20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kefir nasıl yapılır? Kefir mayası nereden bulunur?

Ben bile yapabildiğime göre çok kolay yapılır!
Allah seni inandırsın, kaçtır yapıyorum, mis gibi.
Kefiri ve yapımını ben keşfetmedim tabii ki binlerce yıldır yapılan içilen çok faydalı bir içecek kendisi. Dilim döndüğünce söyleyeyim, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, bağırsak florasına iyi gelen bakteriler içeriyor, sindirim sistemi için de son derece yararlı. Sonra süt içemeyen insanlar vardır, misal ben! Hem sevmem hem de Nesfitin içine azıcık koyduğum light süt bile rahatsız eder beni. İşte benim gibi mıymıntılar için nefis bir alternatif. Aslında süte alternatifim yoğurttu benim, bir kilo yoğurdu bir oturuşta bitirecek potansiyelim var. Gel gör ki son zamanlarda yoğurt da karnımı şişirmeye başladı (dikkat bira şişirmiyor katiyen, terbiyesiz yoğurt şişiriyor), hatta inek sütüne ve süt ürünlerine bir alerjim mi var diye düşünmeye başladım.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Blogcu Anne dizi oyuncusu mu oluyor? "Kıvanç Tatlıtuğ'la bir projeyi düşünebilirim!"

Blogcu Anne Elif Doğan şaşırtıcı açıklamalar yaptı.
Dizi oyunculuğuna göz kırpan güzel annenin hiç bilmediğiniz yönleri bu söyleşide.

Dün akşam, “Kuzey”den esen fırtınadan sonra, bu söyleşi böyle bir manşeti hak etti kanımca. Hani o manşete aldanıp okuduğumuz haberler var ya, onları yazanlar kesin çok eğleniyorlar. İçlerinden yaramaz bir ses “var ya şimdi nasıl merak edecekler, okumak isteyecekler, nihohohoa” demiyorsa, şerefsizim!

Her şey
Blogcu Anne’nin kitabının ofise gelmesiyle başladı. Yok, yok aylar önce Blogcu Anne söyleşilerinden birine "Yav Elif ben de seninle bir söyleşi yapsam, pek geyik olur ama ..." gibi bir yorum bırakmamla başladı. Elif, tabii ki tüm mütevazılığı ile “VARIM” demişti. 

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Sen beni işten atamazsın, ben istifa ediyorum!

Bitmek bilmeyen ateş ve kulak ağrısına son çözüm antibiyotik iğnesiydi.
Hastaneye gitmeden önce sadistçe “sen hasta olmak için elinden geleni yapıyorsun, hasta olurum evde kalırım, içtiğim bir şurup olsun, diyorsun ama o iş öyle kolay değil! Bak iyileşemedin, doktor iğne verdi, şimdi hastaneye gidip iğne yaptıracağız sana” dedim. Bizde yalan yok abicim, kelimesi kelimesine böyle söyledim. Bilsin başına gelecekleri, ağlayacaksa ağlasın, hiç koymaz bana.

14 Mayıs 2013 Salı

Fransız mıyım neyim?

Bir “Fransız” modasıdır gidiyor. Çok net hatırlıyorum, yıllar önce çok satanlar listesinde bir kitap vardı. Fransız kadınlarının formlarını nasıl koruduklarını anlatıyordu. Hayır, özel bir şey yapmıyorlardı. Yemeklerini keyifle yiyorlardı, sadece porsiyonlarına özen gösteriyorlar, şaraplarını tatlılarını sofralarından eksik etmiyorlardı. Kesinlikle her yere yürüyerek gidiyorlardı.
Tamam demiştim, ben kesin Fransız’ım. Sosyal aktivite olarak aklına ilk gelen şey “dışarıda yemek” veya "yemekli misafir" ise, üstelik 50 kilodan bir gram fazla almıyorsan ne düşünürsün? O yıllar gençtim ve dötümle yemeye başlamamıştım. Üstelik arabam yoktu. Taksim-Bebek arasını vasıtasız sadece tabanvay tamamlayan kaç manyak tanıyorsun, sorarım! Bir Fransızlar bir ben, üçüncüsü yok.
O kitap çok tutmuş olacak, o gün bugündür Fransız aşağı Fransız yukarı.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Bu ülkeyi terk etmek için 10. sebep: 35 ACR 11' in temsil ettikleri

Sadece bu hafta sonunu yaşamış olmak bile en az dokuz sebebi saydırıyor:

1. Hatay’daki saldırı
2. Daha fenası buna gösterilen tepkisizlik
3. Yas ilan edilmemesi
4. Medyanın duyarsızlığı
5. Maçlarda toplanan kalabalığın Hatay’daki saldırı için tek yürek olamamış olması
6. Bir taraftarın bıçaklanması

daha sayayım mı?

7. Reyhanlı’da ölenlerin sayısını duyuran gazetecinin tutuklanması
8. Haber yasağı getirilmesi
9. tüm bunlara rağmen hükümetin hala istifa etmemesi (gerçi umudum yoktu da gelişmiş ülkelerde böyle yapıyorlar ya hani belki bir ihtimal dediydim)

Bunlar benim takip edebildiklerim sadece.

Gelelim 10. sebebe.

“Cimbom’a koyduk eğleniyoruz”

Bunu facebook’unda paylaşan “arkadaşım”a, “iki göbecik de Reyhanlı’da ölenlerimiz için atın da tam olsun” diye yorum yazacaktım ki durdum. Yoo, Galatasaraylı olduğum için değil, bunu Galatasaraylı bir öküz de yazsaydı ona da aynı hisleri beslerdim.

Dün gece küme düştüğü için pek “incinip” İzmir’i savaş alanına çeviren Göztepeliler çok mu farklı?

9 Mayıs 2013 Perşembe

Adamı strese sokmayın kardeşim, yoga yapın işte!

Strese dayanıksızmışım ben. Geçenlerde yaptığım kişilik testinin sonucu böyle diyor. Aynı testin diğer iki sonucu (çok sosyal ve çok sadıkmışım aynı zamanda) için “evet kesinlikle doğru” derken acele etmeseydim, “yürü git, antin kuntin testler bunlar! dayanıklıyım ben strese! Döverim lan ben stresi” şeklinde saçmalayabilir, testi haklı çıkarabilirdim.

Diyemedim, içimde kaldı. Sadece “hadi ya ilginçmiş” şeklinde konuyu kapattım. İtiraf edeyim fena koydu. “Stresli miyim ben? Strese dayanıklı değil miyim? Zayıf mıyım ulen manyak mıyım?” diyen iç sesimi susturmadım, muhterem kocama sordum. Öyle ya beni benden iyi kim tanır?

Dumur diyalog #99

Sabah anasıyla babasını yataklarında uyurken dürten cüce; “FINDIĞIMI YEMİŞSİNİZ!”

“Hönk?”

“Paketini çöpte buldum, fındığımı yemişsiniz!”

Y: Üf arca sabah sabah yaaa

A: Sürpriz* torbam da ortadaydı, ne yediniz içinden?

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Depresyonda bir manyağın serzenişsel tespitlerine kuşbakışı göz atış

-          Yasal uyarı! İntihara meyilliysen okuma, sebebin olmayayım! –
Uzmanlar on beş gün boyunca her gün mutsuzsan, hiçbir şeyden zevk almıyorsan, uyku düzensizliklerin ve yeme bozuklukların varsa “depresyon” teşhisi koyuyorlarmış.
Boş ver uzmanları! Bugün “ak” dediğine yarın “kara” diyenin önde gideni onlar. Gel ben sana depresyonu anlatayım.

7 Mayıs 2013 Salı

Edebiyattan anlamam!

Oradan bakınca, anlıyor gibi mi görünüyorum?

Tamam evet, Türkçe’m düzgündür. Noktalama işaretlerinin doğru kullanılmasına, anlatım bozukluklarına dikkat ederim, o kadar. Benimkisi dilbilgisinin matematiğine duyulan bir şefkat sadece.

Bana kısaca Türkçe’yi doğru kullanmaya çalışan bir “okuma - yazma meraklısı” denebilir.

Perişanlar Sezon Finali (mi acaba?)

Salyası sümüğü eksik olmayan Arca cücesinin böyle böyle sezonu kapatacağını umuyorduk. Meğer fena halde yanılıyormuşuz. Araya bir film sıkıştıran yapımcılar, tatmin olmamış olacaklar ki muhteşem bir sezon finali tasarlamışlar, sağ olsunlar (!)
Evde nanemolla geçirilen hafta sonunun son gecesinin karanlığını “anneaaa kulağım ağrıyor” çığlıkları yırttı. Perişan ana önce yine oralı olmadı (ne geliyorsa başına bu görmezden gelmeler yüzünden geliyor zaten. “No spoon” deyince hastalıklar yok olmuyor yavrucuğum deprem vergisi mi bu!)

3 Mayıs 2013 Cuma

Ömrümün kalan yarısının ilk günleri Vol.2

Büyüdüler resmen! Sabah Nil’i aramam gerekti, Arca Berk ile görüşecekmiş, telefonda kim hangi arabayı getirsin sohbeti yapıldı.

Güya bu cüceleri sinemaya götürecektik, üç oğlan ile güne başlıyorsan gün asla planladığın gibi bitmez.

Önce Agora’da yemek sonra Palmiye’de sinema, oradan Kipa’da alışveriş, Hayat’larla buluşma ve doğum günü kutlamasıyla sona eren bir gün yaşadık. Biz bunları yaşadık ama bizim oğlanlar için dün günlerden “AVM koridorlarında koşma” günüydü. Ve ayrıca yerlerde sürünme ve hatta tepişme…

2 Mayıs 2013 Perşembe

Ömrümün kalan yarısının ilk günleri Vol.1

Zatülcenp (bu ismi de çok seviyorum yav, ince hastalık tınısı var, sanırsın ki ben bir küçük hanfendüyüm ay neyse…) geçirdiğim hafta mal mal televizyona bakarken bir filme denk geldim. “Jane Austen kitap kulübü”. Beş kişi her biri farklı sebeplerle Jane Austen kitaplarını tartıştıkları bir kitap kulübünde buluşuyorlar. Her ay Austen’in bir kitabını okuyorlar ve aralarından biri ev sahibi oluyor. O kişinin evinde ya da misafir edeceği bir yerde toplanıp, yiyip içip kitabı konuşuyorlar.

Merak edenler için film budur: http://www.imdb.com/title/tt0866437/

Bizim de Nurturia’da kitap ve film kulübümüz var, ama sanal ortamda tartışmak, o elle tutulur atmosferi vermiyor sana. Ben kitapların bende bıraktıkları izleri blogumda da yazıyorum, diğer kitap kurtlarının yazılarını da okuyorum, sanal ortamda kitap tartışmak buna benziyor biraz da.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Yaş 35 yolun yarısı... Klişemi seveyim.

Hep böyle bir başlık atmak istemiştim eh insan ömründe bir defa 35 olduğuna göre bugüne kısmetmiş:)

30 Nisan 2013 Salı

Düğümlere Üfleyen Kadınlar

Kitap okurken özellikle de romansa elimdeki hemen casting çalışmalarına başlıyorum. Zihnimde karakterleri oturtmam için onlara bir görünüm bahşetmem lazım. Belki de bundan sebep okuduğum pek çok kitabın filmine tahammül edemiyorum çünkü benim casting'imi kullanmıyorlar, iş bilmezler n'olcak:P

Al işte, o Da Vinci'nin şifresi var ya, o film benim için fiyaskodur. Tom Hanks manyağı bir insan olabilirim ama o rolü George Clooney'e oynatmadılar. Hayır bir sor değil mi burada hazır casting var! Kadın da olmamış abicim. Nicole Kidman'ın kızıl saçlı hali ile resmettim ben o kadını, bu pek yanık kavruk bir şey.

Düğümlere Üfleyen Kadınlar da casting dehamdan (:P) kurtulamadılar.

Özellikle de Amira. Roman bir film olsaydı (ki bence güzel bir yol film olur) Amira’yı ilk satırlardan itibaren Rahma oynardı.  "Rahma kim lan!" deme kardeş, al buradan oku. Daha Arap Baharı filan yoktu piyasada, biz tayfunlu bir Kore yazında tanışmıştık, sene 2007. Rahma tanıdığım tek Tunuslu kadın olduğu için değil, Amira’ya inanılmaz benzediği için. Acayip güzel, cıvıl cıvıl, çok dişi, çok tatlı bir hatundu Rahma. Ama bir o kadar da hırçın.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Hareket bereket

Fucking mucking seviyorum dört yaşı. Didişiyoruz dikleniyoruz birbirimize, çoğu zaman iki inatçı keçiyiz bir köprüyü geçmeye çalışan ama seviyorum dört yaşı. Çünkü…

Dışarıda birlikte vakit geçirmek hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı.

Bu hafta sonu çok yoğun bir programımız vardı. Sabahın köründe kalkmamızı fırsata dönüştürdük ve kimseler uyanmadan market alışverişimizi yaptık. Saat daha on bir olmamışken biz eve dönmüş, etrafı toplamış ve günün geri kalanında ne yapacağımızı planlamıştık.

27 Nisan 2013 Cumartesi

"Ye sen ye de anlatayım"

Biri bana en kötü yönlerini say dese, "acelecilik" listenin başına kurulur.

Ve çok net söylüyorum, acelecilik ile annelik bir arada hiç cool değil. Pek özenilesi anne modelinde "sonuca değil sürece odaklanan" "süreçten zevk alan" ve "çocuğunu kendine değil, kendisini çocuğunun zamanına ayarlayan" gibi özellikler hemen göze çarpar. Ve evet doğru tahmin hiçbiri bende yok:) Demek ki ben özenilesi anne modeli değilim arkadaş, hadi anam şimdi sağ üstteki çarpı işaretine tıkla ve sonraki anne bloguna ışınlan.

25 Nisan 2013 Perşembe

Köpekler bale yapmaz


Önyargının ne kadar incitici olabileceği ve aslında ne kadar yanlış olduğu, ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Birilerini kalıplara sokmaya çalışmanın o birileri için kalıbın dışına çıkmak bir tutkuya dönüşmüşse eğer, ne kadar boş olduğu ve o birilerinin kalıpları yıkmak adına ne olursa olsun mücadeleyi bırakmayacağı, sınır tanımayacağı ancak bu kadar neşeli anlatılabilirdi.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Ruhunla yemek

Ne demiştik geçen yazıda? Yemek için yaşıyorsan, yemekten zevk aldığın için yiyorsan dikkat!

Ve güzel kardeşim dötünle yemeyeceksin, duygularını da yemeyeceksin, ruhunla yiyeceksin. Budur!

Yok lan iki yoga asanasıyla yogi olup ohmmmm edecek değilim.

Yemek konusundaki yanlışlarımı dürüstçe kabullendim.

23 Nisan 2013 Salı

Yemek için yaşamak … ya da… Yaşamak için yemek … İşte bütün mesele bu!

Yaşamak için yemek yiyenlere lafım yok. Onlar zaten aç kalmayacak kadar yerler ve bu da bir sorun değildir, keşke hepimiz sadece yaşamak için yiyebilsek.

Benim derdim yemek için yaşamakla. Daha doğrusu yemek yemekten inanılmaz zevk almak ve sonunda ipin ucunu kaçırmakla. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama yazanın bir tespiti vardı, bundan kırk-elli yıl önce insanların sosyalleşmek için gittiği tiyatro, sinema gibi etkinliklerin yerini artık restoranlar aldı. Yemek yemek artık sosyalleşme aktivitesi oldu.