10 Temmuz 2012 Salı

Ben inanıyorum, "BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN"!

 

Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Derneği olarak Başka Bir Okul’u mümkün kılmak adına çok çalıştık, çok koşturduk. Sonuçta hatırı sayılır bir yol aldık. Niyetimiz, çabamız 2013 yılının Eylül ayında BBOM Derneği tarafından açılacak ilk iki ilkokulumuzun kapılarını aralamak.
 
Bugüne dek neler yaptık, bundan sonra nelere ihtiyaç var sizlerle paylaşmak, konuşmak istiyoruz. Aramıza katılmak isteyip bugüne dek fırsat bulamamış, vakit ayıramamış arkadaşlarımıza yer açmak, yeni dostların enerjisiyle sorunları daha hızla aşmak istiyoruz. Bu vesileyle ekte ve aşağıda bilgilerini bulunan toplantımıza katılımınız dileriz. Ayrıca bu daveti yaygınlaştırmanızı, başka bir okul hayalini, bu yoldaki ilke ve değerlerimiz paylaşacak yeni insanlarla aramızda köprü olmanızı dileriz.
 
“Başka Bir Okul” hayalimizi, kat ettiğimiz mesafeyi ve şimdi bizi nelerin beklediğini paylaşacağımız Dayanışma ve Tanışma Toplantısı’nda olabilmek umuduyla…
 
Toplantımıza tabi ki çocuklarımız da davetli. Toplantı boyunca Serkan Kırmızı “Davulumdan Masallar” atölyesiyle onlarla birlikte olacak.
 
Yer: Boğaziçi Üniversitesi, Güney Kampüs, Demir Demirgil Toplantı Salonu
Tarih: 15 Temmuz 2012, Pazar
Saat: 17:00 - 20:00
 
Sorularınız ve daha fazla bilgi için aşağıdaki iletişim bilgileri üzerinden bize ulaşabilirsiniz.
 
Başka Bir Okul Mümkün Derneği
İletişim Ofisi:Sinanpaşa Mah. İlhan Sok. 
Pembe Rüya Apt. No:15 D:4 
Beşiktaş/ İstanbul
Gsm: 533 383 4316
baskabirokul.blogspot.com

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #59

Göbeğini öpmeye çalışırken gıdıklanıp direnen anasına;


“CESUR OL ANNE!”

…….

Picasso ve At kuyruğu saçlı kızı okurken;

6 Temmuz 2012 Cuma

Isabel Allende'nin peşi sıra ...

Neden "Bir yumak mutluluk" okunur?

Cevap veriyorum! Isabel Allende seni ters köşe etmiştir, "herkes yazar olamaz" gerçeğini suratına bir tokat gibi patlatmıştır da "herkes yazar olabilir canımmm" dedirtecek bir kitaba ihtiyaç duymuşsundur.

Tarumar oldum bu gerçek. Yazarla aramızdaki benzerliğin "solcu burjuva" tarzımızla sınırlı olması, bünyeyi ziyadesiyle sarstı, inkar edecek değilim. Okurken birkaç defa İlker'e "herkes kitap yazamaz abicim" demişliğim var, bunu da itiraf ediyorum. Ancak "bir yumak mutluluk"la sarmalanacak kadar da değil.

"Dutti" bırakmadi!

Arca’yı sepet havası yapar yapmaz İlker’le soluğu alışverişte aldık.


Muhterem kocam uzun yıllar tekstil mühendisliği yapmanın verdiği deformasyonla dükkan dükkan dolaşmaktan nefret eder. Belirlediği üç markadan şaşmaz. Biri Massimo Dutti. Dutti mi bırakmaz, mutlaka bir şeyler alır oradan.

Tüm hafta telefonlarımla taciz ettirdi bana, ne zaman başlayacaktı indirim? Öğrendik, dünmüş. Bir indirim panteri olarak naçizane akıl verdim, sabahtan soluğu al bulamazsın kalırsın ortada dedim, akşamı buldu gelmesi.

Ben tabii kadın mağazalarından alışkınım ya atmaca gibi girdim mekana. Testesteronu kapıda bırakan muhterem kocam da peşimden. Alışveriş dedin mi o da dişileşiyor, kendini kaybediyor.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Dumur diyalog #58

Sırtını kaşıtırken; "KAŞINAN YERLERİMİ KAŞI!! HEP AYNI YERİ KAŞIMAAA!"
Anneannesi masaj yaparken;
"ohhh tatil dediğin böyle olur!"

Okuldan bahsederken;
"Ben İlker oluyorum, Nil Ada da Arca'nın annesi Yeliz oluyor"

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Kök salmış “Boğa”ları sudan çıkmış “Balık”a çeviren Balık

Ah ahh çok söyledim İlker’e, tutturalım şunu da kendimiz gibi Boğa burcu yapalım şu çocuğu dedim, işi riske atmayalım dedim, acelemiz varmış gibi Balık oldu cüce!

Evvelden de demiştim, bize ters. Başka bir dünyanın, başka yıldızların çocuğu o. Kökü derinlerde, yere sağlam basan sabit boğa burcu olan bizlere garip geliyor. Hayır bir de sevmiyorum ben yenilikleri. Yepyeni bir karakter yapısını çözesim yok, tembelim. Şöyle bizim çocukluk halimiz gibi oluverse, ben onun inatçılığıyla da sabit fikirliliği ile de baş ederdim. Ama böyle olmuyor. Bir öyle bir böyle, benim kafam basmıyor.

Karakteri garip bir oğlan. İnsanda bir istikrar olur kardeşim. Oynuyoruz kahkahalarla, bir anda zırlamaya başlıyor. İlker’le alık alık birbirimize bakıyoruz. Ben sakarım ya önceleri çocuğun bir yerini acıttım sanıyordu İlker.

3 Temmuz 2012 Salı

Ben çalışırken…

Kemal Sunal’ın ölüm yıldönümü gelmiş çatmış.

Madımak Oteli utancının üzerinden bir yıl daha geçmiş.

Aziz Yıldırım tahliye olmuş.

O kadar ayağa kaldırdıktan sonra, "kürtajı yasaklayacak değildik" şeklinde demeçler verilmiş.

Ben çalışırken...

İnsanlar tatile çıkmış, yazlıklara taşınmış, bizim sokak boşalmış.

Lenslerimin değişme zamanı gelmiş, fark etmemişim, niye acıtıyor bunlar diye nafile şaşırmışım.

Ben çalışırken…

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Makarna sen nasıl mucizevi bir şeysin!!

Şırıngayla boğazından aşağı milupa mamaları gönderdiğimizin ertesi günü Arca "ekmek yemek istiyorum" diye böğürdü. İlker hemen fırından kaptı ekmeği getirdi. Baktık, sağ tarafına koyup koyup lokmaları yiyor. Günlerdir ilk defa ağlamadan yediği birkaç lokma...

29 Haziran 2012 Cuma

İç güveysinden hallice:(

Tek evladım ağzındaki yaralarla savaşıyor. Hiçbir şey yemiyor. Kelimenin tam anlamıyla yemiyor. Yiyemiyor. Semirsin diye aylarca uğraş, lokma gibi yap çocuğu şerefsiz virüsün biri gelsin telef etsin bebemin iştahını. Hadi hasızlık etmeyeyim iştah yerinde, yemek istiyor ama ağzına aldı mı başlıyor ağlamaya. Bugün artık Aptamil aldık. Zavallı yavrum bebekken anne sütünden pirzolaya direkt geçiş yaptığı için - hatta ikisini eş zamanlı götürdüğü içim - hiç aptamili tatmamıştı. Kısmat üç buçuk yaş civarınaymış:( Şırıngayla boğazından aşağı yolluyoruz, ağzındaki herşey dakikalarca ağlatıyor. 

28 Haziran 2012 Perşembe

Hack’lediler evladımı!

Şerefsiz virüsler! Hack’lediler ve hatta hakladılar evladımı! Pek tabii ateşle başladı. Kesmedi, dilinde kocaman yaralar çıktı. Yetmedi bütün damağı yaralarla kaplandı. Boğazındaki enfeksiyonu saymıyorum bile. Bir anda ellerinin içi dışı ayaklarını altı kırmızı kırmızı kabardı.

Doktor virüs dedi. Saldırgan bir virüs! Salgın bir virüs!

El ayak ağız hastalığı deniyormuş. Özge’nin Aylin de olmuş geçtiğimiz günlerde. Yaz ve sonbaharda görülürmüş. Özge’nin anlattıklarının aynısını yaşıyoruz. Garip… İnsan hastalıkta da yalnız olmadığını bilince biraz teselli mi buluyor ne?

27 Haziran 2012 Çarşamba

Gelenekselleştirilemeyenlerden miyim?

Oradan bakınca nasıl görünüyorum bilmiyorum ama annelikteki tutarsızlıklarımdan cilt cilt tez yazabilirsin.
Aslında olay şu...
bir tarafta çocukluğundan beri gördüğün bir annelik modeli var.
Diğer tarafta olması gerektiğini düşündüklerinle beynini doldurduğun kitaplar dolusu bilgi.
Ne kadar içselleştirdiğini düşünsen de, genetik kodlarına işlenmiş geleneksel model kriz anlarında hortlayıveriyor.

25 Haziran 2012 Pazartesi

İzmirliler yazlığa gider

İlk fark ettiren Elvan olmuştu. Ankara’da insanlar tatile gider demişti. Otele gider, iki haftalığına pansiyona gider ama tatile gider. İstanbullular da öyledir. Ama İzmirliler tatile gitmez.

İzmirliler her Cuma (iyimser mi oldu? Hatta Perşembe :P) yazlıklara taşınır. Pazar akşamları hatta Pazartesi sabahları da şehre geri dönerler. (Misal bu sabah çevreyolu trafiği Buca sapağına gelmeden başladı, ŞOK!)

Bir tür göçebe hayatı. Haftalık göçebeleriz biz! Perşembeden başlar hazırlıklar, küçük bir çantaya giyecekler konur. Kasaptan et temin edilir, evet mangalsız yazlık olmaz! Cuma işten biraz erken çıkılır, yollara düşülür.

Her şey ayağını çime basmak, denize sokmak içindir. Geçmiş haftanın stresinden kurtulma ayini yapar İzmirli.

24 Haziran 2012 Pazar

haftaya relax baslamak icin...

tarifi veriyorum...
cakirkeyif bi kafa+
kocanin tuttugu levrekle dolu bi mide+
cocuk kahkahalariyla cinlayan kulaklar+
nemli cimler+ ciplak ayaklar...
nasil calisacagim lan ben yarin:P

hadi iyi haftalar

22 Haziran 2012 Cuma

Model grubuna mektup (Bir annenin yakarışı)

dün akşam meyve alışverişini müteakip
arabaya bindikten sonra "Sana ne" krizi
yaşatan cüce!
Sevgili Model Grubu mensupları (Özellikle Fatma bacım ve Can kardeşim),

Ailecek severek dinliyoruz, takip ediyoruz.

Amma velakin bir maruzatimiz (adsiz:P) var. “Sana ne” isimli şarkıdan şikayetçiyiz.

Bizim ailenin cüce üyesi Arca (3 yaş) bu şarkıyı günde yirmi defa dinleme ve dinletme potansiyelinde. Eğer şarkı bitmemişse zinhar arabadan inmiyor, itinayla ve full konsantrasyon dinliyor, şarkı bitiyor öyle iniyor. Eylemleri evde de devam ediyor, hatta sıklıkla “babam şu sana ne şarkısını bir söylesene be” şeklinde üzerimizde baskı uyguluyor. Yıldık, bıktık vesselam.

Arka arkaya dinlemeyince arızanın babasını yapıyor, eh biz de baktık kaçınılmazdayız, zevk almaya bakıyoruz. Muhterem kocam şarkının rap, R&B, uzun hava cover’larını çoktan yaptı bile. Hani değişik soundlar peşindeyseniz, hazırlanmışı mevcut, uygun bir karşılıkla derhal takdim ederiz.

Fazla vaktinizi almayacağım.
Aylardır beyin a.cıklanması geçirmemizin sebebinin sonunda farkına vardık. Bizim oğlan bu şarkıyı sevmiyor, yani seviyor ama defalarca dinlemesinin sebebi sevgi değil, katiyen. Hayır sado-mazo bir zevk anlayışı da değil.

EZBERLEMEYE ÇALIŞIYOR!

Güzel kardeşim, güzel bacım, ne pok yemeye bu kadar zor, bu kadar uzun bir güfte hazırladınız? Ben daha ezberleyemedim şarkıyı, el kadar velet nasıl ezberleyecek? Çocuğu tenhalarda berilerde “öyleyim işte ben böyleyim işte ben” şeklinde saçmalarken yakalıyoruz. Çocuk resmen acı çekiyor! Siz de alışılmış söz yazarları gibi iki dörtlük yazıp üç kere tekrarlayıp işi bitiriversenize! Çocukluğunuzda hiç mi Serdar Ortaç dinlemediniz, hiç mi sanatından etkilenmediniz?

Dinleyiciniz olarak naçizane tavsiyem bundan sonraki çalışmalarınızda 3 yaşındaki hayranlarınızı ve acılı ailelerini de göz önüne alarak daha basit daha kolay ezberlenebilir güfteler hazırlamanızdır.

Sözlerime burada noktayı koyarken gözlerinizden öper, başarılarınızın devamını dilerim

Hemşeriniz Yeliz


"Abartma" diye aklından geçiren varsa, şarkı sözlerini kopyaladım aşağıya, vakti varsa buyursun okusun:

ben bugün tatlı, masum bir peri,
yarın kızgın, vahşi bir kedi…
bazen hülyâlı âşık leyla,
bazen cilveli, hızlı, hovarda…

bugün kimseden mesaj gelmemiş,
yarın telefonu susmak bilmemiş.

şimdi gözü görmez aptal aşık,

sonra belki kafam çok karışık

bir gün pespaye, asık suratlı,

bir gün tatlı, güzel, alımlı…

çoğu zaman ağlak ve gözleri yaşlı,

kimi zaman güçlü, cesur bakışlı…

ben bugün bütün makyajı akmış,

yarınsa şımarık, götü kalkmış…

her zaman eciş büçüş, sönmüş feri,

arada kibirli, sarkisozu.net dünya güzeli…
al ya da git ben böyleyim işte,
doğruymuş, yanlışmış, bana ne!
ben adam olmazsam bu gidişle,

günahı benim boynumadır sana ne?
ben bugün biraz fazla nazlı,

yarın baksan dünden razı…

ben bugün hünerli ev hanımı

yarın dolunay kaynatır kanımı.

bugün pes etmiş depresyonda,

yarın tam gaz direksiyonda.

ben bugün süzülen narin kelebek,

yarın egom çelik bir yelek.

bugün git ya da kal sen bilirsin,

yarın nasıl olsa geri gelirsin.

al ya da git ben böyleyim işte,

doğruymuş, yanlışmış, bana ne!

ben adam olmazsam bu gidişle,

günahı benim boynumadır sana ne?

ben hala tek parçayım,

sen üzülme.

hep kendi yolumdayım,

sen üzülme
söz: can temiz, fatma turgut

Dumur diyalog #57

Makarna pişti, baktım cüce ketçapı koymuş masaya.


Y: Arca artık ketçaplı makarna yemeni istemiyorum, zararlı ve alerji yapıyor

A: aaa bu kadar getirdim masaya koydum makarnaya koyalım bari

….

21 Haziran 2012 Perşembe

Yılsonu gösterisi Arca cephesi : Run Forrest run!!

Arca? Arca’nın ilk sahne performansıydı.

Yıl ortasında yapılan gösteriye suçiçeği olduğu için gidememiştik. Hatta öğretmeni nasıl olsa bütün okul suçiçeği, getirin bir şey olmaz, hem size gösteri yapmak için çok çalıştılar dediğinde, “onlar çok küçük zaten bize bir şey ispatlamak zorunda değiller, ben gösterilere karşıyım” diye bıkbıklamıştım.


Hala da aynı şekilde düşünüyorum, tamam çok eğlendik, çocuklar da stresli gibi görünmüyorlardı ama yine de bizi eğlendirmek zorunda değiller bence.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Yılsonu gösterisi


Toplumun bizden beklentisini karşıladık.

Oğlumuz okul gösterisi için canhıraş hazırlandı.

Birinci dereceden akrabalarımız haberdar edildi.

Önceki gece tüm fotoğraflar makinalardan silinerek temizlendi, şarjları dolduruldu.

Büyük makine ile zoom edilerek fotoğraflar, küçük makine ile sadece video çekilecek.

İlker’in annesi ön sıradan tam dokuz kişilik yer tuttu, hatta cesurca savaştı yerlerin bir tanesini bile kaptırmadı! Panter babaanne:P

Dededen Deniz Bebek’e anneanneden teyzekızı Duru’ya kadar herkes hazır ve nazır gösteriyi izledi. Teyze, video çekiminde sorumluydu.

Mezun miniklerle Atatürk’ün hayatını anlatan jimnastik sınıfı gözlerimizi nemlendirdi, daha minikler dansları ile gözümüzden yaş getiresiye kadar güldürdü. Yüz küsur kare fotoğraf… hatıra… vesaire…

Dediğim gibi yılsonu gösterisi platformunda toplumun bizden beklentisini fazlasıyla karşıladığımıza inanıyorum.

Gel gör ki uzundu. Çok uzundu! Akşam altıda başladı, biz Arca’yı yaka paça kulisten topladığımızda saat dokuzdu, üstelik daha gösteriler sürüyordu.

Tamam her şey çok güzeldi, ağlayan zırlayan minik olmadı, (sadece son bale gösterilerinde arkada kendi başına takılmayı tercih minik ile hareketleri büyük bir sorumlulukla yapmaya çalışırken esnemesine hakim olamayan tatlı kızı saymıyorum. Bir de sahneden indirildiği için yeri göğü inleten bizimkilerin küçük Yasemin’ini) her şey çok güzel yapılmış, özenilmiş, hazırlanılmıştı. Cümleten çok eğlendik. Ama çok da yorulduk, hatta sonralara doğru herkesten “ne zaman bitecek, bitse de gitsek, sinemada bile ara veriyorlar, üç saat oldu tuvalete gidemedik” şikayetleri duyulmaya başladı.

Neden böyle tercih edilmiş, neden bu kadar uzundu anlam veremedik. Hani 3-5 yaş bir gün 4-6 yaş başka gün yapılamaz mıydı?