Der özlü sözün dibine vururum.
Ama yok hayır, ben böyle kısa cümlelerle vurabilseydim, twitter fenomeni olurdum. Blog dediğin kısa olmuyor bacım bir gevezelik bir sohbet ohooo…
Üstelik burada “annem çok gevezesin, biraz az konuşabilir misin” şeklinde engelleyenim de yok çok şükür!
Blog demişken izleyici sayısının artmasının bir ehemmiyeti yokmuş, “izle” butonunu tıklayan barnaklarınızdan öperim o ayrı ama cidden, daha fazla okunuyor anlamına gelmiyormuş. Yani zaten okuyormuşsunuz yav:)
Seçimler diyordum. Ama katiyen yerel seçimlerden bahsetmiyorum.
Vize başvurusu yaptığım sabah midem kazınmış, ofise geçmeden bir pastanede kahvaltı yapayım dedim, ay gören de açık büfe sanacak, yok yav bildiğin kaşarlı gevrek, yanına çay. Elimdeki kitaba bakıyorum, arada sokağı kesiyorum.
Arkadaş kimse evinde kahvaltı yapmıyor mu yav bu memlekette? Herkesin elinde bir poğaça bir gevrek poşeti sallaya sallaya işine gidiyor. Şimdi sen bana sorabilirsin, sen evde kahvaltı mı yapıyorsun diye. Tamam yapmıyorum ama benim ortamım çavdarlı dilimimi kızartıp, üzerine peynirimi koyup, cherry domates ve roka dalları eşliğinde bir kahvaltı tabağını götürmeme müsait. Yağlı poğaçaya talim değilim çok şükür. O yüzden evde kahvaltı yapmama gerek yok. Halbuki hep özenirim. Babam mesela kahvaltı etmeden işe gittiğini bilmem. Ben hiç yapamadım, en iyi şartlarım şimdiki şartlar, çok önceleri boyoz yumurta kokuları eşliğinde kahvaltı ederdim fabrikada. Eh bizim teknik kadronun bir kısmı üretimden gelme, işçi ve usta başı eskisiydi. Alışmışlar boyoz yumurtaya. Bir de ceplerinde minik acı biberlerden taşırlardı. Hey gidi.. Öğlen yemek yetmezdi abilere de, hep benim pilavı tatlıyı pas ederdim onlara. Fabrikadaki öğlen yemeklerinin en popüler mühendisi bendim. Bir de en gevezesi seslerini duyar gibiyim:) Ay neyse…
Herkes de benim gibiymiş anladım, Çankaya ve civarı çalışan her 10 kişiden 8’inin elinde gevrek poğaça poşeti sallanıyordu. Halbuki çalışma saatleri makul olsa, herkes sıcak çayını evinde içip çıkmak ister herhalde, bilemedim. Kendimi düşünüyorum, sabah 06:00’da kalkıp kahvaltı etmem lazım ki aynı saatte metroya yetişeyim. 06:00 yav… Üstelik bizim çalışma saatlerimiz Avrupa gibi değil ki. Tamam adamlar sabahın köründe işe başlıyorlar ama öğleden sonra ofiste kalan yok. Biz akşama kadar çalışıp, neredeyse yatma saatinde eve giriyoruz. Gerçi İstanbul daha berbat, biliyorum, sustum. Ama sesi beni son derece irrite eden rte susmadı, belediye başkan adaylarını mı açıklıyor ne, tam kulağımın dibinde bağırdı “İstanbul gibi diyaaarrr olmaz…. İst – an – bul Türkiye demektir. Bizim mes-E-lemizdir…” hayır abicim kat-İ-yen tahammül edemiyorum ama pastanenin garsonları dizilmiş, hipnotize olmuş gibi dinliyorlar. Kapatın leynnn demeye dilim varmadı. Apar topar yedim çıktım.
Ha seçim diyordum. Nereden nereye… Dedim ki yılbaşı yaklaşıyor, kendime bir güzellik yapayım. Bir hediye alayım.
İtiraf ediyorum bu kararımda bir süredir çeşitli sitelerde devam eden kitap indirimlerinin ilham verici etkisi olmuş olabilir.
Son olarak İdefix sanal fuar indirimi yapmış yirim. Geçen yılki şikayetimden beri kendini düzeltmiştir, o vakitler el değiştiriyordu artık organizasyon düzelmiştir dedim siparişimi hazırladım. Arcaya tek kitap yok heceleyerek okutacak madem elindekilerle yetinsin peh!
Neyse İlker’e “bana hediye almak ister misin bak idefix indirimde” gibi bir şeyler geveledim, “ay yeliz ya bir defa da farklı bir şey yap, kitap kitap bok mu var” (gerçi kocam terbiyeli adamdır böyle demedi ama benim dilimde aynen buna geldi mırıldandığı cümle) cevabını alınca vazgeçer gibi oldum. Napayım arkadaş buyum ben, değişemiyorum, beni böyle sev edebiyatı yapacak enerjim yoktu demek ki…
Kozmetiğe çark ettim.
Mesela parfüm lazım, öyle bir parfüm bulutuyla etrafta dolanmak istiyorum bu aralar. Abovvv ne pahalıymış yav. Vazgeçtim. Trikolara, eteklere baktım. Yok, daha indirime girmemişler. Beni öyle 50% ye varan gibi ifadelerle kafalayamazlar. Ya gel sen onu net 50% yap, ya da 70%’e varan şeklinde yumuşat! Ben öyle dükkana girip de istediğim parça indirim dışı gördüm mü cinlerim tepeme çıkıyor.
Parkbravo nefis bir taktik bulmuş, tamam dedim olur yani. 50%’ye varıyor üzerine hop 25% ekliyor. Tamam len dedim, hemen sepete makul bir iki parça ekledim. Derken cüce, uyuyalım annem dedi, sonra alırım nasıl olsa sepette dedim.
Misler gibi uyuduk Arca’yla. Haydaa gece bir uyandım bir olmuş, derken uykum kaçtı… Birden ampul yandı, tabi abicim, sepettekileri almadım. Hemen girdim uyku mahmuru hasssss gece on ikiye kadarmış. Benimkiler de hiç öyle 50%’ye filan varmıyor.
Mecbur vazgeçtim. Ama kendime hediye alacağım, ondan caymak yok!
Eh madem indirimler güzel değil, eh madem parkbravonun kampanyasından faydalanamadım n’apalım artık bu defaki hediyemiz de 8-10 kitap oluversin.
Seçim diyordum. Öyle işte...
2 yorum:
Yazıyı çok beğendim:)
Aaa Ankara'da mısın? Aa mühendis misin sende? Aaaa o kadar okurum hiç anlamamışım yanii :)
Yorum Gönder