3 Mayıs 2012 Perşembe

NEDEN! NEDEN! NEDEN!

 Kitap okumak artık bir işkence. Epeydir uyku öncesi okunacak kitap adedini ikiye düşürmüştüm. Son zamanlarda baktım hiç kitap seçiminde rol oynamıyor, kitap sayısı konusunda dakikalar süren pazarlıklara girmiyor. Ben ne seçersem tamam diyor. Bu işte bir pislik olduğunu anlamalıydım, neyse ki anlamam uzun sürmedi.

Yıllardır hiç soru sormadan dinlediği kitaplar bir anda sihirli “neden” sorusuyla yepyeni bir eğlence kaynağına dönüşmüştü. Zira ne seçersem seçeyim, sonuç hep aynıydı, hemen her cümle “neden?” sorusu ile bölünüyordu.

Kitap okuma süresi yine aynı niye adedi arttırsın ki?

Altta kalmamalıyım, yeni bir kanun hükmünde kararname ile uyku öncesi kitap sayısını teke düşürmeliyim, en azından “neden?”ler tükeninceye kadar.

Halbuki ben artık “neden”lere hazırlıklıydım. Donanımlıydım.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

sahi bugun benim yasgunumdu:)

fuar oncesi kendin pisir kendin yecide surpriz pasta kesiminin ardindan tarihi otelime giris yaptim. musterilerine olan duyarliliklarina hayranim:)-bkz foto
yarin ilker geliyor bi sefer de onunla kutlama:) eh insan omrunde bi sefer 34 yaziyla otuz dort yasina giriyor:) ilkere sorsan 35. pis!! o haftaya 35 olacak olabilir ben onumuzdeki bes sene daha yirmi dokuzum. babam gencligini bu formule borclu: elliyi gecmeden yasi icin kirki telaffuz etmedi. takvimler 59?gosterirken o 49 yasindayim diyordu. simdi sor 59 der:)

bundan sonra 29 anam yersen:))

1 Mayıs 2012 Salı

1 günde 1 kilo verdiren diyet

“40 kiloyum 168 boy ve 5. Sınıfa gidiyorum. Günde 3 litre su içtim sadece 1 kilo verdim, bir de bisiklet sürdüm ama…”



“Ya ben 172 boyundayım 62 kilo çok mu?”


“14 yaşındayım, 164 boyundayım ve 54 kiloyum – biliyorum korkunç !- üç gün içinde 50 kilo olmak istiyorum. Ne yapabilirim?”


….

Bunlar aklımda kalanlar. Bir diyet sitesinin yorumlarında okudum, şok oldum! (Ne işin vardı diyet sitesinde diye soran şahıs; hayır bir şey kaçırmadın yavrım, yazının sonunu oku, flashback yapacağım)

30 Nisan 2012 Pazartesi

Beni habersiz bırakma

Çağımızın korkulu rüyası “bihaber olmak”. Aman habersiz kalmayalım.

Hani şu sigaraların üzerine “öldürür!” “kanser yapar!” filan yazıyorlar ya, hah onun yerine “habersiz kalırsın”, “facebook’una halel gelir” “twitter hesabın hack’lenir” filan yazsalar daha etkili olur şerefsizim. Ha “iktidarsız olursun” mesajını sollar mı bilemem ama bir caydırıcılığı olacağı kesin!

Şaka bir yana, sosyal medyanın çıkış noktası bu kanımca. İnsanoğlunun “haber alabilmenin keyfi” kodlu genlerine gönderme yapıyor ve sinyaller anında yerini buluyor. Bir defa haber almanın, bilgilenmenin tadını alan bünye bu illetten katiyen kurtulamıyor. Eh işin içine bir de merak girdi mi…

Ateş eden şey

Arca "tabanca, tüfek, silah" kelimelerini bilmiyor. Yok yav şişinmek için söylemiyorum, benim evladım pek masum, terbiyeli, hiç öyle vurdulu kırdılı şeylerle işi olmaz şeklinde bıkbıklayacak değilim. Sadece "bak bu silah, bu tabanca, bu 38 lik bu kalaşnikof" filan diye detaya girmedik, anlatmadık, görmezden bilmezden geldik silahları. Su tabancası bile almadık, su pompası aldık. Bir nevi "mesaj vermeyelim" kaygısındayız.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Var bir gudubetlik!

Haftaya İstanbul’a fuara gideceğim, fark ettim ki beni unutmuşlar. Benim gibi kadın unutulur mu be! Otel yok, uçak yok, kaldım ortada. Madem unuttunuz gelmeyeyim o zaman dedim, yemedi! Eh madem unuttunuz ve madem geliyorum, o halde bari WOW’da bir oda ayarlayıverin, dedim, hiç yemedi.


Günlerdir yana yakıla otel arıyorum. Merter tarafı iptal. Taksim’e yöneldim mecburen. Fiyatlar uçmuş, fuar zamanı son günler… Normal. Bakalım, Beyoğlu'nda kalacağım bu gidişle. Parkta da yatıracak halleri yok ya, buluruz elbet.

27 Nisan 2012 Cuma

D.I.Y.* senin neyine sen anca D.I.** yavrım!

* : D.I.Y. Do it yourself (Türkçe meali "elin armut mu topluyor, bir dünya para vereceğine kendin yap!")
** : D.Y. Do yourself (Türkçe meaili kendini yap! daha da derine girmeyeyim, Türkçe dediğin lastik bir dil her yere uzanır)

D.I.Y. olayına merak saldığımdan beridir, evdeki her atıl eşya potansiyel bir D.I.Y. malzemesine dönüşüyor.

Babamla annemin şarapla arası hiç olmadı, onlar direkt rakı takılırlar. Dolayısı ile bizim evde hiç şişe mantarı olmadı. Bu detay önemliydi çünkü ilkokulda fen bilgisi deneylerinin bir kısmında mantar kullanılırdı ve ben bulamadıkça deli olurdum.

26 Nisan 2012 Perşembe

Çocuğuna sinirlenmemek için dahiyane yöntem duymak isteyen buraya

Çocuğunuza zaman zaman kızdığınız oluyor mu?
İçinizden bağırmak geldiği ve hatta avaz avaz bağırdığınız?
Peki arada çok sinirlendiğinizde şöyle bir omuzlarından sarsıp kendine getirmek istediğiniz?

" Yok olmuyor benim içimden hiç çocuğuma kızmak gelmiyor" diyene öyle bir okkalı “HADİ LEN!!” derim ki feleğini şaşırır!

Olur kardeşim olur güzel annem, olmuyorsa insan değilsin! Hani "insan değilsin" derken "olamazsın" anlamında söylüyorum. Ya sinirlerin alınmıştır ya sakinleştirici yutuyorsundur ya da meleksindir de kanatların yoktur.

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak engin (!) tecrübelerini, birikimlerini, dahiyane fikirlerini paylaşıyor! “Okumadım, görmedim” diyeni ve engin bilgileri es geçeni, uygulamayanı çok pis tepelerim!

Heyecan doruğa çıktı mı? Ne yaptığımı, sinirlerimin bir anda nasıl yatıştığını söyleyeyim mi?

25 Nisan 2012 Çarşamba

Montessori'yi sevmek için çok geçerli bir sebebim var

Çocuğu bir birey olarak gördüğü için mi?
Yoksa hani o, çocuğun hayatını kolaylaştırıcı oda düzeni için mi?
Çocuğum dahi (!) olsun diye mi? Harika çocuk yetiştirmek için mi?
Yoksa blogta montici geyiği yapmak için mi?

Hayır ! Yani evet tabii hepsi kulağa çok geliyor. Ama benim derdim başka.

Montessori ile ilgili ilk okumaya başladığımda ne pembe kule, ne kahverengi basamaklar ne de kulplu silindirler cazip gelmişti bana. Aktivitelerin hepsini okudum, ama hemen hemen hiç birini uygulamadım. Hayatın içine yedirilmeden bir takım öğretilerin, aktivitelerin “dostlar alışverişte görsün”den farkı olmadığına inanıyorum.
(Diyorum ama benim de numunelik bir “dostlar alışverişte görsün” aktivite postum var, bkz. Sürpriz sepeti )
Dedim ya derdim başka.

Dumur diyalog #52

Y: Arca sana çok sevdiğin bir yemek yaptım.
A: ne yaptın?
Y: Tahmin et bakalım?

24 Nisan 2012 Salı

Top ten count down Vol.2 - yorumlardan derlemeler

Annemin doğum günü şerefine toplum içinde söylenebilen veciz sözlerini derlemiş, top ten count down yapmıştım. Nefis yorumlar geldi. Aralarında benim atladıklarım var, bayıldım.

Yorum bırakanların yüksek müsaadeleriyle buraya alıyorum,

-Ustune bir sey giy - ayaginda yine corap yok: kesinlikle bir de terlik, bizde terlik de önemlidir. Duvardan duvara halı kaplıyken bile terlik giyilirdi, giymeyince "raptiye batar" derdi, ben de dalga geçerdim, bir gün cidden battı. Sırf haklı çıkmak için mi koymuştu o raptiyeyi acaba? Hala soru işareti:)

- Odani topla : Evet ya bunu nasıl unuttum. Hala dağınık bir insanımdır, o kadından benim gibi biri nasıl çıktı hala bilmiyorum.

Duru bizdeydi

Arca tam bir bayram yaptı. En son ben Çin'deyken görüşmüşlerdi. Üç gün boyunca Duru'nun gelişini bekledi. Ona göstereceği oyuncakları, hangilerini vereceğini, hangilerini saklayacağını.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Renklerin cinsiyetinden (?) haberi varmış:(

Migros oyuncak çılgınlığı yaptı, kıyısından yakalayabildim. Sanal marketten alışveriş yapmak güzel ve kolay ama akşama sana getirinceye kadar stokları bitiyor. Nitekim oyun hamuru malzemeleri eksik geldi. Ama millet henüz yazlık oyuncaklara akıl erdirememiş olacak, açık hava oyuncaklarının hepsi geldi.

Biri de bu scooter. Geçen yıl Tuna'nınkini denemişti, dengeli oluşu da benim hoşuma gitmişti, 24 liraya bulunca aldım. Tabii stok sıkıntısı olunca bizimki pembe çıkmış. Bence sakıncası yok, çünkü biliyorum ki Arca için de sakıncası yok.

20 Nisan 2012 Cuma

"You’ve got mail!" ve bahar zırvalamaları

Ne tatlı bir filmdi değil mi?


İlker’le üniversitedeydik izlediğimizde. Çok sevmiştik. Sonra da ne zaman rastlasam izledim. Özellikle o metroda kelebeğin şaşkın şaşkın uçuşunu aynı şaşkınlıkla seyreden Meg Ryan’ın kocaman gülümsemesinin olduğu sahne. Galiba tek aklımda kalan bu. Bir de köşedeki dükkan…

19 Nisan 2012 Perşembe

Biri Arca’ya “anne-çocuk” sözünün önemini anlatmalı! Çok ciddiyim!

Bizim İlker’le çok önemli bir sözümüz vardı eskiden, “sevgili sözü”. Hani inandığın dinin kutsal kitabına el bassan bu kadar geçerli olmaz. Sevgili sözü verdin mi, dönüşü yok. Çok çok kötü bir şey! Öyle bir dırdır yaparım ki hayatından nefret edersin.

Çocukça değil mi? Olsun biz de çocuktuk eskiden.

Bunu Arca’ya anlattım. Ne kadar önemli olduğunu, verilen sözlerin mutlaka tutulması gerektiğini. “Anne-çocuk sözü” adını verdik bu söze. Çok önemli konularda “anne-çocuk sözü” verildi mi, tutulur.

Çarçur etmeyeceksin ama bu sözü, sadece çok çok gerektiğinde kullanacaksın ki anlamı olsun.

Mesela…

18 Nisan 2012 Çarşamba

TOP TEN COUNT DOWN!

Annemin gün yüzü görmemiş çok acayip bir vecize dağarcığı vardır. Acayip diyorum çünkü kendisine bak, Lady Diana kılıklı bir kadın (cidden rahmetliye çok benzerdi) ama ağzını bir açtı mı, biri dublaj yapıyor sanırsın. Sözleri hem manidardır hem de cuk oturur. Afallarsın, düşünmeye sevk eder beynini, en nihayetinde anladığında o çoktan lafı gediğine koymuştur bile. (Bizim cücenin lafı gediğine koyma genleri ananeden geliyor kanımca:P)

17 Nisan 2012 Salı

EGOCAN

Tek gecede bitirerek kendi çapımda hızlı kitap okuma rekoruna imza attığım “Evrenden torpilim var” hakkında iki satır yazmasam ayıp olurdu.

Popüler olduğu dönemde uzak durduğum bir kitap. 138. Baskıyı görünce baskılara dayanamadım edindim ben de: )

Bir işin içine “öğreti” girdi mi iğreti oluyorum. “ihtiyacım yok yeterince gelişmiş bir kişiliğim” olayından ziyade kafi derecede ebeveyn eğitim kitabı hatmettikten sonra kişisel gelişim kitaplarına biraz mesafe koymak benimki.

Lafı gediğine koymakta üstüne yok

"Yavrucuğum" diyorsun, pek masum görünüyor gözüne ama iş laf sokmaya gelince senden benden cabbar!


Büyüyünce babasına neler alacağını sayıyor; “sana televizyon alacağım, araba alacağım, koltuk alacağım…”

Heyecanlanıyorum, “bana ne alacaksın Arca?” diye soruyorum. Laf pat diye yapıştırıyor; “sana bir şey almayacağım”.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Ala-çin

Şehri otobüsün içinden izlemek harika…

Düzenli yollar, ilginç ağaçlar, japon güllerinden trotuar çitleri, bin bir çeşit bitki.

Hemen her yerde komünizmin disiplini hissediliyor. Dış mekanların düzeni ve güzelliği beklentiyi yükseltiyor ve kapıdan içeri adımını attığın an yumruk yemişe dönüyorsun.

Pislik içinde, en lüks lokanta bile. Çin’de en çok gördüğüm şey lokanta olduğu için rahatlıkla genelleme yapabilirim. Korkunç. Öyle ki yemek sırasında gördüğümüz şeyleri iştahımız kaçmasın diye grubun geri kalanına yemek bitinceye kadar anlatmama gibi sessiz bir anlaşmamız vardı.

Detaya giriyorum, uyarmadı deme!

15 Nisan 2012 Pazar

an itibariyle...

an itibariyle... migrostan 25% indirimli aldigim buzbag okuzgizu bogazkereyle sisenin dibini ararken...
acili semizotu salatasindan kalanlari olumsuzlestiriyorum lakin okuz gibi dikinmadan once resimlemek aklima hic gelmemisti.
an itibariyle ilker ilk 45 dakikanin bittigi anonsunu dinledi ve baska bir spor kanalina gecti.
an itibariyle arca oturdugu lazimliktan bana sesleniyor kakasi bitmis