Beş günlük tatilin ardından ofise döndüm ve masamda bir şeyler ararken en alt çekmeceyi açmış bulundum. Bitki çaylarımın, kuru meyvelerimin ve ara öğün bisküvilerin durduğu çekmece. Birden bir kokuyla irkildim. Zira burnum beni önceki güne uzanan bir zaman yolculuğuna çıkarmıştı.
Tatilin son günüydü. Arca da dahil olmak üzere çok dikkat etmemize rağmen sabah kahvaltısında yine alerjinin nüksettiğini görmüş, çok sıkılmıştım. İlker, balıktaydı. Fotoğraflarını çekip gönderince o da, doktor da alerji konusunda hemfikir oldular. Şurup içti, biraz geçer gibi olasıya kadar benim canım hiçbir şey yapmak istemedi. Tatilin son gününe has o “yarın iş/okul var böhüü” psikolojisinden Arca da ben de nasibimizi almıştık, tahammülsüzdük. Bir de alerji tuz biber ekti. Ama kitap okuyarak çizgi film izleyerek gün geçmiyor. Bisiklet alıştırmalarına ise hiçbirimizin sabrı yok.
Birden Arca’nın elinde topu gördüm, hadi dedim, top oynayalım. İlker’le yaptıkları gibi şut çekmece. Kıçımızdan ter aktı, yanaklarımız son yaz güneşiyle kıpkırmızı oldu. Teker teker çıkarmaya başladık lahana katlarımızı. Arca benim boyum uzun diye yüksekten çekiyor şutları, bam küt, arka komşunun bahçesine! Kimseler yok Allahtan. Zaten tüm yaz boyunca bir bilemedin iki defa görmemişiz hane sakinlerini, gelmiyorlar. El ele yollandık bahçeye.
Bahçe kapısından girer girmez baygın bir koku karşıladı bizi. Her çeşitten meyve ağacının altları çürümüş meyvelerle dolu, elma, armut… Güneş iyice kavurmuş düşenleri ve toprağın kokusuyla terk edilmişlik sinmiş dökülmüş meyvelerin üzerine. Hala dalında duran taze narlardan göz hakkı kopardık iki tane ve birkaç tane de mis gibi yeşil Çeşme limonu. Topumuzu aldığımız gibi eve döndük.
Demek o baygın meyve kokusu kazınmışsa zihne, sabah çekmeceyi açınca tatilin son gününe gidivermişim, Arca ile şut çekmece oynadığımız öğleden sonrasına…
Bilimsel bir dayanağı var mı bilmiyorum ama beynimizdeki koku merkezlerinin geçmişe dönük verilerin saklandığı bölümle komşu olduğunu düşünüyorum. Bir koku yıllar öncesi olsun, birkaç gün olsun ama mutlaka geçmişten bir zaman dilimine ışınlıyor burnun sahibini.
Sadece zamanla değil, kişilerle de mekanlarla da bağlantı kuruyor burun…
Henüz biçilmiş çim kokusu babamı hatırlatır mesela. Çocukken o çim biçerken yakınlarında olmayı severdim, tam bir ayakçıydım o vakitler, ne iş olsa yapardım. Limon kolonyasına karışan kavrulmuş soğan kokusu annemdir, senelerdir değişmez. Annem yemek kokusu üzerine sinmiştir, hoş olmaz diye eline yüzüne limon kolonyası sürer öyle öper biz gidince. Halbuki ben kavrulmuş soğan kokusuna ayrı bayılırım, limon kolonyasına ayrı. Babamın da çocukluğumdan kalma bir Brut –parfümü vardı, of ki ne of. Uzun yıllar oldu, kullanmıyor Brut ama biz çocukken başka erkek parfümü olmadığından olsa gerek, sürüm sürüm sürerdi. Babalar gününün hediye bulunamazsa garanti seçeneği Brut idi. Hey gidi.. Şimdi üç dükkan öteden duyayım kokusunu, çocukluğum ve babam gelir aklıma.
Şükür ki, özledikçe kokularını içine çekebileceğim sevdiklerim yanımda, yakınımda...
Not: Oylar hızla vesileye doğru gittiğine göre çok da uzatmaya gerek yok bence, tag "vesile" olarak değişti, değerli katkılarınıza teşekkür eder, dıklayan barnaklarınızdan öperim:)
Not: Oylar hızla vesileye doğru gittiğine göre çok da uzatmaya gerek yok bence, tag "vesile" olarak değişti, değerli katkılarınıza teşekkür eder, dıklayan barnaklarınızdan öperim:)
17 yorum:
Çok şükür..
En şükür edilesi vesile, sağlık ve sevdikler...
Yalnız bir yorum daha, bende çok şükür için bir şeyler ararım, ve çok sık şükür ederim çok şükür :)
Çok yazıyorum blogda.. Senden feyz alıp şükür serisi yaparsam bak şaşırma olur mu?:)))
aa hiç durma ayol durduğun kabahat:) ne güzel bir dayanışma olur aramızda. birbirimizin şükürlerine şükrederiz:)))
Koku ve Parfümün Dansı, okumuşsundur muhtemelen. Koku deyince bu iki harika kitabı çağrıştırdı yazın, sevgiler
Parfümün dansını okumuş ve bayılmış kitaba:) ama Koku'yu izledim. Film de çok güzeldi, izleyince hadi okumayayım bari dedim.
Kokular kesinlikle geçmişle aramızdaki en kuvvetli bağlar. Sabun kokusu anneannemi, naftalin kokusu annemi hatırlatır mesela. Bir de her evin kendine has kokusu olur, kapı açılınca hissedersin hemen. Neg'zel :)
babasinin sac fircasini bir posette tutup her bes senede bir kokusunu duymak icin acan bir kizim ben! kokular anilarimi deprestirir. insanlar cocuklarinin kokusunu icine ceker, sanki orda bir yerde sakli hazine yapabilsek beyinlerimizde sadece koku kalir, yuzunu bile unutsan koku unutulmaz! annemi koltuk altina siginarak sevdim, hayatimdaki butun asklarim kokulari ile iliskili! :) koku 5 duyudan biri, ama bence en onemlisi! yemek kokusuyla guzel, evlat kokususyla, ask kokusuyla, yuva kokusuyla, yaz ve deniz kernari kokusuyla, rihtim ve tuz kokusuyla ....
Herkes koku da bu kadar hassas değil anladığım kadarıyla. Ben de duyduğum kokuyla yıllar öncesine gidebilirim. Bir de kokuyu arayıp bulamadıklarım var. O çok sinir bozucu oluyor. :)
#80şükürvesilesini ben de çaldım izin verdiğini okuyunca. Hemen başladım. Bu da ilk paragrafım.
Günün çorbasından arakladım bunu. Daha görür görmez benim hayatıma da böyle bir dokunuş gerekli dedim. Ben sormaya fırsat bulamadan izin alınmış aynı isim altında taglenmeye bile başlanılmış. Çok sevdim ben bu hashtagi. Günüme çook güzel dokunuyorsun Günün Çorbası. Yazılarını da, seni de, tamam kabul en çok Arca'yı seviyoruz.
Teşekkür ederim kendi adıma :)
Evet koku bir şükür vesilesi olabilir. Canım çok sıkkın olduğunda oğlumu koklayıp çok rahatlamışlığım vardır.
Ama bazen de benim gibi burnu aşırı hassas biri için işkence vesilesi de olabiliyor.
:)
Dayanamadım lafa karıştım, kitabı başka, oku derim :) Bilge
Aaa nAftalin Annemm:)
Hmmm peki:)
Ay ne güzel anlattın arcayı öpmekten ziyade kokluyorum bayılıyorum:)
Hele hamileyken bıyyyy bi de regl öncesi çok hassas oluyorum ben
EyvAllah bacım temasımız hiç eksilmesin sevgiler
Cok alakasiz ama 60 yasindan sonra piyano dersleri almaya baslayan stanford profesoru:
http://statweb.stanford.edu/~tibs/music.html
gayet de basarili :)...belki ilham olur...birine birseye...oylesine :)
iyi haftasonlari
Yorum Gönder