Ayakları
kokuyordu. Eminim! Çünkü özel tasarlayıp çizip ürettirdiğimiz o kırmızı köşeli
kanepeyi içeri taşımalarından önce böyle bir koku yoktu. Bence dünyada böyle
bir koku yoktu, evi sardı yavaş yavaş ama bir anda değil, inceden ortamın
atmosferinin içinde yayıldı ve koku molekülleri havada asılı kaldı. Bir an
evvel çıkmalarını istedik. Çıkar çıkmaz da pencereleri açtık o Aralık soğuğuna
rağmen. Bugün ne zaman ayaklarım koksa – ki bu kış aylarında her gün – o hamal
aklıma gelir. Ne saydırmıştım adama, yeni gelin evimi kokuttu diye, insan bir
yıkanmaz mı diye… Bugün hani o çıplak ayağa giydiğim spor ayakkabılarım var ya
hah işte onları ayağımda gören ilker ve arca birbirilerine kaş göz yapıp
yanımdan kaçıyorlar, pisler! Ve ben her allahın günü yıkıyorum ayaklarımı, ama
yine de kokuyorlar, hamalın ayakları gibi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder