7 Temmuz 2015 Salı

Herkes köşe yazarı olabilir

Bizim gibi blog köşelerinde köşe yazarcılık oynayanlardan değil, bundan para kazananlardan bahsediyorum. Hele ki anne-çocuk köşesi filan yazıyorsan, daha da kolay. Biraz klavye tıngırdatman, biraz da facebook’tan makale okuman, azıcık yabancı yayınlardan araklaman (pardon kaynaklaman) yeterli. Hatta kaynak, uzman görüşü filan bildirmene bile gerek yok. Temcit pilavına çevireceğin konuyu sosyal medya mecralarında ses getirecek cinsten seçtin mi, sırtın yere gelmez. Herkesler senden bahseder, sakız olur uzarsın…

Geçen çok dikkatimi çeken bir hatta birkaç olaya denk geldim, ve taşları yerlerine yerleştirince fark ettim ki, herkes köşe yazarı olabilir.

Nasıl bak anlatayım.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Küçük siyah elbise

Evdeki sadeleşme girişimleri tam gaz devam ederken sıra fotoğraflara geldi. Bir kutuya elimize ne geçerse atmışız, eski yeniler… Karmakarışık. Annemin çeyizim için özel boyadığı bir sandık var, onu fotoğraf sandığı yapmaya karar verdik. Güzel olacak, eminim. Taşınma öncesi dağınıklık olmasın diye, salondaki çerçeveli fotoğrafları da koyuvereyim, yerleşirken yine konsolun üzerine koyarız dedim. Tam toparlayacağım… gözüme bir şey ilişti.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Cesur Yeni Dünya

Huxley, bireyin önemsizleştirildiği, toplumun yüceltildiği, herkesin herkese ait olduğu bir dünya yaratmış: Cesur Yeni Dünya.

Burada sanat yok, düşünmek yok, tüketim var, mutluluk var. Ama bizim anladığımız anlamda mutluluk değil.

29 Haziran 2015 Pazartesi

Sadeleşmek mi? Sanata, sanatçıya ihanet mi?

“Hobisini işe dönüştürmek” diye bir tabir var ya, gerçek anlamda yapmak istediği şeyi değil de başka işleri meslek edinmiş kimselerin hayalidir, etrafımızda pek çok örneğini görürüz. Peki ya “işini hobiye dönüştürmek”? Sizi bilmem ama benim aklıma bu sınıflandırmaya giren tek kişi geliyor: babam. Emekliliğini ilan ettiğinden beri işi tamamen hobiye dönüşmüş durumda. Yıllardır atmadan biriktirdiği her parça malzeme, eşya da bu hobi öyküsünde birer karakter. 

24 Haziran 2015 Çarşamba

Kıskançlıktan ağladığın oldu mu?

Benim oldu ve inanır mısın gözyaşlarım kitabı tutmakta olan elime damlayıncaya kadar ağladığımın farkında bile değildim. Üstelik durum çok komikti. Yani düşününce, duyguların boyutundan aklın boyutuna inince, neden ağladığımı fark etmek komikti.

Hani televizyonda skeçlerin oynandığı bir şov var, Kemal Sunal’ın oğlu (allahım o adam yaşlandıkça babasına benziyor ve ben onu yaşlandıkça daha çok seviyorum) sunuyor. Hah orada kemgöz Şevket diye bir karakter var. Gözlerini belertip “kişke benim olsa” cümlesini patlattı mı, kıskandığı şeyin başına bir şey geliyor. Oyuncunun da karakterin de hastasıyım.

O gün, kıskançlıktan ve sinirden gözyaşlarımı tutamadığım o gün, biraz daha keyifli bir günümde olsaydım, zırlamak ve zırlamam karşısında şaşırmak yerine, muhtelemen bir “kişke benim olsa” patlatır neşemi bulurdum. Çünkü saçmaydı.

Saçma olduğu için de şu anda burada rahatlıkla yazabilirim.

22 Haziran 2015 Pazartesi

Kurtlarla Koşan Kadınlar : Veda

Birlikte okumak çok güzel ama bazı kitapları birlikte okumak çok daha güzel.

Bir buçuk yıl kadar önce yıllardır okuma listesinde öylece duran “Kurtlarla Koşan Kadınlar”ı elime aldım. Geç bile kalmıştım. O kadar etkilendim ki, blogda birkaç kelam ettim hakkında. Derken yorumlarımı okuyan kitap kulübünden Banu, “kulüpte okuyalım” dedi. Olmaz, dedim. Bu öyle roman gibi okunup tartışılacak kitap değil dedim. Bölüm bölüm okuyalım dediler, hatta Sıla “ben size masalları canlandırırım, oynarım” dedi, bir heyecan dalgası sardı cümlemizi.

19 Haziran 2015 Cuma

Yaz

Bir fittiri yazı atıp hop “ben artık sosyal mecralarda takılamayacağım” mesajı veren ama günde bilmem kaç defa sosyal medyayı dikizleyen tipişkolardan değilim ama son bir haftam böyle geçti. Çünkü kafa binbeşyüzdü!

Nasıl olmasındı?

16 Haziran 2015 Salı

Biraz müsaade

Hayatımız karıştı. Karmakarıştı. Bırak bloga yazı yazmayı, dünyam şaştı. 

Hiç bu temada bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi ama ben biraz düzenlenesiye kadar bana müsaade...

En kısa zamanda görüşmek üzere...

12 Haziran 2015 Cuma

Firar, Alice Munro

Ben roman seviyorum. Uzun soluklu kitaplar öykü ve şiire göre daha fazla tatmin ediyor beni. Romanın vadettiği derinlik hoşuma gidiyor. Elim hiç öykü kitaplarına gitmiyor. Sanki yazarın kolayına kaçıyormuş da, roman yazamamış da öykü yazıvermiş gibi geliyor. Saçma biliyorum ama öyle işte…

10 Haziran 2015 Çarşamba

İyi bi’ şeyler… Komik bi’ şeyler

İçimiz siyasetten şişti değil mi? Dün canım Gülçin’im mail atmış, yazın gelecekleri tarihleri bildirmiş, dumur diyaloglardan okumuşlar, illa ki yemek isterlermiş bizim cüceyi. Eyvallah başım üstüne. (dünkü dumur diyalog biraz da Gülçin’lerin şerefineydi:) ) 

9 Haziran 2015 Salı

Dumur diyalog #144

Kıyafet seçerken;
Y: Arca bu Angry birds'lü olan t-shirt'ü giy istersen.
A: Onu okulda giymeyi tercih ediyorum.
............

A: Okulda üç kız bana aşık
İ: nereden biliyorsun?
A: Kendileri söyledi. Aslında neredeyse dört oluyordu biliyor musun babam?
..............

8 Haziran 2015 Pazartesi

Seçim sonrası zihin durumum : Karışık

Cuma maaile İstanbul’a gittik. İlker’in kuzeninin düğününe. Çok acayip lüks bir oteldeydi, şangri mangri bir şeyler… (biz İstanbulda yaşarken yoktu o otel, hani Beşiktaş iskelesine göz diken otel var ya, hah o işte…)

Tüm hafta sonu gözümüz, gözümüze sokulan turuncu mavi parti bayraklarında, aklımız seçimdeydi. Seçim günü sırf kaçırmayalım diye sabahın köründe düştük yollara. Eve uğrayamayız diye seçim kağıtlarımızı bile yanımıza almıştım. Yetiştik çok şükür. Oyumuzu verdik.

Eve dönünce, hafta sonu boyunca uzak kaldığım sosyal medyaya daldım.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Çocuğunuz ekran bağımlısı mı?

Arca iki yaşına gelinceye kadar televizyon izletmedik. Yok aslında izlettik. Ama çok kontrollü. Hatta benim açımdan manyaklık derecesinde kontrollü. Mickey’nin kulüp evi, ama mutlaka babasıyla birlikte bir kere de saçı traş edilirken Baby TV… Televizyonun iki yaşına kadar çocukların beyin nöronlarındaki bağlantılara zarar verdiğini, geç konuştuğunu, ne bileyim dikkat eksikliği gibi bazı sorunlara sebebiyet verdiğini okumuşum aklıma da yatmış demek ki evde terör estiriyordum. 

2 Haziran 2015 Salı

Tüm zamanların en sevdiğim kitapları

Şubat ayında Kentkart ile ilgili bir yazı yazacak, telefonunuza indireceğiniz uygulamayla yakınınızdaki durağa yaklaşmakta olan otobüsün kaç dakika içinde durağa varacağını öğrenebileceğiz hakkında bilgiler verecektim. Ohooo ben yazasıya Kentkart İzmir'de ihaleyi kaybetti, sistem değişiyor benim yazı yalan oldu. Ama Kentkart kullanılan diğer şehirlerde yaşıyorsanız, yine de işinize yarayabilir. 

Sonra bir ay kadar önceydi, çilek ile bebek ıspanağın aynı anda pazar tezgahlarında görülmelerinin şerefine çilekli ıspanak salatası yaptım, instagramda paylaştım ve dedim ki pek yakında blogda tarifi yazarım. Ispanağın mevsimi geçti, çilek desen bugün var yarın yok, benim tarif seneye kaldı. Gebeş okuyanlar vardır, şimdi milletin canını çektirmenin manası var mı? yok.

Neden anlatıyorum bunları? Çünkü geçen benim blogger arkadaş Selen sitem etmiş hani kitapları yazacaktın demiş. Haklı vallaha kaç hafta olmuş yav:) Unutmuyorum da hep o anda yazmak istediğim başka şeyler oluyor, bazen de hadi özeneyim diyorum, erteleniyor. Kronik erteleme problemim var benim, aşmam lazım biliyorum.

Konu da ağır ha: tüm zamanların en sevdiğin kitapları...

31 Mayıs 2015 Pazar

Hafta sonu

Hafta sonları hiç bitmesin istiyorum. Sabah mahmurluğu, alarm kurulmadan yatılan akşamlar ve uyanılamayan sabahlar seviyorum ben. Onyüzbin minik öpücükle uyandırılmayı ve "hadi kahvaltıyı dışarıda yapalım"ları seviyorum:)

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Gezi

Ucundan kıyısından orasından burasından Gezi sürecine bulaşmış, orada fiilen bulunmayı bırak, tweet'leri retweet'lemiş herhangi bir insanın Gezi'yi unutabileceğine inanmıyorum.

28 Mayıs 2015 Perşembe

Parfümün dansı

Okudunuz mu? Hala okumadıysanız (çünkü oldukça eski bir kitap) okuyun bence.

Ben genelde bir kitabı iki kere okumam. Bu kitap kulübü beni değiştirdi, en azından bu prensibimi. Kürk Mantolu Madonna ile hayatımda ilk kez bir kitabı iki defa okudum ve aynı kitaptan iki farklı zamanda alınacak keyfin farkına vardım. O eşiği geçtim ya artık kolay. Artık çok sevdiğim ya da anlamadığım fark etmez, bir kitabı ikinci defa okuyorum hem de hiç vakit kaybıymış gibi gelmiyor.

Parfümün dansını da sanırım birkaç sene önce okumuştum. Kimden nereden bilmiyorum, tavsiyeydi. Çok hoşuma gittiğini ve birkaç noktanın aklımda kaldığını hatırlıyorum. Kulübe seçilince tekrar okumak istedim çünkü hiçbir şey hatırlamıyormuşum gibi geldi. Artık nasıl bir balık hafızaysam...

25 Mayıs 2015 Pazartesi

kısa #6

Sabah aktarma otobüsüyle ofise gidiyorum. Arkamda benim gibi işine giden iki kişi aralarında konuşuyorlar, dinlemeyeyim diyorum, olmuyor kulak kabartıyorum. Tam otoban köprüsünün üzerinde trafik hafif sıkışmışken birinin diğerine otobana bakarak "bak işte AKP yapıyor, kaymak gibi asfaltı döşemiş, adamlar çalışıyor..."  dediğini işittim. 

Arkamı dönüp, "iyi ama sen otobüsle gidip geliyorsun, n'aber!" diyecektim ki, sustum. Yoksa bile bugün yarın kredi çekip araba almayı planlıyordur kesin. O zaman da benzine ha boyna zam gelip durduğunda "ben zaten hep 50 tl'lik alıyorum" diyen malların arasına karışacak, boş ver!
Sabah sabah ne uğraşacağım, kitabıma döndüm. Ama aklımdan iki şey geçti:

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Öfke

Çok yoğun, çok yorgun bir haftaydı. Eş zamanlı birçok işle ilgilenmek tek bir işe konsantre olmaya çalışmaktan daha fazla yoruyor insanı. Arca ile piyano dersinden geldik, ipad oynamak istedi ben de makinaya çamaşır atıp bir kahve koydum kendime. Ne yapacağımı da bilmiyorum ha… Kitap mı okusam sosyal medyaya mı baksam… Okuma köşesindeki koltuğa yayılınca yanımdaki sehpada kitapları gördüm. Geçen akşam geç gelmiştim, atıvermişim sehpaya.

Bu aralar multi tasking eğilimim kitaplara da geçmiş olacak, aynı zamanda birkaçını birden okuyorum. Gece yatmadan önce birkaç sayfa "Etkili insanların yedi alışkanlığı", sabah ve akşam yolda "Parfümün dansı", bu ikinci okuyuşum, kulübe seçildi, tekrar okumalı. Geçen hafta bitirdiğim ama içine aldığım notları bloga aktarmak istediğim için hala kaldırmadığım göt biti gibi yanımdan ayırmadığım "Öfke dansı" ve "Kurtlarla koşan kadınlar"…

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ödev

Anneler ikiye ayrılır:

1. Eli faaliyete yatkın olanlar

2. Olmayanlar

Olmayanlar da ikiye ayrılır:

1. Beceremediğini kabul edip yaptıracak birini tahsis edebilenler

2. Beceremediğini kabul etmeyip, kendi becerisinin çok üzerinde bir şeyler yapmaya kasan, yapmaya kasarken küfreden, çocuğa ve kendine günü zehir eden, hem çocuk katkı yapsın diye uğraşan hem de beceremedikçe stres olan….

Ben ikinci türdenim.