengi) ve masif. Annemler masif diye bi laf etmişler, biz de illa masif diye tutturmuştuk. İşçilikten anlamıyoruz ya kazulet gibi sağlam görünen mobilyalar aldık. Bakırköydeki evimize gardrop sığmadı tabii. Şimdiki evimize de pek sığdığı söylenemez. Hadi sağlam olsa neyse... Şifonyerin kulpları elimizde, dolabın raylı kapakları biraz daha dursa kafamıza inecekti. Arca da güm pat oynuyor!! Nazlıların daire bizimkinin aynısı. Onlar daha taze evliler ya, daha bi bilinçli yapmışlar herşeyi. Nazlı İlkeri gaza getirdi, İlker de beni. 1 haftadır epey işlere giriştik. Gardrop şutlandı, arka odadaki işe yaramayan eski ayakkabılık da. Sonracığıma ikeadan 2 gardrop yaptırıp arka odayı dolap odası yaptık. Bu arada bizim ev çöp evmiş öğrenmiş olduk. Üstelik her yıl genel bir arınma yaşarız, fazlalıklardan kurtuluruz. En son benzer bi çalışmayı Arca doğmadan yapmıştık. Benim biriktiriciliğim İlkerin tembelliği ile birleşince ortaya çöp ev çıkıyor:P Gardroplardan küçük bir bölüm Arcaya ayrıldı. asılacak gömlekleri var küçük adamın ve odasında da yer yok. odasına gardrop yerine masa sandalye arıyoruz. İkeadaki masa+2 sandalye uygun fiyatlıydı ama İlkerin gözü tutmadı. Birbene sordum, gerçekten pek sağlam değilmiş, Asım Alp halletmiş 9 ay dayanabilmiş:) Araştırmalara devam, aç kollarını Karabağlar, biz geliyoruz. 1 haftalık yoğun çalışmadan kısa notlar:
- Odamızı boyattık, eşyalar rahatladı ama Arcanın odasındaki koltuğa yer açılamadı. O da nasıl iri bir koltuktur! O koltuktan kurtulup masa sandalye koyacağız.
- Yeni dolaplarda boş yer kaldı, İlker giyim kuşam alışverişine çıkalım diyor, benim içimden gelmiyor. Kocamın içine kadın kaçmış, illa ki para harcayacak.
- Yıllardır işe yaramaz halde duran biçok şeyden kurtulduk, içim acıdı, bana kalsa çöp atmam evden!
- Bir defa daha anladım ki, hep aynı giyiniyorum. Beyaz, mavi, pembe gömlek, siyah, gri, lacivert pantolon, sezonluk 2 etek. Yine aynı şeyleri alacağımı biliyorum, o halde alışveriş niye?
- Arca ortamdaki hareketliliğe hasta oldu, sürekli peşimizde. Tornavida kullanmayı öğrendi. Matkap hastası ama elektrikli süpürge favorisi hala. Saatlerce yanında durabilir. Bu vuuu aletini yenidoğanken white noise yapıyorduk ondan mı acep? kesinlikle yanından alamıyoruz. Bunun psikolojik bir sebebi olmalı ama ne?
- Eski hatıralar çıktı. Birbirimize aldığımız hediyelerin notları, çiçek kartları, fotorafımızdan yapılan puzzle, ufak tefek hatıralar. Sonra Deniz ve Zeyneple 3 ayrı şehirde üniv. okuduğumuz için birbirimize yazdığımız mektuplar... O yıllar internet kullanımı pek yok tabii. Eski fotoraflar...
- Hatıralara bakarken İlkerin eline bir kart geçti. İçinde bir şiir... İlker kızdı "kim ulen bu Ümit Yaşar!! Ne yazmış ulen sana?" diye kükredi. Kısa bi nasıl ya, sonrasında jeton düştü ve karnımız ağrıyasıya kadar güldük, Arca duruma pek anlam veremedi tabii ama ortama uydu, o da güldü. (elvanın o yıllar şiire merakı vardı, hem okur hem bize beğendiği şiirleri yazardı.)
- İlkerin kafaya takınca yapmayacağı şey yok anladım. Benim ofis ikeanın yakınında ya, 2 defa ofisten erken çıkarttı beni, bugün de son eksikler için koştur koştur öğle tatilinde gittim.
- Artık çok yoruluyorum, eskisi gibi değil. Son tecrübeler bunu gösterdi. Bağışıklık sistemim hemen alarm veriyor. Arca da tepemden inmeyince, direkt moralim, halim, vaktim yerlerde. "yaşlanmak" dedikleri bu olsa gerek.
- Yoğunluktan ve yorgunluktan Arcayı günlerdir yıkayamıyoruz. Banyoya gidip gidip iç geçiriyor. Pislik içinde. akşam yatmadan önce ıslak mendille silinmese vücudunda organizmalar yaşamaya başlayacak.
- Arca kucağımda iken yemek, salata, sofra hazırlama... hemen herşeyi yapabiliyorum. Ama tepemden inmediği cumartesi gününün akşamı kasıktan çekmeye başladı. (bu arada kendimi 50 yaşlarında düşünemiyorum, buraya hala yazıyor olursam sanırım postların bir kısmı fiziksel şikayetlerime ayrılacak) bu yorgunluğun üzerine akşam Zeynep ve güller yemeğe geldi. Arcayı uyuttuktan sonra yuvarladığım 2 kadeh şarabın etkisi ile oturduğum yerde uyuyakalmışım. Zeynep zaten karnıburnunda ilk kıvrıldığı yerde sızıyor. Zavallı Gül yine tek başına zapping yapmış.
Yeni bir hafta... İşler yoğun ve pek de keyifli değil. Bitirmem gereken yığınla iş, rapor vs... Bense evde olmak istiyorum. Arcanın en güzel zamanları, hiç büyümese dediğimiz.. pıtı pıtı yürümesi, herşeyi anlaması, tepki vermesi... herşeyiyle harika!! Bugün 15. ayını doldurdu. Gözümüzün önünde büyüyorlar.
- Odamızı boyattık, eşyalar rahatladı ama Arcanın odasındaki koltuğa yer açılamadı. O da nasıl iri bir koltuktur! O koltuktan kurtulup masa sandalye koyacağız.
- Yeni dolaplarda boş yer kaldı, İlker giyim kuşam alışverişine çıkalım diyor, benim içimden gelmiyor. Kocamın içine kadın kaçmış, illa ki para harcayacak.
- Yıllardır işe yaramaz halde duran biçok şeyden kurtulduk, içim acıdı, bana kalsa çöp atmam evden!
- Bir defa daha anladım ki, hep aynı giyiniyorum. Beyaz, mavi, pembe gömlek, siyah, gri, lacivert pantolon, sezonluk 2 etek. Yine aynı şeyleri alacağımı biliyorum, o halde alışveriş niye?
- Arca ortamdaki hareketliliğe hasta oldu, sürekli peşimizde. Tornavida kullanmayı öğrendi. Matkap hastası ama elektrikli süpürge favorisi hala. Saatlerce yanında durabilir. Bu vuuu aletini yenidoğanken white noise yapıyorduk ondan mı acep? kesinlikle yanından alamıyoruz. Bunun psikolojik bir sebebi olmalı ama ne?
- Eski hatıralar çıktı. Birbirimize aldığımız hediyelerin notları, çiçek kartları, fotorafımızdan yapılan puzzle, ufak tefek hatıralar. Sonra Deniz ve Zeyneple 3 ayrı şehirde üniv. okuduğumuz için birbirimize yazdığımız mektuplar... O yıllar internet kullanımı pek yok tabii. Eski fotoraflar...
- Hatıralara bakarken İlkerin eline bir kart geçti. İçinde bir şiir... İlker kızdı "kim ulen bu Ümit Yaşar!! Ne yazmış ulen sana?" diye kükredi. Kısa bi nasıl ya, sonrasında jeton düştü ve karnımız ağrıyasıya kadar güldük, Arca duruma pek anlam veremedi tabii ama ortama uydu, o da güldü. (elvanın o yıllar şiire merakı vardı, hem okur hem bize beğendiği şiirleri yazardı.)
- İlkerin kafaya takınca yapmayacağı şey yok anladım. Benim ofis ikeanın yakınında ya, 2 defa ofisten erken çıkarttı beni, bugün de son eksikler için koştur koştur öğle tatilinde gittim.
- Artık çok yoruluyorum, eskisi gibi değil. Son tecrübeler bunu gösterdi. Bağışıklık sistemim hemen alarm veriyor. Arca da tepemden inmeyince, direkt moralim, halim, vaktim yerlerde. "yaşlanmak" dedikleri bu olsa gerek.
- Yoğunluktan ve yorgunluktan Arcayı günlerdir yıkayamıyoruz. Banyoya gidip gidip iç geçiriyor. Pislik içinde. akşam yatmadan önce ıslak mendille silinmese vücudunda organizmalar yaşamaya başlayacak.
- Arca kucağımda iken yemek, salata, sofra hazırlama... hemen herşeyi yapabiliyorum. Ama tepemden inmediği cumartesi gününün akşamı kasıktan çekmeye başladı. (bu arada kendimi 50 yaşlarında düşünemiyorum, buraya hala yazıyor olursam sanırım postların bir kısmı fiziksel şikayetlerime ayrılacak) bu yorgunluğun üzerine akşam Zeynep ve güller yemeğe geldi. Arcayı uyuttuktan sonra yuvarladığım 2 kadeh şarabın etkisi ile oturduğum yerde uyuyakalmışım. Zeynep zaten karnıburnunda ilk kıvrıldığı yerde sızıyor. Zavallı Gül yine tek başına zapping yapmış.
Yeni bir hafta... İşler yoğun ve pek de keyifli değil. Bitirmem gereken yığınla iş, rapor vs... Bense evde olmak istiyorum. Arcanın en güzel zamanları, hiç büyümese dediğimiz.. pıtı pıtı yürümesi, herşeyi anlaması, tepki vermesi... herşeyiyle harika!! Bugün 15. ayını doldurdu. Gözümüzün önünde büyüyorlar.
14 Mayıs 2010 Cuma
Emzik, tespit ve diğerleri
Arcanın bu hafta emzikle vedalaşmasına tanık olduk ailecek.
Çok düşmüştü son zamanlar. Sadece uyku öncesi ritüelinin bir parçası iken, son zamanlar bıraksan tüm gün emerim nesnesi olmuştu. İstanbul öncesinden başlayacaktım da yokluğumda zor olmasın diye ertelemiştim. Tecrübeli anneler 1,5 yaşına kadar bırakmalı sonrası zor diye öğütlemişlerdi.
Ayrıca bi dolu dişi var, acaba dişlere zarar verir mi diye düşünmeye başlamıştım. Sonra konuşma zorluğu çeker , daha doğrusu emzikle çok haşır neşir olursa konuşamaz gibi endişeler peyda olmuştu.
Öncesinde çok yöntem okudum. Çoğu 2 yaş üzeri çocuklara yönelikti, işe yarar mı emin olamadım. Emziği baloncu amcaya verip yerine balon almak, kediye verdik demek, pis oldu demek, pencereden aşağı atmak... Arcanın bunları anlayacağını sanmıyorum henüz. Kanlı yöntemler de var. Mesele ablamınkine karabiber sürmüşler. Ben 2,5 yaşındayken teyzeme bırakmışlar beni, annemler tatile gitmişler. Teyzem de görev aşkıyla emziği bıraktırmış bana. Yöntem : delip sirkeye batırmak. Hala sirke sevmem:)
Ben emziğin ucunu kesme yöntemine sıcak bakmıştım. Çünkü emdikçe keyif almamaya başlayıp kendiliğinden bırakıyorlarmış. Hem de kansız!! Ümit ablaya sordum fikrini. Yok dedi, vermeyiz olur biter. Baktık olmuyor uyumadan önce veririz dalar dalmaz hemen ağzından alırız, uyku halinde emmez böyle böyle unutur dedi. 1 hafta deneyelim, olmazsa keseriz dedi. Önceki bebeklerde bu yöntem işe yaramış. Tecrübe konuşuyor!! Bu yöntemler Tracy'nin son kitabında da yazıyor, aklın yolu bir!
İlk gün biraz gündüz uykuları zor olmuş ama azimle gece de devam ettik. Hiç taviz vermedik. 1-2 akşam uyutmak zor oldu ama yılmadık. Pazartesi gününden beri emziksiz uyuyor, konu kapandı!! Umarım bir daha aklına gelmez:)
İlkerle bir hayalimiz vardı: 32. yaşgünümüzde teknemiz olacaktı. Haftasonları, tatiller, hep teknede takılacaktık, ufaktan ertelendi. Ama İlker yaşgününü ona hediye ettiğim olta takımı ile birlikte yine de teknede kutladı. Biz de balıkçı karıları olarak İlknurla evde kocalarımızın balıktan dönüşünü bekledik. Hasılat pek doyurucu değil ama pek yorgun pek de tatmin olmuş halleri vardı. Balıktan eli boş dönen kocama mesaj kaygılı bir organizasyon düzenledim. Rakı balık!! Arcayı anneme bıraktık, içimiz kaldı. ama o balkonda martılara denize baka baka yemeğini yemekle meşguldü, gittiğimizi umursamadı bile. Arcasız biraz eksik olduk ama kendimizce teselli aradık. Rahatlıkla yemek yiyebilecektik, hem Reis'te ne zamandır ilk defa denizin dibindeki masaya oturabilmiştik, kafamızı boşaltabilecektik .... ama sohbetin büyük kısmı telefondaki fotolarına bakarak ve Arcadan bahsederek geçti. Doğuma 6 hafta kalan Zeynep çok şeker bir hamile oldu, her hafta daha da güzelleşiyor. Poyraz'ın aramıza katılmasına az kaldı. Bebekle alakam olmadığı zamanlarda hamile kadınların göbeğinin kamuya mal olmasına gıcık olurdum. Sonra hamileyken göbüşümden gururlu bir vaziyette okşanmasına ses çıkarmamıştım ama garipsemiştim. Özellikle de anne olmuş kadınlarda acayip bir hamile göbeği fetişi var diye düşünürdüm. Haklıymışım, görünce dayanamıyor, elliyorsun:) Mesela bebek olayına mesafeli olan Gül bir kere dokundu, ben nerdeyse öpecektim. Hem kızı bunaltmak istemiyorum hem dokunmadan edemiyorum. Tekrar hamileliği düşünmememe rağmen o günleri özlediğimi farkettim. Çok kutsal zamanlardı.
Hemen her rakı balık masasında olduğu gibi be defa da tatil planı yapıldı. Çok değil 3 günlük bir tatil olacak, Zeynep henüz ağırlaşmadan yapılacak ve acil durumlar için çok uzaklaşılmayacak. Organizasyon çalışmaları start aldı.
Gece döndüğümüzde Arcanın götünde pireler uçuşuyordu, kucakta arabaya ve kendi yatağına taşındı. Bütün gece uyudu.
Bir tespit daha... tecrübeli annelerin tespitleri çok tutuyor. Mesela Hülya yürümeye başlasın, çok güzel uyuyacak diyordu, uyuyor valla. Özgürün Ela bi dönem erkencikten kalkıveriyordu, Arcada da tüm gece uyumaların ardında 6 buçukta ayaktayız ve tüm enerjisiyle oyuna, anne yatağında kestirme bile yok. Bu sabah o kadar uykum vardı ki, 7 buçukta oyunu ilkere devredip 20 dakika daha kestirdim. Dur bi kahve içeyim açılayım.
Çok düşmüştü son zamanlar. Sadece uyku öncesi ritüelinin bir parçası iken, son zamanlar bıraksan tüm gün emerim nesnesi olmuştu. İstanbul öncesinden başlayacaktım da yokluğumda zor olmasın diye ertelemiştim. Tecrübeli anneler 1,5 yaşına kadar bırakmalı sonrası zor diye öğütlemişlerdi.
Ayrıca bi dolu dişi var, acaba dişlere zarar verir mi diye düşünmeye başlamıştım. Sonra konuşma zorluğu çeker , daha doğrusu emzikle çok haşır neşir olursa konuşamaz gibi endişeler peyda olmuştu.
Öncesinde çok yöntem okudum. Çoğu 2 yaş üzeri çocuklara yönelikti, işe yarar mı emin olamadım. Emziği baloncu amcaya verip yerine balon almak, kediye verdik demek, pis oldu demek, pencereden aşağı atmak... Arcanın bunları anlayacağını sanmıyorum henüz. Kanlı yöntemler de var. Mesele ablamınkine karabiber sürmüşler. Ben 2,5 yaşındayken teyzeme bırakmışlar beni, annemler tatile gitmişler. Teyzem de görev aşkıyla emziği bıraktırmış bana. Yöntem : delip sirkeye batırmak. Hala sirke sevmem:)
Ben emziğin ucunu kesme yöntemine sıcak bakmıştım. Çünkü emdikçe keyif almamaya başlayıp kendiliğinden bırakıyorlarmış. Hem de kansız!! Ümit ablaya sordum fikrini. Yok dedi, vermeyiz olur biter. Baktık olmuyor uyumadan önce veririz dalar dalmaz hemen ağzından alırız, uyku halinde emmez böyle böyle unutur dedi. 1 hafta deneyelim, olmazsa keseriz dedi. Önceki bebeklerde bu yöntem işe yaramış. Tecrübe konuşuyor!! Bu yöntemler Tracy'nin son kitabında da yazıyor, aklın yolu bir!
İlk gün biraz gündüz uykuları zor olmuş ama azimle gece de devam ettik. Hiç taviz vermedik. 1-2 akşam uyutmak zor oldu ama yılmadık. Pazartesi gününden beri emziksiz uyuyor, konu kapandı!! Umarım bir daha aklına gelmez:)
İlkerle bir hayalimiz vardı: 32. yaşgünümüzde teknemiz olacaktı. Haftasonları, tatiller, hep teknede takılacaktık, ufaktan ertelendi. Ama İlker yaşgününü ona hediye ettiğim olta takımı ile birlikte yine de teknede kutladı. Biz de balıkçı karıları olarak İlknurla evde kocalarımızın balıktan dönüşünü bekledik. Hasılat pek doyurucu değil ama pek yorgun pek de tatmin olmuş halleri vardı. Balıktan eli boş dönen kocama mesaj kaygılı bir organizasyon düzenledim. Rakı balık!! Arcayı anneme bıraktık, içimiz kaldı. ama o balkonda martılara denize baka baka yemeğini yemekle meşguldü, gittiğimizi umursamadı bile. Arcasız biraz eksik olduk ama kendimizce teselli aradık. Rahatlıkla yemek yiyebilecektik, hem Reis'te ne zamandır ilk defa denizin dibindeki masaya oturabilmiştik, kafamızı boşaltabilecektik .... ama sohbetin büyük kısmı telefondaki fotolarına bakarak ve Arcadan bahsederek geçti. Doğuma 6 hafta kalan Zeynep çok şeker bir hamile oldu, her hafta daha da güzelleşiyor. Poyraz'ın aramıza katılmasına az kaldı. Bebekle alakam olmadığı zamanlarda hamile kadınların göbeğinin kamuya mal olmasına gıcık olurdum. Sonra hamileyken göbüşümden gururlu bir vaziyette okşanmasına ses çıkarmamıştım ama garipsemiştim. Özellikle de anne olmuş kadınlarda acayip bir hamile göbeği fetişi var diye düşünürdüm. Haklıymışım, görünce dayanamıyor, elliyorsun:) Mesela bebek olayına mesafeli olan Gül bir kere dokundu, ben nerdeyse öpecektim. Hem kızı bunaltmak istemiyorum hem dokunmadan edemiyorum. Tekrar hamileliği düşünmememe rağmen o günleri özlediğimi farkettim. Çok kutsal zamanlardı.
Hemen her rakı balık masasında olduğu gibi be defa da tatil planı yapıldı. Çok değil 3 günlük bir tatil olacak, Zeynep henüz ağırlaşmadan yapılacak ve acil durumlar için çok uzaklaşılmayacak. Organizasyon çalışmaları start aldı.
Gece döndüğümüzde Arcanın götünde pireler uçuşuyordu, kucakta arabaya ve kendi yatağına taşındı. Bütün gece uyudu.
Bir tespit daha... tecrübeli annelerin tespitleri çok tutuyor. Mesela Hülya yürümeye başlasın, çok güzel uyuyacak diyordu, uyuyor valla. Özgürün Ela bi dönem erkencikten kalkıveriyordu, Arcada da tüm gece uyumaların ardında 6 buçukta ayaktayız ve tüm enerjisiyle oyuna, anne yatağında kestirme bile yok. Bu sabah o kadar uykum vardı ki, 7 buçukta oyunu ilkere devredip 20 dakika daha kestirdim. Dur bi kahve içeyim açılayım.
11 Mayıs 2010 Salı
ozelestiri.com tadında
her daim olaylara sükunetle yaklaşan, kriz anlarında sakin durabilen,
çantasında herşeyi düzenli, bir ufak şey aramak için çantada ne var ne yoksa alaşağı etmek zorunda kalmayan
arabasını haftada bir yıkatan, içini temizleten, bisküvi, ıslak mendil artıkları ile aylarca gezmeyen,
yavaş hareket eden,
herhangi heyecan verici bir olayı bile sakinlikle aktarabilen,
küçük şeyler için gereğinden fazla üzülmeyen veya sevinmeyen, dahası duygularını kesinlikle dışa vurmayan,
iş bitirici olurken telaşe mahal vermeyen,
kendine olduğundan fazla güvenen,
mesafeli,
tevazu göstermeyen,
kedi gibi çaresiz durup ota boka yardım isteyen, çantasını bavulunu kendi taşıyacak diye bel fıtığı olmayan, yanındaki erkeklere taşıtabilen,
ağız dolusu kahkahalar değil küçük gülümsemeler ve kikirdemelerle kırışıklıklarını saklayabilen,
topuklu ayakkabıları üzerinde, converselerin içindeymiş gibi rahat yürüyebilen,
makyajı kolay yapan, yakıştıran ve 1 saat içinde yok olmamasını sağlayabilen, makyaj tazeleyen,
her daim manikürlü/pedikürlü dolaşan,
kızarmayan,
yıkayıp çıktığında fönlü görünen saçlara sahip
çok yiyen ama kilo almayan,
çok içen ama sarhoş olmayan,
hatta kaybolmayan sakız hanım
....
bir kadın değilim! olmak isterdim.
çantasında herşeyi düzenli, bir ufak şey aramak için çantada ne var ne yoksa alaşağı etmek zorunda kalmayan
arabasını haftada bir yıkatan, içini temizleten, bisküvi, ıslak mendil artıkları ile aylarca gezmeyen,
yavaş hareket eden,
herhangi heyecan verici bir olayı bile sakinlikle aktarabilen,
küçük şeyler için gereğinden fazla üzülmeyen veya sevinmeyen, dahası duygularını kesinlikle dışa vurmayan,
iş bitirici olurken telaşe mahal vermeyen,
kendine olduğundan fazla güvenen,
mesafeli,
tevazu göstermeyen,
kedi gibi çaresiz durup ota boka yardım isteyen, çantasını bavulunu kendi taşıyacak diye bel fıtığı olmayan, yanındaki erkeklere taşıtabilen,
ağız dolusu kahkahalar değil küçük gülümsemeler ve kikirdemelerle kırışıklıklarını saklayabilen,
topuklu ayakkabıları üzerinde, converselerin içindeymiş gibi rahat yürüyebilen,
makyajı kolay yapan, yakıştıran ve 1 saat içinde yok olmamasını sağlayabilen, makyaj tazeleyen,
her daim manikürlü/pedikürlü dolaşan,
kızarmayan,
yıkayıp çıktığında fönlü görünen saçlara sahip
çok yiyen ama kilo almayan,
çok içen ama sarhoş olmayan,
hatta kaybolmayan sakız hanım
....
bir kadın değilim! olmak isterdim.
10 Mayıs 2010 Pazartesi
Kavuşma, yeni bir hafta, kayıp, yeni kararlar
anneler gününden bahsedesim yok, nehiri bilirken, daha nicelerini düşünürken öyle yapay geliyor ki. Sevmiyorum, içimden de bişey yapmak gelmiyor inadına.
en güzel hediye kavuşmaktı, bundan başka da özel bişey yapmadık. Anneler günü için ne hediye alsak, ilkerin annesi için İlknurdan, benimki için (yaşgününe de hediye almadık) ablamdan fikir çalalım, olmadı onların hediyelerine ortak olalım diye hiç de yaratıcı olmayan fakat kullanışlı önerileri İlkerle paylaştım, sevindi. Sonra bugün aklıma tekrar Nehir geldi. Neden olmasın?
Cuma İlkerin amcasının kalp krizi geçirdiği haberini aldık, bizim sektörden, 3 araba toplanıp İstanbula fuarı ziyarete geliyorlarmış, görüşebilirdik, Balıkesirde araba kullanırken, 57 yaşında... Cumartesi sabah kaybettiğimizin haberini aldım. Biletimi iptal edip öğle uçağına almaya çalıştım. Önce yok dediler, sonra ısrar kıyamet biraz acitasyon, aldılar, 2'de İzmirdeydim. İlker Arcayı almış, havaalanına gelmiş. Havaalanındaki kavuşma eski Türk filmleri tadında oldu. Kahkaha, gözyaşı... "anne ! anne !" diye tezahürat yapmayı öğrenmiş. Yaladı yuttu beni, ben? Öpmeye kıyamadım, kokladım.
Hemen cenaze evine gittik, biz yaşlarında çocukları var, teselliye kelimeler yetmez, sadece sarıldık. Arca yatak odalarında uyudu, kapının arkasında Zafer amcanın pantalonları asılı, dönecek, giyecekti. Ölüm yüzümüze boş işlerle uğraştığımızı vuruyor. Çok ani bir tokat!
Fuar her yıl olduğu gibi yorucuydu. Güneş pilleri takılmış etekli, büstiyerli kızın eteğine bakan yoktu, gözler büstiyerdeydi. Bir diğeri bir karış etekle broşür dağıtıyordu, berikinin üzeri sadece yapraklardan oluşuyordu. Yazık! Hani eğlence sektörü olsa neyse, otomotiv fuarlarındaki görüntülere de alıştık da, bu ne ya? Beyaz fırın kuru pastaları, sandviçleri ve de hain makaronları beni mahvetti. Eteğe sığar gittim, son gün fermuarı zor kapattım.
Arca yokluğumda büyümüş, artık çok rahat yürüyor. AVM ye gittik, koridorlarında koşuyor, artık pusete binmek istemiyor. Abla abla diye kız çocuklarına genç kızlara saldırıyor. Sapık bir oğlan büyüyor. Nasıl oluyor da abi-abla ayrımı yapabiliyor? Şaşırtıcı!! Yakında "anne sen kızsın" da der bana:) Dişler fena galiba, eller 4 parmak ağızda. Köpekler mi acaba diyorum? Çünkü arka azılar 2 yaş gibi çıkıyormuş?
Son olarak yeni bir karar! Arcaya emziği bıraktırmaya karar verdik. Tiryaki oldu adam ya:) 1,5 yaşına kadar daha kolay olur diye duydum, deneyeceğiz. Emzik olayını arcanın doktoru önermemişti. Ama Arca emme içgüdüleri çok gelişmiş bir bebekti. Eğer emzik vermeseydik, benim memeleri emzik yapacaktı:) Bu zamana kadar sadece uykuya geçişte verdik. Uyku sorunlarımızın temelinde var mıydı, hala muamma? Çünkü emzik düştüğü halde uyumaya devam ettiği de oldu, gece uyandığında emzik verdiğimizde tekrar uyuduğu da. Son günlerde farkediyoruz da emziğe çok düşkün olmaya başladı. Sabahları kalktığında kalkış ritüeli, emziği çekmeceye koymaktı, artık itiraz ediyor ve tüm gün bıraksak ağzında tutabilir. Durum daha da kötüleşmeden kesip atmaya karar verdik. Sabah Ümit ablaya yöntemlerini sordum. Benden gizli Tracy mi okuyor ne:) Aynı yöntemleri sıraladı. Uykudan hemen sonra ağzından alma, öğle uykuları ile başlama... Önceki bebeklerde denemiş, kansız halletmiş. 1 hafta deneyelim dedi. Ben emziğin ucunu kesmeye bile varım. Bakalım şimdi bir hafta yumuşak geçiş, olmadı kesik.
en güzel hediye kavuşmaktı, bundan başka da özel bişey yapmadık. Anneler günü için ne hediye alsak, ilkerin annesi için İlknurdan, benimki için (yaşgününe de hediye almadık) ablamdan fikir çalalım, olmadı onların hediyelerine ortak olalım diye hiç de yaratıcı olmayan fakat kullanışlı önerileri İlkerle paylaştım, sevindi. Sonra bugün aklıma tekrar Nehir geldi. Neden olmasın?
Cuma İlkerin amcasının kalp krizi geçirdiği haberini aldık, bizim sektörden, 3 araba toplanıp İstanbula fuarı ziyarete geliyorlarmış, görüşebilirdik, Balıkesirde araba kullanırken, 57 yaşında... Cumartesi sabah kaybettiğimizin haberini aldım. Biletimi iptal edip öğle uçağına almaya çalıştım. Önce yok dediler, sonra ısrar kıyamet biraz acitasyon, aldılar, 2'de İzmirdeydim. İlker Arcayı almış, havaalanına gelmiş. Havaalanındaki kavuşma eski Türk filmleri tadında oldu. Kahkaha, gözyaşı... "anne ! anne !" diye tezahürat yapmayı öğrenmiş. Yaladı yuttu beni, ben? Öpmeye kıyamadım, kokladım.
Hemen cenaze evine gittik, biz yaşlarında çocukları var, teselliye kelimeler yetmez, sadece sarıldık. Arca yatak odalarında uyudu, kapının arkasında Zafer amcanın pantalonları asılı, dönecek, giyecekti. Ölüm yüzümüze boş işlerle uğraştığımızı vuruyor. Çok ani bir tokat!
Fuar her yıl olduğu gibi yorucuydu. Güneş pilleri takılmış etekli, büstiyerli kızın eteğine bakan yoktu, gözler büstiyerdeydi. Bir diğeri bir karış etekle broşür dağıtıyordu, berikinin üzeri sadece yapraklardan oluşuyordu. Yazık! Hani eğlence sektörü olsa neyse, otomotiv fuarlarındaki görüntülere de alıştık da, bu ne ya? Beyaz fırın kuru pastaları, sandviçleri ve de hain makaronları beni mahvetti. Eteğe sığar gittim, son gün fermuarı zor kapattım.
Arca yokluğumda büyümüş, artık çok rahat yürüyor. AVM ye gittik, koridorlarında koşuyor, artık pusete binmek istemiyor. Abla abla diye kız çocuklarına genç kızlara saldırıyor. Sapık bir oğlan büyüyor. Nasıl oluyor da abi-abla ayrımı yapabiliyor? Şaşırtıcı!! Yakında "anne sen kızsın" da der bana:) Dişler fena galiba, eller 4 parmak ağızda. Köpekler mi acaba diyorum? Çünkü arka azılar 2 yaş gibi çıkıyormuş?
Son olarak yeni bir karar! Arcaya emziği bıraktırmaya karar verdik. Tiryaki oldu adam ya:) 1,5 yaşına kadar daha kolay olur diye duydum, deneyeceğiz. Emzik olayını arcanın doktoru önermemişti. Ama Arca emme içgüdüleri çok gelişmiş bir bebekti. Eğer emzik vermeseydik, benim memeleri emzik yapacaktı:) Bu zamana kadar sadece uykuya geçişte verdik. Uyku sorunlarımızın temelinde var mıydı, hala muamma? Çünkü emzik düştüğü halde uyumaya devam ettiği de oldu, gece uyandığında emzik verdiğimizde tekrar uyuduğu da. Son günlerde farkediyoruz da emziğe çok düşkün olmaya başladı. Sabahları kalktığında kalkış ritüeli, emziği çekmeceye koymaktı, artık itiraz ediyor ve tüm gün bıraksak ağzında tutabilir. Durum daha da kötüleşmeden kesip atmaya karar verdik. Sabah Ümit ablaya yöntemlerini sordum. Benden gizli Tracy mi okuyor ne:) Aynı yöntemleri sıraladı. Uykudan hemen sonra ağzından alma, öğle uykuları ile başlama... Önceki bebeklerde denemiş, kansız halletmiş. 1 hafta deneyelim dedi. Ben emziğin ucunu kesmeye bile varım. Bakalım şimdi bir hafta yumuşak geçiş, olmadı kesik.
6 Mayıs 2010 Perşembe
zor...
fuar için istanbuldayım.
yorgunum bitkinim. elvanımla birlikteydik dün iyi geldi, şimdi otel odasında aşkı memnu izliyorum. beşir elden gidiyor.
salıdan beri 3. gece. arca bugüne kadar iyiydi. bugün, bütün gün durduk yerde ağlamalara başlamış, aryorum arkadan mızık sesleri geliyor. oyalamak imkansızlaşmış. akşam eve dönüş saatimde kapıda bekliyormuş. yatma vaktine yakın pencereleri işaret ediyormuş. yarın bir gece daha var, bir gündüz daha... sonra bir de cumartesi ve akşamına kavuşuyoruz. o özledikçe ben bitiyorum o mızıkladıkça ben daha çok özlüyorum. sabah anne yatağı kestirmelerinin fotosunu gönderiyor ilker nispet gibi:) içim gidiyor. öyle farkında ki yokluğumun. özlemesin, farketmesin, etkilenmesin isterdim. ama mümkün mü?
zor! çok özledim.
yorgunum bitkinim. elvanımla birlikteydik dün iyi geldi, şimdi otel odasında aşkı memnu izliyorum. beşir elden gidiyor.
salıdan beri 3. gece. arca bugüne kadar iyiydi. bugün, bütün gün durduk yerde ağlamalara başlamış, aryorum arkadan mızık sesleri geliyor. oyalamak imkansızlaşmış. akşam eve dönüş saatimde kapıda bekliyormuş. yatma vaktine yakın pencereleri işaret ediyormuş. yarın bir gece daha var, bir gündüz daha... sonra bir de cumartesi ve akşamına kavuşuyoruz. o özledikçe ben bitiyorum o mızıkladıkça ben daha çok özlüyorum. sabah anne yatağı kestirmelerinin fotosunu gönderiyor ilker nispet gibi:) içim gidiyor. öyle farkında ki yokluğumun. özlemesin, farketmesin, etkilenmesin isterdim. ama mümkün mü?
zor! çok özledim.
3 Mayıs 2010 Pazartesi
otuzu 2 geçe
1 Mayıs... ben kentkartımı doldurturken "öğrenci mi tam mı" diye sorulduğunda sevine durayım yaş olmuş, otuzu 2 geçe... Yıllar geçiyor...
Cumartesi hangi akla hizmetse Alsancaktaydık, tabii meydanlar taşmış. Çok durmadan kaçtık. Arca ilk defa Kemeraltını altını üstüne getirdi. O kalabalığa bayıldı. Hatta yürüdü. Bizim İlkerle otelde konaklama planımız, başbaşa yemeğe son olarak da evde pizza partisine dönüştü. Süper oldu!!
Arca ve Cansu dahil 13 kişiydik. Pizzalar yendi, pasta kesildi, İtalyadan getirdiğim 2 euroluk köpek öldürenler tüketildi ve şaşırtıcı şekilde sevildi. Bir 32. yaşgünü bu kadar güzel kutlanabilirdi.
Pazar gününü yazlıkta geçirmeye karar verdik. Bizimkiler epey değişiklik yapmışlar, sezona hazırlar. Yeni oyuncak kuyu, havuz ve tulumba üçlüsü. Bizim çocukluğumuzun Akhisar bağında buz gibi su çeken bir tulumba vardı. Dedem 50 kere çekmeden içilmez der, her bardak suyunu 50 kere tulumba çekerek getirirdik. Arca suya tulumbaya çıldırdı. 3 defa üst değişti, kuru kıyafet kalmayınca rotamızı başka yönlere çevirdik. Denizin kenarından ayrılmak istemedi, kedilerin peşinden koşturdu, kitaplardan tanıdığı sümüklü böceği inceleme fırsatı buldu, çiçek suladı, karıncaları yakalamaya çalıştı, defalarca merdivenden inip çıktı.
Hayatının en hareketli gününü yaşadı:) Eve dönüş yoluna çıkmadan önce pijamalarını giydi, yolda horlamaya başladı, şimdi de günün heyecanlarını rüyasında görüyor olacak zırt pırt uyanıyor, gece uzun olacak...
Cumartesi hangi akla hizmetse Alsancaktaydık, tabii meydanlar taşmış. Çok durmadan kaçtık. Arca ilk defa Kemeraltını altını üstüne getirdi. O kalabalığa bayıldı. Hatta yürüdü. Bizim İlkerle otelde konaklama planımız, başbaşa yemeğe son olarak da evde pizza partisine dönüştü. Süper oldu!!
Arca ve Cansu dahil 13 kişiydik. Pizzalar yendi, pasta kesildi, İtalyadan getirdiğim 2 euroluk köpek öldürenler tüketildi ve şaşırtıcı şekilde sevildi. Bir 32. yaşgünü bu kadar güzel kutlanabilirdi.
Pazar gününü yazlıkta geçirmeye karar verdik. Bizimkiler epey değişiklik yapmışlar, sezona hazırlar. Yeni oyuncak kuyu, havuz ve tulumba üçlüsü. Bizim çocukluğumuzun Akhisar bağında buz gibi su çeken bir tulumba vardı. Dedem 50 kere çekmeden içilmez der, her bardak suyunu 50 kere tulumba çekerek getirirdik. Arca suya tulumbaya çıldırdı. 3 defa üst değişti, kuru kıyafet kalmayınca rotamızı başka yönlere çevirdik. Denizin kenarından ayrılmak istemedi, kedilerin peşinden koşturdu, kitaplardan tanıdığı sümüklü böceği inceleme fırsatı buldu, çiçek suladı, karıncaları yakalamaya çalıştı, defalarca merdivenden inip çıktı.
Hayatının en hareketli gününü yaşadı:) Eve dönüş yoluna çıkmadan önce pijamalarını giydi, yolda horlamaya başladı, şimdi de günün heyecanlarını rüyasında görüyor olacak zırt pırt uyanıyor, gece uzun olacak...
29 Nisan 2010 Perşembe
günler...
geçiyor...
farketmeden haftalar bitiyor.
bu ara meşguliyetler fazla. haftaya 4 gece 5 gün yokum, İstanbulda fuarda, Arcadan ayrı. Bakalım bana mı zor gelecek ona mı. Öncekiler sorun olmamıştı, ama sanki daha bir anneye düştü bu aralar. İlker bile kara kara düşünür oldu, anneyi özlerse ne yaparım diyor. Arca ben gözden birkaç dakikalığına kaybolayım, "annih, annih" diye önce mutfakta, sonra koridorda arıyor, sonra yaygarayı basıyor. Bana da şimdiden afakanlar basıyor, bakalım nasıl atlatacağız.
Cüceyle oyunlar pek neşeli bu aralar. Baba salonda televizyona bakarken, Arca ve annih mutfakta bir çekmece belirliyorlar. Arca içinden 1 tane seçiyor, çay süzgeci, kaşık, kapak... eline alıyor. Diğer eliyle annihin elini tutuyor, pıtı pıtı babaya gidip ganimetimizi veriyoruz. Baba alıp özenle inceliyor, sonra diğer ganimetlerin arasına koyuyor. Arca heyecanla dönüyor, pıtı pıtı yine mutfağa gidiyoruz aynı şekilde bir akşamda belki 20 defa tekrarlıyoruz. Yüzündeki heyecan, mutluluk görülmeye değer.
Dün ilk defa yeşil erik yedi. Hem yüzünü buruşturup hem de daha var mı diye bakınıyor. Geçende doktor bakla ve patlıcan hariç herşeyi yiyebilir dediğinden beri daha rahatız. Doktor demişken.. güzel bir kontrol geçirdik, aşı oldu. Bu defa pek ağlamadı. Hatta hiç ağlamadı. Kilo 250 gr artmış, boy yarım cm. Standartların hafif üzerinde bir seyir var. Bu defa farklı sorularla karşılaştık. Mesela konuşmayla ilgili.. kaç kelime söylüyor? sonra bir alet yardımı ile işini halledebiliyor mu? komutları anlıyor mu? 3 adet nesneyi üst üste koyuyor mu, kule yapıyor mu? döke saça da olsa kaşıkla yemeğinin en azından yarısını yiyebiliyor mu? bunlardan geçtik de, "kendi kendine otururken ayağa kalkabiliyor mu"da kaldık:P
12 adet dişi var. 4 adet köpek 4 adet arka azılar kalmış. köpekler birkaç ay sonra, arka azılarsa 2 yaş gibi çıkar deyince, önümüzdeki birkaç ay için oh çektik.
Doktorun Arcadan 10 ay büyük kızı var, o da bu ara çocuk eğitimine takmış durumda. Kitap kemirip duruyor. O bana ben ona kitap önerip duruyoruz. Çocuk beden dilini karıştırıyordum bu aralar, o okumuş, "yazmış olmak için yazılmış" yorumu yaptı, belki doktor olduğu için farklı bir açıdan yaklaşmıştır, ben fotorafları beğendim:)
Haluk Yavuzeri ise çok akademik buluyor. Bence kitap okumayı pek sevmeyenlere göre, hap gibi... Harvey Karpın Mahallenin en mutlu yumurcağından epey konuştuk.
Bir de hazzın ertelenmesi konusuna dikkat çekti, bu eğitimin çocuklara mutlaka uygulanmasını tavsiye etti. İç disiplin geliştirmenin önemli yapıtaşlarından biriymiş.
Doktorun komik ama isabetli tespiti: soruları önceden soruyormuşuz. Yani konuya gelmeden biz önden dersimizi çalışıyormuşuz. Çok normal !! İlkerin tabiriyle "internet sosyali"yim ben. hiç tanışmadığım ama tanıdığım, hakkında bi dolu şey bildiğim hayatlar geliyor ekrana... ve aklıma bile gelmeyen şeyler öğreniyorum. yaşasın internet:) yaşasın nurturia:)
İş çok, yeliz kaçar!!
farketmeden haftalar bitiyor.
bu ara meşguliyetler fazla. haftaya 4 gece 5 gün yokum, İstanbulda fuarda, Arcadan ayrı. Bakalım bana mı zor gelecek ona mı. Öncekiler sorun olmamıştı, ama sanki daha bir anneye düştü bu aralar. İlker bile kara kara düşünür oldu, anneyi özlerse ne yaparım diyor. Arca ben gözden birkaç dakikalığına kaybolayım, "annih, annih" diye önce mutfakta, sonra koridorda arıyor, sonra yaygarayı basıyor. Bana da şimdiden afakanlar basıyor, bakalım nasıl atlatacağız.
Cüceyle oyunlar pek neşeli bu aralar. Baba salonda televizyona bakarken, Arca ve annih mutfakta bir çekmece belirliyorlar. Arca içinden 1 tane seçiyor, çay süzgeci, kaşık, kapak... eline alıyor. Diğer eliyle annihin elini tutuyor, pıtı pıtı babaya gidip ganimetimizi veriyoruz. Baba alıp özenle inceliyor, sonra diğer ganimetlerin arasına koyuyor. Arca heyecanla dönüyor, pıtı pıtı yine mutfağa gidiyoruz aynı şekilde bir akşamda belki 20 defa tekrarlıyoruz. Yüzündeki heyecan, mutluluk görülmeye değer.
Dün ilk defa yeşil erik yedi. Hem yüzünü buruşturup hem de daha var mı diye bakınıyor. Geçende doktor bakla ve patlıcan hariç herşeyi yiyebilir dediğinden beri daha rahatız. Doktor demişken.. güzel bir kontrol geçirdik, aşı oldu. Bu defa pek ağlamadı. Hatta hiç ağlamadı. Kilo 250 gr artmış, boy yarım cm. Standartların hafif üzerinde bir seyir var. Bu defa farklı sorularla karşılaştık. Mesela konuşmayla ilgili.. kaç kelime söylüyor? sonra bir alet yardımı ile işini halledebiliyor mu? komutları anlıyor mu? 3 adet nesneyi üst üste koyuyor mu, kule yapıyor mu? döke saça da olsa kaşıkla yemeğinin en azından yarısını yiyebiliyor mu? bunlardan geçtik de, "kendi kendine otururken ayağa kalkabiliyor mu"da kaldık:P
12 adet dişi var. 4 adet köpek 4 adet arka azılar kalmış. köpekler birkaç ay sonra, arka azılarsa 2 yaş gibi çıkar deyince, önümüzdeki birkaç ay için oh çektik.
Doktorun Arcadan 10 ay büyük kızı var, o da bu ara çocuk eğitimine takmış durumda. Kitap kemirip duruyor. O bana ben ona kitap önerip duruyoruz. Çocuk beden dilini karıştırıyordum bu aralar, o okumuş, "yazmış olmak için yazılmış" yorumu yaptı, belki doktor olduğu için farklı bir açıdan yaklaşmıştır, ben fotorafları beğendim:)
Haluk Yavuzeri ise çok akademik buluyor. Bence kitap okumayı pek sevmeyenlere göre, hap gibi... Harvey Karpın Mahallenin en mutlu yumurcağından epey konuştuk.
Bir de hazzın ertelenmesi konusuna dikkat çekti, bu eğitimin çocuklara mutlaka uygulanmasını tavsiye etti. İç disiplin geliştirmenin önemli yapıtaşlarından biriymiş.
Doktorun komik ama isabetli tespiti: soruları önceden soruyormuşuz. Yani konuya gelmeden biz önden dersimizi çalışıyormuşuz. Çok normal !! İlkerin tabiriyle "internet sosyali"yim ben. hiç tanışmadığım ama tanıdığım, hakkında bi dolu şey bildiğim hayatlar geliyor ekrana... ve aklıma bile gelmeyen şeyler öğreniyorum. yaşasın internet:) yaşasın nurturia:)
İş çok, yeliz kaçar!!
24 Nisan 2010 Cumartesi
Arca antropozda!!!
Arcanın terrible 2 değil, ergenlik değil direkt antropoza girdiğini düşünüyorum!! İnsan çocuğundan şikayet eder mi? Allah biliyor ya EDİYORUM!!
Bugün Nurturia İzmir anneleri buluşması vardı. Cidden insanüstü bir çaba ile katıldım. Önceki gece Tuba ile Cenk evlendi, nikah ayrı olunca bütün güne bir telaş yayıldı. Nikaha Arcayı da götürdük, temiz hava çarptı uyuyakaldı. Anneme bırakıp gece için kuaföre gidecektik,neyse akşamı ettik. Güzel bir düğün oldu. Yaşlanmışım. Ben - kapı gıcırtısına oynayan, pistten zinhar inmeyen ben - sadece birkaç şarkıda oynayıp kalan zamanı nefis yemeklere ayırdım. Zar zor sığdığım elbise sıktı, yedikçe daha da rahatsız etti.
Ne diyordum Nurturia..Arca sabah uykusunu aldıktan sonra Elvan geldi, hep beraber Alsancaka indik. Adres belli: Fuar 26 Ağustos kapısından girilecek, az ilerleyeip sola bakılacak, Zeki Müren çalan kafede konuşlanılacak. Erkenden gittik, Hülya geldi, ama Zeki Müren çalmıyor, olsun söyledik, çaldılar. Çok tatlı anneler çok bıcırık veletler geldi. Ama Arca sosyalleşmemi tamamen engelledi. Benim yerime anne aday aday adayı Elvan hepsiyle kaynaştı. Ben? Pisboğaz Arca kendi koca kase çorbasını bitirmek yetmedi, kurabiyelere, keklere, krakerlere dadandı. Hadi sadece yese iyi. İki eline diğer çocukların oyuncaklarını aldı gözü hala başka oyuncaklarda. Birkaç kişiyle kapıştı. Oğlum sen daha 14 aylıksın onlar en az 18!! Hayır birşey değil, bilen bilmeyen Arcaya evde hiç oyuncak vermiyoruz sanacak. Cüssen ve yaşın kadar davran!! Yok nerde, herkesin elinden oyuncağını aldı, oyuncağını elinden alanlara çemkirdi. iki çift laf edemedim. Halbuki elfanayla konuşmam lazımdı, Hayatla Hülyayla kaynatmam, yeni tanıştığım annelerle kaynaşmam lazımdı. Arcanın gazabına uğradım. Asosyallik sınırlarını zorladı. 1,5 saat kadar durduktan sonra Cansunun 1. yaş günü partisine katılmak üzere ayrıldık. Pusette de arıza çıkardı. Sonra baktık uyuyor biraz dolandık, eve yollandık.
Cansu tam prenses gibiydi. Arca pisliklerine devam etti. Bütün oyuncaklara dadandı. Cansuyu itip kaktı. Cansu tamamen bir hanımefendiydi, Arca serseri! Zaten Cansu az yiyor, bir de tok evin aç köpeği Arca o kadar kek, börek ve pastadan sonra Cansunun meyvasına da musallat oldu. Allahım ben bu çocukla napacağım!!
Arcanın anormal hareketleri eve dönünce de devam etti. Dişten mi huysuzluk yapıyor? belki?? Ama gece uykusu nispeten iyi, diş olmayabilir. Bence direkt antropoz!!
Bugün Nurturia İzmir anneleri buluşması vardı. Cidden insanüstü bir çaba ile katıldım. Önceki gece Tuba ile Cenk evlendi, nikah ayrı olunca bütün güne bir telaş yayıldı. Nikaha Arcayı da götürdük, temiz hava çarptı uyuyakaldı. Anneme bırakıp gece için kuaföre gidecektik,neyse akşamı ettik. Güzel bir düğün oldu. Yaşlanmışım. Ben - kapı gıcırtısına oynayan, pistten zinhar inmeyen ben - sadece birkaç şarkıda oynayıp kalan zamanı nefis yemeklere ayırdım. Zar zor sığdığım elbise sıktı, yedikçe daha da rahatsız etti.
Ne diyordum Nurturia..Arca sabah uykusunu aldıktan sonra Elvan geldi, hep beraber Alsancaka indik. Adres belli: Fuar 26 Ağustos kapısından girilecek, az ilerleyeip sola bakılacak, Zeki Müren çalan kafede konuşlanılacak. Erkenden gittik, Hülya geldi, ama Zeki Müren çalmıyor, olsun söyledik, çaldılar. Çok tatlı anneler çok bıcırık veletler geldi. Ama Arca sosyalleşmemi tamamen engelledi. Benim yerime anne aday aday adayı Elvan hepsiyle kaynaştı. Ben? Pisboğaz Arca kendi koca kase çorbasını bitirmek yetmedi, kurabiyelere, keklere, krakerlere dadandı. Hadi sadece yese iyi. İki eline diğer çocukların oyuncaklarını aldı gözü hala başka oyuncaklarda. Birkaç kişiyle kapıştı. Oğlum sen daha 14 aylıksın onlar en az 18!! Hayır birşey değil, bilen bilmeyen Arcaya evde hiç oyuncak vermiyoruz sanacak. Cüssen ve yaşın kadar davran!! Yok nerde, herkesin elinden oyuncağını aldı, oyuncağını elinden alanlara çemkirdi. iki çift laf edemedim. Halbuki elfanayla konuşmam lazımdı, Hayatla Hülyayla kaynatmam, yeni tanıştığım annelerle kaynaşmam lazımdı. Arcanın gazabına uğradım. Asosyallik sınırlarını zorladı. 1,5 saat kadar durduktan sonra Cansunun 1. yaş günü partisine katılmak üzere ayrıldık. Pusette de arıza çıkardı. Sonra baktık uyuyor biraz dolandık, eve yollandık.
Cansu tam prenses gibiydi. Arca pisliklerine devam etti. Bütün oyuncaklara dadandı. Cansuyu itip kaktı. Cansu tamamen bir hanımefendiydi, Arca serseri! Zaten Cansu az yiyor, bir de tok evin aç köpeği Arca o kadar kek, börek ve pastadan sonra Cansunun meyvasına da musallat oldu. Allahım ben bu çocukla napacağım!!
Arcanın anormal hareketleri eve dönünce de devam etti. Dişten mi huysuzluk yapıyor? belki?? Ama gece uykusu nispeten iyi, diş olmayabilir. Bence direkt antropoz!!
22 Nisan 2010 Perşembe
Bakıcılı hayatımız
Can'ın annesi sormuş, biz de yanıtlayalım, sözümüzde duralım.
Bakıcılı hayatlarımızda "denge" olduğunu size ne gösterir?
Annenin evde olduğu saatler mi?
Bakıcı ile yaptığı etkinlikler mi?
Annenin yedirme, giydirme, oyun oynama etkinliklerinin miktarı mı?
Annenin mutlu ve güler yüzü mü?
Kuzuların mutlu ve güler yüzü mü?
Anane ve babane bize yakınlar, hık desek yanımızdalar ama biz hiç onların Arca'ya bakmasını düşünmedik. Ben sabah 8-akşam 7 evde yokum, ayda birkaç defa İstanbul, birkaç ayda bir de yurtdışı seyahatleri oluyor. Onların da hayatı var, kimseyi bağlamak istemedik. İmkanları zorlayalım dedik, olmasaydı mecburduk tabii.
Arca'nın doğumundan 1,5 ay sonra artık bakıcı konusunu netleştirmek gerekti. Zaten Arcanın 3. ayını doldurduğu gün iş başı yapacaktım. Üstelik 2. ayda ofisten "hadi bakalım yavaştan başla" sinyalleri almaya başlamıştım.
Bakıcı konusunda hiç alternatifim olmadı ama ilk ve tek adayım yüzlercesi içinden de gelseydi tek tercihim olurdu. Şanslıydık. Arca 1,5 aylıkken yarım gün olarak başladı. Birbirimizi tanıdık, anladık. Sadece Arcaya değil bana da baktı:) Süt yapsın diye az kuru börülce pişirmedi bana:) Ümit abladan tek isteğimiz Arca ile ilgilenmesi oldu, yemekti, ütüydü, temizlikti, hiç talepkar olmadık. Ama zamanla kendi evi gibi her işimizi halleder oldu.
Arca konusunda aramızda bir iletişim var, paralel hareket ediyoruz. Bazı günler evi aramıyorum bile, bazen birbirimizi görmüyoruz, İlker erken gelince Arcayı ona teslim ediyor. Cumartesileri de yarım gün evin temizliği için geliyor, onun buna, bizim ona ihtiyacımız var. Cumartesileri bile Arcanın sabah uykusu sonrası yoğurdunu buzdolabından çıkarıyor, ya da ben üzerini örtmemişsem (kötü anne diilim ayol, henüz uyumadan örtersen gıcık oluyor, dalsın diye bekliyorum) bakıyorum, o örtmüş, o kadar işinin arasında unutmuyor. Huzur önemli sanıyorum. Arca bazı günler Ümit abla evden giderken ağlar, boynuna sarılır bırakmaz. Ona bağlanmasının Arca için ne kadar sağlıklı bir davranış olduğunu bildiğim için hiç üzülmüyorum, hatta hoşuma gidiyor. Arcaya sevgi gösteriyor ki Arca da onu seviyor. Annem bize gündüzleri uğradığında bir gözlemini paylaşmıştı, sevinmiştim: "Arca bütün gün Ümit ablayı takip ediyor, gözünü ondan ayırmıyor" demişti. Biz de Ümit ablayı hiç kırmamaya çalışıyoruz, naif çünkü biliyorum. Bazen yapma dediklerimizi yapıyor, biliyorum. Akşamüzeri muhallebi yedirme, meyva yesin yoksa akşam yemiyor diyorum, eğer gün içinde iştahsızsa yediriyor, söylüyoruz, dayanamadım diyor:) Kızmıyor muyum? Kızıyorum, bazen Arcanın tırnağını derin kessem, ya da hasta etsem kızar bana kızı gibi!! Bunlar göz ardı edilebilen şeyler. Bazı şeyler görmezden gelinmeli, sık boğaz edilmemeli. Önemli olan genel anlamda birbirlerini sevmeleri, bakıcı da evi kendi evi olarak benimsemeli.
Umarım Arca kreşe başlayasıya kadar Ümit abla ile birlikte devam edebiliriz.
Bizim bakıcı ile durumlar böyle. Çoğunlukla iyi. Bu durumda kulağımı çekip tütütü diye ekrana tükürüyorum.
Bakıcılı hayatımızda dengeleri iyi tutturup karşılıklı anlayışa dayanan bir ilişki kurmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Böylece bebek mutlu ve güvende, bakıcı benimseyici, anne ve baba işlerinde huzurlu olur. Formül bu sanıyorum.
Bakıcılı hayatımızın tatlı bir rutini var. Sabah Arca uyanmasa bile mutlaka 7 buçuktan sonra kaldırıyorum. Birbirimizi öpüp koklamalıyız, ben giderken hergün aynı şekilde "ben işe gidiyorum, akşam geleceğim, birlikte yine kuduracağız" diyorum. Bu parolamız gibi bişey. Zaman geçtikçe kudurmanın yerini oyunlar, resimler alabilir, bilmiyorum. Arca genelde ağlamaz ben giderken bazen mızıldanır, CE-E oynarız. Ümit abla kucağına alır, bi içeri bi dışarı ben de asansörü beklerken birkaç dakikada neşemiz yerine gelir, asansöre bindiğimde kahkahalarını duyarım. Ben gittikten sonra pijamasını çıkarırlar, kahvaltı ederler, oynarlar, Arca sabah uykusuna yatar. Uyanında yoğurt yer, oynarlar, mutlaka dışarı çıkarlar. Parka gidemeseler bile ittirgeç arabasını alıp apartmanın önüne inerler. Dışarı çıkamazlarsa bile komşuculuk yaparlar, Nilda ile takılırlar. Sonra öğle yemeği, uyku, akşamüzeri öğünü ve anne gelir:) Akşam geldiğimde "anne geldiii" diye seslenirim. Arca cücesi de bazen "annih" diye saldırır bazen oyununu bırakmaz bile, ben saldırırım. Akşam yemeğini yer, sonra kudurmaya devam, bu aralar yürüyor ya sürekli yürütmeye çalışıyoruz, çok komik:) 9'a doğru son ara öğünle yatma vaktinin geldiği anlaşılır. Gün biter...(bu arada bizim düdük mütemadiyen yiyormuş, yazınca anladım :) )
Arca neyin ne zaman olacağını bilir, Ümit abla geldi mi biz gideceğiz, bilir. Şaşırmaz. Zaten rutin seven bir çocuk, belki biz öyle olsun istedik, yönlendirdik, o da uyumlu bir mizaca sahip olduğu için bize ayak uydurdu. Kimbilir...
Annem hiç çalışmadı, halbuki öğretmen olmayı çok istemiş zamanında, iyi bir öğretmen olurdu, eminim, keşke... Ama hayatı boyunca hiçbir zaman evde oturmadı, öğretmen olamadı ama müzmin öğrencidir, bütün kursları bitirdi (çiçek, kumaş boyama, resim, - acayip yeteneklidir - , seramik, dikiş, nakış, tahta boyama, cam boyama, makrome, daktilo, ingilizce, bilgisayar... eminim atladılarım vardır), şimdi kurs kalmadı, üniversiteye hazırlanıyor, seneye sınava girecek. Ve ablamla ikimizin mutlaka meslek sahibi olmamızı, ekonomik özgürlüğümüzün olmasını istedi. Belki de hayatında bizden tek beklentisi ne kadar zengin olursak olalım asla evde oturmamamızdı. Belki de bu o kadar kanıma işlemiş ki çalışmamayı hiç düşünmedim. Mutsuz olurdum gibi geliyor.
Bir taraftan da kendi mutluluğum için çalışmak acaba evdeki cüceme haksızlık mı diyorum?? Annelik bu işte, acabalar kemiriyor bazen. Sonra evde olsaydım, mutlaka mis gibi kurabiyeler yapabilen, evi her daim toplu, düzenli, bir anne olmak isteyecektim (annem gibi... bizim evde her zaman okul dönüşü kek, kurabiye olurdu, mis gibi kokardı). Ve beceremeyecektim muhtemelen. Hele düzenli olmayı asla beceremeyecektim ve becermeye çalıştıkça mutsuz olacaktım, sanıyorum.
Ne diyordum, konu dağıldı...
Toparlayıp kapatıyorum.
Ahkam kesmek gerekirse, anne mutlu huzurlu olacak. Bunun yolu ne ise öyle yapacak!! Annenin huzuru, mutluluğu, yedikleri sütünden geçer gibi, bebeğe geçiyor. Molalar verecek kendine, zamanlar çalacak. Zor biliyorum, hep yaşıyoruz ama çalıntı zamanlar anneye dolayısı ile bebeğe iyi geliyor. Denge annede bitiyor!
Bakıcılı hayatlarımızda "denge" olduğunu size ne gösterir?
Annenin evde olduğu saatler mi?
Bakıcı ile yaptığı etkinlikler mi?
Annenin yedirme, giydirme, oyun oynama etkinliklerinin miktarı mı?
Annenin mutlu ve güler yüzü mü?
Kuzuların mutlu ve güler yüzü mü?
Anane ve babane bize yakınlar, hık desek yanımızdalar ama biz hiç onların Arca'ya bakmasını düşünmedik. Ben sabah 8-akşam 7 evde yokum, ayda birkaç defa İstanbul, birkaç ayda bir de yurtdışı seyahatleri oluyor. Onların da hayatı var, kimseyi bağlamak istemedik. İmkanları zorlayalım dedik, olmasaydı mecburduk tabii.
Arca'nın doğumundan 1,5 ay sonra artık bakıcı konusunu netleştirmek gerekti. Zaten Arcanın 3. ayını doldurduğu gün iş başı yapacaktım. Üstelik 2. ayda ofisten "hadi bakalım yavaştan başla" sinyalleri almaya başlamıştım.
Bakıcı konusunda hiç alternatifim olmadı ama ilk ve tek adayım yüzlercesi içinden de gelseydi tek tercihim olurdu. Şanslıydık. Arca 1,5 aylıkken yarım gün olarak başladı. Birbirimizi tanıdık, anladık. Sadece Arcaya değil bana da baktı:) Süt yapsın diye az kuru börülce pişirmedi bana:) Ümit abladan tek isteğimiz Arca ile ilgilenmesi oldu, yemekti, ütüydü, temizlikti, hiç talepkar olmadık. Ama zamanla kendi evi gibi her işimizi halleder oldu.
Arca konusunda aramızda bir iletişim var, paralel hareket ediyoruz. Bazı günler evi aramıyorum bile, bazen birbirimizi görmüyoruz, İlker erken gelince Arcayı ona teslim ediyor. Cumartesileri de yarım gün evin temizliği için geliyor, onun buna, bizim ona ihtiyacımız var. Cumartesileri bile Arcanın sabah uykusu sonrası yoğurdunu buzdolabından çıkarıyor, ya da ben üzerini örtmemişsem (kötü anne diilim ayol, henüz uyumadan örtersen gıcık oluyor, dalsın diye bekliyorum) bakıyorum, o örtmüş, o kadar işinin arasında unutmuyor. Huzur önemli sanıyorum. Arca bazı günler Ümit abla evden giderken ağlar, boynuna sarılır bırakmaz. Ona bağlanmasının Arca için ne kadar sağlıklı bir davranış olduğunu bildiğim için hiç üzülmüyorum, hatta hoşuma gidiyor. Arcaya sevgi gösteriyor ki Arca da onu seviyor. Annem bize gündüzleri uğradığında bir gözlemini paylaşmıştı, sevinmiştim: "Arca bütün gün Ümit ablayı takip ediyor, gözünü ondan ayırmıyor" demişti. Biz de Ümit ablayı hiç kırmamaya çalışıyoruz, naif çünkü biliyorum. Bazen yapma dediklerimizi yapıyor, biliyorum. Akşamüzeri muhallebi yedirme, meyva yesin yoksa akşam yemiyor diyorum, eğer gün içinde iştahsızsa yediriyor, söylüyoruz, dayanamadım diyor:) Kızmıyor muyum? Kızıyorum, bazen Arcanın tırnağını derin kessem, ya da hasta etsem kızar bana kızı gibi!! Bunlar göz ardı edilebilen şeyler. Bazı şeyler görmezden gelinmeli, sık boğaz edilmemeli. Önemli olan genel anlamda birbirlerini sevmeleri, bakıcı da evi kendi evi olarak benimsemeli.
Umarım Arca kreşe başlayasıya kadar Ümit abla ile birlikte devam edebiliriz.
Bizim bakıcı ile durumlar böyle. Çoğunlukla iyi. Bu durumda kulağımı çekip tütütü diye ekrana tükürüyorum.
Bakıcılı hayatımızda dengeleri iyi tutturup karşılıklı anlayışa dayanan bir ilişki kurmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Böylece bebek mutlu ve güvende, bakıcı benimseyici, anne ve baba işlerinde huzurlu olur. Formül bu sanıyorum.
Bakıcılı hayatımızın tatlı bir rutini var. Sabah Arca uyanmasa bile mutlaka 7 buçuktan sonra kaldırıyorum. Birbirimizi öpüp koklamalıyız, ben giderken hergün aynı şekilde "ben işe gidiyorum, akşam geleceğim, birlikte yine kuduracağız" diyorum. Bu parolamız gibi bişey. Zaman geçtikçe kudurmanın yerini oyunlar, resimler alabilir, bilmiyorum. Arca genelde ağlamaz ben giderken bazen mızıldanır, CE-E oynarız. Ümit abla kucağına alır, bi içeri bi dışarı ben de asansörü beklerken birkaç dakikada neşemiz yerine gelir, asansöre bindiğimde kahkahalarını duyarım. Ben gittikten sonra pijamasını çıkarırlar, kahvaltı ederler, oynarlar, Arca sabah uykusuna yatar. Uyanında yoğurt yer, oynarlar, mutlaka dışarı çıkarlar. Parka gidemeseler bile ittirgeç arabasını alıp apartmanın önüne inerler. Dışarı çıkamazlarsa bile komşuculuk yaparlar, Nilda ile takılırlar. Sonra öğle yemeği, uyku, akşamüzeri öğünü ve anne gelir:) Akşam geldiğimde "anne geldiii" diye seslenirim. Arca cücesi de bazen "annih" diye saldırır bazen oyununu bırakmaz bile, ben saldırırım. Akşam yemeğini yer, sonra kudurmaya devam, bu aralar yürüyor ya sürekli yürütmeye çalışıyoruz, çok komik:) 9'a doğru son ara öğünle yatma vaktinin geldiği anlaşılır. Gün biter...(bu arada bizim düdük mütemadiyen yiyormuş, yazınca anladım :) )
Arca neyin ne zaman olacağını bilir, Ümit abla geldi mi biz gideceğiz, bilir. Şaşırmaz. Zaten rutin seven bir çocuk, belki biz öyle olsun istedik, yönlendirdik, o da uyumlu bir mizaca sahip olduğu için bize ayak uydurdu. Kimbilir...
Annem hiç çalışmadı, halbuki öğretmen olmayı çok istemiş zamanında, iyi bir öğretmen olurdu, eminim, keşke... Ama hayatı boyunca hiçbir zaman evde oturmadı, öğretmen olamadı ama müzmin öğrencidir, bütün kursları bitirdi (çiçek, kumaş boyama, resim, - acayip yeteneklidir - , seramik, dikiş, nakış, tahta boyama, cam boyama, makrome, daktilo, ingilizce, bilgisayar... eminim atladılarım vardır), şimdi kurs kalmadı, üniversiteye hazırlanıyor, seneye sınava girecek. Ve ablamla ikimizin mutlaka meslek sahibi olmamızı, ekonomik özgürlüğümüzün olmasını istedi. Belki de hayatında bizden tek beklentisi ne kadar zengin olursak olalım asla evde oturmamamızdı. Belki de bu o kadar kanıma işlemiş ki çalışmamayı hiç düşünmedim. Mutsuz olurdum gibi geliyor.
Bir taraftan da kendi mutluluğum için çalışmak acaba evdeki cüceme haksızlık mı diyorum?? Annelik bu işte, acabalar kemiriyor bazen. Sonra evde olsaydım, mutlaka mis gibi kurabiyeler yapabilen, evi her daim toplu, düzenli, bir anne olmak isteyecektim (annem gibi... bizim evde her zaman okul dönüşü kek, kurabiye olurdu, mis gibi kokardı). Ve beceremeyecektim muhtemelen. Hele düzenli olmayı asla beceremeyecektim ve becermeye çalıştıkça mutsuz olacaktım, sanıyorum.
Ne diyordum, konu dağıldı...
Toparlayıp kapatıyorum.
Ahkam kesmek gerekirse, anne mutlu huzurlu olacak. Bunun yolu ne ise öyle yapacak!! Annenin huzuru, mutluluğu, yedikleri sütünden geçer gibi, bebeğe geçiyor. Molalar verecek kendine, zamanlar çalacak. Zor biliyorum, hep yaşıyoruz ama çalıntı zamanlar anneye dolayısı ile bebeğe iyi geliyor. Denge annede bitiyor!
18 Nisan 2010 Pazar
Eğitim mevzuları
1 haftayı doldurdum hastayım ama artık bitsin diyorum, geçmiyor.
Arca da sümüklendiydi, hatta geceleri ara ara ateşelndi ama hepimizden önce atlatıyor. Dün annemin yaşgünüydü, yazlığa gidecektik, çimlere yayılacaktık, Arca doğayla yakınlaşacaktı, biz mangal keyfi yapacaktık, olmadı gidemedik. Halbuki 1 gece önce aradım, kesin geliyoruz dedim, sabah "gelemiyoruz". İlkerin ateşi çıktı, Arca ter attı, uyandı, gün de zehir olmasın diye gitmedik.
Haftasonu resmen Arcayla aşk tazeledik. Bizbize... başbaşa...
Akşam Arcanın banyosu ... İkimiz de kötüyüz ama onun banyo yapması lazım, ertelemedik, iyi ettik, su kuşu, üzerindekileri çıkarmaya tahammülü yok, atlıyor suya. İnşallah denizi de geçen yılki kadar sever. Şimdiden akşam masallarından biri "Arca kumsalda". Zaten özlemiş, mayo bezlerini çıkardı, dağıttı, yaramaz düdük.
Arcanın uyuduğu zamanlarda, Tracy'nin yeni kitabını okuyorum, epey ilerledim. Seviyorum ben bu kadını. Doğumdan hemen önce ilk kitabını almıştık, Toddler zamanı ikincisi çıktı şansımıza. Test var. Aslında ebeveynler ayrı ayrı yapıyor, İlker daha yapmadı, ama benim sonucuma göre Arca = Kitap bebek. Gerçekten öyle. Şimdiye kadar üzerinde denediğimiz pek çok şeye uyum gösterdi. Düzeni seviyor, keyif alıyor.
Tracy ablamı şimdilik bir kenara bırakıyorum, çünkü başka bir mevzu var.
Bu haftasonu ilk defa denediğim birşey var. Bilmiyorum ne kadar doğru?
Arcanın bazı dokunmaması gereken şeyler var evde. Ötesi hep rahat. Cep telefonları ve kumandaları eline geçirse bile bize veriyor, oynanmayacağını biliyor. Ama bazen sınırları ne kadar zorlarım hesabı yapıyor. Örneğin saksı çiçekleri. "Arca dokunmuyoruz çiçeklere" diyorum, elini dokunacakmış gibi birkaç kere yaklaştırıyor, gözler bende. Bende hiç taviz yok , gözünün içine bakıyorum, parmak sallıyorum. Bir daha deniyor. "Anne ne dedi Arca?" diyorum, parmak sallama taklidi yapıyor. Sonra vazgeçiyor ama arada tekrar deniyor. Elindeki oyuncağı taşa vuruyor, eminim komşu rahatsız oluyordur, "anecim lütfen yapma ses çıkıyor, halıya vur istiyorsan" diyorum, alıp halıya oturtuyorum, halıdaki ses tatmin etmiyor, bir daha vuruyor, kızgın bakışımla bakınca elindekini al deyip bana veriyor.
Son hadisemiz çöp kovası. Dokunmaması gerektiğini biliyor, gözümün içine baka baka dokundu, sonra bir daha, oturdum karşısına "Arca çöpe dokunmuyoruz, eğer yaparsan seninle ilgilenmem." dedim. 1-2-3 e kadar saydım, elini çekmişti, bir daha uzattı. Kucağıma aldım. Odasına gittik, kapıyı kapattım. Yerde oturdu, ben de kapının önünde. Ne yaptığını görüyorum ama kesinlikle bakmıyorum, ilgilenmiyorum. Bu arada saati tutuyorum. 1 dakikayı geçmeyecek. Önce ağlamaklı oldu, sonra gözlerimin içine bakmaya ve beni güldürmeye çalıştı, sonra 2 defa baba diye seslendi. Biraz ağladı, ağlaması bitince kucağıma aldım. Tekrar mutfağa gittik. Baktım çöp kovasına döndü kıçını kendi tenceresinde yemek yapmaya devam. Aradan 1 saat kadar geçti, tekrar beni denedi, yine üçe kadar saydım, ve yine odasına gittik, yine ilgimden mahrum kaldı. Sadece 1 dakika. Bu yöntem "MOLA". Mahallenin en mutlu yumurcağı kitabında okumuştum. "Hayır"dan anlamadığı bir konuda 3'e kadar sayıp, ona süre verip eğer hala devam ediyorsa alıp bir başka mekana götürmek ve yaşına göre (1 yaş için 1 2 yaş için 2 dakika...) süre tutup o süre boyunca onunla ilgilenmemek, ona olan ilgine mola vermek. Onlar için en değerli şey annenin ilgisi ve o ilgi çok kısa bir süre bile mahrum edilirse, yaptığının sonucu olduğunu anlar diyor. Ancak süreyi uzatırsan unutur da diyor. Çok az zaman geçince ve sakinleşince neden böyle yaptığınızı açıklayın diyor. Ayrıca 1 yaş itibari ile bu mola olayına başlarsanız, 2 yaş gibi hareketlerinin daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceği (örneğin yolda yürürken elini bırakmak, yola atlamak gibi) durumlarda sadece gözünün içine mola öncelerinde baktığın gibi bakmakla halledebileceğini söylüyor. Belki her çocukta vardır bilmiyorum ama Arca ne kadar kitap bebek olsa da ne kadar uyumlu olsa da bazen adını koyamadığım bir türe dönüşüyor. Yaramaz, haylaz, hareketli, huysuz?? İnatçı?? bilmiyorum. Ama terrible 2 bana hiç iyi sinyaller vermiyor. Beni kızdırdığı şeylerin farkında ve gözümün içine baka baka yapması hem de daha şimdiden korkutucu. Ayrıca kesinlikle ceza bağırma, kızma olsun istemiyorum (hayal dünyasındayım, değil mi?)Peki yapmaya çalıştığım bu yöntem ne kadar doğru? Uygulayan fikri olan?
Araya küçük bir Arca ile kuşlar fotosu...
Şimdi biraz da bizden, haftasonundan...
Cuma tuba evleniyor, cumartesi cansunun yaşgünü, Nurturia izmir buluşması yattı, 9 ayın çarşambası bu haftaya toplandı. Neyse... bir dahakine...
Ben evde olduğum zaman Arcanın gözü hiçbir şey görmüyor. Ahh beni mahvediyor. Beraber çamaşırları makinaya atıyoruz, beraber asıyoruz. Beraber çekmece düzenliyoruz. Son oyunlarımızda biri tahta bloklar, Kuzunun annesi almıştı, pek oynamıyordu, şimdi sürekli elinin altında. Ses çıkaranları ve çıkarmayanları ayırıyoruz. Üst üste koymaktan ziyade yıkmayı seviyor. Sonra ayak savaşı, buna kuduruyor. Ben ayağımın ilk 2 parmağı arasında onun ayağını sıkıştırıyorum, yedim ayağını yapıyorum, çıldırıyor. Ce-e demiyor be-aaa diyor, perdeler haşat!! Balkon hastası, ablaları havhavları çağırıyor. Akşam yemek yapayım dedim, İlkerle yarım saat durmadı. "annih, annih" diye mutfağa geliyor. Sonra çıksın tencereler, saçılsın çekmeceler. Mutfaktan çıkmışım, gelmiş beni göremeyince oda oda aramaya başlamış. Artık süt içmeye başladı. Akşamüstü öğününde önündeki fincana bebe bisküvisini batırıp kendi yiyor. Ben sadece sohbet ediyorum. Cebren ve hile ile süt içiriyoruz:) Yemekleri de kendi kendine yiyor bazen. Kaşık zor ama çatal başarılı. Bu aralar pek bi relax durumlardayım, kirlenmiş batmış takmaz vaziyetteyim. Zaten ben yedirirken de batırıyorum üstünü başını, bi öğrenemedim temiz yedirmeyi, bari o keyif alsın.
Yazı bitti ama bu eğitim mevzusu hakkında bilen fikri olan beri gelsin bacılar, görüşlerinize, eleştirilerinize açığım...
Arca da sümüklendiydi, hatta geceleri ara ara ateşelndi ama hepimizden önce atlatıyor. Dün annemin yaşgünüydü, yazlığa gidecektik, çimlere yayılacaktık, Arca doğayla yakınlaşacaktı, biz mangal keyfi yapacaktık, olmadı gidemedik. Halbuki 1 gece önce aradım, kesin geliyoruz dedim, sabah "gelemiyoruz". İlkerin ateşi çıktı, Arca ter attı, uyandı, gün de zehir olmasın diye gitmedik.
Haftasonu resmen Arcayla aşk tazeledik. Bizbize... başbaşa...
Akşam Arcanın banyosu ... İkimiz de kötüyüz ama onun banyo yapması lazım, ertelemedik, iyi ettik, su kuşu, üzerindekileri çıkarmaya tahammülü yok, atlıyor suya. İnşallah denizi de geçen yılki kadar sever. Şimdiden akşam masallarından biri "Arca kumsalda". Zaten özlemiş, mayo bezlerini çıkardı, dağıttı, yaramaz düdük.
Arcanın uyuduğu zamanlarda, Tracy'nin yeni kitabını okuyorum, epey ilerledim. Seviyorum ben bu kadını. Doğumdan hemen önce ilk kitabını almıştık, Toddler zamanı ikincisi çıktı şansımıza. Test var. Aslında ebeveynler ayrı ayrı yapıyor, İlker daha yapmadı, ama benim sonucuma göre Arca = Kitap bebek. Gerçekten öyle. Şimdiye kadar üzerinde denediğimiz pek çok şeye uyum gösterdi. Düzeni seviyor, keyif alıyor.
Tracy ablamı şimdilik bir kenara bırakıyorum, çünkü başka bir mevzu var.
Bu haftasonu ilk defa denediğim birşey var. Bilmiyorum ne kadar doğru?
Arcanın bazı dokunmaması gereken şeyler var evde. Ötesi hep rahat. Cep telefonları ve kumandaları eline geçirse bile bize veriyor, oynanmayacağını biliyor. Ama bazen sınırları ne kadar zorlarım hesabı yapıyor. Örneğin saksı çiçekleri. "Arca dokunmuyoruz çiçeklere" diyorum, elini dokunacakmış gibi birkaç kere yaklaştırıyor, gözler bende. Bende hiç taviz yok , gözünün içine bakıyorum, parmak sallıyorum. Bir daha deniyor. "Anne ne dedi Arca?" diyorum, parmak sallama taklidi yapıyor. Sonra vazgeçiyor ama arada tekrar deniyor. Elindeki oyuncağı taşa vuruyor, eminim komşu rahatsız oluyordur, "anecim lütfen yapma ses çıkıyor, halıya vur istiyorsan" diyorum, alıp halıya oturtuyorum, halıdaki ses tatmin etmiyor, bir daha vuruyor, kızgın bakışımla bakınca elindekini al deyip bana veriyor.
Son hadisemiz çöp kovası. Dokunmaması gerektiğini biliyor, gözümün içine baka baka dokundu, sonra bir daha, oturdum karşısına "Arca çöpe dokunmuyoruz, eğer yaparsan seninle ilgilenmem." dedim. 1-2-3 e kadar saydım, elini çekmişti, bir daha uzattı. Kucağıma aldım. Odasına gittik, kapıyı kapattım. Yerde oturdu, ben de kapının önünde. Ne yaptığını görüyorum ama kesinlikle bakmıyorum, ilgilenmiyorum. Bu arada saati tutuyorum. 1 dakikayı geçmeyecek. Önce ağlamaklı oldu, sonra gözlerimin içine bakmaya ve beni güldürmeye çalıştı, sonra 2 defa baba diye seslendi. Biraz ağladı, ağlaması bitince kucağıma aldım. Tekrar mutfağa gittik. Baktım çöp kovasına döndü kıçını kendi tenceresinde yemek yapmaya devam. Aradan 1 saat kadar geçti, tekrar beni denedi, yine üçe kadar saydım, ve yine odasına gittik, yine ilgimden mahrum kaldı. Sadece 1 dakika. Bu yöntem "MOLA". Mahallenin en mutlu yumurcağı kitabında okumuştum. "Hayır"dan anlamadığı bir konuda 3'e kadar sayıp, ona süre verip eğer hala devam ediyorsa alıp bir başka mekana götürmek ve yaşına göre (1 yaş için 1 2 yaş için 2 dakika...) süre tutup o süre boyunca onunla ilgilenmemek, ona olan ilgine mola vermek. Onlar için en değerli şey annenin ilgisi ve o ilgi çok kısa bir süre bile mahrum edilirse, yaptığının sonucu olduğunu anlar diyor. Ancak süreyi uzatırsan unutur da diyor. Çok az zaman geçince ve sakinleşince neden böyle yaptığınızı açıklayın diyor. Ayrıca 1 yaş itibari ile bu mola olayına başlarsanız, 2 yaş gibi hareketlerinin daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceği (örneğin yolda yürürken elini bırakmak, yola atlamak gibi) durumlarda sadece gözünün içine mola öncelerinde baktığın gibi bakmakla halledebileceğini söylüyor. Belki her çocukta vardır bilmiyorum ama Arca ne kadar kitap bebek olsa da ne kadar uyumlu olsa da bazen adını koyamadığım bir türe dönüşüyor. Yaramaz, haylaz, hareketli, huysuz?? İnatçı?? bilmiyorum. Ama terrible 2 bana hiç iyi sinyaller vermiyor. Beni kızdırdığı şeylerin farkında ve gözümün içine baka baka yapması hem de daha şimdiden korkutucu. Ayrıca kesinlikle ceza bağırma, kızma olsun istemiyorum (hayal dünyasındayım, değil mi?)Peki yapmaya çalıştığım bu yöntem ne kadar doğru? Uygulayan fikri olan?
Araya küçük bir Arca ile kuşlar fotosu...
Şimdi biraz da bizden, haftasonundan...
Cuma tuba evleniyor, cumartesi cansunun yaşgünü, Nurturia izmir buluşması yattı, 9 ayın çarşambası bu haftaya toplandı. Neyse... bir dahakine...
Ben evde olduğum zaman Arcanın gözü hiçbir şey görmüyor. Ahh beni mahvediyor. Beraber çamaşırları makinaya atıyoruz, beraber asıyoruz. Beraber çekmece düzenliyoruz. Son oyunlarımızda biri tahta bloklar, Kuzunun annesi almıştı, pek oynamıyordu, şimdi sürekli elinin altında. Ses çıkaranları ve çıkarmayanları ayırıyoruz. Üst üste koymaktan ziyade yıkmayı seviyor. Sonra ayak savaşı, buna kuduruyor. Ben ayağımın ilk 2 parmağı arasında onun ayağını sıkıştırıyorum, yedim ayağını yapıyorum, çıldırıyor. Ce-e demiyor be-aaa diyor, perdeler haşat!! Balkon hastası, ablaları havhavları çağırıyor. Akşam yemek yapayım dedim, İlkerle yarım saat durmadı. "annih, annih" diye mutfağa geliyor. Sonra çıksın tencereler, saçılsın çekmeceler. Mutfaktan çıkmışım, gelmiş beni göremeyince oda oda aramaya başlamış. Artık süt içmeye başladı. Akşamüstü öğününde önündeki fincana bebe bisküvisini batırıp kendi yiyor. Ben sadece sohbet ediyorum. Cebren ve hile ile süt içiriyoruz:) Yemekleri de kendi kendine yiyor bazen. Kaşık zor ama çatal başarılı. Bu aralar pek bi relax durumlardayım, kirlenmiş batmış takmaz vaziyetteyim. Zaten ben yedirirken de batırıyorum üstünü başını, bi öğrenemedim temiz yedirmeyi, bari o keyif alsın.
Yazı bitti ama bu eğitim mevzusu hakkında bilen fikri olan beri gelsin bacılar, görüşlerinize, eleştirilerinize açığım...
16 Nisan 2010 Cuma
Halbuki ...
Acayip bir cuma neşesi var üzerimde!!
Halbuki...
Ailecek sümüklüyüz. Ben zaten haftabaşı itibariyle Arcadan köşe bucak kaçırırken lüplettiğim dondurmalardan üşütmüştüm. Eee rejimdeyken ve henüz 23 nisan şenlikleri başlamamışken dondurma yersen bi de çocuğundan kaçırırsan çarpılırsın tabii. İlker çarşamba günü Çeşmeye balık tutmaya gitti. Akşam geldiğinde güneş yemiş surat, rüzgar yemiş sırt ve elinde de 1 torba ne idüğü belirsiz balık vardı. Arca biraz mıncıkladı zavallıları, sonra bir daha dönmemek üzere evden uzaklaştırıldılar. O gün bugündür İlker iptal olmuş durumda, nitekim sümüklenmeye de sabah itibari ile başladı. Arca akşam limoniydi, ananenin suratına bakmadı, kokusu akşam çıktı, baktık sümüklerini yalıyor!! Otribebe koş koş!! Yaygara tabii. Bi de gözü kanlandı. Bi de şurup içirmeye çalış, ay ruhum sıkıldı bi ara!! 10 dakikalık aralıkla uyandı. Hangisinden rahatsız olduğunu anlayamadık! Göz, diş, burun, ? Yanına da yatırmıyor artık, özgür bebek! tepikliyor. Ateş de çıkmış, buyrun burdan yakın!!
Evin pisi, hastalıklısı, hastalığı eve taşıyanı hep ben oldum, çocuğum oldu yine ben!! 4 yaşında bitlenmiştim, yine aynı yıl pirelendim. Önüne gelene sarılıp öpersen geçer tabii. Sonra suçiçeği getirip zavallı ergen ablamı hasta ettim, ben güle oynaya atlatırken kıyamam o, gözünün içine kadar çıkardı. Kabakulak olduğumda beni karantinaya almışlardı, evdekilere zararım olmadı ama apartmanın cümle çocuklarına ve ailelerine geçirmiştim. Son hadisem uyuz olmamdı. Koca kadındım ayol!! Bir de hamileyim sanıyorum, bir hapla geçecek yerde garip losyonlarla 3 gün tedavi oldum, sonra İlkere de bulaştırdım. Epey eğlenmiştik. a-ha da TIK...
Hastayız ya şimdi annemin yaşgünüsü pazar günü nasıl gideceğiz yazlığa bilmiyorum. Güya mangal yakıp cıbıl ayak çimlere basacaktık. Bakiciiz...
Yarın sabahtan Arcayı İlkere satıp kuaföre gitmem lazım. Haftaya Tubanın düğün var, benim saçlar tam konsomatrislik, Basmane tarafına gitsem, iş hazır.
Hala giyeceğim elbisenin üzerime olup olmadığını kontrol edemedim, göreceğim manzaraya önce psikolojik olarak kendimi hazırlamam lazım.
İşim çok, ben nurturiada burada çene çalıyorum... Bugün keyifsiz olmak için çok sebep var ve mutlu olmak için tek sebep: BUGÜN CUMA:))
Halbuki...
Ailecek sümüklüyüz. Ben zaten haftabaşı itibariyle Arcadan köşe bucak kaçırırken lüplettiğim dondurmalardan üşütmüştüm. Eee rejimdeyken ve henüz 23 nisan şenlikleri başlamamışken dondurma yersen bi de çocuğundan kaçırırsan çarpılırsın tabii. İlker çarşamba günü Çeşmeye balık tutmaya gitti. Akşam geldiğinde güneş yemiş surat, rüzgar yemiş sırt ve elinde de 1 torba ne idüğü belirsiz balık vardı. Arca biraz mıncıkladı zavallıları, sonra bir daha dönmemek üzere evden uzaklaştırıldılar. O gün bugündür İlker iptal olmuş durumda, nitekim sümüklenmeye de sabah itibari ile başladı. Arca akşam limoniydi, ananenin suratına bakmadı, kokusu akşam çıktı, baktık sümüklerini yalıyor!! Otribebe koş koş!! Yaygara tabii. Bi de gözü kanlandı. Bi de şurup içirmeye çalış, ay ruhum sıkıldı bi ara!! 10 dakikalık aralıkla uyandı. Hangisinden rahatsız olduğunu anlayamadık! Göz, diş, burun, ? Yanına da yatırmıyor artık, özgür bebek! tepikliyor. Ateş de çıkmış, buyrun burdan yakın!!
Evin pisi, hastalıklısı, hastalığı eve taşıyanı hep ben oldum, çocuğum oldu yine ben!! 4 yaşında bitlenmiştim, yine aynı yıl pirelendim. Önüne gelene sarılıp öpersen geçer tabii. Sonra suçiçeği getirip zavallı ergen ablamı hasta ettim, ben güle oynaya atlatırken kıyamam o, gözünün içine kadar çıkardı. Kabakulak olduğumda beni karantinaya almışlardı, evdekilere zararım olmadı ama apartmanın cümle çocuklarına ve ailelerine geçirmiştim. Son hadisem uyuz olmamdı. Koca kadındım ayol!! Bir de hamileyim sanıyorum, bir hapla geçecek yerde garip losyonlarla 3 gün tedavi oldum, sonra İlkere de bulaştırdım. Epey eğlenmiştik. a-ha da TIK...
Hastayız ya şimdi annemin yaşgünüsü pazar günü nasıl gideceğiz yazlığa bilmiyorum. Güya mangal yakıp cıbıl ayak çimlere basacaktık. Bakiciiz...
Yarın sabahtan Arcayı İlkere satıp kuaföre gitmem lazım. Haftaya Tubanın düğün var, benim saçlar tam konsomatrislik, Basmane tarafına gitsem, iş hazır.
Hala giyeceğim elbisenin üzerime olup olmadığını kontrol edemedim, göreceğim manzaraya önce psikolojik olarak kendimi hazırlamam lazım.
İşim çok, ben nurturiada burada çene çalıyorum... Bugün keyifsiz olmak için çok sebep var ve mutlu olmak için tek sebep: BUGÜN CUMA:))
12 Nisan 2010 Pazartesi
Haftasonu, ilk adımlar ve bezsiz bebek üzerine
Arcanın azılar fena. Cuma akşamı Zeyneplere gittik, sohbet sohbet, yanımda götürdüğüm romantik komedi dvdlerinin yüzüne bile bakmadık. Zeynep hamile ama hala acayip çok çalıştığı için hamileliğini bile yaşayamıyor, zor. Ben de hamileyken iş hayatımın en yoğun günlerini yaşamıştım. Eve gelirken Arca kucağımda sıcacık. Ateş çıkmış. 38. Dişe de yoramıyoruz çünkü Arca 11 diş çıkardı, hiç ateşi çıkmadı. Ömrü hayatında 2 defa ateşlendi, harbi mikrobik 3 hadiseydi. İbufen içirince ateş düştü. Ama gece zehir oldu tabii.
Cumartesi herşey güzel, sorun yok. Annemler yazlığa gitmeden önce uğradı. Bir neşe, bir keyif... kuduruk. Bizimkilerin hiç gidesi gelmedi. Sabah uykusundan kalkınca yürüyerek ablamlara gittik. Gerçekten bebekler yaş kaç olursa olsun çocuk olduğunu anlıyor ve farklı davranıyor. Durunun peşinden ayrılmadı. Saklambaç, kovalamaca. Hiç eve dönmek istemedi. Akşam için plan yapmıştık, haftalardır buluşamadığımız Cansularla rakı balık yapacaktık. Ama İlknurun crohn nöbeti olduğunu ablamlardayken öğrendim. Ateş çıkınca acile gitmişler, programı iptal ettik, biz de Arca ile bi parka uğrayıp eve kaçtık. Bu arada Arca tam park veledi olmuş, Tuna abisinin izinde. Ümit abla hergün çıkarıyor ve çevrede parklara götürüyor. Bir de yeni oyun arkadaşı var. Nilda.. Arcadan 1 hafta büyük, bakıcısı Ümit ablanın arkadaşı, bizim ön bloktan komşu ama aileyi tanımıyoruz. Sosyal velet Arca bu Nilda ile arayı yapmış. Hava soğuk oldu mu evde buluşuyorlar. Nildada oyuncak çok, ama oynamak yok, Arca o oyuncakların da hakkını veriyor. Bir de sarılıp öpüyormuş Arca kızı. Neyse eve gelince park yorgunu Arca sızdı, anne de hastaneden aç gelirler diye yemek yaptı. Geldiler, ilknur iyi ama hala ateş var, biraz sohbet ettik, evinde dinlenmek istedi, gittiler. Cansuları aradık, Foruma gitmişler, akşam gelin dediler. Arcaya pijamasını giydirdik, indik. Cansu Arcanın ilk arabam oyuncağını çok sevmişti, ondan hediye ettik. Arca Cansunun tüm oyuncaklarıyla oynamakla kalmadı, bir de arabasının test sürüşünü yaptı, Cansuya da sarılıp öpeyi ihmal etmedi. Eee apartmanda Nilda ile yaşadıkları duyulmuş, ilk göz ağrısını boşlamak istemedi tabii. Cansu yemeğe tepkili bir minik, 5 yetişkin 1 kase çorbayı zor içirdik, Nazlının işi ne kadar zor. Üstelik öğleden beri bişey yememişti. Cansunun oynamadığı bi oyuncağa kondu yine Arca. Zaten her gittiğimizde bi oyuncakla dönüyoruz, çok utanç verici, buna bir dur demek lazım, alışacak. Ya da değiş tokuş etmek lazım, daha önce kitapları bu şekilde paylaşmışlardı. Arca gece yine ateşlendi. Yine 38 in üzerine çıkmayınca bu defa azılara yorduk. Kaka da cıvık sürekli.
Gelelim haftasonunun sürprizlerine.
Önce özetler...
Arca birkaç defa oturağa kaka yapmıştı, ama İkeanın lazımlığı bizim asil dötlü cücenin nazik totosunu rahatsız mı etti nedir, oturmadı sonraları. Biz de yanlış bişey yapmayalım diye tırsıyoruz ya vazgeçtik. Bu arada ben okuyorum, araştırıyorum. Aslında benim Arca bezsiz bebek olsun düşüncem olmadı hiç. Arca daha yeni doğmuştu, bir gün Zeynep+gül+ben sohbet ediyoruz, Zeynepin 6 aylık yeğeninin kaka yapışını farkettirdiğinden bahsettik. Gül bizden 20 yaş kadar büyük olan ablasının iki çocuğuna da 6 aydan itibaren lazımlığı kullandırttığını söyledi. Hadi len dedik. Sonra bir gün Hülya ile konuşurken Tracynin kitabındaki son bölümden bahsetti. Ben de o bölüm tuvalet eğitimi ya, dersimi de zamanı gelince çalışıyorum ya, herhalde 2 yaş civarı okunması gerekiyordur demiştim. Kafamda birşeyler şekilleniyor ama oturmuyor, son birkaç aydır, sabahları ben giyinirken, İlker arcayı tuvalete ana kucağında götürüyor, bu arada bezine kaka yapıyordu. Hatta İlkerin annesi tuvalete tutun dedi, bi hadi len de ona... Son olarak yine Hülyalardayız bir gün, dedi ki Özgür post yazmış, Ela lazımlık kullanıyormuş. Aaa şaşırdım. İçimden dedim ki Özgür boş iş yapmaz, hatta kuzu Elanın da benzer tecrübesi olmuş, takip ettim. Bu arada Hülyalarınkinden bir ikea lazımlık aldım, tuvalette duruyor, biz tuvaletteyken Arca üzerine giyinik oturuyor arada o da ıkınıyor, böyle bir ay geçti. Arcayı bilmem ama ben kendimi hiç hazır hissetmedim. Bir gün ıkınırken oturdu ve yaptı, pek keyiflendik. Sonraki günler Ümit abla birkaç defa üst üste yaptığını söyledi. Aynı hafta içinde bir defa da birlikte sonra bezi açınca otumalar ve çiş yapmalar,... Böyle böyle yol aldık. Ama tuvalet iletişimi bile kurmuyoruz. Herşey spontane gelişiyor. Arcanın totosu Ikea lazımlığı reddeince Nurturia'daki tecrübeleri takip ettim, araştırdım, müzikli lazımlıkları içim almadı, sanki çocuğun dikkatini dağıtır gibi geldi, dön dolaş
Katılıyorum, çünkü tuvalet de yemek içmek gibi bir ihtiyaç, ve bebek işaret verebilir. Hatırlıyorum daha yenidoğankenden Arcanın kaka yapacağını bilirdik, her emmeden sonra illa ki:) Ama henüz oturamayan bir bebeğe tuvalet yaptırmak, onu koşullamak, ne derece doğru? hala soru işaretlerimi giderebilmiş değilim. Ama oturabilen biraz daha farkında olan bir bebeğe daha fazla farkındalık kazandırmak makul geliyor. 27. aya kadar kesinlikle tuvalet eğitimi verilmez düşüncesine bir iletişim yöntemi ile alternatif getirmesi güzel... Bu kitabı daha önce okusaydım da sanırım Arca yenidoğanken bezsiz bebek uygulaması üzerinde durmazdım. Bu tabii benim görüşüm. Kitabı henüz bitiremedim ama kararımı verdim sanıyorum, ben "yarı zamanlı bir Tİ(tuvalet iletişimi) uygulayıcısı" olacağım. Yani... tuvalet ihtiyaçlarını yakalayabildikleri kadar uygularlar... Kakaya odaklanırlar ve çiş için bebeklerinin büyümesini beklerler... kitap böyle diyor. En azından bebeğe lazımlığa da kaka yapılabileceğini göstermek, çok fazla şartlandırmamak, bu olasılığı sağladıktan sonra belki 18. ay civarı çişe odaklanmak. Tuvalet iletişiminin en güzel tarafı, yarı zamanlı uygulayıcılıktan tam zamanlı uygulayıcılığa geçişin mümkün olması, sıkmaması, rahat bir süreç olması...
Neyse.. Akşam üzeri İlknurları bekliyorum, PTT kargo sürpriz yaptı:) Lazımlık geldi, uzay mekiği gibi birşey ama rahat beğendik, tabii önemli olan kullanılması , onu da zaman gösterecek.
Ortamı hazırladım, klozetin yanında Arcanın tuvaleti var. IKEA kataloğu, favorisi Pisi kedi kitabı, kendi tuvalet kağıdı ve havlusu. Bkz. alttaki foto (burda giyinik tabii, henüz yeni lazımlığa alışıyor)
Son bir not, gevezeliğim tuttu:) Ara ayakkabılığın rafına tutunmuş, oynuyor, İlker salonda TV izliyor, ben çöpü dışarı çıkarıyorum, arkamı bi döndüm, Arca 10 adım atmış, babasının şaşkın bakışları altında bana kadar gelmiş. Yürüyor yav!!
8 Nisan 2010 Perşembe
Flaş..flaş...flaş...şimdi haberler...
- arca cücesi birkaç adım atabiliyor. anne kişisi 4 ayak üstünde görmeye alışkın, uzaylı görmüşe dönüyor. Zaten cüce de hop airbag üzerine oturuveriyor. Birkaç denemeden sonra ammaaan deyip emeklemeye devam!!
- Bir haber de haftasonu magazinden. Mızmız anne yüzünden evden çıkmayan M. ailesi radyoyu açıp evde coşmaya karar verdi. Baba dans etmeye başladı, sonra bu zulme bir nokta koymak isteyen anne attı kendini sahneye. Arca da oturduğu yerden mahçup seyredaldı hadiseyi. Hadi dediler sen de gel, bi sevindi, davet bekliyormuş. Bi annenin kucağında bi babanın deliler gibi dans etti.
- Arca tam karıştırıcı oldu. boyu nerdeyse tezgaha yaklaştı.
- Bir haber de uyku cephesinden... Bu günlerde Arca kendi kendine uyuma olayını askıya aldı. En çok anne, baba ve Arcanın kumsal maceralarında uyuyor. Ama uykuya geçmeden hemen önce yatağa yattı mı, hop yatakta oynamaya başlıyor. Hadiii kucak, bu defa yatakta oynamak için illa yatağı işaret ediyor. Kısır döngü sürüp gidiyor. Anne bir yatak arkadaşı edindiremediğinden muzdarip , lakin cüce anneyi uyku arkadaşı yapmış, anne anlamamak için direniyor!!
- Müzik illa ki açık olacak. Hay o MP3 çaları ayarlayanı eşekler depsin!! Sabah gözünü ovuştururken parmak hoparlörleri gösteriyor. Mozartın türk marşından Beethoven in 9. senfonisinden gayrı klasik müzik kültürü olmayan bünyeye zarar. uzmanlar aileye yurdum ezgilerini yüklemesini öneriyor.
- Eşekli nevresimi gösterirken arkadaşım eşşek şarkısını da bi defa söyleme gafletinde bulunanı da eşşekler depsin - hatta uzun kulaklarını sallayan arkadaşım eşşek bizzat depsin !! Bi akşamda yirmi defa söyletilir mi ya!! hem de anneye. 3. hatta 2. şahısların bulunduğu ortamda şarkı söylemesi kesinlikle yakışık almayan bu cinsin sesinde Arca ne buluyor bilmiyoruz ama baba kişisi yakında kulak tıkcaı kullanmaya başlayacak.
- Acıktın mı diye sorunca açsa mutfağa gidiyor. Mam!!!
- Arca herşeyi anlıyor. Yanındayken banyo kelimesi geçtiği an banyonun kapısında bitiyor ve aile üzerinde acitasyon tekniği ile baskı oluşturuyor. Ailede şifreli konuşma dönemi başladı. Artık banyo telaffuz edilmiyor B-A-N-Y-O!!
- Arca resim sanatına merak saldı ve yapıtlarını sergilemeye başladı. İşte ilk örnek...
- Bir haber de haftasonu magazinden. Mızmız anne yüzünden evden çıkmayan M. ailesi radyoyu açıp evde coşmaya karar verdi. Baba dans etmeye başladı, sonra bu zulme bir nokta koymak isteyen anne attı kendini sahneye. Arca da oturduğu yerden mahçup seyredaldı hadiseyi. Hadi dediler sen de gel, bi sevindi, davet bekliyormuş. Bi annenin kucağında bi babanın deliler gibi dans etti.
- Arca tam karıştırıcı oldu. boyu nerdeyse tezgaha yaklaştı.
- Bir haber de uyku cephesinden... Bu günlerde Arca kendi kendine uyuma olayını askıya aldı. En çok anne, baba ve Arcanın kumsal maceralarında uyuyor. Ama uykuya geçmeden hemen önce yatağa yattı mı, hop yatakta oynamaya başlıyor. Hadiii kucak, bu defa yatakta oynamak için illa yatağı işaret ediyor. Kısır döngü sürüp gidiyor. Anne bir yatak arkadaşı edindiremediğinden muzdarip , lakin cüce anneyi uyku arkadaşı yapmış, anne anlamamak için direniyor!!
- Müzik illa ki açık olacak. Hay o MP3 çaları ayarlayanı eşekler depsin!! Sabah gözünü ovuştururken parmak hoparlörleri gösteriyor. Mozartın türk marşından Beethoven in 9. senfonisinden gayrı klasik müzik kültürü olmayan bünyeye zarar. uzmanlar aileye yurdum ezgilerini yüklemesini öneriyor.
- Eşekli nevresimi gösterirken arkadaşım eşşek şarkısını da bi defa söyleme gafletinde bulunanı da eşşekler depsin - hatta uzun kulaklarını sallayan arkadaşım eşşek bizzat depsin !! Bi akşamda yirmi defa söyletilir mi ya!! hem de anneye. 3. hatta 2. şahısların bulunduğu ortamda şarkı söylemesi kesinlikle yakışık almayan bu cinsin sesinde Arca ne buluyor bilmiyoruz ama baba kişisi yakında kulak tıkcaı kullanmaya başlayacak.
- Acıktın mı diye sorunca açsa mutfağa gidiyor. Mam!!!
- Arca herşeyi anlıyor. Yanındayken banyo kelimesi geçtiği an banyonun kapısında bitiyor ve aile üzerinde acitasyon tekniği ile baskı oluşturuyor. Ailede şifreli konuşma dönemi başladı. Artık banyo telaffuz edilmiyor B-A-N-Y-O!!
- Arca resim sanatına merak saldı ve yapıtlarını sergilemeye başladı. İşte ilk örnek...
5 Nisan 2010 Pazartesi
Haftasonu
Arca cuma akşam yattıktan kısa süre sonra kustu!! hem de ne kusmak. Temizledik, giydirdik, misler gibi uyumaya devam. Gece takip saat başı, hiç uyumadım desem yeridir. Başka da bir sorun olmadı. Akşamdan kalma ya, sabah 2 saat uyudu. Geç bile kaldık!! Alsancağa, Tubaya. Canım cicim Tuba 23 nisanda evleniyor, İzmirde hem de:) Gelinlik son prova için geldiler, biz de Arcayla öğlene doğru gideceğiz, plan bu. Arca sabah uykusundayken bu defa ben kustum. Ya üşüttük ya da süt!! Bence süt. 1 gibi Alsancaktaydık. Tuba nefis oldu. İnsanda 1,80 e yakın boy olunca ne giyse yakışıyor :!!! (ya insan herşey olabiliyor da bi uzun olamıyor, hayatta bi ona yanarım!!) Arca pastaya ve bilimum terzi malzemelerine dadanınca bize yol göründü. Ne de olsa mühüm gün, saçtı makyajdı önemli kararlar alınacak, cücenin ilgi odağı olmasının anlamı yok:) Kaçtık. Allahım nasıl güzel bi hava... Bir ağaç gölgesinde enginar yedi düdük ama bi kısmını bıraktı. Hayret hiç yapmaz. 2 çatal pastaya yordum. Sonra temiz hava puset, hop uykuya daldı. Gazetemi aldım, en merkeze konuşlandım, ufak bi sandviç, Arca uykudayken nerdeyse 1 saat keyif yaptım. Kalabalıkta yalnızlık iyi geldi. Uyanmasına yakın eve yollandık. Arabada da biraz kestirdi. Evde kudurdu. Ama ben bi fena oldum, öyle böyle değil! Arca oynuyor, anne kıvrıldı uyudu uyuyacak, saç diplerime kadar sızlıyorum. İlkeri aradım, hemen gel ben fenayım diye. Bi ara Arcaya patatesli kıyma yemeği yaptığımı hatırlıyorum. Sonra İlker gelince kıvrıldım, Arcanın yemek saati kalkarım niyetine ama bi kalktım herşey bitmiş. Arca pek yememiş yine. Ömrü hayatındaki belki ikinci iştahsızlık sendromu. Annenin bünyesi alışkın değil yemeyen çocuğa ufaktan telaş yaptı. Yatmadan muz yedi tutsun diye, bak muza hayır yok. Adam yemek seçer oldu yav!! Ben fenayım hala, halbuki akşam program yapmıştık Zeyneplere gidip kaynatacaktık. Arcayı uyuttuktan sonra tumba yatak. Arca sık sık uyandı. Diş olduğuna kanaat getirdik, zira jel sürünce uyanma araları uzuyor ancak jel de uzun süre etki etmiyor. Pazarın bütün planları benim hastalığıma kurban gitti. Halbuki törenlerle baharı getirmiştik.
Baharın geldiği nasıl anlaşılır?
1. Mimozalar açar.
2. Annemler yazlığa daha sık gider ve daha uzun kalır olur. Dolayısı ile Yener pansiyon sezona hazırlanır, torunlar heyecanla beklenir.
3. Hırka ile dışarı çıkılmaya başlanır, terlenir, yel alınır sonuçta üşütülür. Geçiş mevsimi kırıklığı yaşanır.
4. Ama herşey bi tarafa babam yün atleti ile vedalaşır. Evet her bahar babam yün atletini çıkardığını haber verdiği an havaya, toprağa suya cemre düşmüş demektir. Sadece T-shirt ile gezmeye başlaması için 19 Mayıs törenleri beklenir.
Güzel pazarı evde geçirdik. Arcayı çıkaramadığıma üzüldüm ama haftayı kurtardım. Arca çok keyifsizdi. Azılar azılı çıktı, gündüz bile jel sürmek zorunda kaldık. Gece ise ibufen içirmeye karar verdim. İyi de oldu. İlk uyandığında ibufen içince sabaha kadar uyudu.
Haftasonunu şimdiden iple çekiyorum:)
Baharın geldiği nasıl anlaşılır?
1. Mimozalar açar.
2. Annemler yazlığa daha sık gider ve daha uzun kalır olur. Dolayısı ile Yener pansiyon sezona hazırlanır, torunlar heyecanla beklenir.
3. Hırka ile dışarı çıkılmaya başlanır, terlenir, yel alınır sonuçta üşütülür. Geçiş mevsimi kırıklığı yaşanır.
4. Ama herşey bi tarafa babam yün atleti ile vedalaşır. Evet her bahar babam yün atletini çıkardığını haber verdiği an havaya, toprağa suya cemre düşmüş demektir. Sadece T-shirt ile gezmeye başlaması için 19 Mayıs törenleri beklenir.
Güzel pazarı evde geçirdik. Arcayı çıkaramadığıma üzüldüm ama haftayı kurtardım. Arca çok keyifsizdi. Azılar azılı çıktı, gündüz bile jel sürmek zorunda kaldık. Gece ise ibufen içirmeye karar verdim. İyi de oldu. İlk uyandığında ibufen içince sabaha kadar uyudu.
Haftasonunu şimdiden iple çekiyorum:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)