Ehliyetler değişiyormuş, biz de İlker'le değiştirelim dedik, sabah sağlık kontrolüne gittik.
Öncesinde aramızda konuşuyoruz.
İlker iğneden tırsar soruyor: "kan testi yaparlar mı?"
Ben daha rahatım ama benim de başka soru işaretlerim var: "yok ya bir damlacık alır grubuna bakarlar. Bence renk körlüğü muayenesi yaparlar. Hani yirmi sene evvel ehliyet alırken yapmışlardı, bir de dizine filan vururlar, refleks bakıyorlardı ya. Ay sağ dizim hala bereli, öbürüne vur diyeyim..."
2 Mart 2017 Perşembe
24 Şubat 2017 Cuma
20 Şubat 2017 Pazartesi
8 Şubat 2017 Çarşamba
Kadınlığı konuşmak ayıp değil
Bizim ortaokul ve lisenin kampüsünde bir mağaza vardı. Okul kıyafetleri,
çorap gibi ihtiyaçlar ile tekli hijyenik pedler satılırdı. Tabii o zamanlar pedler
Elif’in dediği gibi çocuk bezi kalınlığındaydı, ayrıca şimdiki gibi tek tek
paketli değildi. Onlu paketin içinden tek tek çıkarılan pedler özenle katlanıp
hediye paketiyle paketlenip öyle satılırdı (kanımca o kadar ellenmeye pek
hijyenikliği de kalmıyordu ya neyse...).
Ben olsam ben de!
Çocukken sorulan açık ara
en iğrenç soru: “anneni mi daha çok seviyosun babanı mı”
Biz de Arca’ya pislik
olsun diye bazen soruyoruz, cevap hep aynı: İkisini de!
En çok sevdiği insanları
sayarken anne-baba ilk sırada sonra diğerleri geliyor.
7 Şubat 2017 Salı
Okuma notları - Ocak
Yılın ilk günü evdeki
herkesten önce kalktım. Kanepede uzanmış, yılbaşı hediyelerimize bakarken,
Tufan’ın “sende kesin yoktur eminim, onun için aldım, çok heyecanlı kitap”
diyerek hediye ettiği Kelebek’i okumaya başlamıştım. Gerçek bir hikaye, bir
kürek mahkumunun özgürlüğe kaçışını anlatıyor. Gerçek olması çok etkiliyor
insanı. Bizimkiler uyanıp da İlker’in Reina saldırısını haber verdiği saate
kadar onlarca sayfayı okumuştum bile. Akıcı, hızlı okunan bir kitap. Özellikle
kafa boşaltmak ihtiyacı duyulduğunda, keyifle okunur:)
6 Şubat 2017 Pazartesi
Keyfim kaçınca...
Geçen gün o vize dalgasına keyfim fena kaçtı. İşler istediğin gibi gitmeyince hani, böyle bıkkınlık hali gelir ya üzerine, öyle işte. Acilen neşelenmem lazım yoksa benim nemrutluğum hiç çekilmez ve maalesef katlanarak artar. Derhal blogu açtım, Diyalog etiketine tıkladım, allah seni inandırsın, bütün neşem yerine geldi. Tavsiye derim.
Sonra aklıma geldi, keyfim kaçınca neşelenme listesi yaptım kendime, bak o liste bile müthiş neşelendiriyor insanı.
Sonra aklıma geldi, keyfim kaçınca neşelenme listesi yaptım kendime, bak o liste bile müthiş neşelendiriyor insanı.
3 Şubat 2017 Cuma
Challenge'da son soru: 2017'de olmasını istediğin bir şey
"Dünya barışı" diyeyim de küfürü yiyeyim mi?
Tamam demiyorum, en son 2016'ya girerken cümlemize barış huzur dilemiştim, sonrası malumunuz.
Tamam demiyorum, en son 2016'ya girerken cümlemize barış huzur dilemiştim, sonrası malumunuz.
2 Şubat 2017 Perşembe
Beni Türk dizilerine emanet edin.
Uzun zamandır Türk dizi
piyasasına çok haksızlık ediyormuşum. Ona buna bok atıp, en kalitelilerini bile
haksız yere yerle yeksan ediyormuşum, allah beni nasıl biliyorsa öyle yapsın!
Ezelden beridir ve evet
tam da Ezel’den beridir izlemiyordum. Kah izlemeye kasıyor, dayanamıyor, kah
köşe bucak kaçıyor, uzaklaşıyordum.
Türk dizilerini, Huxley
distopyasından türetilmiş, korkunç birer manipülasyon ekipmanı olarak bellemiştim.
Öyle korkuyordum ki o ekranın kölesi olmaktan, alaycılık ve aşağılama savunma
mekanizmam haline gelmişti. Edebiyatın bile beni kurtaramayacağını anladığımda
çareyi boş yere yabancı dizilerde hatta defalarca izlediğim Hollywood
filmlerinde aradım.
Oradaydı, bir kumanda
mesafesindeydi haz.
Ve hedonizmin çağrısına
daha fazla kulak tıkayamadım.
1 Şubat 2017 Çarşamba
#16 bir şey çiz ve bize göster, eyvallah
Annem müthiş resim yapar.
Evde tabloları var. O derece yani!
Ben resme olan
kabiliyetsizliğimi babamdan aldığımı düşünürdüm, öyle avunurdum. Kısa boylu
oluşumu da babamdan almamış mıydım? Pek ala yeteneksizlik de ondan geçmiş
olabilirdi.
Yanılmışım. Meğer babam
da çok güzel resimler çiziyormuş. Arca ile birlikte kaldıklarında çizdikleri
resimlerden sergi açabilirsin, cidden başarılı.
31 Ocak 2017 Salı
#14 ve #15
#14 : keşke arkadaşım olsa dediğin ünlü kim?
İki gündür bunu düşünüyorum. Hiç bulamadım. Pek ünlü de bilmiyorum ondan mı acep?
İki gündür bunu düşünüyorum. Hiç bulamadım. Pek ünlü de bilmiyorum ondan mı acep?
29 Ocak 2017 Pazar
On yıl sonra nerede, nasıl yaşamak?
Geçenlerde anlatmıştım, hani İlker'in telefonda, biz şimdi on sene sonra filan gelsek, şehirden uzakta yaşasak, sıkılır mıyız? diye sorduğunu ve benim de hiç tereddüt etmeden "sabit gelirim olsa, on sene beklemem bugün bile yaşarım, hiç de sıkılmam, çok eğleniriz ne diyorsun" diye cevap verdiğimi.
On yıl sonrası için şimdilik iki olasılık üzerine hayaller kuruyorum. Biri yukarıda anlattığım gibi, muhteremle sayfiyede kocamak! Hatta bak şöyle bir hayal, tek katlı, asgari konforda bahçeli ev, bahçesinin ciddi bir bölümü bostan olacak, - evde bir saksı kaktüsü bile öldürebilirim ama bahçe olayından az buçuk anlarım - mümkünse denize de yakın olsun bir zahmet, hava iyi oldu mu balığa çıkalım muhteremle, kötü oldu mu, evde film seyredelim, ben okurken veya yazarken o maç izlesin filan...
On yıl sonrası için şimdilik iki olasılık üzerine hayaller kuruyorum. Biri yukarıda anlattığım gibi, muhteremle sayfiyede kocamak! Hatta bak şöyle bir hayal, tek katlı, asgari konforda bahçeli ev, bahçesinin ciddi bir bölümü bostan olacak, - evde bir saksı kaktüsü bile öldürebilirim ama bahçe olayından az buçuk anlarım - mümkünse denize de yakın olsun bir zahmet, hava iyi oldu mu balığa çıkalım muhteremle, kötü oldu mu, evde film seyredelim, ben okurken veya yazarken o maç izlesin filan...
28 Ocak 2017 Cumartesi
#12 : 10 yıl içinde hayatında neler değişti?
Neler olmadı ki?
On yıl önce İstanbul'dan İzmir'e taşındık. Evlendiğimizde çok severek taşındığımız Bakırköy'deki o eski apartmanın birinci katındaki sıcak evimizi boşaltıp toplanıp geldik İzmir'e. Ailelerimiz ve çocukluk arkadaşlarımızla sarmalandık, İstanbul'u hiç aramadık. Zaten nesini arayacaktık? Trafiğini mi, yalnızlığımızı mı, iki yakamızı bir araya getiremeyişimizi mi? Ben zaten on yıldır ayda iki defa gidiyorum ve İzmir'e her dönüşümde derin bir nefes alıyorum, çok şükür...
On yıl önce İstanbul'dan İzmir'e taşındık. Evlendiğimizde çok severek taşındığımız Bakırköy'deki o eski apartmanın birinci katındaki sıcak evimizi boşaltıp toplanıp geldik İzmir'e. Ailelerimiz ve çocukluk arkadaşlarımızla sarmalandık, İstanbul'u hiç aramadık. Zaten nesini arayacaktık? Trafiğini mi, yalnızlığımızı mı, iki yakamızı bir araya getiremeyişimizi mi? Ben zaten on yıldır ayda iki defa gidiyorum ve İzmir'e her dönüşümde derin bir nefes alıyorum, çok şükür...
27 Ocak 2017 Cuma
Challenge #10 ve #11
Hiç unutmak istemediğin anın nedir diye sorulmuş.
Arca ile çok kahkaha attığımız bir an var mesela, baş başa bisikletle sahile indiğimiz, güneş batarken denize girdiğimiz karanlık sularda yüzdüğümüz o gün, Arca'nın gözlerindeki "ilk defa yapıyorum çok eğlenceli" bakışını gördüğüm an. İlklerini birlikte yapmaya bayılıyorum. İki tekerlekli bisiklete adam akıllı binmeyi öğrettiğimde de vardı o bakış. Babasıyla ilk kalamarını yakaladığında da... Bir çocuğun gözlerindeki o ilk defa başarma anı... Onu hiç unutmak istemiyorum, o bakış hayatta tutan, bir işe yaradığını, önemli olduğunu hissettiren bakış.
Arca ile çok kahkaha attığımız bir an var mesela, baş başa bisikletle sahile indiğimiz, güneş batarken denize girdiğimiz karanlık sularda yüzdüğümüz o gün, Arca'nın gözlerindeki "ilk defa yapıyorum çok eğlenceli" bakışını gördüğüm an. İlklerini birlikte yapmaya bayılıyorum. İki tekerlekli bisiklete adam akıllı binmeyi öğrettiğimde de vardı o bakış. Babasıyla ilk kalamarını yakaladığında da... Bir çocuğun gözlerindeki o ilk defa başarma anı... Onu hiç unutmak istemiyorum, o bakış hayatta tutan, bir işe yaradığını, önemli olduğunu hissettiren bakış.
25 Ocak 2017 Çarşamba
#9: Göç etmek zorunda kalsan hangi ülke?
Gündeme girmek istemezdim ama madem soru geldi, samimiyetle söyleyebilirim:
Göç etmek zorunda kalacağız zaten. Zira bu ülkede kimin uğruna değerlerimi, düşüncelerimi savunacağım ve direneceğim bilemiyorum. Kendimi bu ülkenin yabancısı gibi hissettiğim sürece göç etme fikri hiç de uzak gelmiyor.
Göç etmek zorunda kalacağız zaten. Zira bu ülkede kimin uğruna değerlerimi, düşüncelerimi savunacağım ve direneceğim bilemiyorum. Kendimi bu ülkenin yabancısı gibi hissettiğim sürece göç etme fikri hiç de uzak gelmiyor.
24 Ocak 2017 Salı
Challenge #7 ve #8
Challenge #7: Hangi hayvan olurdun?
Bu soruya cevap bulamadım. Ciddi bir zaman dilimini düşünmeye ayırmama rağmen bulamadım. Muhtereme sordum. Senden hayvan olmaz dedi. Haklı. Hayvan sevmiyorum ben. Allahın yarattığını sevmemek ne büyük günah ama sevmiyorum işte.
Kedi köpek zinhar haz etmem. Balık kuş manasız. Bulamadım.
Bu soruya cevap bulamadım. Ciddi bir zaman dilimini düşünmeye ayırmama rağmen bulamadım. Muhtereme sordum. Senden hayvan olmaz dedi. Haklı. Hayvan sevmiyorum ben. Allahın yarattığını sevmemek ne büyük günah ama sevmiyorum işte.
Kedi köpek zinhar haz etmem. Balık kuş manasız. Bulamadım.
#6: hatırladığım en eski anı
Denizde kum bende anı!
Doğumundan yıllar evvel vefat eden dedesiyle ilgili anılara sahip bir insan için çok sakıncalı bir soru:) Başlıyorum:
Doğumundan yıllar evvel vefat eden dedesiyle ilgili anılara sahip bir insan için çok sakıncalı bir soru:) Başlıyorum:
21 Ocak 2017 Cumartesi
#5 : her zaman ve bazen özlediğin iki şey
Aylar önce facebook'ta bir reklam filmine denk geldim. Ne reklamıydı hatırlamıyorum, çocuklar oynuyordu. Çocuklar çocuk gibi neşe içinde şarkılar söyleyip dans ediyorlar, oradan oraya kaygısızca koşuşuyorlardı. Başarılı bir çekimdi bence, zorlamasız, doğal, ah bir hatırlasam hangi reklam olduğunu.
20 Ocak 2017 Cuma
#3 & #4
Soru 3: Hayatın bir kitap/film olsa türü ne olurdu?
Ruh halime göre ortaya karışık aslında.
Ruh halime göre ortaya karışık aslında.
Bu aralar yakın çevreme sorsanız, psikolojik manyak, hatta paranoyak bir film karakteri olduğumu söyleyebilirler. En son geçen gün birlikte yemek yediğimiz iş arkadaşımı sofradan kaçırdım.
18 Ocak 2017 Çarşamba
Palm yağı, nutella hüsranı, sürprizler ...
Geçen haftaydı, önce BBC'nin sitesinde okuduk (bunlar hep ingilizce biliyorum havaları:P), İtalya'da ve Avrupa'da palm yağı kullandığı için süpermarketlerin Nutellaları raftan indirmesi ile ilgili bir haberdi. Ben evdeki diğer iki nutella canavarına durumu anlattım, moraller biraz bozuldu. PMS dönemi olsaydı en çok ben isyan ederdim, o nutella kavanozlarının dibini kim kaşıklıyor sanıyorsun?
Aradan birkaç gün geçti, haber bizim sitelere de düştü. Nutella'nın üreticisi, yok kalite düşer demiş de, palm yağından vazgeçmek istememiş de... Gıda mühendisi değiliz tabii ki çok anlamıyoruz ama meselenin Bilalcesi şu; bu palm yağı normalde zararlı değil fakat gıdalarda katkı maddesi olarak kullanılması için bazı işlemlerden geçirilip rafine edilirken kanser yapan bir maddeye dönüşüyor.
Evdeki nutella tüketicisinden küçük olanını yanıma kattım, ipadi açıp haberi okuttum. Bilimsel filan deyince seninkinin bir dötü tutuştu. Hemen bizim raftakinin içeriğine baktık (berikinin hala içinde bir umut belki bizim kavanozda yoktur, henüz seri üretime kafa basmıyor) palm yağı!
Aradan birkaç gün geçti, haber bizim sitelere de düştü. Nutella'nın üreticisi, yok kalite düşer demiş de, palm yağından vazgeçmek istememiş de... Gıda mühendisi değiliz tabii ki çok anlamıyoruz ama meselenin Bilalcesi şu; bu palm yağı normalde zararlı değil fakat gıdalarda katkı maddesi olarak kullanılması için bazı işlemlerden geçirilip rafine edilirken kanser yapan bir maddeye dönüşüyor.
Evdeki nutella tüketicisinden küçük olanını yanıma kattım, ipadi açıp haberi okuttum. Bilimsel filan deyince seninkinin bir dötü tutuştu. Hemen bizim raftakinin içeriğine baktık (berikinin hala içinde bir umut belki bizim kavanozda yoktur, henüz seri üretime kafa basmıyor) palm yağı!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)