Allah biliyor ya, çok
yoruldum. Yazlık tatili çocuklar için ne kadar eğlenceliyse, anneler için o
kadar yorucu. Hele ki yazlığa hepten taşınmamışsan ve birkaç günlüğüne
gitmişsen. Yazlığa okullar kapanır kapanmaz giden ve tüm yazı orada geçirenler yazlık
temposuna bir şekilde alışmış oluyor, günlük rutinine ayak uydurabiliyor. Ama
benim gibi kendine dinleneceğim diye manasız hedefler koyarsan fena halde ters
köşe olursun. Baştan kabullen bacım, dinlenemiyorsun. En azından vücuden dinlenemiyorsun.
13 Temmuz 2015 Pazartesi
9 Temmuz 2015 Perşembe
Dumur diyalog #145
Arca şantiyede çalışmaya gitmiştir, heveslidir, lakin hava çok sıcaktır.
Güneş tepeye çıktığında İlker, oturmasını dinlenmesini söyler.
7 Temmuz 2015 Salı
Herkes köşe yazarı olabilir
Bizim gibi blog
köşelerinde köşe yazarcılık oynayanlardan değil, bundan para kazananlardan
bahsediyorum. Hele ki anne-çocuk köşesi filan yazıyorsan, daha da kolay. Biraz
klavye tıngırdatman, biraz da facebook’tan makale okuman, azıcık yabancı
yayınlardan araklaman (pardon kaynaklaman) yeterli. Hatta kaynak, uzman görüşü
filan bildirmene bile gerek yok. Temcit pilavına çevireceğin konuyu sosyal
medya mecralarında ses getirecek cinsten seçtin mi, sırtın yere gelmez.
Herkesler senden bahseder, sakız olur uzarsın…
Geçen çok dikkatimi çeken
bir hatta birkaç olaya denk geldim, ve taşları yerlerine yerleştirince fark
ettim ki, herkes köşe yazarı olabilir.
Nasıl bak anlatayım.
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Küçük siyah elbise
Evdeki sadeleşme girişimleri tam gaz devam ederken sıra fotoğraflara geldi. Bir kutuya elimize ne geçerse atmışız, eski yeniler… Karmakarışık. Annemin çeyizim için özel boyadığı bir sandık var, onu fotoğraf sandığı yapmaya karar verdik. Güzel olacak, eminim. Taşınma öncesi dağınıklık olmasın diye, salondaki çerçeveli fotoğrafları da koyuvereyim, yerleşirken yine konsolun üzerine koyarız dedim. Tam toparlayacağım… gözüme bir şey ilişti.
2 Temmuz 2015 Perşembe
Cesur Yeni Dünya
29 Haziran 2015 Pazartesi
Sadeleşmek mi? Sanata, sanatçıya ihanet mi?
“Hobisini işe
dönüştürmek” diye bir tabir var ya, gerçek anlamda yapmak istediği şeyi değil
de başka işleri meslek edinmiş kimselerin hayalidir, etrafımızda pek çok
örneğini görürüz. Peki ya “işini hobiye dönüştürmek”? Sizi bilmem ama benim
aklıma bu sınıflandırmaya giren tek kişi geliyor: babam. Emekliliğini ilan
ettiğinden beri işi tamamen hobiye dönüşmüş durumda. Yıllardır atmadan
biriktirdiği her parça malzeme, eşya da bu hobi öyküsünde birer karakter.
24 Haziran 2015 Çarşamba
Kıskançlıktan ağladığın oldu mu?
Benim oldu ve inanır
mısın gözyaşlarım kitabı tutmakta olan elime damlayıncaya kadar ağladığımın
farkında bile değildim. Üstelik durum çok komikti. Yani düşününce, duyguların
boyutundan aklın boyutuna inince, neden ağladığımı fark etmek komikti.
Hani televizyonda
skeçlerin oynandığı bir şov var, Kemal Sunal’ın oğlu (allahım o adam
yaşlandıkça babasına benziyor ve ben onu yaşlandıkça daha çok seviyorum)
sunuyor. Hah orada kemgöz Şevket diye bir karakter var. Gözlerini belertip
“kişke benim olsa” cümlesini patlattı mı, kıskandığı şeyin başına bir şey
geliyor. Oyuncunun da karakterin de hastasıyım.
O gün, kıskançlıktan ve
sinirden gözyaşlarımı tutamadığım o gün, biraz daha keyifli bir günümde
olsaydım, zırlamak ve zırlamam karşısında şaşırmak yerine, muhtelemen bir “kişke benim olsa” patlatır neşemi bulurdum. Çünkü saçmaydı.
Saçma olduğu için de şu
anda burada rahatlıkla yazabilirim.
22 Haziran 2015 Pazartesi
Kurtlarla Koşan Kadınlar : Veda
Birlikte okumak çok güzel
ama bazı kitapları birlikte okumak çok daha güzel.
Bir buçuk yıl kadar önce
yıllardır okuma listesinde öylece duran “Kurtlarla Koşan Kadınlar”ı elime
aldım. Geç bile kalmıştım. O kadar etkilendim ki, blogda birkaç kelam ettim
hakkında. Derken yorumlarımı okuyan kitap kulübünden Banu, “kulüpte okuyalım”
dedi. Olmaz, dedim. Bu öyle roman gibi okunup tartışılacak kitap değil dedim.
Bölüm bölüm okuyalım dediler, hatta Sıla “ben size masalları canlandırırım,
oynarım” dedi, bir heyecan dalgası sardı cümlemizi.
19 Haziran 2015 Cuma
Yaz
16 Haziran 2015 Salı
Biraz müsaade
Hayatımız karıştı. Karmakarıştı. Bırak bloga yazı yazmayı, dünyam şaştı.
Hiç bu temada bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi ama ben biraz düzenlenesiye kadar bana müsaade...
En kısa zamanda görüşmek üzere...
12 Haziran 2015 Cuma
Firar, Alice Munro
10 Haziran 2015 Çarşamba
İyi bi’ şeyler… Komik bi’ şeyler
İçimiz siyasetten şişti değil mi? Dün canım Gülçin’im mail
atmış, yazın gelecekleri tarihleri bildirmiş, dumur diyaloglardan okumuşlar,
illa ki yemek isterlermiş bizim cüceyi. Eyvallah başım üstüne. (dünkü dumur
diyalog biraz da Gülçin’lerin şerefineydi:) )
9 Haziran 2015 Salı
Dumur diyalog #144
Kıyafet seçerken;
Y: Arca bu Angry birds'lü olan t-shirt'ü giy istersen.
A: Onu okulda giymeyi tercih ediyorum.
............
A: Okulda üç kız bana aşık
İ: nereden biliyorsun?
A: Kendileri söyledi. Aslında neredeyse dört oluyordu biliyor musun babam?
..............
Y: Arca bu Angry birds'lü olan t-shirt'ü giy istersen.
A: Onu okulda giymeyi tercih ediyorum.
............
A: Okulda üç kız bana aşık
İ: nereden biliyorsun?
A: Kendileri söyledi. Aslında neredeyse dört oluyordu biliyor musun babam?
..............
8 Haziran 2015 Pazartesi
Seçim sonrası zihin durumum : Karışık
Cuma maaile İstanbul’a
gittik. İlker’in kuzeninin düğününe. Çok acayip lüks bir oteldeydi, şangri
mangri bir şeyler… (biz İstanbulda yaşarken yoktu o otel, hani Beşiktaş
iskelesine göz diken otel var ya, hah o işte…)
Tüm hafta sonu gözümüz,
gözümüze sokulan turuncu mavi parti bayraklarında, aklımız seçimdeydi. Seçim
günü sırf kaçırmayalım diye sabahın köründe düştük yollara. Eve uğrayamayız
diye seçim kağıtlarımızı bile yanımıza almıştım. Yetiştik çok şükür. Oyumuzu
verdik.
Eve dönünce, hafta sonu
boyunca uzak kaldığım sosyal medyaya daldım.
3 Haziran 2015 Çarşamba
Çocuğunuz ekran bağımlısı mı?
Arca iki yaşına gelinceye
kadar televizyon izletmedik. Yok aslında izlettik. Ama çok kontrollü. Hatta
benim açımdan manyaklık derecesinde kontrollü. Mickey’nin kulüp evi, ama
mutlaka babasıyla birlikte bir kere de saçı traş edilirken Baby TV… Televizyonun
iki yaşına kadar çocukların beyin nöronlarındaki bağlantılara zarar verdiğini,
geç konuştuğunu, ne bileyim dikkat eksikliği gibi bazı sorunlara sebebiyet
verdiğini okumuşum aklıma da yatmış demek ki evde terör estiriyordum.
2 Haziran 2015 Salı
Tüm zamanların en sevdiğim kitapları
Şubat ayında Kentkart ile ilgili bir yazı yazacak, telefonunuza indireceğiniz uygulamayla yakınınızdaki durağa yaklaşmakta olan otobüsün kaç dakika içinde durağa varacağını öğrenebileceğiz hakkında bilgiler verecektim. Ohooo ben yazasıya Kentkart İzmir'de ihaleyi kaybetti, sistem değişiyor benim yazı yalan oldu. Ama Kentkart kullanılan diğer şehirlerde yaşıyorsanız, yine de işinize yarayabilir.
Sonra bir ay kadar önceydi, çilek ile bebek ıspanağın aynı anda pazar tezgahlarında görülmelerinin şerefine çilekli ıspanak salatası yaptım, instagramda paylaştım ve dedim ki pek yakında blogda tarifi yazarım. Ispanağın mevsimi geçti, çilek desen bugün var yarın yok, benim tarif seneye kaldı. Gebeş okuyanlar vardır, şimdi milletin canını çektirmenin manası var mı? yok.
Neden anlatıyorum bunları? Çünkü geçen benim blogger arkadaş Selen sitem etmiş hani kitapları yazacaktın demiş. Haklı vallaha kaç hafta olmuş yav:) Unutmuyorum da hep o anda yazmak istediğim başka şeyler oluyor, bazen de hadi özeneyim diyorum, erteleniyor. Kronik erteleme problemim var benim, aşmam lazım biliyorum.
Konu da ağır ha: tüm zamanların en sevdiğin kitapları...
31 Mayıs 2015 Pazar
Hafta sonu
Hafta sonları hiç bitmesin istiyorum. Sabah mahmurluğu, alarm kurulmadan yatılan akşamlar ve uyanılamayan sabahlar seviyorum ben. Onyüzbin minik öpücükle uyandırılmayı ve "hadi kahvaltıyı dışarıda yapalım"ları seviyorum:)
30 Mayıs 2015 Cumartesi
Gezi
Ucundan kıyısından orasından burasından Gezi sürecine bulaşmış, orada fiilen bulunmayı bırak, tweet'leri retweet'lemiş herhangi bir insanın Gezi'yi unutabileceğine inanmıyorum.
28 Mayıs 2015 Perşembe
Parfümün dansı
Okudunuz mu? Hala
okumadıysanız (çünkü oldukça eski bir kitap) okuyun bence.
Ben genelde bir kitabı
iki kere okumam. Bu kitap kulübü beni değiştirdi, en azından bu prensibimi.
Kürk Mantolu Madonna ile hayatımda ilk kez bir kitabı iki defa okudum ve aynı
kitaptan iki farklı zamanda alınacak keyfin farkına vardım. O eşiği geçtim ya
artık kolay. Artık çok sevdiğim ya da anlamadığım fark etmez, bir kitabı ikinci
defa okuyorum hem de hiç vakit kaybıymış gibi gelmiyor.
Parfümün dansını da
sanırım birkaç sene önce okumuştum. Kimden nereden bilmiyorum, tavsiyeydi. Çok
hoşuma gittiğini ve birkaç noktanın aklımda kaldığını hatırlıyorum. Kulübe
seçilince tekrar okumak istedim çünkü hiçbir şey hatırlamıyormuşum gibi geldi. Artık nasıl bir balık hafızaysam...
25 Mayıs 2015 Pazartesi
kısa #6
Sabah aktarma otobüsüyle ofise gidiyorum. Arkamda benim gibi işine giden iki kişi aralarında konuşuyorlar, dinlemeyeyim diyorum, olmuyor kulak kabartıyorum. Tam otoban köprüsünün üzerinde trafik hafif sıkışmışken birinin diğerine otobana bakarak "bak işte AKP yapıyor, kaymak gibi asfaltı döşemiş, adamlar çalışıyor..." dediğini işittim.
Arkamı dönüp, "iyi ama sen otobüsle gidip geliyorsun, n'aber!" diyecektim ki, sustum. Yoksa bile bugün yarın kredi çekip araba almayı planlıyordur kesin. O zaman da benzine ha boyna zam gelip durduğunda "ben zaten hep 50 tl'lik alıyorum" diyen malların arasına karışacak, boş ver!
Sabah sabah ne uğraşacağım, kitabıma döndüm. Ama aklımdan iki şey geçti:
Arkamı dönüp, "iyi ama sen otobüsle gidip geliyorsun, n'aber!" diyecektim ki, sustum. Yoksa bile bugün yarın kredi çekip araba almayı planlıyordur kesin. O zaman da benzine ha boyna zam gelip durduğunda "ben zaten hep 50 tl'lik alıyorum" diyen malların arasına karışacak, boş ver!
Sabah sabah ne uğraşacağım, kitabıma döndüm. Ama aklımdan iki şey geçti:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)