1 Kasım 2016 Salı

Sıra ona gelmedi

Fark ettim ki, ben kendim için bir şey yapmıyorum. Hiçbir şey yapmıyorum. Başta manevi sonra da maddi sebepler ağır basıyor.

Vaktim yok. Gerçekten vaktim yok. Nasıl mı?
Her allahın günü, sabah yediye doğru uyanıp, en fazla akşamdan makineye attığınız çamaşırları sermek için vakit ayırabiliyorsanız vaktiniz yoktur. Adam akıllı bir kahvaltı edemeden, kahvaltı niyetine sadece bir haşlanmış yumurta alıp çıkıyorsanız sabahın karanlığında sokağa, vaktiniz yoktur. Evden sabah yedide çıkıp akşam yedide eve giriyorsanız, vaktiniz yoktur. Ve “çok çalışıyorum” diyenlere buruk bir gülümsemeden başka verebileceğiniz bir teselli yoktur, çok çalışıyorum diye dertlenecek kadar vaktiniz yoktur zira.

Çocuğunuzu kocanız karşılamak için hafta içi erkenden eve gelmek durumunda olduğundan hafta sonu çalışması gerekir ve siz biraz kendime vakit ayırmak istiyorum demeye utanırsınız, hayat kimse için kolay değil. Hatta bazı zamanlar zaten hafta içi hemen hiç görmediğiniz çocuğunuzu bırakıp kendinize bir saat ayırmaya karar verdiğiniz an vicdan yapmaya başlarsınız, en iyisi hiç baştan hiç yeltenmeyeyim diye düşündüğünüz çok olmuştur. Beyaz yakalı çalışana biraz burun kıvırırlar, kapatıp gidiyorsun, mesain belli saatin belli derler. Değil işte, çoğu zaman iş de kafanla birlikte sen nereye o oraya… Ve
işi de sürekli cep ajandası gibi yanınızda taşıdığınızdan aklınızı dinlendirmeye bile vakit bulamazsınız, hep yorgun hep gergindir yüzünüz.

Ben galiba tükendim diyorum bazen. Bazen bir küçük çantaya iki çamaşır atıp bir yerlere, tek başıma gideyim diyorum. Hatta dedim, bir hayal kurdum geçen haftalarda. İşten iki gün izim alayım dedim. Sonra yok canım nasıl alacaksın, sen o kalan izinlerini Arca’nın sömestr tatilinde kullanmaya karar vermemiş miydin?

Peki, bir gün olsun diyelim. Kendim için ne yapabilirim o bir gün? İlker mesela balığa gidiyor, onun o denizde kafa dinleyebilmesine çok imreniyorum. Ben öyle yapamam ama belki İstanbul’a giderim dedim. İş için her hafta gidiyorsun ya deme, ofis ve havaalanından başka mekan görmüyorum ki… Evet ya, sonbaharda İstanbul şahane olur. Hatta dedim ki, Elif ve Perihan’ın dijital topuklar zirvesine gideyim. Sevdiğim kadınların yanında olurum hem, hem kadınlarla olmak bana her zaman iyi gelmiştir. Sonra uçak biletlerini araştırdım, sonra dedim ki benim blog yazmaktan başka hiçbir dijitalliğim yok ki, ne para kazanırım bu işten ne profesyonel bir sosyal medya içerik üreticisiyim. Otur oturduğun yerde, lüks şimdi senin için. Hem daha geçen doktora dünya para bayılmışken ve ayak ağrısı için daha doğrusu ameliyata gerek kalmaması için bir de tabanlıklara para verecekken, sırası mı? Değil elbet, sırası değil. Sıra bana ne zaman gelecek acaba?

Çok demagojik olacak ama mezar taşıma “sıra ona gelmedi” yazacaklarından korkuyorum.

Sızlanmaları dinlediniz, esen kalın.

40 yorum:

okuyanguzel dedi ki...

Çok ama çok haklısın. Sıra bize gelemiyor aynı durumlar. Azıcık kendine vakit ayırmaya kalksan aynı vicdan azabı. Maddi sıkıntı değil ama işte O sırada hep başka şeylerin olması.
Akşama kadar "eşşek" gibi çalışıp akşam ya da hafta sonu kendine vakit ayıramama..

Hayat bu olmamalı, hayat böyle olmamalı... Nasıl olmalı bilmiyorum ama böyle olmamalı ! ! 1

Adsız dedi ki...

Kolelik ruhumda var diyorum hep ben, zira annemden de oyle gordum. Herseye, herkese yetisirdi. Bildigim, normal olan bu cunku. Hep herkesi mutlu etme, herseyi tam yapma durtusu. Kendi basima bir haftasonu tatiline gideyim diyorum bazen, ay olur mu kizimla doya doya vakit gecirebildigim zaman o diyorum. Yada esim zaten haftaici gec saatlere kadar calisiyor o biraz uyuyabilsin haftasonu diyorum. Biz o kolelik zihniyetinden mumkun degil kurtulamayiz, bizim kusagin kadinlarinin sorunu bu bence

Adsız dedi ki...

Bende bu aralar çok sızlanıyorum galiba yorulmuşuz..

www.macerakitabim.com dedi ki...

Sanırım son yazdığım yazıda ben de böyle bir şeylerden bahsettim. Yoksa kendi kendimle konuşurken şimdi millete de hayıflanıp durma diye düşünüp yazmadım mı? Hatırlamıyorum. Dönüp yazıya bakıp, sana daha sonra yazacak vaktim de yok. Zaman elimen akıp gidiyormuş gibi geliyor. Her şeyin sorumlusu bizim kuşağa yüklenmiş o vicdan azabı duygusu. Ne yaparsan yap, hep eksik bir şeyler kalıyor. Mesela bizim evde Kuzey'in bana ihtiyacı hiç bitmiyor. Sonu gelmeyen ders, bitmeyen projeler, mutlaka tekrar edilmesi gereken bir şeyler var. "Anne!" diyor. Gel de duyma şimdi. İşin kötü yanı hafta sonu fena carladım çocuğa bir huzur verin yahu diye. Carladım da ne oldu? yine o vicdan azabı geldi yanıma oturdu. Bu sefer ekstradan bir de çocuğun gönlünü alma çabaları, pişmanlık falan....
Tamam da Yeliz biz de haklıyız yaaa.
Sonbahar geldi geçti ben bir sarı yapraklara dokunamadım.
Neyse, gazlamayalım birbirimizi.
Yaşlanınca daha çok vaktimiz olacak galiba. Tabii ölmezsek :)

Unknown dedi ki...

Ahahha Yeliz, sonu neydi öyle! :)
1 günlük izinde ne yaparım diye düşünme, deniz kenarına gidip çay-kahve içip kitapçıları gezmek de seni epey rahatlatır bence :)

CEREN dedi ki...

Yine bir "ben mi yazdım bu yazıyı" yazısıyla karşımdasın Yeliz.Benim de kaçıp gidesim var bu aralar,sürekli kendimi 2 günlük kafa dinleme yerlerine bakarken buluyorum ama hemen akabinde haftasonu yapılacaklar listesi geliyor aklıma,silkinip kendime geliyorum ve aynı tempo devam ..Böyle kodlanmışız sanırım biz,herşeye koş,herşeye yetiş komutuyla doğmuşuz,bırakıp kaçamıyoruz..

sessiz balik dedi ki...

kitap tavsiyene ; tavsiyen tavsiyendir yorumu bırakmıştım. Sonra bu yazıyı okudum şikayetin şikayetimdir diyorum. Fakat ben kendimi şöyle kandırıyorum : onur ( kendisi benim 8 yaşındaki oğlum olur ) benim içimde oluştu .Dolayısı ile şimdilik o = ben ; onun için yaptıklarımı kendi haneme yazmaya gayret ediyorum .

ahu dedi ki...

Bende tüm yorum yapanlar gibiyim. Sanırım yazın bitmesi ,sonbaharın çoktan gelmesi ve yılın bitmesi nedeniyle hepimiz bir hayat muhakemesine girmişiz. Ve çoğumuz gördüğümüz tablodan hiç memnundeğiliz :(

yeliz dedi ki...

ben biliyorum aslında ama uygulayamıyorum:)))

yeliz dedi ki...

evet olabilir, her şeye yetmek zorunda olma hissi. Sevmiyorum fakat öyle işlemiş ki kurtulamıyorum da

yeliz dedi ki...

yorulmuşuz, net:(

yeliz dedi ki...

ah o vicdan ah o vicdan:(

yeliz dedi ki...

iyi dedin ya o bile iyi gelir. Geçen uzun uzun yürümüştüm mesela, şeker gibi olmuştum:)

yeliz dedi ki...

aynen!! bazen elim telefona gidiyor, arkadaşlarıma hadi iş çıkışı bişeyler yapalım diyesim geliyor sonra fos! bu ara kitap kulübünü de toplayamadık bana geldiler bence:))

yeliz dedi ki...

güzel bir bakış açısı ama bazen yalnızlığa ihtiyaç duyuyor insan. bir de ben çok sıkıldım bu aralar, onun etkisi de var.

yeliz dedi ki...

mevsimsel değil mi ahu? evet mevsimsel bence de. üzerimizdeki yorgunluk ve bir yıl daha yaş almanın ağırlığı var galiba. baharla birlikte hayata döneriz inşallah:)

Leylak Dalı dedi ki...

Kızlaaar, vicdanınızı cebinize koyun ve unutun bu gibi durumlarda. Vicdan yapacak o kadar insan varken size mi kaldı vicdan yapmak. Bağırıverin arada çocuklarınıza, merak etmeyin dövme gibi bir yerlerine yapıştırıp büyürken yanlarında taşımıyorlar. Tecrübe konuşuyor inanın bana. Sizin yaşlarda hep bunlar yaşanıyor ne yazık ki, hep yaşadık, benim tek avantajım öğretmen olmaktı, kendine ayıracağım biraz vaktim kalıyordu. Ama o zamanlar da ne Antalya şimdiki Antalyaydı, ne ben şimdiki bendim. Sizler daha bilinçli, daha akıllısınız ve şartlar daha ağır eskiye göre ama ne yapar eder bir fırsat yaratırsınız ve sizi gelecekte, emeklilikte (Allah sağlık versin yeter ki) keyfini çıkaracağınız günler bekliyor. Yaş almaktan korkmayın, ablanız öpsün sizi...

yagizlahayat dedi ki...

Tam da şuan da hissiyatım budur :-)

kuzunun annesi dedi ki...

Bu sızlanmaları bende kendi kendime sıkça yapar oldum. Misal kilolar aldı başını gitti , bir B-fit programı bile oluşturamadım kendime. Elanın okulu , aikidosu, gitar kursu , evin rutin işleri , derslerim , ders sonrası okul kulüp aktiviteleri- atolyeler , haa bir de köpek var bakımıdır , gezdirilmesidir vs. Yazarken yoruldum bacım . Ama diyorum ki neyseki sevdiğim bir işin peşinde koşturuyorum , onunla bağlantılı aktivitelerle ugrasıyorum. Buna da şükür diyorum. Yine de şimdiden emeklilik hayalleri kurmaya başladığımı da itiraf edeyim .

pelin dedi ki...

çok uzun süredir aynı şeyleri düşünüyorum. haftasonları 1-2 saatliğine kaçabileceğim bir kurs bulayım diyorum ama bu sefer de en basitinden ev işlerini tam hallemediğim falan geliyor aklıma..bir de arin ile geçireceğim vakitten kesecekmişim hissi var...bilmiyorum yeliz ne yapmalıyız bilmiyorum, ama çok sıkıldım sanırım...

ahu dedi ki...

ablan starr :) demek geldi içimden :D lütfen yanlış anlamayın çok çok beğendim yorumunuzu.

Işın dedi ki...

Gelsen keşke İstanbul'a bir hafta sonu...Burada her ruh haline iyi gelecek 30 tane aktivite bılunur. Seni gezdirmekten mutlu olacak çok takipçin çıkar inan, ben de dahil tabii. Benim ev de müsait, yatacak yer falan da var istersen.
Sızlanmların tabii çok normal çocuklu ve çalışan bir kadın için. Ama benim hep anlayamadığım bir şeyler var. İzmir'de yaşamaya önem verdiğini, Arca'nın büyük aile ile birlikte büyümesini istediğini daha önce çok kereler yazmıştın. Büyükanneler, dede, hala, teyze ve belki daha başka bir sürü insan belki,hiç mi destek olamıyorlar ? Haftada bir akşam , hadi ayda bir akşam, haftasonu 2-3 saat hiç kimse mi bakamaz Arca'ya ? İstanbul'da bir tek yakını olmadan çocuk büyüten çok arkadaşım var. Valla birçoğu daha az zorlanıyordur. Biz yıllarca hep akşam yemeklerinde buluştuk mesela. O sırada çocukları babalara emanet. Ya ds başka birilerine, kime denk gelirse artık. Kendine ayırdığın zaman için asla vicdan yapmamalısın bence, zaten her şeyi kendin yapıyorsun.
İzmir'de hayat iddia edildiği kadar kolaysa (İstanbul'a nazaran) o zaman birileriyle buluşmak, akşam bir kaç saat bir yerlere kaçmak neden bu kadar zor ?
Son olarak bir de tabii bu devirde çocukların evin mutlak hakimi olması durumu var ki, hayatı zorlaştıran biraz da bu bence. Bizler de çok sevilerek büyüdük ama hayatın bu kadar da merkezinde değildik. Anne-babalar eskiden daha sosyaldi sanki.
Umarım haddimi aşmamışımdır. Çok severek takip edince bir insanı, derdine de üzülüyor ve çare olmak istiyorsun.
En azından o çok istediğin izni al bir hafta içi günü. Bizim için de bir gün keyif yap İzmir'de eminim çok iyi gelecek.


CEREN dedi ki...

Arca'yı da al,bi haftasonu çıkın bize gelin,biz tanışmış olalım seninle, oğlanlar zaten yaşıt, çabucak kaynaşırlar..Vicdan yapmadan kendimize vakit ayırmış oluruz..Bazen insana hiç tanımadığı birileriyle tanışıp,konuşmak da iyi gelir..Teklifimde ciddiyim, bekleriz :)

Pratik Anne dedi ki...

Birsey biliyorum. Sen isteyerek, sokerek almazsan kimse sana birsey vermiyor. Oyle geciyor seneler.

mihenk dedi ki...

Bence tüm sorun bu çalışma saatlerinde. Haftada 45 saati nasıl çalışırsan çalış, ister cumartesi öğleye kadar, ister hafta içi akşam 6ya kadar, işine yürüyerek gidip gelme mesafesinde değilsen hiç bir şeye zaman yetmiyor! Eh, yine bu çalışma saatleri ve okul saatleri de göz önüne alındığında ya aldığın paranın üçte birini çocuğu karşılayacak birine vereceksin, ya çocuğu etütte göndereceksin ki o da bedava değil ya da ev halkından biri çalışma saatlerini ona göre ayarlayacak ki pek çok aile için bu son seçenek bir ütopya. Ben bakıcı, temizlikçi, yol parası, iş kıyafeti, kuaförü, derken maaşımın üçte ikisini harcıyorum zaten! Hafta içi çocuğumla geçirdiğim zaman taş çatlasın 3 saat/gün. 6 yalındaki bir çocuğun okula gidebilmek için en geç 7de kalkması lazım ki 8deki servise yetişsin. Kahvaltı mı, o da ne, ne gerek var kahvaltıya, okuldaki kıytırık beslenme neyimize yetmiyor? Ayyy, her gün içim şişiyor yeminle. Hayır, çok mu zor yani dünya mı yıkılır çocuklar sabah 10 öğleden sonra 4 ya da 5 okula gitseler? Herkesin saat en geç 17.30da evinde olacak şekilde işten çıkması ekonomimizi mi çökertir yani? Bir de bu mesai saatlerine en sıkı bağlı şirketlerin %90ı masa başı işi yapan, istese evden çalışmayla da aynı performansı fazlasıyla sağlayabilecek işleri yapan şirketler. Akşam 7de gelip 9 buçukta birbirimize doyamadan çocuğumu uyutup sabahın 7sinde zorla uyandıran bir anne olarak hakkımı helal etmiyorum. Ha kime etmiyorsun dersen onu da bilmiyorum ama her gün içimden saydırıyorum: ben böyle düzenin...

Işıl dedi ki...

Offf tam bu aralar aklındakileri yazmışsın Yeliz. Yatmadan once okuyabildiğim 20-25 sayfa kitap benim kendim için yapabildiğim tek sey. Annelerimizin hayatı mı daha zordu yoksa bir Sürü kolaylığa teknolojiye rağmen bizimki mi bilemiyorum:(

Unknown dedi ki...

ahh yelızcımm eskı hallerımı yazmıssın resmen.hıc unutmuyorum 2000 yılıydı eskı esımle aramız kotu oglumda o zamanlar 5 yasında ve aıle terapıstıne gıtmeye karar verdık.kadıncagız bıze haftasonu odevı verdı :) tek basınıza takılın ve neyı yapmak ıstıyorsanız yapın.hanı evlılıkten coluk cocuktan yapamadıgın seyler.liste yapın dedı.ve ben tek bır madde bıle yazamamıstım.30 yasındaydım o zaman ve hayatımı o kadar ev-iş-cocuk-koca arasında paylastırmısım kı ben yokmusum meger.yıllarca hep kendım ıcın ne yapıyorum kı dıye dusunerek gecırdım.ama malesef calısan cocuklu annelerın hepsınde olan duygular bunlar.Ve şimdi anlıyorum kı benım vıcdan yaptıgım seylerı oglum hatırlamıyor bıle :) valla hıc kendınızı uzmeyın benden sıze tavsıye.anne ne kadar mutluysa cocukda o kadar mutlu oluyor.ben sevdıgım dızıyı ızlemek yada kıtap okumakta bulmustum cozumu .Şimdi oglum 22 yasında ve ben emeklı bır anneyım.inanmıycaksınız gecenlerde keske ıkıncıyı dogursaydım barı onunla oyalanırdım deerken yakaladım kendımı :) malesef kodlamamız boyle :)))))

Gulcin dedi ki...

Bir yere gitmeden de bu kadar bunaldiysan bir gün izin al be yeliz. Dolaş avare sokaklarda. Bir bira iç kordonda. İstersen bizim ev boş orada kal bir akşam? Ciddiyim bak :)

yeliz dedi ki...

ben de bayıldım yorum çok rahatlatıcı:)

yeliz dedi ki...

kalabalıkmışız fatoş:(

yeliz dedi ki...

bak bu çok önemli hayat. sevdiğin ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadığın bir işle meşgulken çok da yorgun hissetmiyor insan ama galiba bizdeki biraz bıkkınlık:(

yeliz dedi ki...

aslında fırsatlar yaratılabilir, sadece o kafada olmak lazım. Vicdan yapmadan, buna senin de ihtiyacın var düşüncesi ile kendine biraz küçük zamanlar ayırmak.Belki çocuklar büyüdükçe bu hissiyatlarımız azalır.

yeliz dedi ki...

Işın'cım, annem ve ablam müthişler bu konuda. Ne zaman Arcayı bırakmam gerekse birinden birini mutlaka ayarlayabiliyorum. Çok çok şükür. Mesela bu akşam ilkerle gecikmiş kutlama yapacağız, arca annemde kalacak. Annemle ablam olmasa Zeynep var, işimiz olduğunda çocuklar birinin evinde takılabiliyor. Sorun o vicdan meselesi ve biraz da bıkkınlık bence. yani ara sıra belki mevsimsel belki pms gerginliği bir bıkkınlık çörekleniyor insanın üzerine. Sonra da sızlanmalar sızlanmalar...:) nazik davetin ve samimiyetin için teşekkürler, sevgiler.

yeliz dedi ki...

doğru:)

yeliz dedi ki...

Katılıyorum. Yaptığım işi home office de yapabilirim. Çünkü aslında bağımsız çalışıyorum. Ama home office olmanın da bizim ülkemizde iş yapmıyorla eşdeğer tutulduğunu en yakın arkadaşımdan biliyorum:) yani bence bizim kafalar değişmeli önce. Çalışma saatlerinin gereksiz uzun olduğunu düşünüyorum ben de. Bu biraz da insanları fazla düşünmesinler diye hapsetmek gibi:) Biraz distopya gibi oldu ama öyle düşünüyorum. Dur ben bununla ilgili biraz düşüneyim, yazı çıkar bu muhabbetten:))

yeliz dedi ki...

Her dönemin kendince zorlukları kendi dinamikleri var Işıl'cım. O zamanın şartları da zordu ama o zamanın beklentileri de bu kadar yüksek değildi muhtemelen. Ve ben de iş-ev arası kitap okuma lüksümü hiçbir şeye değişmem:)

yeliz dedi ki...

Tövbe de Funda:)))
Çoluk çocuktan yapamadığın şeyler listesine bir şey yazamaman... Çok dokundu bana Funda. O noktada bitiyor bence.

yeliz dedi ki...

Gülçin canımsın:)) çok teşekkürler. Geçenlerde Elvan da aynı şeyi söyledi, bas gel İstanbula evin anahtarı da var sende, ben olmasam bile dinle kafanı demişti. Ya nasıl şanslı bir insanım ben:)

Unknown dedi ki...

yokkk yokkkk tövbeee.allah ogluma ömur versın.bılıyorsun sonradan 2 cocuk daha eklendı hayatıma :)))) şimdi boyle cok mutluyum allahıma cok sukur.ama senın yasadıklarını taa derınlerde yasadım ve ınan bana o zamanlar bu kafada degıldım.23 yasında anne oldum ve vıcdan tavan durumundaydı :))) bırde herseye yetısme modumuz var ya offf kı offf :(

mihenk dedi ki...

Kesinlikle İnsanların düşünmesinin sistematik olarak engellendiğini düşünüyorum ben de. İnsanlar bu çalışma koşullarında para ve zaman dengesini kurmaya çaba harcamaktan gerçek anlamda üretmek için harcayacak enerji bulamıyorlar. Küçük yerde yaşasan para kazanamazsın, büyük şehirde kazandığın paranın yarısından fazlası masraflarına gidiyor ister istemez. Misal ben, sırf zamansızlıktan, en pahalı marketin sanal alışveriş sistemini kullanmak, işe benzinli arabamla gidip gelmek, kışlık yiyeceğimi parayla ve ne yazık ki ambalajlı olarak almak zorundayım. Evimin temizliğini ya tonla para verip başkasına yaptırıcam ya da 1,5 günlük hafta tatilimin en az yarım gününü ayırıp hem çocuğuma ayıracağım zamanı hem de fiziksel gücümü harcıycam. Kırk satır mı kırk katır mı? Bu arada gel de düşün ben bu ülke için, bu dünya için bu ekosistem için ne yapabilirim diye? Çamaşır yıka-as-tıpla-katla-yerleştir mi kağıt havlu gibi tek kullanımlık hem doğaya hem bütçeye zarar ürünler mi? Saatlerce konuşabilirim bu konu üstüne lakin artık uyusam iyi olur, zira saat gecenin 03.30'u, saat 21.30da çocukla beraber uyuyup kalınca gece yarısı uyanıp uyuyamıyorsun böyle. Yine de artık telefonu elimden bıraksam iyi olacak, malum yarın cumartesi ve benim masa başı mesaim var. Yarım gün için sabahın köründe kalkıp yollara düşüş plazanın birinde onlarca kişiyle birlikte elektrik ve su tüketerek ülke ekonomisine katkıda (!) bulunmamız, doğal kaynakları korumamız (!) lazım!!!