Apartman girişindeki boy aynasından kendine yeni elbisenle manken pozu çakarken kapıcıya yakalanmaktan daha kötü bir şey varsa, o da iş çıkışı otobanda kazaya denk gelmektir, hatta daha kötüsü o günün “eve kadar tutarım” diyerek işemeden ofisten çıktığın gün olmasıdır.
“En kötüsü de ne biliyor musun?” listesine zirveden giriş yapmak istiyorsan, trafikte sana kaza yaptırmaya çalışan hanzoya yüksek desibelden küfret! Ama dikkat et cam açık olsun.
Sonra o listeyi al, kıvır kıvır münasip bir … çöp kovasına isabet ettir.
Çünkü o b.ktan muhabbetin tamamı hikaye.
En kötüsü durgun suda sırt üstü yatmaktır. Dibe vur daha iyi. Dipten çıkmaya çabalarsın en azından. Durgun suda sırt üstü yatarken kıpırdamaya imtina edersin, ya pişman olursan? İşte bu yüzden bir akıntının gelip seni bir yerlere sürüklemesi için dua eder bulursun kendini. Ama su durgundur, kıpırdamaz, kıpırdatmaz.
“Allah bugünümüzü aratmasın”daki “bugün”dür kötü olan. “Bugün”ünü aratacağından korkarsın. Çünkü “bugün”ün en kötüsü değildir, senin bir şekilde değişmeyen “bugün”ün pek çoklarının aslında “iyi gün”üdür. Farklı bir gelecek için bugününden vazgeçmek toplumun değer yargıları gereği, çok affedersin, “salaklık”tır.
İşte tam da bu yüzden bilinçaltında bir “salak durumuna düşmeme” paniği oluşur ve sorumluluklarına bilinçsizce bağlarsın kendini. Bağlanmak kolaydır. Üstelik “sorumluluk sahibi” olmak toplum tarafından takdir edilesi bir erdemdir. Bize daha el kadarken öğretilmemiş miydi?
Halbuki hayata, “fedakarlık yapacağım, sorumluluk sahibi olacağım” diye başlamazsın.
Yıllar geçer ve bir de bakmışsın “hayatım şöyle olacak” dediğin yaşlardan “böyle bir hayatım var” dediğin yaşlara gelivermişsin. Büyümek bu olsa gerek…
Sorumlulukların arttıkça, alanın genişledikçe dağılırsın ve gün gelir sorumlulukların fedakarlığa dönüşür, “saçımı süpürge ettim” edebiyatı başlar. Oops çok sakat!
Dönüp bakarsın, “şunu” ailen için yapmışsındır, “beriki”ne çocuğun için katlanmışsındır, “bir başkasına” bilmem ne borcu bitesiye kadar sabretmişsindir.
Gözünü kapat ve düşün! Bundan 20 sene sonrasını…
Çocuğun “annem benim için ne fedakarlıklara katlandı” diye mi mutlu olacak? Yoksa annesi kendi yolunda gittiği için mi gurur duyacak? Peki sen asıl sen “ne fedakarlıklara katlandım” derken mi, “içimde kalmadı, bu hayatta istediğim her şeyi yaptım” derken mi daha iyi hissedeceksin?
Sen sadece “birinin karısı ve bir diğerinin annesi” olmakla mı yetineceksin yoksa “birinin karısı, birinin annesi ve sen” mi olacaksın?
16 yorum:
tekerleme olmuş:)düşündürdün gene beni!bi kendimiz olmayı başarabilirsek ve başkalarını düşünmeden kendimiz için bişeyler yapabilsek zaten olay bitmiştir.Adile
ooo çok sert hatta ivana sert:)) bir öz eleştiri gibi geldi bana.. ama çok yerinde ve haklı bir tespit benim içinde. 30a 1 kala hep hayalini kurduğum 30 yaşında şunu olucam bunu yapmış olucam vb. hayallerinin çok uzakta olduğunu ama o hayallere ulaşmak için hiç yolun o tarafına doğru koşmadığımı farkettim. evet hayallerin yolu puslu ve yine evet sonu görünmüyor ama bu kadar garantici olmak da beni mutlu etmiyor ki. şanslıyım ki henüz bir çocuk ve geleceği sorumluluğu yok omuzlarında o zaman hayat zarlarını biz kez atmanın tam zamanı ve inanıyorum düşeş gelecek. ve yeliz, iş seni tatmin etmiyor ya da başka şeyler ama çoook güzel ve sıcak bişey yapıyorsun uzak ve belki hayat boyu temasta olamayacağın insanların içine sızıyorsun yazılarınla mercan..
offff cok vurucu bi noktadan girmişsin ve cok da güzel dokundura dokundura anlatmışsın acı gercekleri:)
cok fazla hayalci olmamak sartıyla, yapılması cok da zor olmayan şeyleri listeye koymak ve zaman gectikce sırasıyla her birine tik atarak ilerlemek bence yapılabilecek en kolay ve keyif verici şey gibi. imkansızı isteyip, bir ömür peşinden koşturup, bi .ok elde edemeyince icine girilen durumdan cok iyidir böylesi ^.^
keşke hayat, bişeyleri yapabilmek icin baska şeylerden fedakarlık etmek zorunda bırakmayacak kadar basit olsaymış da biz de burda böyle ciddi gerceklerden bahsetmek yerine ip atlarken aynı zamanda topkek yemeye calısarak eglencenin dibine vurabilseymişiz:)
Süper bir günden kalan olmuş... Yüreğine sağlık... BEN olabildiğimiz yıllara...
sanırım ebeveyn olmaya karar vermek zaten fedakarlıkları gerektiriyor:S ama işin ucu bir kaçtı mı da geri toparlanamıyor( başta çocuğun için fedakarlık yapıyorsun , sonra kocan, sonra çocuğuna bakan her kimse vsvs..). şöyle bir gerçekte var bundan 20 yıl sonra hiç bir çocuğun ana-babasının mutluluğunu düşüneceğini sanmıyorum önce kendi mutluluğunu düşünecek :S onun için yol yakınken kendi hayatını da yaşamaya çalış bence.
Dengeleyebilmeli belki de.. Fedakarlık yaparken bir yandan, diğer taraftan “içimde de kalmamalı” hayata dair isteklerim, heveslerim. En azından bir ucundan tutmalıyım.
Yapabiliyor muyum?
Bilmem..
Annelik ve fedakarlık mesela, o kadar girift, o kadar ayrıl(a)maz ki. Fedakarlık yapacak anne kişisi, eli mahkum. Karşılık beklemeden, sadece mutlu olarak onun mutluluğundan. Bu kadar çok sevdiğim biri var hayatımda, fedakarlık ne, ölürüm onun için:) Ama “ben” olabilmeli insan, olmadan olmaz..
Demiş ya Can Yücel “…çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…”
Son söz: Seviyorum yazdıklarını Yeliz, kimbilir tanısam sever miydim seni de:)
Sevgiler, duygu.
sorma yeliz. bu yazin benim icimde oyle bir yere dokunuyor ki. anlatamiyorum buralarda olmuyor. ama iste yazdiklarin su ara benim cok icime dokunuyor cok. sorguluyorum, uzuluyorum, agliyorum bir an ferahliyorum sonra yine sorguluyorum, uzuluyorum oyle oyle oyle
ne olacak nereye varacak bilmem ama senin bu yazini okurken dusundum de tam da dedigin yerdeyim. kabullenecek miyim ne yapacagim bilmedigim bir yerde...
Sen beni bigün ağlatacaksın ya hadi hayırlısı:))
40 yaşına gelmeden yapılacaklar listesine başladım bile:)
Sonraki yazıya alalım sizi:)
Ebeveyn olmak demek kendinden vazgeçeceksin demek olmamalı yoksa kimse çocuk doğurmazdı:)) aynı fikirdeyim kaçımız anamız mutlu muydu diyoruz?
Çok teşekkürler duygu:) bilmem beni blog sayesinde tanıyanlara sormalı tanıdıktan sonra sevdiler ni acaba:)))
Çok da düşünmemeli belki gülçinim düşündükçe çözemeyeceğimiz şeyler oluyor
Kabullenmek de çok işime gelmiypr serde mücadelecilik var:)
Ama belki ufak ufak yavaş yavaş değişimler neden olmasın:) next post piliz perde arkasını anlattı. Bu yazı asşında çok eski
Seni ilk okumaya başladığım yazı Kemeraltı yazındı. Gerisi çorap söküğü gibi geldi zaten. 0 zaman da söylemiştim söyleyemediklerimi ifade edemediklerimi buldum sende. Yine...
En kötüsü ne biliyor musun artık neyi istediğini ne olmak istediğini bile bilmemek belki, ben'i çok gerilerde kaybetmiş olmak. Bulamamak bilememek...
Bu yazı bana ağır geldi:) düşünmekle mesgulum şimdi...
Yorum Gönder