Balığa giden İlker’in
yerine annemler Arca’yı servisten aldılar, ben de hem özlemişim bahaneyle görmüş oldum hem de mis
gibi anne yemeğiyle karnımı doyurdum. Aile, psikolojiye bire bir!
Cuma akşamını Arca bir
kanepede ben diğerinde okuyarak geçirdik, bu çocuğun kanına okuma aşkı enjekte
ettiğim için hiç pişman değilim, oh iyi yapmışım.
Cumartesi epey geç
kalktım, Arca ile mis gibi kahvaltı yaptık, bol koklamacalı bir gün, ruhun
iyileşmesi için süper bir ilaç!
Biraz temizlik yaptım,
biraz çamaşır, evin düzenlenmesi, bak bunlar da iyileştiriyor ve ocakta
kaynayan tarhana çorbası…
Arca ile yılbaşı ağacını
kurduk. Artık bütün iş benim üzerimde değil, hele ki süslemenin tamamı Arca’nın
elinden çıktı. Bak işte tüm planlarımı tek tek uyguluyorum, aferin Yeliz, hem
iyi geliyor, hem sakinleştiriyor.
Hafta içi internetten
verdiğim kitap siparişlerim geldikçe kitaplığın sağına soluna atıveriyordum.
Öğle cüceyle çorbamızı içtikten sonra kahvemi koydum, geçtim kitaplığın
karşısına. Yeni aldıklarımı inceledim, rafları temizleyip düzenledim, iyi geldi
be!
Bu arada aklıma geldi, ne
vakittir oğlanları babalara satıp kızlarla bira içmeye gidelim diyorduk. Öyle
de güzel denk geldi ki… İlker balıktan döndü, Arca’yı Poyraz’lara bıraktım,
Zeynep’le birlikte Gül’ü de aldık, Kordon’a indik. Yılların Sirena’sı. Bizim
yaş grubu (ve hatta daha eskiler de iyi bilir) müdavim ekibi oradaydı. Bebeğini
arabasına atan, çocuğunu elinden tutan gelmiş. Demezsin ki bar. Sirena’yı bu
yüzden seviyorum, hem yüksek sesli müzik çalmıyor hem de gençler ergenler
takılmıyor, kadın kadına en rahat gittiğimiz mekan.
İki bira, patates, atıştırmalık ve koyu bir sohbet çok iyi geldi. Yüzümüzde güller açtı desem…
Maç izlemişler, pizza
söylemişler, evdekilerde de keyif güzel.
“Oh ne iyi ettik” demeye
kalmadı, patlama haberi geldi.
Reçete çöpe!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder