14 Mayıs 2013 Salı

Fransız mıyım neyim?

Bir “Fransız” modasıdır gidiyor. Çok net hatırlıyorum, yıllar önce çok satanlar listesinde bir kitap vardı. Fransız kadınlarının formlarını nasıl koruduklarını anlatıyordu. Hayır, özel bir şey yapmıyorlardı. Yemeklerini keyifle yiyorlardı, sadece porsiyonlarına özen gösteriyorlar, şaraplarını tatlılarını sofralarından eksik etmiyorlardı. Kesinlikle her yere yürüyerek gidiyorlardı.
Tamam demiştim, ben kesin Fransız’ım. Sosyal aktivite olarak aklına ilk gelen şey “dışarıda yemek” veya "yemekli misafir" ise, üstelik 50 kilodan bir gram fazla almıyorsan ne düşünürsün? O yıllar gençtim ve dötümle yemeye başlamamıştım. Üstelik arabam yoktu. Taksim-Bebek arasını vasıtasız sadece tabanvay tamamlayan kaç manyak tanıyorsun, sorarım! Bir Fransızlar bir ben, üçüncüsü yok.
O kitap çok tutmuş olacak, o gün bugündür Fransız aşağı Fransız yukarı. Dötümden bir tespit olabilir ama ben bu pompalamanın Fransızlarla alakası olduğunu düşünmüyorum, bu işte de (her şey de olduğu gibi) Amerikalıların parmağı olduğu kesin.  Zira buradan bakınca Amerikalılarda acayip bir Fransız hayranlığı görülüyor, günahı boynuma.
Geçenlerde Evren’in yazdığı çok keyifli bir yazıya denk geldim. Fransız çocuklarının yeme alışkanlıklarının ne kadar doğru olduğunu aktarmıştı. Yine Amerikalılarla Fransızların çocuklarının yeme alışkanlıkları karşılaştırılıyordu. Okumadıysanız, mutlaka bir tık.
Kadınından mutfağına hatta çocuğunun yeme düzenine el atılacak da bu Fransızların analığına dokunulmayacağını sanmak saflık olurdu zaten.
Kitabını bile yazmışlar. Evet doğru tahmin bir Amerikalı anne yazmış, ne tesadüf:P (Pamela Druckerman) 
Kitap Fransız annelerinin “başarısını” (kime göre neye göre bilmiyorum) anlatıyor.
Fransız anneler, toplum içinde çocuklarının tutturmasından utanmıyorlar, (birkaç defa kucaklayıp marketten çıkarmışlığım var, daha da tutturduğunu görmedim çok şükür – aha al burada.)
Fransız anneler, çocuklarının ağlamasına hemen müdahale etmiyor, sorunlarını kendilerinin çözmesini bekliyor. Bkz parkta bir cüce.
Kesinlikle uzlaşmıyor, gerektiğinde “patron benim” diyor. Bkz. despot ana
Çocuklarını bekletiyorlar ki dünyanın onların etrafında dönmediğini anlasınlar, sabırlı olsunlar. (yav bulamadım o postu, hani Arca oynamak istediydi de ben ona işim bitsin geliyorum dedim, o da bana mutfak alarmını kurdu ama şaşkın cüce alarmı 55 dakikaya kurdu ve ben oynamaktan yırttıydım, hah işte onu bulamadım:P)
Günde sadece bir defa atıştırmaya izin veriyorlar. (bana kalsa ona bile izin vermem ya neyse!)
İşte böyle...
Belki göbek bölgesindeki Türk kasımla, iki adım öteye arabayı çalıştırmamla Fransız kadınlığımdan geriye bir şey kalmamış olabilir, ama Fransız analığımdan ödün vermem arkadaş!
Zaten hazır bu ülkeyi terk edesim var, bari bebemi beyimi alayım da Fransa'ya gideyim diyorum, yabancılık çekmem. Baktın olmadı, beni kabul etmediler, Fransa'ya, bu ülkede "Fransız" olurum hatta her şeye "Fransız kalırım" benden keyiflisi olmaz ohhh!

3 yorum:

Tuten dedi ki...

Uyutma ve emzirme konusundaki Fransız tutumlarından bahsetmemişsin o aşamaları geçtiğiniz için herhalde :) Fransız kafasını o noktada anlamıyorum da :)

yeliz dedi ki...

aaa yok vallahi bilmiyorum, ne yapıyorlarmış emzirme ve uyutmada?
ben işime geleni almışım. Batının hep iyi taraflarını almak lazım azizim:)

Evren dedi ki...

Harikasin Fransiz Yeliz'im! Bu yazdiklarinin hepsini onayliyorum benim de acilen Fransiz olma yolunda adimlar atmaya baslamam lazim. Au revoir! :))