30 Ekim 2013 Çarşamba

Rötar

Bu rötarın diyete başladığım güne denk gelmesi pek fena oldu zira havaalanında gıdadan yana seçici olmayı sevmem. Bok boğazlılığıma hizmet edecek iğrenç zevkler peşine düşerim. patates bira gibi, bol soslu spagetti ve şarap gibi, kahve yanına bol çikolatalı atıştırmalıklar gibi… hayır en çok bira patates…. Instagramda paylaştığım bira karelerinin çoğu havaalanlarının fahiş fiyatlı food courtlarında çekilmiştir. daha güvenlik kontrolünden geçerken biranın kokusu gelir burnuma. Zaten bugün de rötar olacağını bileydim, diyet dürüm beyaz şarap ikilisinin suratına bakmazdım



Yedim, içtim, okudum, sonra kapıma doğru ilerlerken içgüdüsel olarak o tepedeki ekranlara baktım. NEAYYY 1 saat 50 dakika erteleme. Lan sen benle dalga mı geçiyorsun şerefsiz! Sen değil miydin herkeslere övdüğüm, dakika şaşmaz, hiç rötar yapmaz diye tavsiye ettiğim PUHHH allah kahretsin! Ulen yemek vermiyorsun bişey demiyoruz, kıç kıça oturtuyorsun ses etmiyoruz. Seviyoruz bir yerde! Ulen yapılır mı len bu bana!!! … dedim ve Starbucks’a oturdum. Gezi olaylarındaki terbiyesizliğe tepkimi aylardır göstermekte idim, ancak üç saatlik beklemeye dayanamayacak yorgunlukta bir dötüm var üstelik koltuklu tek mekan burası, kınayanı fena halde hırpalarım. Bir de güzel çalıyor şerefsiz, kulağımın dibinde, allah seni inandırsın ayağımla tempo tutuyorum, hayır şarabın etkisi değil katiyen! Hayatta değiştiremeyeceğin şeyler başına geliyorsa, tadını çıkarmak lazım, ne demişler tecavüz kaçınılmazsa….
Etrafımdaki tipler acayip eğlenceli. Önümde kahve alan ve benim gözümü kestirdiğim koltuklu ve prizli masayı kendisine kaptıracağımdan korktuğum sinameki tip, korktuğum kadar sinameki çıktı ve o daha caramel machiato (yanlış yazmış olmaktan zerrece utanmıyorum) içinde şeker var mı, sütlü mü gibi aptalca sorular sorarken ben tabii ki sade filtre kahvemi almış, oturmuştum. An itibariyle telefonum şarj olmakta, dötüm de yumuşak bir döşemenin tadını çıkarmakta. Evet balım caramel her ne boksanın içinde süt, şeker, krema bok gibi kalori ve karamel şurubu var, sana afiyet olsun!
Şu solumdaki uzak doğulu abimiz yüzde binbeşyüz Koreli, Güneyinden elbet. Kemerinin tokasından tanırım ben Koreliyi. İlk zamanlar devlet bunlara bu kemerleri dağıtıyor sanıyordum, sonradan bunların komünist olmadıklarına aydım, cahillik işte. Ancak dokuz sene çalıştım bunlarla o metal tokalı zevksizlik timsali kemerlerin sırrını çözemedim. Uykuya düşkünlüklerinin de… Toplantılarda uyumayan Koreliye Koreli demem ben. Ayakkabılarını çıkarıp ayağını poposunun altına alanlar var. Var yani…
Onun arkasından geçmekte olan hoş abla, karşıma oturdu. Elinde kitap var ama daha tek sayfasını çevirmiş değil, sosyal medya edebiyatı döver, nokta.
Edebiyat demişken bu ara edebiyata, kitaba fena halde dadanmış durumdayım. Anna Karenina’dan sonra kitap kulübünün seçimi Aşk ve Gurur daha doğrusu Gurur ve Önyargı’ya kaptırdım kendimi. Anlatacağım ama şimdi değil, şimdi yüksek müsaadenizle Nine West’ten aldığım sıkan babetlerinden kurtuluşumu anlatmam lazım. Bir sosyal sorumluluk projesi gibi ele aldım olayı. Faturanın arkasında yazanları çalışarak mağazaya gittim. Yazık ki yolum Agora’ya düşmedi, Forum’da şansımı denedim. Kutu sırt çantamın içinde. Masum müşteri ayaklarındayım. Sezonun ilk indiriminden faydalanacağım yani, bir şey değiştirmek niyetinde değilim. İlgilenildi benimle, nefis bir bot denedim, yüzde 50 indirim, yirim! Botu satın almaya karar verdim. Kasaya gittim ve kasadaki tatlı ablaya sürprizzzz babetlerin kutusunu çantamdan çıkardım. Evirdi, çevirdi. Hayır tek bir açığım yok. Şikayet de etmedim, sanki ilk kez geliyormuşum gibi amma velakin tüketici haklarını kendim yazmış kadar sonsuz bir özgüvenle anlattım, faturayı verdim, ve işlem tamam! o kadar sinir olmama gerek yokmuş yani… Yaşasın tüketici hakları!
Daldan dala olacak ama son yılların en renkli taksi şoförü unvanını bugünkü yol arkadaşıma veriyorum. Yol arkadaşı tamlaması az bile, hani uçağa yetişmeyecek olsam, abi yengeye telefon edip sofraya bir tabak daha koymasını isteyecekti. Dur anlatayım, benim vaktim bol nasıl olsa.
Sabah bizim ofiste çalıştım, öğlenden sonra komisyonunun toplantısına atıverecek arkadaşlar beni.  Gidecekleri müşteri ofise uğrayınca, bana taksici yolu gözlemek düştü. Maslak’a on dakikada gidemeyeceğimizi ikimiz de biliyorduk hiç sızlanmadık. Biraz sohbet filan derken, abi tutturdu toplantı çıkışı beni ara diye. Yav Maslak’ın göbeği, binanın dibi taksi durağı, niye arayayım? Hele havaalanına gideceğimi duyunca mutlaka ara dedi, kartını verdi. Yarım saat önce ara gelirim ben buralardayım dedi. Peki, aradım. Ama gelmek bilmiyor, Ortaköy tarafındaymış, tıkanmış. Gelme hiç ben bulurum diyorum, yok diyor illa ki o götürecekmiş beni. Hey allahım, peki… beş metre ileride taksiciler sıra sıra ben 89 numarayı bekliyorum. Manyak mıyım neyim! Dötüm dondu, ayağımda topuklular. Hayır ben utanmam, yol ortasında ayakkabı değiştiririm de hadi gelecek hadi gelecek derken on beş dakika bekledim.
Neyse fazlaca surat asmak gibi bir adetim yoktur, ısınınca, babetleri de ayağıma geçirip o serçe parmağını rahatlatınca gevşeyiverdim. Trafikten laf Akpye geldi. Adam Tayyipçi çıktı mı, hasss…. Onu bırak, köylüsü, tanışığı çıktı iyi mi! Allah başlarsın muhabbete. Tayyipi severmiş, partisini sevmezmiş, yok adam süper iyi bir adammış, yok efendim Atatürk’ten sonra memlekete böyle adam gelmemişmiş. Yav güzel kardeşim, adam  memleketi sattı? Sattı ama para lazımdı. Yav güzel abim, sen evinde üretme, çalışma bugün koltuğunu yarın televizyonunu daha olmadı, evini sat, cebin para görsün ama ürettiğin bir şeycik yok, sen şimdi zenginleşmiş mi oldun? Tık yok! Peki Suriyeye ne diyeceksin? Dış politikadaki başarısızlıklara? O da mahcupmuş zaten anlaşılıyormuş televizyondan puhahhahaha… Hayır bir de demez mi, Topbaşın kızı yetiştiriyormuş o laleleri, 1 milyona yetiştirip buna 5 milyona satıyormuş. Yav sen diyorsun işte adam cebini dolduruyor, yok ama iş yapıyor! Arkadaş senin 4 milyonunu cukka cebe atıyor, iş yapsa ne olur? Olsun olsun kim gelecek yerine? Hem o tayyipi seviyormuş! Var ya rte nasıl yapıyor bilmiyorum ama insanlar adamı seviyor, pes! İzmir akepeyi seçer miymiş? o biraz sıkar dedim, var ya bu seçim akepeye giderse çok pis yalayacağım! bir saat nasıl geçti anlamadım, bile isteye lafı gezi olaylarına getirmemeye çalıştım hep belediyeden bahsettim ama tam para öderken laf geldi oraya. Hayır abide telefonum var olmasa, çok pis saydıracağım da… neyse… helalleştik, ayrıldık. Altay yeğeni olurmuş, illa ki programına gidin selamımı söyleyin, misafiri olun dedi. Bir daha geldiğimde de mutlaka arayacakmışım, sohbetimi sevmiş. Onun adamına çok pis geçirdim ama sevdi mi beni ne? İlginç bir milletiz.
Eminim ne zamandır yazmıyordu – ki birkaç gün yazmamam için son derece uzun bir süre – diye aklından geçirmiş olanlar ziyadesiyle doymuşlar hatta “biri bu kadının elinden klavyeyi alsın allah rızası için alsın” demeye başlamışlardır. Tamam gidiyorum, lafım sözüm bittiği için değil, katiyen! ama laptopumun da bir pil ömrü var bacım, hadi selametle…

6 yorum:

şirin dedi ki...

evet arayı çok açtınız htta bir iki hususi grdim yazdı da benmi kaçırdım diye. arayı çok açmayalım efendim der ve atarımı yaparım :)))) hani biünye sık okumaya alışkın ya ondann

ruhdagı dedi ki...

Valla tam migrenim başlamak üzere fazla takılmadan kalkıyım diyordum ama seni okumazsam olmazdı. Baş ağrım falan kalmadı zira migrenim bile sindi :)
Ayakkabılara sevindim, Kore'li kesin akşamdan kalmadır ondan uyuyordur, taksici müşteri velinimettir zihniyetinde galiba, bira patates filan yazma buralara Allah adı için yoldan çıkaracan beni!
İstanbul'a gelip gidiyorsun bir ses vermiyorsun... (içinden ne vericem diyorsun duyuyorum!)

Nil dedi ki...

Dürümün diyetide mi varmış?

Bütün İstanbul'da bula bula bu taksici mi buldu seni? Kuzey deki taksici gibi meşhur olacak cinsten.

yeliz dedi ki...

Döndüm döndüm:)

yeliz dedi ki...

Ah be ruhdağım kalmıyorum ki yoksa mutlaka görüşmek isterim

yeliz dedi ki...

Hindi kepekli dürüm ve salata evet oldukça diyetti ve hiç lezzetli değildi:( imsan bi light mayınez koyar