18 Ağustos 2014 Pazartesi

Her şeyin başı sonu önü arkası berisi gerisi sağlık!

On iki yıl önce şekeri bıraktım, hala çikolatayı bırakamadığım için kendime kızarım. Bağımlılık n’aparsın… Krizim tuttu mu yemem lazım. 

On yıl önce sigarayı bıraktım. 

Bir yıl önce kolayı ve gazlı içecekleri.

Siyah çayı azaltıp yerine yeşil, beyaz çay koymaya çalışıyorum.

Kahvenin yerine koyabileceğim bir şey henüz icat edilmedi. Reflümü tetiklemesi pahasına hala günde bir bilemedin iki tane içiyorum. Laf edene çok pis çemkiririm, “kahveme karışmayın allahsızlar!” notasından arabesk girerim, şaşar kalırsın! 



Alkolü usturuplu tüketmeye çalışırım (her ne kadar içmeyi çookkk sevsem de…).

Kefir seviyorum, mayalarını daha bile çok seviyorum. Onlara gözüm gibi bakıyorum, seviyorum, okşuyorum ve inanmayacaksın ama onlarla konuşuyorum, canlarım….

Bu aralar hamur ve balık kızartmalarına da veda yakındır, zira reflüüüü….

Üç gün boktan beslensem, dördüncü gün dizginleri ele alıyorum. Şu son iki kilo yapıştı ya üzerime, acayip gıcığım!

Hiçbir hareket fırsatını kaçırmıyorum, yürüyen merdivenlerden yürüyenlere salak gözüyle mi bakıyorsun? Ben yürümeyen merdivenlerden yürüyorum, o halde bana kısaca süzme salak diyebilirsin. Çöp mü dökülecek? Ben giderim. Bakkala mı gitmek lazım? Ben! Ben! Arcayla bisiklet mi binilecek? Ayıp ediyorsun, ben varken… 

Bunları neden mi anlatıyorum? Neden yaptığımı açıklamak için. Neden mi yapıyorum, neden mi kasıyorum bu kadar? 

Çünkü sağlıklı yaşlanmak istiyorum. 

Hastalık sevmiyorum. Sağlıksızken çok mutsuz oluyorum. (kim olmaz deme, hastalıklı hallerinden beslenen ne çok hastalık hastası var bu dünyada…)

Şu yukarıda bahsettiğim reflü belasından başka bir sıkıntım da yok (burada işaret ve başparmaklarımızı kulak mememize götürüyoruz, sıkıca tutup memeyi aşağı doğru çekiyoruz, tam bu esnada dudaklarımızı büzüp cıcık gibi bir ses çıkarıyoruz ve orta parmağımızın boğumuyla tahtaya vuruyoruz. Ortam müsaitse, poponuzu kaldırıp kaşımanızı salık vereceğim, hadi bi zahmet…)

Senede bir bilemedin iki defa tutulan boynumu saymazsak… Onu da hastalıktan saymam ben! İşte stres yaptım, yatakta kötü yastık kullandım, kitap okurken saçma bir pozisyonda uyuyakaldım, terledim üşüyüverdim, bahanede sınır yok. Birkaç gün muscoril sonra geçiyordu.

En son yazlıkta feci tutuldu. Hem de sadece tutulmak değil, böyle Allah seni inandırsın sol koldan ağrısı bir giriyor, kürek kemiğinden çıkamıyor, kalıyor orada, boyun kütük… Aynından kaynında da var değil mi, biliyorum. Hele kaynın da benim gibi masa başı çalışıyorsa kesin vardır. Ben hiç buna yormamıştım. Çalışma koşullarına yani. Benim gibi ekmeğini bilgisayar başında kazanan arkadaşım Orçun söyledi, meslek hastalığı bu dedi. He vallaha!

Masa başı çalışana burun kıvırırlar bilirim ben. Ay ne yapıyorsundur bütün gün bilgisayar başında durmaktan başka? Oh serin serin ofiste, değil mi? DEĞİL! 

Meslek hastalığımız var bizim de, beyaz yakalıysak pamuklara sarmıyorlar bizi. Biz de stres çekiyoruz, kaplumbağa gibi oturmaktan iki büklüm ekrana domalmaktan omurlarımızın içine ediliyor! Hele benim gibi hala kendini genç güzel filan sanıyorsan, nasıl oturduğuna dikkat etmiyor, çalışırken tuvalete bile gitmeyi unutuyorsan, kaçarın yok! O gün Orçun birkaç hareket gösterdi, aklımın bir köşesine yazdım, internetten bakarım dedim, kaldı. Sonraki on gün boyunca ağrı geçmek bilmedi. Daha doğrusu sabah ağrıyla uyanıyorum, sanki her sabah yeniden boynum tutuluyor gibi ve akşama kadar da geçmiyor. Suçu üzerine attığım yastıktan kurtuldum, yine kas gevşeticilere başladım, nafile… 
(puhahahah yaşlandıkça iğrenç bir mecra olacak bu blog, ha boyna anlatacağım ıyyy silin lan beni hayatınızdan, derhal silin!)

Bir sabah muhterem kocam hiç hoşuma gitmeyen bir tespit yaptı; boyun fıtığı olabilir, dedi. PİS!! Yaşlı mıyım lan ben, ne fıtığı?! Hareketsiz kütük müyüm? Değilim, olamam!! Böyle hastalıklar bana gelemez! Gelmemeli… Şeklinde isyanları oynadıktan bir süre sonra, kabullenmeye ve “hakketten olabilir yav” demeye başladım. Bir de Orçun’un tam teşhis koymamakla birlikte sırt ve boyun ağrıları için meslek hastalığı demesi, tüm ipuçlarını birbirine bağladı ve benim etekler tutuştu. 

Hayır doktora filan gitmiyorum. (yalan söyleyecek değilim, duyacaklarımdan korkuyorum!) 

Başka şeyler yapıyorum. Ay onu da sonra anlatayım, çok uzadı ben bile sıkıldım.

14 yorum:

Tuten dedi ki...

Şu rahatsızlıklarının ruhsal sebeblerine bir kerecik baksana Yeliz google karşına hemencecik hem de izmirli birinin sitesi çıkacak ;)

yeliz dedi ki...

Ay gözünü seveyim lnk at tütenim bulamadım.

buraliolmayan dedi ki...

Bizim nesil yeminle arıza , bi de bu arızanın üstüne sağlık vs sorunları da eklenince tadımızdan yenmeyiz :))) İnsan ömür boyu içmesi gereken ilacı artık iyiyim yaa gerek yok diye içmeyi bırakır mı , o kişi bensem bırakır sonra da tedavi sil baştan olur :)) Peki uslandım mı , hayır.Şimdi de ilacı içmeyi unutuyorum :)) Şahaneyim de mi :)))
Boyun kasları için güçlendirme egzersizleri var.Google da bulabilirsiniz.Unutmazsam ben de bakarım size linki yollarım.Aman dikkat edin kendinize bizik nesil mühim bir nesil :)))

Sen Gelince dedi ki...

Blog dünyasından bu kadar kopan insan varken, önce bu azme nazar değmesin demek istiyorum... Sağlıkla yaşlanabilmenin güzelliği üzerine zaten söylenecek söz yok benim için:)

Adsız dedi ki...

Şuanda 30 yaş civarı sürekli bilgisayar başında 10 saat civarı stresli zamanlar geciren beyaz yaka arkadaşlarımda; sağ kürek kemiği hizasında bıçak saplanması ile başlayan sancı ve yanma sonra boyunda ve omuzda hissizik uyuşma, reflü ve/veya ülser bulaşıcı gibi.. Bu arada bende de var:)) mercan

Hatice St dedi ki...

Eşin doğru teşhis koymuş olabilir...
Belirtiler ben de de var ve mr sonucumda da boyunda düzleşme ve fıtık çıktı...
Dr ilaç verdi.. Şikayetlerim azaldı..
İlerlerse kötü..
Bence göstermede yarar var..
Ayrıca boyun fıtığı geçebilen bişeymiş ağrıyı çekmeye hiç gerek yok bence..
Hatice ST

Pratik Anne dedi ki...

Ablacim size gunde bir doz yoga, bir tutam bilgisayar ekrani yukselticisi ve bir kepce ergonomik koltuk (mumkunse su beli ileri itenlerden) yaziyorum. Aslinda en guzeli bilgisayar karsisinda 10 saat oturmayacagimiz bir is ama o konuda kelin merhemini bulursam ocne kendi basima surecem, kusuruma bakmazsiniz.

yeliz dedi ki...

oy aman ihmal etme yav geçmiş olsun:(
hah işte Orçun'un öğrettiği hareketler bunlar. tşkler:)

yeliz dedi ki...

bloggerda tek dişi kalmış dişi canavar olarak emekliye ayıracakları gün korkarım yakındır:)

yeliz dedi ki...

oy sana da geçmiş olsun mercanım. tam bir salgın resmen.

yeliz dedi ki...

yok hatice, gitmeyeceğim en azından mücadelemi vereceğim öyle gideceğim. ama tedavisinin olması sevindirici:) sana da çok geçmiş olsun.

yeliz dedi ki...

aynen görüyorum ve artırıyrum pratik annem:) en kısa zamanda da ne haltlar ettiği paylaşacağım.
teşekkürler

Adsız dedi ki...

Pratik Anne hepsini demiş valla fekat özel sektörde ergonomik koltuk aldırmanın ne demek olduğunu az çok bildiğimden, koltuğa bağlanan ergonomik bel yastığı başlangıç olarak daha hızlı ve ekonomik olabilir.
Bu arada ben evden çalışıyorum da nooluyor (çeviri), aynı arızalar ufak ufak var yok bilekti yok omuzdu bilmemne... Belli aralıklarla bi kalkıp dolanmak da iyi gelebilir. Dizüstü bilgisayar kullanmama rağmen sırf çeviri zamanları yamulmayayım diye ayrı klavye aldım. Ekran göz hizasında, klavye dizde fıtıfıtı ordan çalışıyorum.
Dik durmayı da unutuyor olabiliriz... Zamanında öğrendiğim çok hoş bir benzetme var: Diyelim ki şahane bir elmas kolyemiz var ve onu herkese göstermek istiyoruz. Duruşun tarifi bu :) Kambur durursak kolyeyi kim görecek ;)
Ay aman çenem düştü, son olarak çok geçmiş olsun valla diyip kaçıyorum. (Bilge)

annegazetesi dedi ki...

Geçmiş olsun Yeliz'im, ben de aynı durumlar var. Benimkisi doktor teşhisli, sırt ve omuz ağrısından gittiğim doktor bende bir halt bulamayıp, "günde 2 saatten fazla bilgisayar karşısında oturuyor musun? oturma çocuuum" demişti de benim "e ama işim bu, hergün 10 saat oturuyorum" cevabıma, yüzünü 'yazıııığğk' manasında buruşturup "o halde yapcak bişi yok, meslek hastalığı, işini değiştir" buyurmuştu. Çok kolaydı sanki dimi masa başı olmayan iş bulmak! Ayol mühendisiz ama işte masada oturtuyorlar, biz ne yapalım?