“Ay Yeliz hanım ne kadar harika bir enerjiniz var vallahi
güne iyi başladık”
Dün sabah İstanbul ofisteki arkadaşım ona sarıldığımda böyle
dedi bana. Ve bunu ilk defa duymuyorum. Bir ay kadar önce merkez ofise
gittiğimde yeni işe başlayan genel müdür sekreterimiz de aynı şeyi söylemişti.
Aynı sabah ilk yardım eğitiminde öğrendiklerimden heimlich menevrasını gösterdiğim
diğer arkadaşlarım da bana kahkahalarla gülmüşlerdi. Uçak seyahatleri mi beni
manyaklaştırıyor vallahi bilmiyorum.
Hoşuma gidiyor tabii ki, yani insanlar İstanbul’da öyle
bitkin öyle keyifsiz, mutsuz sakin görünüyorlar ki…
İzmirliliğime bağlayan çok…
Kimine göre İzmir’de biz her gece rakı balık deniz börülcesi,
kordonda bira, bir tarafına sallamıyoruz ya dünyanın, ondan bir rahatlık var
üzerimizde… Kimine göre yılın on ayını güneşli geçirmenin verdiği bir D
vitamini fazlamız ve bir fotovoltaik filan doldurabilecek enerjimiz var.
Hayır iyi bir şey mi onu da bilmiyorum. Bence değil. Zira “sıcakkanlı”
“soğukkanlı”nın aslında tam karşıt anlamlısı değil ama yazık ki bende
sıcakkanlılık böyle bir etki yapıyor.
Yani şöyle bir şey…
Bendeki aşırı “sıcakkanlılık”, kesintisiz sırıtış, abartılı
gülümseme, ağız dolusu kahkahalarla bir olayı anlatma gibi belirtilerle ortaya çıkıyor.
Ay dur anlatma deyince, aklıma geldi. dün
bizim Çinlilere anlattığım şeyi yazmayı unutmuşum bacım, şimdi biz Milano’da
freeshop geziyoruz, “uçak kalkmadan birkaç şişe alkol alalım da tek şişeye
tamah etmeyelim memlekette” hesabındayız. Milano’nun ne kadar kazık olduğunu
fark ettiğimde, bari euro bozukluluklarıyla çikolata peynir alayım dedim ve
cüzdanı çantadan çıkarıp içindekileri saymaya başladım. Sonra ne oldu
hatırlamıyorum Coco Channel No.5 standının önünde buldum kendimi, orama burama
parfüm sıktım. Öhöm testerlarla yıkandım da diyebiliriz tabii:P Sonra
arkadaşımla artık kapıya doğru yürümeye karar verdik ki bam! Cüzdan yok! Ay ben
şimdi bu bizim Çinlinin Milano metrosunda parasını çaldırdığını da biliyorum
ya, başladım bağırmaya ama nasıl bağırmak cüzdanımı kaybettiğimi kalkışa geçmiş
uçaklardan duymadılarsa şerefsizim. Var ya havaalanı havaalanı olalı böyle
yaygara görmemiştir. Tabii yaygarama, ayılıp bayılmalarıma personel koştu.
Aralarından biri “aa benim arkadaş senin cüzdanı buldu, ehliyetini çıkardı,
fotoğraftan seni tanımaya çalıştı ama bulamayınca polise gitti”, dedi. “Ah
annem ah yavrum oradaki on dört senelik fotoğraf o sabiden ne kaldı sanıyorsun?”
demedim tabii sarıldık kızın boynuna, ben ve uğruna cüzdanı bile unuttuğum Coco
Channel No.5 bulutum. Tuttum kızın elinden doğru polise. Yolda asıl kahramana
rastladık. Ay sen kıza bir sarıl bir öp! Hayır Allahtan İtalyadayız, öpüşten
koklaştan yana mesafeleri yok. Kol kola gittik polise, aldık cüzdanı, sen sağ
ben selamet. – dün toplantıda Çinlilere çok benzer tonlamada anlattığımı şu an
yazınca fark ettim, ay kadın hiç mesafen yok peh!
Neyse ne diyordum? Aşırı gereksiz saçma sıcakkanlılık... Pek tabii bu overdose pozitif enerji, bir kriz anında
direkt telaşa bağlanıyor. Yani enerji o kadar yüksek seviyede ki kriz anında da
tansiyon düşmüyor. Bir soğukkanlılık, bir duygularına hakim olma, bir sakince
problem çözme... ı-ıh yok katiyen, katiyen benden yana değil hiçbiri. Soğukkanlı
olabilmem ya da en azından kontrollü görünebilmem için acayip kasmam yani kendimden başka bir yaratığa dönüşmem lazım.
Kendim gibi olduğumda ise benden ortaya çıkan tek olumlu şey
pozitif enerji ve buna da kimse para, mevki, eleman ne dersen de, vermiyor. Yani pozitif enerji dediğinin en azından benim özelimde avantaja dönüşebilecek hiçbir yanı yok, hayır para etmiyor. Bu düzenin bu çağın aranan özelliği değil abicim. Senden her boktan aptal durumu, her fazladan gereksiz işi her zamanki
gülümsemenle karşılaman bekleniyor. Pozitif enerji üzerine yapışıyor ve ne
yapsan kurtulamıyorsun.
Aman ko gitsin bugün Cuma!
Ay dur koma!
Unutmadan twittera yazdım buraya da yazmam lazım. Dün
gece İstanbul dönüşü taksiye bindim, taksici tam benim kafa, sohbet ediyoruz. Bizim
iç hatlar terminalini açmışlar şok oldum, havaalanı taksisi olduğu için ona
sordum ne zaman açıldı, daha bomboş inşaat gibi, ne iş diye. Tayyip İzmire
gelince illa ki açacağım, demiş. İnşaat firması bir aydan önce bitmez demiş,
bizimki de İzmiri almaya geliyorum, ne yapıp edin açın demiş. Açmışlar. Almaya
mı geliyormuş puhahahha dedim ama izole çevremden gayri bir bildiğim de yok ha. Hani dünkü mitinglerdeki sesle İzmire gelse, katiyen alamaz derdim ama emin değilim.
Taksiciye sordum; “yav siz her gün farklı kesimlerden insanlarla diyalogdasınız,
ne dersiniz, binali alır mı izmiri?”
Cevap süperdi: “Vallaha hanfendi, bu kadar olaydan sonra
binali değil CİN ALİ gelse alamaz İzmiri”
Görsel: "Baloncuk yapan kadın ile Arca cücesi ve Toromanya'nın D.'si" konulu sanatsal çalışma için Nil'in kocası Murat abime teşekkürler.
6 yorum:
Bence de alamaz İzmir'i :)
Ha ha biz oradayken geldi ya o zaman acti havalanini. Biz de ertesi gun yola cikiyoruz Istanbul aktarmali diye ic hatlara gidicez. Havalaninda tabelalar soyleydi ic hatlar/dis hatlar bir yon, toren alani diger yon. Ay resmen kendine toren alani acmis :)) sen hep gul harika bir enerjin var :)
Cin Ali ha...Süpermis yorumu cok güldüm :))
Evet İzmir'i alamaz ama İstanbul'u aldı. Ankara'yı alacak belki.
Türkiye kaybetmiştir. Günün aydınlanamıyor.
Siyahlarımı giydim.
Yastayım.
Evet İzmir'i alamaz ama İstanbul'u aldı. Ankara'yı alacak belki.
Türkiye kaybetmiştir. Günün aydınlanamıyor.
Siyahlarımı giydim.
Yastayım.
Yıllar önce bizim şirketin İstanbul ofisine patronla birlikte girdik. Patron ''Günaydııın'' dedi ortaya. Ofistekilerin fısır fısır kendi aralarında konuşmalarını duydum sonra . '' Adamın İzmir den geldiği nasıl da belli.Ne kadar enerjik ,ne kadar mutlu'' diyorlardı birbirlerine. İstanbul lular da gerçekten böyle bir İzmir algısı var sanırım. Belki trafikten bezginlikleri, belki havadan . Ama şu da bir gerçek ki İzmir lilerin bezginlikleri de şu seçimlerden sonra ayyuka çıktı. '' Bu kadar kepazeliğin sonu hala buysa ,bireysel olarak daha biz ne yapabiliriz?'' diye.
Yorum Gönder