“On bir yaşımda elimde tahta bavul, ayağımda lastik ayakkabılarla İstanbul’a okumaya gittim, sene 1956…”
Babamı tanıyan herkes, hayatında en az bir defa bu cümleyi kendisinden duymuştur. Ben, defalarca… Ve sadece bu cümleyi değil, Beyoğlu’na takım elbisesiz çıkılmayan günleri, İnönü Stadında kaşar ekmek satarak maçları izlediğini de çok defalar dinledim. Hayatta en sevdiğim anılar, sanırım babamın İstanbul anılarıdır. "Eski zamanlar ne güzelmiş" dedirtir.
Bugünlerde babam, annemi bile sollayarak sosyal medyada rüştünü ispatladı. Facebook'a hakim. Kırk yıl kadar önce bir süre çalıştığı ve bağlarını hiç koparmadığı firmanın whatsapp grubunda çeşitli paylaşımlar yapıyor, organizasyonlara katılıyor. Eski dostlarını bir defa da facebook'ta keşfediyor. Henüz her altmış yaş üzeri yetişkin gibi instagram ve snapchat'e mesafeli ama bence yakında twitter'da da boy gösterecek.
Bizim ve bizden önceki neslin zenginliği, bizden sonraki nesillerde olacak mı, merak ediyorum.
Yunancaya hakimim, köklerimin Selanik'e dayanmasıyla alakası yok, bizim televizyonun antenini az körfez yönüne çevir, Yunan kanalları çıkardı ve haliyle TRT'nin İstiklal marşı ile açılmasından saatler önce yayına başlamış olurdu. Geçen İlker balıktayken aradığımda, hattın diğer ucundan konuşanın Yunanlı bir hanım ve hattın meşgul olduğunu anlamama sebep işte hep o ET1 ve ET2 yayınları... Hey gidi... Geçen Arca onun yaşındayken kaç saat televizyon izleme iznim olduğunu sorduğunda aklıma geldi de...
Bizim yer cücesi, bu tür missilleme girişimlerinde hep çuvallıyor. Misal geçen bana sorduğu "annem senin kaç yaşında cep telefonun oldu?" sorusuna aldığı "22" cevabı çok pis dumur etti cüceyi. Laf aramızda çok keyifle 22 dedim ve ekledim, merak etme Arca'cığım sana da 22 yaşında alırız bir cep telefonu. Mutfaktan kaçarken ayakları poposuna değiyordu, kuvvetle muhtemel "nerden sordum bu soruyu?" diyordu.
Bizim nesil, ev telefonunun olmadığı zamanları gördü annem, sen ne diyorsun? Bizim yoktu, sonra bize bağlandı ama teyzemleri apartmanlarının altındaki bakkaldan arıyorduk mesela, sonraları komşularından. Aylar sürerdi bir telefon bağlatmak. Şimdi bir simkart takmaya bakıyor, kimsenin ev telefonuyla işi yok.
Bizim nesil bilgisayarın, internetin olmadığı zamanları biliyor, o kağıt disketler bizim için teknolojinin son harikasıydı. Çocukluktan kalma bir alet parçalayıp içine bakma alışkanlığından olsa gerek (çok teyp paraladım çok) birkaç disket leşim var.
Çok değil, bundan on altı yıl önce, ilk pozisyonum BMC kamyon fabrikasının kamyon tasarım bölümünde metot mühendisliği idi. Koca departmanda sadece beş altı bilgisayar vardı, Autocadde çizim yapmak için sıraya girmen gerekirdi. Internet ise sadece bölüm yöneticisinin sekreterinin bilgisayarında mevcuttu, yurtdışı ihale şartnamelerini istemek için mail atmak deveye hendek atlatmaktan zordu.
Akşamdan çevirmeli ağ ile superonline'a bağlanıp bir şarkı indirmek için sabaha kadar bilgisayarı açık bırakmak ve n'olur hat kesilmesin de indirsin şarkıyı diye dua etmek, bizim neslin en yürek paralayıcı anılarından, hey gidi...
Hala çalıştığım işyerinde ilk yıllarımda Kore'ye siparişleri faksla geçerdim. Şimdi galiba faks diye bir alet kalmadı. Bizim satış ekibi sünnetçi çantasına benzer kocaman siyah bir çanta ile bayi gezer, şanslıları araç telefonu kullanırdı, şimdi bir ellerinde ipad bir ellerinde iphone.
Teknolojinin bizim nesle rastlayan yıllardaki gelişiminin sadece benim özelimdeki birkaç ayrıntısı bu, kim bilir daha neler vardır? Cep telefonunun Türkiye'ye ilk girdiği zaman doğan bebeler bu yıl iş hayatına atıldı, kaç yaş var aramızda allasen?
Bazen hangi nesil daha şanslı diye düşünüyorum? Bizden bile öncesini yaşamış, anne babalarımızın tüm sürecin ardından şu anda sanal alemde boy göstermeleri mi? Siyah beyaz televizyonu günde birkaç saat seyreden ve fakat bugün iş ve özel hayatımızın her alanında her tür teknolojiik aygıtı layıkıyla kullanma becerisine sahip bizim nesil mi? Yoksa cep telefonunun olmadığını idrak edemeyecek kadar teknolojinin içine doğan çocuklarımızın nesli mi?
Tartışılır.
Belki de bizim oğlan da çocuğuna "annem bana günde yirmi dakika ipad oynatırdı, sen yine şanslısın" diyecek, kim bilir?
11 yorum:
ilk araç telefonları. sahra telefonu gibiydiler.. benzin bidonu gibi, koca şeylerdi:)))))
Çenebaz
Yeliiiiz yazılarını okumayı özlemişim. Aldım elime en kalorisi bol poaçamı, mesaime seninle başladım bu sabah!:) ve üstelik sanki içime doğmuş gibi, en sevdiğim konuyu, eskileri yazdığını görünce çok sevindim ^.^ 80'ler çocuğu olarak bence oldukça şanslıyız biz! Televizyonun yeni yeni renkli çekmeye başladığı dönemi hatırlıyorum ben, dedemlerin evinde. Arada cızırtı olurdu, küt iki tane yandan vurmak suretiyle televizyonu sersemletir ve görüntüyü yerine getirirdik ahahaah:) Herşeyin kıymetinin bilindiği, teknoloji yoksunu olduğu için iletişimin ve muhabbetin bol olduğu zamanlardı. Anneler babalar akşam oturmasında okey oynarken, çat çat taş sesleri eşliğinde kenarda birleştirilmiş tekli koltukların üstünde huzurla uyuyakalan bir nesildik! Hey gidi:) Biraz daha geriye gidersem ağlayabilirim, çünkü çok ciddiyim ben o zamanların çocuğuyum, şu an her şeyi bırakıp o döneme ışınlanma şansım olsa (tabi yanıma Ela'yı da almak şartıyla:)) hiç düşünmez giderdim sokakta fütursuzca oynadığımız ve teknolojiden bi'haber olduğumuz günlere ^.^
Bu vesileyle gözlerinden öper, Arca'nın da kaşık suratını yerim! :)
Bugünkü yazını ben de çok keyifle okudum Yelizcim. Eline sağlık...Ah o günler!!
22 yaş olayına çok güldüm ya..
ne guzel yazmissin yine.
Bir de su vardi be yeliz. Teybe kaseti koyarsin. Tam yerindedir. radyoda istedigin parca calmaya baslayinca basarsin kayit tusuna. Arada reklam gelirse ne bozulurdum be mahvoldu laydim diye. Simdi youtube senin, spotify benim. hey gidi gunler hey
Yüzümde tebessümle okudum bugünkü yazını Yeliz, ne güzel yazmışsın sahiden. Ben bu yazıda geçen konu açısından bizi daha şanslı buluyorum. Yada bilmem ki şanslı değil de daha güzel buluyorum o dönemi diyelim. 20'li yaşlara kadar cep telefonuna zaten ihtiyaç duymadığımız, arkadaşlarla şarkılar söyleyip ses kayıtları yaptığımız, sanal dünyayla ilişkimin icq ile sınırlı olduğu, walkman'le şarkılar dinlediğimiz, istediğim şarkıyı tekrar dinlemek istediğimde kaseti geri sardığımız ve şarkının başını tutturmak için uğraştığımız ve hatta kalem yardımıyla kaseti ileri-geri sardığımız, bütün bu süreci de geceyarılarına kadar sokakta oynayarak geçirdiğimiz o dönemi çok daha güzel buluyorum. Bunlar hep yaşlanma emareleri işte:)
eheheh
22ye ben de çok güldüm.
Benim kardeşim üç ay isimsiz kalmıştı. Annemin yurtdışındaki babama erkek kardeşimin olduğunu yazdığı mektubun ulaşması ve babamın yurtdışından yazdığı cevabı alması üç ay sürmüştü.
Bir de kasetler vardı, seslerimizi kaydedip yurtdışına yolladığı.
Bence eskiler daha şanslı.Teknolojiye yeniliğe itirazım yok ancak keşke maddi,manevi değerlerimize sahip çıkabilseydik.Doğayı bozmadan yerleşim yerleri kurup büyüğe saygı küçüğe sevgiyi unutmasaydık.
Kaleminize sağlık yine içten bir paylaşım.
Dilek
Biz nasıl bizden önceki ve sonraki nesillerin arasında hissediyorsak; özellikle teknoloji ve iletişim anlamında her ikisinden de nemalandığımıza inanıyorsak; bizim bebeler de aynını hissedecek şüphem yok. Annem de ananemlerden pek ileride yaşamış gençliğini misal.
Benim merak ettiğim mevzu, bizim bebelerden ileride olan neslin nereye ulaşmış olacağı? Yani torunlarla bir olup, bizi çocuklarla dalga geçeceğimiz mevzulara hevesleniyorum şimdiden :)
Yazı nefis her zamanki gibi. Arca'nın mutfaktan kaçışı gözümün önünde :)
:) bende seviyorum yazilarini okumayi bence tespitlerini yazilarini okumasi müthiş zevkli:) su 6 dakika oyunu ve giris paragrafini okuyunca bunu yazmak geldi icimden yeri degil belki ama yazmak istedim yinede...
Kelime "keşke"
Biliyor musun baba "keske" kelimesini hic sevmiyorum ben... "keske" ler hep pismanliklarin yasanmamisliklarin aciklayici cumlesi gibi gelir bana...
Ama seninle ilgili "keşke"lerim oyle cok ki...
Keske daha cok elimizden tutup parklara goturseydin bizi...
Keske daha cok pikniklere gitseydik bir ekmek arasi peynir 1 sise gazozla beraber...
Keske daha cok top oynayip bize daha cok anilarini cocuklugunu anlatsaydin...
Keske senin hangi meyveyi hangi yemegi hangi rengi daha cok sevdigini bilseydim...
Keske gunun 1 öğününü birlikte yeseydik...
Simdi cok geç birlikte bir seyler yapabilmek için hepimiz farkli sehirlerdeyken imkansız hatta...
Ama neye cok seviniyorum biliyor musun senin kendi keskelerini simdi gerceklestiriyor olmana...
Yorum Gönder