Sabah UPS'çiler geldi ve tüm çalışma şevkimin içine ettiler. Bir de UPS prizinin nasıl bir priz olduğunu kalın kafasına bir türlü bilgi girmeyecekmiş birine anlatır gibi anlattılar. Sen kimsin bana anlayış gösteren tebessümle yaklaşıyorsun diyecek oldum, amaaann boşver dedim. Uğraşamayacağım. Robin Williams ölmüş zaten!
Benim için ışıldayan gözlerini gördüğümde gülümsediğim bir insandı. Hafta sonu babam televizyonda bir filmini izliyordu, "aa ne severim, ne harika bir oyuncudur" dediydim, elimi attığımı kurutuyorum. Çok bencilim, ölmesine bencilce bozuldum. Her gidenin gidişine bencilce bozuluyorum ve ölenlerin ardından kendimi daha yalnız hissediyorum ve daha olgun, daha yaşlanmış... Çünkü gidenler giderken geçmişin anılarını yanlarında götürmüyorlar, özlemini çekelim diye koynumuza bırakıp gidiyorlar. Gidene değil, kalana zor.
Good Will Hunting filminde ölen karısı hakkında konuştuğu sahneyi hatırlıyorum. Hani heyecanlanınca osururmuş. Karısı ile ilgili bu kadar doğal ve alelade bir detayı özleyen bir adamı oynuyordu ve sanki yaşıyordu.
İlker'i aradım, "bizde ölü ozanlar derneği var mıydı?" dedim, oh varmış. Bu akşam izlemek istiyorum, Robin Williams anısına... Tüm bizi bırakıp gidenlerin anısına...
Belki de bu yüzden bu kadar işim olmasına rağmen bugün bir an önce eve gitmek istiyorum, halbuki yer cücesi bile yok evde. Ne işim var? onun şen kahkahalarının yankılanmadığı duvarlara mı bakacağım? Kim beş yüz tane soru soracak bana ve kim kocaman gözlerini açıp dünyanın en çok bilen insanıymışım gibi bakacak bana? UPS'çileri bir ara Arca ile tanıştırmalıyım. Bu dünyanın en çok bilen insanıyım lan ben UPS prizini mi bilmeyeceğim peh!
3 yorum:
Ne güzel yazmışsın yine... :))
teşekkürler:)
Ups'ciler geldi deyince kargo geldiğini sanan tek kişi ben miyim:)
Pınar
Yorum Gönder