30 Nisan 2013 Salı

Düğümlere Üfleyen Kadınlar

Kitap okurken özellikle de romansa elimdeki hemen casting çalışmalarına başlıyorum. Zihnimde karakterleri oturtmam için onlara bir görünüm bahşetmem lazım. Belki de bundan sebep okuduğum pek çok kitabın filmine tahammül edemiyorum çünkü benim casting'imi kullanmıyorlar, iş bilmezler n'olcak:P

Al işte, o Da Vinci'nin şifresi var ya, o film benim için fiyaskodur. Tom Hanks manyağı bir insan olabilirim ama o rolü George Clooney'e oynatmadılar. Hayır bir sor değil mi burada hazır casting var! Kadın da olmamış abicim. Nicole Kidman'ın kızıl saçlı hali ile resmettim ben o kadını, bu pek yanık kavruk bir şey.

Düğümlere Üfleyen Kadınlar da casting dehamdan (:P) kurtulamadılar.

Özellikle de Amira. Roman bir film olsaydı (ki bence güzel bir yol film olur) Amira’yı ilk satırlardan itibaren Rahma oynardı.  "Rahma kim lan!" deme kardeş, al buradan oku. Daha Arap Baharı filan yoktu piyasada, biz tayfunlu bir Kore yazında tanışmıştık, sene 2007. Rahma tanıdığım tek Tunuslu kadın olduğu için değil, Amira’ya inanılmaz benzediği için. Acayip güzel, cıvıl cıvıl, çok dişi, çok tatlı bir hatundu Rahma. Ama bir o kadar da hırçın.
Dedim ya biz Seul caddelerinde turistçilik oynayıp, semt pazarlarında pazarlık ederken Arap Baharı diye bir şey yoktu. Ama Irak’ta savaş vardı ve evvelden Kuveyt Savaşına da bizzat katılmış ve Irak’ın Amerika tarafından kurtarılmakta olduğuna gönülden inanan Amerikalı Mel, bu hadsizliği ile Rahma’nın tüm hiddetini üzerine çekti. O küçücük boyu ile küçücük Rahma üzerine yürüdü insan yarması Amerikalının ve gecenin geri kalanını Meksika, Panama, Tunus ve Türkiye temsilcileri olarak tamamladık. Amerika OUT!

İki biradan sonra Rahma anlatmaya başladı. Arap toplumlarının ne kadar geri kalmış olduğunu, onlara özgürlük getirmenin – en azından Amerika’nın getirmesinin – anlamsızlığını, riyakarlığını… Geri kalmış toplumların bir lidere ihtiyaç duyduğunu ve bunun gerekirse bir diktatör bile olabileceğini…

“Herkesin Atatürk’ü olamaz” demişti.

Kitapta Madam’ın “insanlar daha o kadar gelişmedi, lidersiz olmaz, devrim elini kirletmeden olmaz” sözleri (sayfa : 330-331) Rahma’nın Arap toplumları üzerindeki yorumuna ne kadar da benziyor değil mi?

Araplar diktatörlerinden kurtuldu ve şeriat baharı geldi. Kim bunda Batı’nın parmağı yok diyebilir? Toplumların din eliyle daha da geriye götürülmesi, kadının toplumdaki yerinin değerinin çok arka plana atılması kimin işine yarar? Gelecek nesilleri yetiştirecek olan kadınların cahilleştirilmesi kimin ekmeğine yağ sürer?

Neyse biz kitaba dönelim. Ece Temelkuran kendine has bir teknikle yazmış. Her bölümün en can alıcı kısmını bölümün başına koyuyor, sonra başa dönüp kaldığı yere getiriyor hikayeyi ve bölüm tamamlanıyor. Dizi fragmanları gibi. Amaç belli ki merak uyandırmak ve amaca ulaşılıyor. Bu kadar çok hikayeyi bünyesinde barındıran bir roman için çok akıllıca.

Düğümlere üfleyen kadınlar, evet dördü de birbirini tamamlıyor. Hikayeyi anlatan sanki sadece Maryam ile Amira’nın bir bütün oluşturduğunu anlatıyormuş gibi geliyor ama anlatıcı da o iki kadından geriye kalanlar aslında ve Madam bu üç genç kadının bütünü.

Son olarak, “best seller” kaygısı ile aman hafif yazayım derdi olmamış hiç. “hmmm güzel” tepkileri vereceğin sayısız cümleyle karşılaşacaksın okurken, hani baştan uyarayım.

Ve “evet doğru aslında” diye katılacağın pek çok başka cümle de cabası… Gerek kadere, gerekse sevdiğine teslimiyet öyle güzel anlatılmış ki. İnsan dediğin çoğu zaman kader diye bir şey olduğuna şükretmez mi? Zira bazen hayat öyle zor olur ki, bir büyük güce teslim olmaya ihtiyaç hissedersin. Sevdiğine teslimiyet ise bir yara, seni yumuşatan güçsüzleştiren.

Pislik yapıp sonunu söylemek isterdim ama söylenecek bir son yok aslında. Daha doğrusu gerçek bir son yok. Hikayeyi anlatanın anlattığı bir son var, gerçek ise okuyucunun hayal gücüne bırakılmış.

Bu aralar “güzel bir yol, bir kadın romanı okuyasım var, eğleneyim de düşüneyim de, edebi olarak tatmin de olayım” diyene şiddetle tavsiye eder, kaçarım.


7 yorum:

Cebimdeki renkler dedi ki...

Dün akşam başladım ve kısacık okuyabildim ama sevdim.

kara kitap dedi ki...

ben okurken keşke bu kadar çok olay olmasa da kadınlar daha uzun süre uzun sofralarda oturup konuşsalar diye düşünmüştüm.

elvan dedi ki...

Çok merak ettim kitabı :)

yeliz dedi ki...

Harika:)

yeliz dedi ki...

Aynen !! Sohbetler nefisti değil mi:)

yeliz dedi ki...

Ben sana veririm canımcım üstelik en sevdiğim bölümler hazır post itlenmiş şekliyle:)))

snagis dedi ki...

İki seferdir bu kitabı elime alıp alsam mı deyip bırakıyorum... Yorum için teşekkürler alıyorum hemen merak ettim :)