Dün akşam
bütün hafta sonu yıkanan ve kuruyan çamaşırların ütü günüydü. Ütüde bir Türk
dizisi ne bileyim bir romantik komedi film arıyor gözler. Genelde Perşembe akşamlarına
sallamamın sebebi bu aslında. Ama bu defa İlker çalışacaktı, benim de yapacak
daha iyi bir işim yoktu, ütü masasını televizyonun karşısına koyuverdim. Dizi
bulamadım, film kanallarına geçtim. Epey dandik bir Noel filmine denk geldim.
Bu ay konsept bu. Arca da arkamdaki sehpada yılbaşı kartı hazırlıyor, hummalı
bir çalışma var evde, herkes kendi halinde.
O an, henüz
Rus elçisinin öldüğünü bilmiyorken, Berlin’den haberim yokken, bir anlığına
kendimi mutlu hissettim. Hatta ütüyü bitirip tuvalete gittiğimde, bilgisayarda
çalışan İlker’in eski şarkıları dinlemekte olduğunu fark ettim. Sezen Aksu’dan
Beni Unutma çalıyordu.
Bir gün daha
yaşandı ve bitti
Küçük sevinçleri ve küçük kederleriyle
Herhangi bir gündü çok önemli değildi
Seni düşündüğüm birkaç andan başka
Küçük sevinçleri ve küçük kederleriyle
Herhangi bir gündü çok önemli değildi
Seni düşündüğüm birkaç andan başka
Küçük
sevinçleriyle ve küçük kederleriyle…
Her günümüz
böyle geçse keşke diye düşündüm.
Arca’yı
uykuya yolladım ve telefonu elime aldım.
Rus
büyükelçisi ölmüş.
Zürih’te
camide insanlar yaralanmış.
Biraz önce
filmde izlediğim Noel pazarlarına benzeyen bir pazarda, Berlin’de çok sayıda
insan ölmüş. Gözümün önüne Bratislava’da üç yıl önce bu zamanlar gezdiğim
ışıklı Noel pazarı geldi. Zencefilli bal almıştım. İnsanlar sıcak bir şeyler
içip o soğukta dışarıda keyif yapıyorlardı ama işte manyağın biri, küçük
sevinçleriyle günlerini noktalamaya çalışanları öldürdü. Ne kadar basit değil
mi?
Küçük
sevinçlerimiz ve küçük kederlerimizle, çok önemli olmayan, herhangi bir günü
daha bitirmek dileğiyle…
Not: Ben
biraz travma mı yaşıyorum ne? Tam bu yazıyı yayınlayacağım, bir defa okuyayım
dedim, al işte yine gündemin gölgesi düşmüş bir yazı!
An itibariyle, karar
verdim aha da şuraya yazıyorum; bundan gayri Acun kafası takılacağım. Dünya
yıkılsa bir tarafıma sallamayacağım, buraya da sofitiripinpon yazılar
yazacağım. Kendi yazdıklarımdan ben depresyona giriyorum yav!
Sıradaki konu başlıkları:
Arca ve satranç turnuvası - Yeliz'in satrançla imtihanı
Ruhlar Evi - bir kitabı ikinci defa okumanın hazzı
Arca'nın açık ara en sevdiği kitap serileri
Dört ayda bir çektirilen fönün dayanılmaz cazibesi
Muhteremin pişirdiklerinde bu ay: Sotelenmiş mantarlı ev yapımı hamburger
7 yorum:
Hangimiz travma yaşamıyoruz ki Yeliz, tam bir şeyleri unutup küçük sevinçlere dalmışken bıçak gibi giriyor bir yerimize gündem. Yine de dört elle sarılalım hayata, amaç bizi kanıksatmak, hayattan soğutmak...
Sevinçler küçük olabilir de, kederler devasa. Küfür repertuvarım gelişiyor günden güne.
Değil Küçük Sevinçlerimi küçük dertlerimi bile özledim. 15 aralık kedimin ölüm yıldönümüydü onu düşünüp ağlıycak haftayı onun fotoğraflarıyla avunarak geçirecektim. Bunca acı taşıyan bir ülkede kedim için anlayamıyorum bile:(
Konserdeydim,bu yıl kendime yaptığım en büyük iyilik bu diyordum kendime...İki saat sonra bir çıktım ,Rus Büyükelçisi öldürülmüş,Noel Pazarına tır girmiş,Zürih'te cami bombalanmış.
Zaman keşke konserde donsaymış.
Benim bildiğim Yeliz bu başlıklı yazılara bile gündemi serpiştirir... Ama bu kez umarım gündem bizi yanıltır... Sevgiler
ahh yelizcimm yalnız değilsin.Bende acaba depresyona mı gırıyorum dıye kendımı yoklayıp duruyorum.herkesın polyanna hapı varda onu mu ıcıyorsun dedıklerı ben küçük sevinçler yaşadıgımda utanıyorum ya :( .21 yasında erkek evlat sahıbı olunca bu sehıt haberlerı benı dahada cok etkılıyor.allahtan kıtaplar var.orda zaman duruyor.kafa dagılıyor.anlıkta olsa uzaklasıyoruz gundemden ...
Yorum Gönder