21 Mart 2016 Pazartesi

Ümitsiz vaka

“En çok hangi rengi seversin?” diye soruyor, “kırmızı” diyorum. Renkli yara bantlarının içinden arayıp kırmızıyı buluyor, gözleri parlıyor.

Parmağımı rendeye kaptırmışım, acıyor. Birlikte sarıyoruz parmağımı, güzel oldu diyor. Kapıda sarılıyoruz.
Bahar geldi, hatta erken bile geldi. yolumun üzerindeki parkta açan ilk mimozaya şaşkınlıkla bakmıştım, martın ilk günleriydi, nisanı bekleyememiş. Bugün iyice yeşillenen ağaçlara, top top açan mimozalara bakmıyorum, metroya yürürken parmağıma bakıyorum, bu sabah bir bombaya kurban gitsem, oğlumla son sohbetimiz bu kırmızı bant olacak. 

Metrodan sonra aktarma otobüsünü her zamankinden daha sabırsız bekliyorum, elimde kitap ama okuyamıyorum paranoyak gibi etrafımı dikizliyorum. Otobüs duraklarının bulunduğu alana sivil araç sokmamalılar ama kimse dinlemiyor ki, tanıdığını metro istasyonundan almak isteyen durakların orada. Gerçi bomba patlatmak isteyen illa araçla mı gelir, dalsa şimdi aramıza, tamam.

Kendimi ofise attığımda rahatlıyorum. İlker’i arayıp haber versem mi diyorum sonra yok ya iyice saçmaladın deyip unutmaya çalışıyorum.

Dün pazara da sekiz buçuk gibi gittim, biliyor musun? Bazı tezgahlar henüz kurulmamıştı. Orası metro durağının dibi, hem de binlerce kişinin girip çıktığı alan. Canlı bombalar mesaisine başlamadan ben işimi bitireyim dedim.

İlker diyette ve hemen her fırsatta bisiklete binmeye çalışıyor. Öğleden sonraydı, hava mis, sahile inmesini hiç istemedim, Allah biliyor, acayip güzergahlar önerdim. En azından metroyu kullanmayacağına söz verip çıktı. Aklım kaldı. Yemek yaparken özenip de aldığı yepyeni tavasını düşürdüm, yamuldu. Çok üzüldüm ama sonra dedim ki, allasen manyak mısın? Yamulan tava olsun, kırılan bardak. İnsanları öldürüyorlar.

Kendileri bin tane koruma ile gezenlerin bana hayatına devam et demesi abesle iştigal değil mi? Benim güvenliğimi korumakla görevli kimselerin güvenliklerini bin tane polis sağlıyor, benimki Allaha emanet. Sen hayatına devam edebilirsin, ben nasıl devam edeyim, beni korumuyorsun ki, bir delinin başkanlık sevdasına yüzleri kurban etmeye karar vermişsin, ben senin beni koruyacağına nasıl güvenebilirim ki? İşte böyle saçma sapan önlemlerle canımızı kurtarmaya çalışıyoruz. Ruh sağlığımız dersen, o ümitsiz vaka.


2 yorum:

okuyanguzel dedi ki...

Evet ruh sağlığım hiç iyi değil. Daralıyorum, bunalıyorum, nefes alamıyorum. Ve en kötüsü artık hiçbirşeyin düzeleceğine veya iyiye gideceğine dair umut taşımıyorum. İşte en kötüsü bu galiba.

asli@b dedi ki...

Ben de aynı endişeleri taşıyorum, sürekli bir kendini birazcık daha güvende hissedebilmek için yapman ve yapmaman gerekenleri düşünme durumu hem yoruyor hem de üzüyor insanı...