27 Ağustos 2015 Perşembe

İki havlu, bir t-shirt, bir plaj elbisesi ve bir...

Zeynep’le telefonda konuşuyoruz:
“çıkıyorsanız biz de çıkalım buzluğa içecekleri koyalım, ısınmasın beklerken” diyor.
Sıcak bir Çeşme günü. Bu yaz zaten hemen her gün çok sıcak. Tekneyle Paşalimanı açıklarına yol alıp, iki aile yüzüp geleceğiz, plan bu yani öyle Yunan adaları filan değil, Eşek adası bile değil. Maksat fazla da uzaklaşmadan sakin ve temiz açıklarda kulaç atmak.

Sahile evvela ben vardım, ancak benzin alınacakmış, İlker elime bidonları tutuşturdu. İyi o zaman buzluğu bırakıyorum, Zeynep gelince içecekleri koysun, dedim, buzluğu sahilin denize en yakın kısmına bıraktım.

Bırakırken gözüme katlanmış, üst üste duran iki havlu ilişti. Aklıma Çeşme’de hayatta kalma rehberi yazıma “yav bir havlunu alıp da denize giremiyor musunuz” diye yorum bırakan gurbetçi arkadaşım GeCe geldi, gayri ihtiyari gülümsedim, döndüm gittim.

Benzini ve evde unuttuğum birkaç parça eşyayı alıp geri geldiğimde, Zeynepler çoktan gelmiş, tekneye yerleşmişlerdi bile. Ben de bindim, yollandık. Hava güzel, deniz güzel, ee biz de güzeliz… Çok geçmeden demir attık, denize daldık. Çocuklar üşüyüp acıkınca yine tekneye çıktık. Önden binip Poyraz’ı kurulasın diye havlusunu Zeynep’e uzattım. “aa seninkini verme, bak bizimki şurada” dedi. “ee benim değil ki bu” der demez meseleye aydık.

Benim o buzluğu bıraktığım yerin hemen yanındaki katlanmış havluları bizim diye alıvermiş Zeynep, abovvv… İnsancıklar havlusuz kaldı iyi mi! Zeynep diyor ki “ayol ne terlik vardı yanında ne bir şey ben ne bileyim sizin sandım aldım”… Epey güldük ama çok üzerinde durmadık, ne yapalım döneceğiz zaten alır koyarız aldığımız yere dedik geçtik.

Belli ki iki kişinin eşyaları, iki havlu bir t-shirt bir de plaj elbisesi, pek de hoş. Zeynep de aynısını düşünmüş, sahilden bu eşyaları toplarken, “bak Yeliz ne güzel yeni elbise almış” demiş içinden. Hepi topu iki havlu ya biz açtık biraları, koyduk üzümleri atıştırmalıkları, günün tadını çıkarıyoruz. Demek ayaklarında deniz ayakkabıları vardıysa, havlunun yanında terlik filan görmedik diyor, ara sıra havlu mağdurlarını dilimize doluyor ara sıra şundan bundan laflıyoruz.

Aklım yine “bir havluyla denize gitmek” lüksünde. Biz gençken böyleydik, ben üzerime elbise bile giymez, havluyu bikinimin üzerine sarar, öyle giderdim yüzmeye. İyi ama bizim oralarda hep yürüyerek gidiliyordu… Şimdi burada sahile arabasız gelen pek az, evler görece uzak sahilden… Aklım kurcalandı, “yav Zeynep hiç cüzdan anahtar filan yok muydu” diye sormamla Zeynep “ayyy sana verdim anahtarı ya” demez mi?

İşte o an, devasa bir yapbozun milyon tane parçası, görünmez bir güç tarafından yerli yerine oturtuldu. Anahtar vardı ve bizimki ile tamamen aynıydı. E ben bizim anahtarı zaten teknenin küçük gözüne koymuştum, birkaç dakika sonra da Zeynep’in uzattığı aynı anahtarı da alıp yine aynı göze koymuştum. Hay bin kunduz! Hay bunak Yeliz, desene bizim değil o anahtar, desene ben bizimki buraya koymuştum ahan da burada, anam biz başkasının anahtarını almışız, desene! Nerde!

İki kadın aynı anda döndük kocalara, “ay insanların araba anahtarını almışız” diye dövündük, ah ah ah, vah vah vah! Sadece havlularını aldığımızı sandığımız o iki saatlik keyif süresini artık ne kadar telafi edecekse, bir telaş bir acele… bir yandan da polisler gelmiştir, insanlar bizi hırsız sanmışlardır diyoruz, çocukların beti benzi atıyor, onları telkin etmeye çalışıyoruz, bir yandan kocaların bizimle alay etmesine gülüp geçiyoruz. Böyle böyle döndük bizim koya.

Etrafta kimseler yok. Tufan atladı hemen koştu sahile, etraftan insanlara soruyor, cafe’ye soruyor, havlusunu arayan var mıydı, diyor, yok yok! Haydaaa… Anahtara da gözümüz gibi bakıyoruz ha, deli misin, kaybolur filan, zaten zan altındayız, iyice suçlu oluveririz. Ama havlular mühim değil ya, Zeynep aldığı yere bırakıyor, “kızım niye bıraktın sahipleri gelince tüm eşyalarını birlikte teslim ederiz” diyemeden, kargo şortlu, sırt çantalı, siyah t-shirt’lü, kara gözlüklü, göbekli bir adam etrafını saran sıcak atmosferi yara yara bize doğru geldi.

Havlunuz kayıp mıydı, der demez adamın yüzünde güller açtı, Zeynep hemen özürler diledi, anahtarı teslim ettik, derken havlular… Evet gerisin geri bırakıverdiğimiz havluları ürkekçe teslim ettik ama adam pek babacan, umursamıyor Allahtan. Biz de az sonra başımıza geleceklerden habersiz kısa süreli bir huzura eriyoruz, oh çekiyoruz, yüzler gülüyor, olay tatlıya bağlandı mı ne?

Adamın yeğenlerininmiş, eşyalar, telefon ediliyor. Çok geçmeden genç bir çift gözlerinde şimşekler çakarak yanımıza geldi. Tam özür dileyeceğiz, ağzımızı açamadan kadın çemkirmez mi! Jandarmalar çağırılmışmış, ifadeler alınmışmış, günlerinin içine etmişmişiz.  En son kamera kayıtları izlenmekteymiş. Ne işe yarayacaksa, ben de özür diliyorum, galiba gözümün önüne Zeynep’in kendinden emin havluları kapıp tekneye koyuşu ile dönüşümüzde eski yerlerine hırsızlama bırakıverişinin kamera kayıtlarındaki görüntüleri geliveriyor, utanıyorum. Ama kadın utanmıyor, ezilip büzülmemize aldırmadan devam ediyor.

Bilmiyordu ki biz Zeynep’le ikimiz hiç de öyle ezik değiliz, bilmiyordu ki, asfalyalarımız atınca elimizi belimize koyup da “hanım hanım bırakmayaydın, kimselerin olmadığı tekne koylarında araba anahtarı mı bırakılır, saf mısın sen! Az ye de git cafe’ye bırak değerli eşyanı oraya, hırsızı var uğursuzu var! Niyetimiz kötü olaydı, araba mı kalırdı park yerinde alır gitmez miydik hırsız olsak? Sen kime böğürüyon!” diye carlayabileceğimizi hiç bilmiyordu, garibim.

Öğrenecekti, nasıl ki ıssızlarda ve AVM’lerin otoparklarında değerli eşyalar bırakılmaz, burnu sürte sürte öğrendi, özür dilememize rağmen kötü gününün hıncını bizden çıkaramayacağını da öğrenecekti…

Lakin öğrenemedi, öğretemedik, dayısı girdi araya, hötledi tazeye, bizimki söylene söylene sindi. Biz de hanımefendi çizgimizi bozma fırsatını kaçırdık, laf aramızda tüm o söyleyeceklerimiz geldi böğrümüze yumru gibi oturdu kaldı. Günün geri kalanında kah olayı alaya alarak, kah birbirimize gülerek travmayı atlattık neyse ki… Neyse ki en değerli özelliğimizi, kendimize gülebilmeyi hala muhafaza edebiliyoruz.

Ve maalesef GeCe kardeşim, bizim buralarda havlunu alıp denize filan gidemiyorsun. Hırsızlar yürütmese, en iyi ihtimalle iki şaşkın alıp götürüveriyor…

11 yorum:

GeCe dedi ki...

Trajikomik bir durum olmuş gerçekten, Onlar için ne zor bi durum olmalı ama yaşadığınız stresi de tahmin ediyorum neyse ki çözülmüş ohh

Öykücü dedi ki...

Hahahaha. Kız sinirlenmekte haklı ama Yeliz.Siz de Haklısınız gerçi. Nerden baksan komik bir olay ama işte o stres anlarını yaşarken komikliği görmüyor , göremiyor insan.

Judgest dedi ki...

Okuyunca ilk " kızın yerinde olsam ne yapardım? " diye geçirdim içimden! Sanırım durumu ilk fark ettiğimde de olay ortaya çıkınca da " hay ben bu anahtarı buraya koyan kafama " derdim. Sizin taraf bakımından bir karışıklık olmuş ama siz almasaydiniz belki de hırsız alacaktı anahtari 😔

Julide dedi ki...

Ayyy.
Empati yapamadım her iki tarafla da, beynim yandı.

Gokyuzu99 dedi ki...

üfff, 2 havlu bir araba anahtarı... Tam da sahilde bırakılacak kombinasyon... Bununle geçmiş olsun Yeliz'ciğim... Okurken pek bi komik, ama yaşarken bazı anlar iyi germiştir sanırım...

Gokyuzu99 dedi ki...

üfff, 2 havlu bir araba anahtarı... Tam da sahilde bırakılacak kombinasyon... Bununle geçmiş olsun Yeliz'ciğim... Okurken pek bi komik, ama yaşarken bazı anlar iyi germiştir sanırım...

Gulcin dedi ki...

Ay cok guldum :)))
Tamam hikayenin butun kahramanlarina yazik ama cok komik be Yelizim :)

deeptone dedi ki...

ay film gibi böle şeler gerçek oluyo mu yaaa.:)

bi de tekneniz var ha sosyetesiniz yaniiii :)))

Keşke Gerçek Olsa dedi ki...

Ben kızın yerinde olsam sizden daha çok eğlenirdim ,düşünsene elinde ne muazzam bir koz var!
Yalnız muazzam bir anı olmuş gerçekten, çok güldüm :D

Adsız dedi ki...

kahkahalarla güldüm kendi kendime :))))
Bihter

sonra ayarlarız dedi ki...

Süper ya:)