Bak başlıkta bile “yorum” yerine “yom” ile bitirmemden anlaşılmış olmalı ki harbiden “istemiyorum” yazasım bile yok.
Sen bilmezsin ben İstanbul Türkçesiyle filan konuşmam. Geliyom- gidiyom- yapıyom- yapcam- gelcem der kısadan giderim.
Yeni şarkılardaki o kafiye tutturma modasıyla da ilgisi yok, doğuştan yani, sonradan olma değil. Bunu fark etmem için taşradan ayrılıp okumak için İstanbul’a gitmem gerekmiş, İstanbullu bir arkadaşım benim kestirmeden Türkçemle dalga geçtiğinde noluyoz :P demiştim. Bakma şimdi hanım hanım konuşmaya kasıyorum, uzun kelimelerle anlatıyorum meramımı ama içimdeki taşralı hala yerinde sayıyor.
Yazmaktan soğumuş da değilim de nasıl diyeyim içimden gelmiyor.
Nasıl desem önünde en sevdiğin yemeklerden bir ziyafet sofrası var, hani yemek de istiyorsun açsın ama iştahın yok, işte öyle…
Bayramdan önceki haftaydı yazarlık dersine gittim. Kendi kendimize özelliklerini yazdığımız bir hayali kahraman hakkında yarım saatte bir hikaye uyduracağız olay bu. Benimki bir tarafıma benzedi. Hiçbir tasvir yok, hiçbir açıklama yok, mal gibi ortasından girdim, neresinden çıktım, sonunda ne oldu anlaman mümkün değil. Ha bana sorarsan hepsi benim kafamda ama kelimelere dönüşmemiş. Aklımı okumayı başarabilirsen öyküyü sevebilirsin, öyle işte…
Neyse… Hocam derste nefis bir şey söyledi, dedi ki yazarlık kelime ameleliğidir, yok lan başka bir şey mi demişti? Bunun gibi bir şey yani çok yazmak çok okumak gerekirmiş, biraz da estetik olmalı yazdıkların (blog yazmıyorsun neticede:P) çalışmalı yani üzerinde, ehliyetsizin eline direksiyon vermişler gibi klavyenin üzerinde parmak tıngırdatmakla olmuyormuş bacım.
Bir de şu Anna Karenina mevzusu var. Allah seni inandırsın kitabın bir yerinde hasedimden çatladım. Arkadaş sen ne biçim yazıyorsun, manyak mısın? Tanıyın beni! buyum ben! kıskanç iğrenç bir okuyucuyum. “Bunu ben de yazarım ne var” dediklerimi küçümser, “pislik herif ne biçim yazmış” dediklerimi kıskanır, arkasından beddua filan ederim. Tolstoymuş, Kafkaymış dinlemem hışmımdan iki cihanda yatacak yer buldurmam, yetenekli insana da böyle gıcık olurum!
Ben derdimi biliyorum, bir hevesle yayınevlerine gönderdiğim çocuk öykülerime cevaben kısaca “sana yazma demiyorum, hobi olarak yine yaz” dediler, dötlüğüm bundan. Pissin Arca "beğendim annem" demiştin:(
Dolayısıyla, biri de çıkıp “kadın yazmak istemiyon da ne halt etmeye bi saattir kafa ütülüyon” diye çemkirme cesaretini gösterirse, göstersin vallaha umrumda değil, iştahsızım bu aralar!
Bu arada yazarlık dersine devam edeceğim, yok lan yazar olacağımdan filan değil, zira tekniğim yok ki geliştireyim, dilim yok ki bozayım… Bari genel kültürüm artar, sağda solda edebiyattan anlıyorum havasıyla gezerim, eğitim şart :P
12 yorum:
Yazarlık dersleri demek ha!
Ben şimdi yazılarını su gibi okuyorum , o dersler bitince ne yaparım bilemedim :)
Aynı iğrenç okuyucu özelliği bende de var. Doğrudan bunu ben de yazarım dediklerimi beğenmemek ama "amanin nasil yazmış" diye hayran kaldıklarıma da kıskançlık :-)) Tam dün akşam bir kitaptan karşıma çıkan paragraf (.....yazarın kağıda döktüğü daima cılızdır. Yaşanmış, gönülde izi kalmış bir acıdır sizi yazmaya yönelten, soluk soluğa bir istek. Yazdınız mı iki acıyı birden yaşarsınız: Geçmiştekini bir türlü yazıda yaşatamamak, ama duyumsamak, boyuna aralıksız duyumsamak... Duyumsadığınız, sözcüklerinizde eriyip gitmektir. Sözcükleriniz yetersizdir. Ve dile getirdikleriniz zaten eriyip gitmiştir. Selim İleri, Yarın yapayalnız) Yazmaya devam bence, anlatacak birşeylerin olduğu sürece nasılsa iştahın geri gelir. Boşver tekniğini, dilini, dıdısını bıdısı, hele hele kaç kişinin okuduğunu, allahın bir editörünün ne dediğini. Anlatacakların kafanda dönmesin sen yaz ya, yazarlık dersi de daha çok yazmaya vesile olur nasılsa...Ayrıca Arca beğendiyse daha ne olsun:-)
Kolay gelsin başlığın buralara geleceğini anlamıştım ama moral bozmak yok zaten moralsiz olduğunu da düşünmüyorum, hani o bir sürü okuduğumuz öyküler varya çocuklarımıza, pek çoğundan daha güzel yazacağını düşünüyorum sanırım hayal gücünün yanında biraz teknikte lazım, o bir sürü alıp bir kenara koyduğumuz ve ana oğul beğenmediğimiz kitapları da birileri beğenip yayınlamış öyle değil mi ben asıl onlara şaşıyorum. Başarılar. Bir gün gelecek kitaplarını alacağınız ne güzel olur ya:)
Ya damla çok sağol yok be :)) benden cacık olmaz
Ne güzel ifade etmiş :) evet kimse okumasa benim oğlan okur:)
Ya di mi fadişçim ya cidden bazıları pek kötü :) yok yok moral bozmak değil de egom patladı diyelim:)))
Ben de okuyorum, ''Ne var, bunu ben de yazarım'' diyorum amaaaaa, elime kalemi alınca sap gibi kalıyorum. Sonra anlıyorum ki 'he' deyince olmuyormuş. Tolstoy'u, Balzac'ı geçtim; Murathan Mungan'ın şiir tadındaki cümleleri, Paul Auster'in betimlemeleri, Bukowski'nin pervazsız yazıları ' he' deyince olmuyormuş, olmuyormuş ! Pelin/ İzmir
Ben anlamıştım bu bayram boyunca yazmamanın altından yazarlık dersinin çıkacağının:) Entel dantel okuma grubumuz neyinize yetmiyor efem, biz hem bak yazmaya da teşvik ediyoruz:) ( yazarlık dersine gidenleri kıskanıyorum ben de :))
Yok pelin haşa murathan mungan bukowski... Kesinlikle başka bir şey. Benim ne haddime ya küçümsediklerim daha ziyade soft kitaplardı:)
Aslında yazdım deniz çok yazdım ama bloga değil:)) ben devam etmeyi düşünYorum ciddi ciddi yazarlıktan ziyade ilgi alanıma ait yeni şeyler keşfetmemi sağlayacak olduğunu düşünmem:) yoksa muhteşem yetenekli yazar olsak şimdiye çıkardı ortaya, dersin bu anlamda fqydası olacağını düşünmüyorum ama zararı olacağını da düşünmüyorum umarım bir grup açılır ve devam edebilirim umarım sen de katılabilirsin
bence yazmalısın ben okuyorum gülüyorum eğleniyorum öğreniyorum cidden! sorun yok yani ;)
yazılarınızdaki içtenlik yeter :) bloğunuzu severek takip ediyorum, siz de beni takibe alırsanız çok sevinirim : http://aylininannesi.blogspot.com/
Yorum Gönder