18 Haziran 2012 Pazartesi

baba naber:)

Bütün hafta sonu, babalar günü de dahil olmak üzere muhterem kocamın yüzünü görmedim desem yeridir.
Bu hafta sonu "bahçenin yanındaki yol taşlarını döşeme" konulu hummalı bir çalışmanın içindeydi kendisi.

Çalışma o kadar uzun ve özveriliydi ki, yeni komşulardan İlker'e iş teklifi geldi,

"Matkabın var mı usta, bizim kornişlere de bir el atıversen?"

"hmm hanım bak bahçıvan (İlker'i kast ediyor) söyledi, 11 liraya döşeniyormuş bu çimler."

"ne zaman müsait olursun birader bizim bi tesisat işi vardı da..."

1...3...5.. duymazdan gelip konuyu geçiştirmekten sıkılan İlker'in,

14 Haziran 2012 Perşembe

an itibariyle...

uykum kacti
yatakta paula'yi okuyorum hani isabel allende'nin yazdigi...
az onceki cocuklugundaki taciz anisini okudum karmakarisik oldum.
hadi onu gectim, ben bu kadini fena halde kiskaniyorum desem? boyle yazan herkesi kiskaniyorum.
neyse... alt metinde "iphone yavrusuna ve instagramima kavustum" mesaji ust gorselde komodini bile duzenli tutamadigimin aleni sergisi...
"kadin o nokia sarjini kaldir be allahsiz ! "
derler adama:)

13 Haziran 2012 Çarşamba

Manyak lan bizim oğlan!


Bu aralar İlker’le birbirimize bakıp gözlerimizle ve hatta bazen alenen bunu söylüyoruz “manyak lan bizim oğlan!”
(Bir nevi "biz yaptık bunu ama bu olmadı" mesajı)

“Aaa yok canım..” filan demeden önce ne haltlar yediğini öğrenmekte fayda var. “harbi manyakmış” diye içinden geçirmezsen şerefsizim!

Durum komedisi 1:

“Böyle giydirme!”


“Tamam babacım bileğe indiririz”


“Neden öyle giydirdin?”


“Nasıl?”


“Neden böyle çektin çorabı neden?”


“Tamam babacım istediğin gibi bileğe indirdim şimdi yanlışlık olmuş, öyle istediğini anlamadım”


“Ama öyle neden çektin?”

12 Haziran 2012 Salı

11 Haziran 2012 Pazartesi

Iphone'la mı doğduk?

İlker bir üst modeline terfi edeceği zaman beni ikna etmek için eskisini bana vereceğini söylediğinde omuz silkmiştim. “Satarız” demiştim, “ne kullanacağım” demiştim. Kısaca istemem yan cebime: )


Annemin meşhur sözü “ne gereği var” ile teknolojiyi sorgularım ben, hemen atlamam üzerine. O yüzden en son teknoloji ürünü zımbırtılarım yoktur.

Sonra “aa ne çok işe yarıyor be” diye çark ederim. Iphone'la ilişkimiz de aynen böyle başladı.
Mutluyduk.

Yaklaşık iki haftadır yok iphone. Yiğitliğe bok sürdürmemek bir de dünya para vermemek için onsuz idare edebileceğime dair mesnetsiz söylemlerde bulunmaktaydım. Hatta söylemlerimi “kapitalizmin tuzağı, iğrenç, tiksinilesi, rezil yaratık” seviyesine kadar götürdüm.

8 Haziran 2012 Cuma

Sıfır makyaj

Beyin yorgunluğu hiçbir şeye benzemiyor.


Erkenden uyuyorsun, saatlerce uyuyorsun vücut dinleniyor ama beynin asla! İşte o zaman insan kaçmak istiyor. Teker teker terk etmek istiyor ne varsa…

İki haftadır makyaj yapmıyorum. İlk onu terk ettim. Hani gören de her sabah pür makyaj evden çıkıyorum sanır. Ama iki fırça darbesi bir rimelle insan içine çıkabiliyordum. Makyaj yapmıyorum ama makyaj çantalarım hep çantamda (hamaliye ruhuma işlemiş.)

Suç duyurusu: Kürtajı yasaklamak cinayettir

Tecavüze uğrayanları geçtim, devlet bakarmış!


Gençlik hatalarını geçtim, gelecekleri kararacak gençleri geçtim.

Kendini bilmezin biri de "anne kendini öldürsün" mü demişti?

Farkında mısınız bilmem ama son yıllarda %1000'leri aşan "kadına şiddet ve ölüm" vakalarından tutun da kürtaja kadar adım adım kadınlara bir soykırım uygulanıyor.

Eşekli kütüphaneci

Posta kutusuna düşen bir yazı, kaynağını bilmiyorum, ama çok etkileyici.

Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #56

Browni intense paketinde 9 tane küçük paket çikolata var.

İki küçük yemesine izin verdik. Üçüncü paket elinde açıp yemek istiyor.

Hemen kendisine seçenek sunuldu;

“Eğer o çikolatayı yersen 3 gün çikolata yemek yok.”

Düşündü düşündü… Bir elindeki pakete baktı bir önündeki kalan 6 pakete.

“ama ama öyle olmaz! öyle öyle olmaz”

Sabahın erken saatleri…


Göz pınarına yerleşmiş bir damla yaş, “ama ama öyle olmaz! Öyle öyle olmaz” derken yerçekimine yenik düştü. Sonrasında kapıp koyuverdi kendini. Göz pınarları şelale oldu.

Aklı almıyordu.

5 Haziran 2012 Salı

Şimdi Haberler!

Arca mısır sezonunu açtı!
Yazlıklarının terasında sezonun ilk süt mısırını dişlerken objektiflerimize yakalanan Arca "kimseye vermiycem, hepsini kendim yiycem!" şeklinde beyanat verdi.


Bir haber de moda dünyasından!

Degas ve Küçük dansçı... Hayallerin her zaman gerçekleşmeyebileceğinin öyküsü

Bir kitabın arkasında seriye ait diğer kitap tanıtımları varsa, Arca ısrarla ister, yılmaz, aldırıncaya kadar her yolu dener. Kolleksiyonculuk mu? Beğendiği kitabın benzerlerine olan merak mı? Şımarıklık mı? Bilmiyorum, umrumda da değil. Konu kitap oldu mu gerçekten umrumda değil.

Daha önce bahsetmiştim, Vincent Von Gogh ile başladık seriye. Sonra Leonardo da Vinci geldi. Aklı Picasso'daydı, at kuyruğu saçlı kıza bayıldı, tabii ki çocuk ruhu hiç yaşlanmayan Picasso'ya da:)

4 Haziran 2012 Pazartesi

son model laptop

iphone'un helvasını yedik... derken laptop da sizlere ömür. Cenaze evi gibiyim. Üzerimde garip bir manyetik alan olsa gerek yakınımda ne kadar alet varsa bozuyorum bu ara.

Tuşları bozuk aletin. Kurcalarken iki tuşu söktüm, kaldım mal gibi. Ofisteki bir klavyeyi kaptım, çalışıyorum, işte öyle...

"38" bedenin resmi web sayfası...The official web page for "38"!

Ne diyecektim? Beyaz pantolon. Çok pis koydu yeminlen! Hiç girmediğim bir mağazaya girdim Cuma gunu Kesimlerini kalıplarını zinhar bilmiyorum, o mağazanın çözmeziyim. Hem 36 hem 38 hem de 5 tip pantolon alınca deneme kabininde kalma rekoru kırdım. Mağaza yetkilileri kim bilir hakkımda ne düşünmüştür.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Bugün ne giydim?

Bayılırım moda bloglarına. Kombinlere, “ne giydim?” “ne neyle giyilir?” muhabbetlerine. Lakin uygulamadan yana pek gevşek olduğumdan, benim başlığa cevabım;


“Son üç haftadır olduğu üzere gömlek, siyah pantolon, siyah ayakkabı kombini”

Neden?

31 Mayıs 2012 Perşembe

Dumur diyalog #55

Doktorla muhabbetlerinin arasına girdiğimde;
A: Off sana söylemiyorum, ona söylüyorum.

Yel değirmenleri ile alıp veremediğim bir şey var ama ne?


Uyku denen şey depolanabilen bir şey değilmiş, bir defa daha anladım. İlki hamileykendi. O kadar çok uyuyordum ki gebeyken bir doktor ziyaretinde İlker dayanamayıp sormuştu, "ne zaman biter bu uyku halleri?" Hiç bitmedi. Herkesler "aman uyu uyu doğurunca uyuyamayacaksın zaten" diyerek beni uykunun depolanabilen bir şey olduğuna inandırmaya çalışmışlardı.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Fonda "eye of the tiger" çalıyor

Ve ben eşşek kadar kadın tabakhaneye bok yetiştirecekmiş gibi koşuyorum.

Koşarken kulağımda o gaza getirici müzik, gözlerim hedefe kilitlenmiş. İnsan yığınlarının arasından slalom yapıyorum. "Slalom baby slalom!!"

"Üç kişi daha geçersem 1 dakika daha kazanırım"ın hesabını yapıyorum. Hayır gülmüyorum son derece ciddiyim. Üstelik dışarıda hava 25 derece iken bu gerizekalı insan topluluğunun bu kapalı AVM'de ne aradığını sorgulayacak kadar ciddiyim.

Şimdi nereden aklıma geldiyse…


Yıllardır görmediğimiz lise arkadaşımız, İzmir’e geldiğinde Alsancak’ta bir café’de buluşmuştuk. Hamileliğimin ortalarıydı sanırım. Bekar ve çocuksuz bir erkek olan arkadaşın ilk sorusu “sezeryan mı normal mi doğuracaksın” olmuştu.

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.12

Gün geçmiyor ki, günün çorbası çifti salaklıklarına bir yenisini eklemesin!

Arca, yavrum seni camide mi bulduk (zira sen bizden daha zehir gibisin) yoksa salaklığım bulaşıcı mıdır bilinmez son zamanlar anandaki salaklıklar babanı kapsama alanına aldı gidiyor.