Zeynep’le telefonda
konuşuyoruz:
“çıkıyorsanız biz de
çıkalım buzluğa içecekleri koyalım, ısınmasın beklerken” diyor.
Sıcak bir Çeşme günü. Bu
yaz zaten hemen her gün çok sıcak. Tekneyle Paşalimanı açıklarına yol alıp, iki
aile yüzüp geleceğiz, plan bu yani öyle Yunan adaları filan değil, Eşek adası
bile değil. Maksat fazla da uzaklaşmadan sakin ve temiz açıklarda kulaç atmak.
Sahile evvela ben vardım,
ancak benzin alınacakmış, İlker elime bidonları tutuşturdu. İyi o zaman buzluğu
bırakıyorum, Zeynep gelince içecekleri koysun, dedim, buzluğu sahilin denize en
yakın kısmına bıraktım.
Bırakırken gözüme
katlanmış, üst üste duran iki havlu ilişti. Aklıma Çeşme’de hayatta kalma
rehberi yazıma “yav bir havlunu alıp da denize giremiyor musunuz” diye yorum
bırakan gurbetçi arkadaşım GeCe geldi, gayri ihtiyari gülümsedim, döndüm
gittim.
Benzini ve evde unuttuğum
birkaç parça eşyayı alıp geri geldiğimde, Zeynepler çoktan gelmiş, tekneye
yerleşmişlerdi bile. Ben de bindim, yollandık. Hava güzel, deniz güzel, ee biz
de güzeliz… Çok geçmeden demir attık, denize daldık. Çocuklar üşüyüp acıkınca
yine tekneye çıktık. Önden binip Poyraz’ı kurulasın diye havlusunu Zeynep’e
uzattım. “aa seninkini verme, bak bizimki şurada” dedi. “ee benim değil ki bu”
der demez meseleye aydık.
Benim o buzluğu
bıraktığım yerin hemen yanındaki katlanmış havluları bizim diye alıvermiş
Zeynep, abovvv… İnsancıklar havlusuz kaldı iyi mi! Zeynep diyor ki “ayol ne
terlik vardı yanında ne bir şey ben ne bileyim sizin sandım aldım”… Epey güldük
ama çok üzerinde durmadık, ne yapalım döneceğiz zaten alır koyarız aldığımız
yere dedik geçtik.
Belli ki iki kişinin
eşyaları, iki havlu bir t-shirt bir de plaj elbisesi, pek de hoş. Zeynep de
aynısını düşünmüş, sahilden bu eşyaları toplarken, “bak Yeliz ne güzel yeni elbise
almış” demiş içinden. Hepi topu iki havlu ya biz açtık biraları, koyduk
üzümleri atıştırmalıkları, günün tadını çıkarıyoruz. Demek ayaklarında deniz
ayakkabıları vardıysa, havlunun yanında terlik filan görmedik diyor, ara sıra
havlu mağdurlarını dilimize doluyor ara sıra şundan bundan laflıyoruz.
Aklım yine “bir havluyla
denize gitmek” lüksünde. Biz gençken böyleydik, ben üzerime elbise bile giymez,
havluyu bikinimin üzerine sarar, öyle giderdim yüzmeye. İyi ama bizim oralarda
hep yürüyerek gidiliyordu… Şimdi burada sahile arabasız gelen pek az, evler
görece uzak sahilden… Aklım kurcalandı, “yav Zeynep hiç cüzdan anahtar filan
yok muydu” diye sormamla Zeynep “ayyy sana verdim anahtarı ya” demez mi?
İşte o an, devasa bir
yapbozun milyon tane parçası, görünmez bir güç tarafından yerli yerine
oturtuldu. Anahtar vardı ve bizimki ile tamamen aynıydı. E ben bizim anahtarı
zaten teknenin küçük gözüne koymuştum, birkaç dakika sonra da Zeynep’in
uzattığı aynı anahtarı da alıp yine aynı göze koymuştum. Hay bin kunduz! Hay
bunak Yeliz, desene bizim değil o anahtar, desene ben bizimki buraya koymuştum
ahan da burada, anam biz başkasının anahtarını almışız, desene! Nerde!
İki kadın aynı anda döndük
kocalara, “ay insanların araba anahtarını almışız” diye dövündük, ah ah ah, vah
vah vah! Sadece havlularını aldığımızı sandığımız o iki saatlik keyif süresini
artık ne kadar telafi edecekse, bir telaş bir acele… bir yandan da polisler
gelmiştir, insanlar bizi hırsız sanmışlardır diyoruz, çocukların beti benzi
atıyor, onları telkin etmeye çalışıyoruz, bir yandan kocaların bizimle alay
etmesine gülüp geçiyoruz. Böyle böyle döndük bizim koya.
Etrafta kimseler yok.
Tufan atladı hemen koştu sahile, etraftan insanlara soruyor, cafe’ye soruyor,
havlusunu arayan var mıydı, diyor, yok yok! Haydaaa… Anahtara da gözümüz gibi
bakıyoruz ha, deli misin, kaybolur filan, zaten zan altındayız, iyice suçlu
oluveririz. Ama havlular mühim değil ya, Zeynep aldığı yere bırakıyor, “kızım
niye bıraktın sahipleri gelince tüm eşyalarını birlikte teslim ederiz”
diyemeden, kargo şortlu, sırt çantalı, siyah t-shirt’lü, kara gözlüklü, göbekli
bir adam etrafını saran sıcak atmosferi yara yara bize doğru geldi.
Havlunuz kayıp mıydı, der
demez adamın yüzünde güller açtı, Zeynep hemen özürler diledi, anahtarı teslim ettik,
derken havlular… Evet gerisin geri bırakıverdiğimiz havluları ürkekçe teslim ettik
ama adam pek babacan, umursamıyor Allahtan. Biz de az sonra başımıza
geleceklerden habersiz kısa süreli bir huzura eriyoruz, oh çekiyoruz, yüzler
gülüyor, olay tatlıya bağlandı mı ne?
Adamın yeğenlerininmiş,
eşyalar, telefon ediliyor. Çok geçmeden genç bir çift gözlerinde şimşekler
çakarak yanımıza geldi. Tam özür dileyeceğiz, ağzımızı açamadan kadın çemkirmez
mi! Jandarmalar çağırılmışmış, ifadeler alınmışmış, günlerinin içine etmişmişiz.
En son kamera kayıtları izlenmekteymiş.
Ne işe yarayacaksa, ben de özür diliyorum, galiba gözümün önüne Zeynep’in kendinden
emin havluları kapıp tekneye koyuşu ile dönüşümüzde eski yerlerine hırsızlama bırakıverişinin
kamera kayıtlarındaki görüntüleri geliveriyor, utanıyorum. Ama kadın utanmıyor,
ezilip büzülmemize aldırmadan devam ediyor.
Bilmiyordu ki biz Zeynep’le
ikimiz hiç de öyle ezik değiliz, bilmiyordu ki, asfalyalarımız atınca elimizi
belimize koyup da “hanım hanım bırakmayaydın, kimselerin olmadığı tekne
koylarında araba anahtarı mı bırakılır, saf mısın sen! Az ye de git cafe’ye
bırak değerli eşyanı oraya, hırsızı var uğursuzu var! Niyetimiz kötü olaydı,
araba mı kalırdı park yerinde alır gitmez miydik hırsız olsak? Sen kime
böğürüyon!” diye carlayabileceğimizi hiç bilmiyordu, garibim.
Öğrenecekti, nasıl ki
ıssızlarda ve AVM’lerin otoparklarında değerli eşyalar bırakılmaz, burnu sürte
sürte öğrendi, özür dilememize rağmen kötü gününün hıncını bizden çıkaramayacağını
da öğrenecekti…
Lakin öğrenemedi, öğretemedik,
dayısı girdi araya, hötledi tazeye, bizimki söylene söylene sindi. Biz de
hanımefendi çizgimizi bozma fırsatını kaçırdık, laf aramızda tüm o
söyleyeceklerimiz geldi böğrümüze yumru gibi oturdu kaldı. Günün geri kalanında
kah olayı alaya alarak, kah birbirimize gülerek travmayı atlattık neyse ki…
Neyse ki en değerli özelliğimizi, kendimize gülebilmeyi hala muhafaza
edebiliyoruz.
Ve maalesef GeCe
kardeşim, bizim buralarda havlunu alıp denize filan gidemiyorsun. Hırsızlar
yürütmese, en iyi ihtimalle iki şaşkın alıp götürüveriyor…
11 yorum:
Trajikomik bir durum olmuş gerçekten, Onlar için ne zor bi durum olmalı ama yaşadığınız stresi de tahmin ediyorum neyse ki çözülmüş ohh
Hahahaha. Kız sinirlenmekte haklı ama Yeliz.Siz de Haklısınız gerçi. Nerden baksan komik bir olay ama işte o stres anlarını yaşarken komikliği görmüyor , göremiyor insan.
Okuyunca ilk " kızın yerinde olsam ne yapardım? " diye geçirdim içimden! Sanırım durumu ilk fark ettiğimde de olay ortaya çıkınca da " hay ben bu anahtarı buraya koyan kafama " derdim. Sizin taraf bakımından bir karışıklık olmuş ama siz almasaydiniz belki de hırsız alacaktı anahtari 😔
Ayyy.
Empati yapamadım her iki tarafla da, beynim yandı.
üfff, 2 havlu bir araba anahtarı... Tam da sahilde bırakılacak kombinasyon... Bununle geçmiş olsun Yeliz'ciğim... Okurken pek bi komik, ama yaşarken bazı anlar iyi germiştir sanırım...
üfff, 2 havlu bir araba anahtarı... Tam da sahilde bırakılacak kombinasyon... Bununle geçmiş olsun Yeliz'ciğim... Okurken pek bi komik, ama yaşarken bazı anlar iyi germiştir sanırım...
Ay cok guldum :)))
Tamam hikayenin butun kahramanlarina yazik ama cok komik be Yelizim :)
ay film gibi böle şeler gerçek oluyo mu yaaa.:)
bi de tekneniz var ha sosyetesiniz yaniiii :)))
Ben kızın yerinde olsam sizden daha çok eğlenirdim ,düşünsene elinde ne muazzam bir koz var!
Yalnız muazzam bir anı olmuş gerçekten, çok güldüm :D
kahkahalarla güldüm kendi kendime :))))
Bihter
Süper ya:)
Yorum Gönder