17 Ocak 2012 Salı

Günün çorbası büyük bir sır perdesini aralıyor!


Aslında bütün veriler elimizdeydi. Kiminle konuşsak, kiminle dertleşsek hep aynı sorun çıkıyordu karşımıza : ÜST SOLUNUM YOLLARI ENFEKSİYONLARI

Bebelerimize musallat olan canımızdan bezdiren bu ana başlık altındaki illet, özellikle okulöncesi çocukları hedef alıyordu.

Ana babalar enfeksiyonsuz geçen her gün için Allah’a şükrediyor, antibiyotik olasılığına karşı tetikte bir hayat sürüyorlardı.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Yaratıcı drama mı? almayalım bizim cüce kitabını yazıyor.

Yazıyor şerefsizim. Oğlum diye demiyorum, ben hayatımda bu kadar pislik, bu kadar içten pazarlıklı, bu kadar oyuncu, bu kadar şerefsiz bir yer cücesi daha görmedim.

Pazar gecesi İlker'e "biz bu oğlanı niye yaratıcı drama derslerine sokmuyoruz yavrum, satrançtan daha başarılı olur, yeminlen" dedim. Cevabı "Arca ancak o derse ders vermeye girer!" oldu. Haksız da sayılmaz.

Urla

Cumartesi günü kaçırdığımıza pek üzüldük. Yağmurlu ama ılık bir gündü. Bu aralar böyle ılık bir gün bulmak zor.

Arca'yı günlerdir dışarı çıkarmıyoruz, malum ateş perşembe günü bile vardı. Halbuki nasıl istiyorum oksijene kavuşsun ciğerler... Olmadı.

15 Ocak 2012 Pazar

Neşeli ol ki genç kalasın


Bu dünyadan da zevk alasın….

Şarkının devamını katiyen hatırlamıyorum. Ama süper tespit! Eminim İsviçreli bilim adamları bunu bilimsel olarak test edip onaylamıştır.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Tepside kalanlarda hala gozum var

Lazanya&kirimizi sarap
İlker diyette koruma programina girdi ilk kacamak ogununu lazanya ile kutlamaya karar verdik.
an itibariyle İlker maca dalmis Arca oyuna .... benimse aklim hala lazanyada:)

Hayatın anahtarı

13 Ocak 2012 Cuma

Dumur Diyalog #39

Findus’u okurken yaşlı Pettson’dan ve yalnız yaşamasından yola çıkarak Nadire abla, “çevrede yalnız yaşayan biri var mı?” diye sormuş. Bizimki yok demiş. NA, babaannesini hatırlatmış. Arca, “Babanem yalnız yaşamıyor ki, Necla ile yaşıyor.” (Necla teyze babanenin genelde birlikte takıldığı komşusu)

Bir annenin evladına itirafları

Evladım, itiraf ediyorum… Dün akşam yatmadan önce okutmak istediğin dergilerin 3 tanesini yorganın altına saklamak suretiyle okumaktan yırttım. Bir defasında da seni “okuduk zaten” diyerek kandırmıştım. Utanıyorum.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Ruhumu bir lezzete sattım!

Ülker ürünlerini eve sokmuyorum. Kendimce bir protesto yöntemi bu… Tabii Ülker bu duruma “çok da tın” diyerek omuz silkebilir, ben de kendisine iade ederim aynı eylemi. "Dağ dağa küsmüş.." şeklinde takılırız. Ancak bir ürünü var ki muadili yok diyet atıştırmalıklar pazarında.

Kim? Kimse hemen çıksın ortaya!

Ah ulan bir yakalasam çok fena yapacağım o veledi! Kim ulan kim o "Findus Kaybolunca" kitabını beğenen velet? Hanginizin bebesi? Hadi o beğendi, niye tavsiye ediyorsun be kadın?

Dedim ki kesin bizim Esra Özlem'in bebesi Ada'nın marifeti. Biz Ada ne okursa alırız kardeşim, kendisinin kitap zevki Arca ile tamamen örtüşür. Lakin Esra'nın o kadar acımasız olacağını sanmıyorum, o kadar olamaz. Hiçbir ana hiçbir anaya bu haksızlığı yapamaz. Başka biri olmalı ama kim!

10 Ocak 2012 Salı

"Hayat"

Az kalsın rafa kalkıyordu. Bu aralar aslında hiç öyle Ayşe Kulin filan okuyasım yoktu.

"Yüzyıllık yalnızlık"tan birkaç sayfa okumuştum bile.

Başarmış birilerinin hayat hikayesine ihtiyaç duyduğumda başucumdaki yerini almıştı. Bir de ihtiyaç duyulan kolay okunacak bir kitapsa seçimin Ayşe Kulin olması çok normal.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Dumur Diyalog #38

A: Yemeğin yanında meyve suyu içelim
Y: Nerden çıktı annem meyve suyu? Hiç öyle meyve suyu içmezdin yemeğin yanında.

"Sümüğümü siler misin, annem?"

Tamam şifayı kaptım geldim, mikrobu eve ben getirdim de bu kadar mı intikam kokar kardeşim bu davranışlar? Bitirdi beni hafta sonu. Cumartesi iyiydik. Yani ben hastaydım, o keyifliydi, yırttık demiş olabilirim şuursuzluk işte, sus değil mi? Bir sus da bir defa da nazarın değmesin. Aman da benim keyifli çocuğum dememin üzerinden çok geçmedi, ateş 38'i geçti. ALKIŞ!

8 Ocak 2012 Pazar

deneme

iphone'dan post yazma ve hatta fotograf ekleme denemesi

anasinin pesinde atesli bir arca
bos isler pesinde bir yeliz
isinde gucunde bir ilker

pijamali bir pazar

Sürpriz günü

Kılım! son derece kılım bu sürpriz günü olayına. Kitap günü, süt günü, oyuncak günü eyvallah ama sürpriz günü iş başa düşüyor, sevmiyorum katiyen sevmiyorum.

Sürpriz günleri gerçekten sürpriz oluyor ... bize! Arca'dan çok bize, zira Arca yeni tatlarla tanışıyor canına minnet. Bizim onun reşit olasıya kadar mümkünse yanından geçmesine izin vermedğimiz yiyecekleri bir güzel okulda tıkınıyor.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Ongun... Arca'nın yeni takıntısı

Arca'nın en çok uğraştığı ve bence en çok sevdiği arkadaşı Ongun. Arca'dan biraz daha küçük, ay farkı bile çok önemli onların yaşında, konuşmaya yeni yeni başlayan tatlı mı tatlı bir velet.

6 Ocak 2012 Cuma

Hipokrat kim yav?

Geçen akşam işten geldim soyunuyorum, İlker ile Arca da bizim yatakta boğuşuyor. İlker, bir anda "gel babacım senin boğazına bakalım, ne zamandır bakmadık" dedi. Ben noldu, ateş mi var, boğazı mı ağrıyor derken daha, İlker muayeneyi çoktan bitirmişti. Boğazlarda beyazlık vardı.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #37

NA: hadi arca bana yilbasi hediyelerini goster
A: cok uzun surebilir

~~~~~~~~~~~~~
Y: hadi ben ise gidiyorum Arca, baban nerde
A: tuvalette babam ise gitmeyi unuttu

"Anne" olmaya yüklediğimiz anlam

Çok mu üstüne düşüyoruz bu "anne" olmanın? "Ben" gitti ve yerine "anne" mi geldi? "Annelik" yüklediğimiz anlamın altında eziliyor kimi zaman. Bu kadar "anne" olunca kendimizden ne kadar uzaklaşıyoruz, hatta mesleğimizden, şüphelerimizden ...

Mesela yardım isteyen bir "anne" ise akan sular duruyor. Sözde talep çocuklar içinse araştırmak aklımıza gelmiyor. Belki geliyor ama sonra şüphe duyduğumuz için utanıyoruz, "acaba"mızı kendimize saklıyoruz. Geçtiğimiz aylarda yaşanan olay buydu işte. Yardım edenlerin arasında profesyonel meslek yaşamlarında "acaba"yı düstur edinmiş kadınlar vardı ama "anne" olarak yardım ettiler, sualsiz. Vicdanları sömürüldü.

Halbuki onlardan önce biz birer bireydik, önümüzde berimizde "anne" sıfatı yoktu. Sanki herşey için daha özgürdük. Hayata karşı yanlışlarımız daha affedilirdi. Kendimizle ilgili hemen her şeye daha otokontrollü yaklaşırken, yaklaşmamız beklenirken diğer taraftan "anne"lik sıfatını kullanarak vicdanları sömürenlere karşı gardımızı düşürüyoruz.

Umarım bir daha böyle olaylar yaşanmaz.