Uçak ikramlıklarının içinden çıkan peçeteyi uzattı,
kafam kitaba gömülü, bir teşekkür mırıldanıp aldım. Bunu hep yapıyorum,
yolculukta sanki etrafımda hiç kimse yokmuş gibi hareket ediyorum, yüzüme krem
sürüyorum, ayakkabılarımı çıkarıyorum, rahatça uykuya dalıyorum. Farkında
değilim belki burnumu bile karıştırıyorumdur, sanki koca uçakta tek başımayım. Şimdi
de ağlıyorum, aferin! Kimse fark etmeyecekti sanki!
Az önce koltuk ekranını
tepsi sanıp önüme açarken müdahale eden, tepsinin kolçağın içinden çıktığını
gösteren adamdı, bu. Elinde İngilizce kitap görmüştüm de, turist sanmıştım,
hani. Ağladığımı fark ettiğinde, o elimdeki kitaba nasıl merakla baktıysa, ben
de yanımdaki koltuğun önündeki cebe sıkıştırılan kitaba öyle bakmıştım. Çünkü
okumayı sevenler, diğerlerinin ne okuduğunu merak ederler, refleks gibi bir
şey. Bu sadece kitapla sınırlı bir refleks değil, balık tutmayı çok seven
İlker, sahilde yürüyüş yaparken oltasını denize atanların yanında duran kovalara
bakmaktan kendini alamaz mesela… Öyle bir şey işte, tutkunun merakını
körüklemesi…
Çeneme kadar akan
gözyaşımı ve sümüklü burnumu sildim.
Hayatın yol
ayrımlarındaki seçimleri, kişiyi insan olarak bir bütüne taşıyor. Geçmişe değil,
geleceğe bakmak, içinde pişmanlık kırıntıları ile yaşayanlar için zor. Pişmanlıkların
ise çözümü yok. Geçmişi değiştiremiyorsun, olduğu gibi olduğu kadar kabullenmenin
bir yolunu bulmalı. Gelecek? O zaten yok, en azından şu anda yok.
Anı yaşamak deyince,
eskiden küçük anlık mutluluklar, yüzeysel doyumlar gelirdi aklıma. “Çağımızın
dini mutluluğun gereklerini yapmalı, kendimize mutlu anlar bahşetmeli ve onları
sürekli yapmalı, yapmalı ki mutlu anlarımızın sayısını artırarak hayat
muhasebesinde artıya geçmeli” gibi bir yanılsamanın girdabındayken aslında önemli
bir noktayı kaçırdığımı fark ettim.
Önemli olan
mutluluk filan değil, biliyor musun! Önemli olan biziz. Her birimiz, ayrı
ayrı birey olarak biziz, biz ve hayatlarımız. Kendimize, yaşam muhasebemize, geçmişimize, geleceğimize ve bugünümüze kafa yormak, kendimizi her
şeyin merkezine koymak, aslında hayatımızı daha değerli yapmıyor biliyor musun?
Aslında evrende noktanın sivilcesi bile değiliz, biz ve o “kocaman” hayatımız!
Hayatlarımıza, kendimize
o kadar dönük bencil yaratıklarız ki, tek derdimiz kendimiziz. Beğenilmek istiyoruz,
bunun için iyi giyinmek istiyoruz, “iyi” yaşamak, göstermek, bunun için
çalışıyoruz. Aslında sahip olmak isteyip istemediğimizden bile emin olmadığımız
şeylere sahip olmak için çalışıyoruz, sevmediğimiz işlerde. Çünkü biz kendimize
dönük devekuşlarıyız, kafamız bile kendimize gömük! Ama bunda bizim çok suçumuz
yok, biz böyle oldurulduk.
Bizler, Chuck Palahniuk’un
Dövüş Kulübünde dediği gibi; “tarihin ortanca
çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok, ne büyük savaşı yaşadık ne de
büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız
hayatlarımız. Bizi bir gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı
olacağımıza inandıran televizyon programlarıyla büyüdük, ama bunların hiçbirini
olamayacağız. Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve o yüzden çok ama çok kızgınız“
Bu buhranı aşabilmek için
mutlu olma kaygısıyla yaşıyoruz. Şunu yaparsak mutlu oluruz, bunu
yaparsak tamamlanırız…
Bırak eksik kalsın,
bırak.
Belki de huzur bu kabulleniştir, belki de huzur mutluluktan evladır.
16 yorum:
Arca'nın gözlerinin içine bak Yeliz'cim.
Çünkü mutluluk orda.
Ben böyle zamanlarda kuzularımın gözlerinin içine bakıyorum. Gözlerinin içine bakıyorum.
Sanada naçizane tavsiye ederim.
...Geçmişe değil, geleceğe bakmak, içinde pişmanlık kırıntıları ile yaşayanlar için zor. Pişmanlıkların ise çözümü yok. Geçmişi değiştiremiyorsun, olduğu gibi olduğu kadar kabullenmenin bir yolunu bulmalı....
Bulamiyorum Yeliz :(
Tatildeyken okudugum kitaplardan birinde diyordu ki gecmisten tasidigimizpismanliklar ve icimizdeki ofke(ki sen benim icimdekini ve nededini biliyorsun) hayatimizin onundeki en buyuk ket. Aynen seinin dedigin gibi diyordu ki, kabullenin ki onunuzu gormeye baslayin. Unutmayin, affetmeyin ama kabullenin. Kabullenemedigimi farkettim. Tam da dedigin gibi mutluluk belki de bu kabulleniste...
PS:Hikaye gibi okudum. Her gun daha da guzel yaziyorsun...
Yeliz, gerçekten de hikaye gibi olmuş... Bir solukta okudum... Sahi ne okuyordun? :)
aynen:) huzur çocuklarımızda
canım çok teşekkkür ederim.
kabullenmek bence de çok zor. çünkü pişmanlıkların da senin bir parçan aslında.
barışmak lazım parçalarımızla. yoksa hep geçmişte kalacağız.
çok teşekkürler. Iza'nın Şarkısı. Kitap buydu, ve çok duygu yüklü bir kitaptı, ben bayıldım resmen:)
Yeliz'cim cok guzel bir yazi hissedeeek okudum.pismanligi hatalari kabul edip onumuze bakmali.kitabi ben de okumak istesem alabilir miyim senden?sevgiler.
Yeliz ben de bir öykü sandım, deneme yaptın diye düşündüm ki bence öyle olmuş:)
Geliyor, hissediyorum bir kitap geliyor. Bugün değil belki ama bir gün. Bu kadar güzel yazarken, bunun için emek verirken, hele bir de istersen neden olmasın ki:)
Ally McBeal diye bir dizi izliyordum, üniversitedeydim sanırım (lise miydi acaba?) “Herkesin sorunları var. Sorunlarını başkalarınınkinden önemli kılan ne?” diye soran arkadaşına “Benim olmaları” diye cevap vermişti Ally. Evet doğru, ama bir o kadar da yanlış diye düşünmüştüm. Biz çok önemliyiz evet, bizim hayatımız, bizim çocuğumuz, bizim işimiz, bizim evliliğimiz… Onun için belki Cem Yılmaz’ın o meşhur “kaynımda da var” hikayesini yaşıyoruz hepimiz. İnsanları dinlerken bile kendimizi düşünüyoruz çünkü. Biri kötü bir şey yaşadığında “aman evlerden ırak” mı diyoruz yoksa onunla birlikte üzülüyor muyuz? Büyük bir başarı yaşadığında komşunun çocuğu, onunla birlikte mutlu mu oluyoruz yoksa “ayy inşallah bizimki de” deyip kendimize pay mı çıkarmaya çalışıyoruz? Bencilik mi yoksa insan olmanın doğal bir sonucu mu bu, bilmiyorum. Bildiğim, başka hayatların da seninki kadar değerli olduğunu kabul edebildiğinde iyi bir insan oluyorsun. Başkalarının ne düşündüğünün o kadar da önemli bir şey olmadığını farkettiğinde daha rahat bir insan oluyorsun. Senin düşüncelerinin de yanlış olabileceğini, hata yapabileceğini, kusurların olduğunu, bunun da normal olduğunu farkettiğinde daha huzurlu bir insan oluyorsun. Bir de barışabiliyorsan hatalarınla/pişmanlıklarınla (ki bence en zoru bu) işte o zaman dünyada cennet:) Sevgiler..
Çok güzel yazmışsın Yeliz.İnsanın içine dokunan , çok gerçek kelimeler.
Konuyla alakasız ama bir arkadaşım uçakta etrafındaki insanlarla mutlaka göz göze geldiğini, konuştuğunu söylemişti."Belki uçak düşecek ve son gördüğün insan o yanında oturan olacak" demişti.O da bir yerlerde okumuş.Yolculuklarda kimseyle konuşmayan ben bu bakış açısından çok etkilendim.Bu konuşmadan sonraki ilk uçuşum da bu cumartesi, bakalım benim için bir şeyler değişmiş mi?
Sevgiler..
Her yazını keyifle, merakla, hayranlıkla okuyorum biliyorsun ama bu yazın çok başka olmuş Yeliz; bambaşka bir yerden seslenmişsin bize. Hepimizin çıkıp kendi hayatına bakması gereken bir yerden. Bana çok iyi geldi bu satırlar.
Bu arada ben de bir kitabın ayak seslerini duymaya başladım :)
Ayakkaplarını çıkarmanın da hikaye olduğuna inanmak istiyorum.
gulcın hanım merhaba.gecmısle barısmak,affetmek ve kabul etmek cok zor ama eger bunu basarırsanız ne kadar hafıfledıgınıze ınanamıycaksınız.ben affettım.bu yapılanları onaylamak degıl tabı sadece onların (yanı benım hıkayem boyle) boyle olduklarını kabul etmek ve herkesın gönlunun ekmegını yıyecegıne ınanmak.gecmısı gerıde bırakınca gelecegı daha net goruyor ınsan
duygu hanım harıka ıfade etmıssınız.ally mcbeal a bende bayılırdım.hele onemlı bırsey soylemıyormus gıbı durup cuk oturttugunda bayılırdım ally e.
bayılıyorum yazılarına,içtenlıgıne,samımıyetıne ...
Funda hanim merhaba, cok tesekkurler. Bir de ben basarabilsem. Cok istiyorum ama bir turlu basaramiyorum ne yazik ki. Cok sagolun guzel sozleriniz icin. Dilerim ben de basaririm
Yorum Gönder